Müslümanların, Orta Çağ’ın bitimi ve Reformasyon dönemi ile birlikte batıda başlayan “Madde-İnsan” eksenli yeni hayatıyla yaşadığı sorunlar aslında bugünün temellerini atmıştı.
Yani İslam anlayışında dünya düzeni iki temel üzerine kuruludur “dünya ile birlikte ahiret inancı”. Bu ikisi arasında sağlam ve devamlılığı gerektiren dengeler ne yazık ki Müslüman devletlerin siyasi çekişmeleri ve ahreti kullanarak otoriteyi sağlama düşüncesi bilim, sosyal hayat, teknoloji, gelişim ve insana bu dünyada istediği refah anlayışını arka plana attı.
(Tabi üstteki kullandığımız “dünya ile birlikte ahiret inancı” bireysel olarak mümkün ve kolay gibi görünse de topluma yansıyan yönünde devletin ve hakimiyetin rolü etkileyici ve belirleyicidir.)
Batı “Mavera”yı bir kenara atarak seçimini yaptı ve tamamen maddeye yönelik ama dinin de piyon olarak kullanıldığı sistemle zaten kiliseden bıkan toplumlara yeni bir hayat nefesi aşıladı. Bunu kendinde sınırlı tutmayan batı, tüm dünyaya özellikle doğuda hakim olan ve batıyı da sürekli tehdit eder görünen İslam topraklarında bu düşünceyi empoze etmeye çalıştı.
İşin bu tarafından bakarsak İslam toprakları da buna ne yazık ki müsait bir hale gelmişti. Zira din olgusunu sadece devletin devamını sağlayacak güç olarak gören ve kendi kendini seçen “Allah’ın yeryüzündeki halifesi” unvanıyla insanın maddi-manevi ihtiyaçlarını karşılama cesaretini gösteren liderler, bir anlamda kendi içinde de bir çekişmeye girmiş durumdaydılar.
İşte burada esas ve asalet, dinin yalın haliyle insanlara sunulması, egemenliği dinin gerektirdiği şekilde yorumlanması ve toplumun her anlamda gelişmesini sağlama anlayışının dışına çıkıldı.
Özellikle son yüzyılda Afrika’nın en batısından tutun da doğuda Hindistan topraklarına kadar uzanan coğrafyada yaşanan olaylar düşünen insanların şu sonuçlara ulaşmasını rahatlıkla sağlayabilir:
· Dini kendine göre yorumlama ve bunun siyasete yansıtılması
· Güç ve hakimiyet uğruna kısa vadeli siyasetler ve düşünceyi sınırlandırma
· Teknoloji ve tecrübi bilimleri İslam dışı görme ve cephe alma
· Kendisi dışındakini gayri Müslim ilan ederek mücadeleye girme
· Bu mücadelelerde batıdan medet umma ve kendini kurtarma adına sinsi materyalist düzenlere boyun eğme
İşte bu sonuçlar bugün başta Filistin olmak üzere Bahreyn, Yemen, Suriye, Irak, Afganistan, Keşmir, Myanmar, Eritre, Somali, Nijerya ve daha nice illerde batının Müslümanları maşa olarak birbirlerine karşı kullanması için hazır bir sofra ve ortam oluşturmasını sağladı.
İslam dünyası bugünkü haliyle istese de buna karşı bir tepki ve karşılık verecek durumda değil. Zira ne tam anlamıyla “madde-insan” eksenli bir tutum sergiliyor ne de “dünya ile birlikte ahiret inancı” anlayışını tam olarak benimsemiş durumda.
Bu ikisinin arasında sürekli git-geller yaşıyor.
Bu nedenle de akan Müslüman kanının, sönen hayatların, kaybolan nesillerin bir önemi kalmıyor artık.
Ne diyelim…
Basiret ve kararlılığın zihinlerimizde doğru anlaşılması ve uygulanması ümidiyle!!!