Musul şehri IŞİD’in işgalinden kurtarıldı ve Irak’lıların deyimiyle “Hurafe Devleti” yıkıldı.
Aslında yıkılan IŞİD değil, IŞİD adı altında uygulanmak istenen bir projeydi; Irak’ı üçe bölme, Irak ile Suriye topraklarının bir kısmı üzerinde bir Sünnistan kurma komplo planıydı.
IŞİD başından beri başını ABD’nin çektiği müstekbir güçlerle bölgedeki stratejik ortaklarının bir projesidir. Üçe bölünmesi öngörülen Irak’ta Sünnistan kurmaktı. Irak’ın 2003 yılında işgalinden sonra planlanan, tedvin edilen yeni Irak anayasasında dolaylı olarak öngörülen ve BOP projesinde açıkca dile getirilen bir proje.
Baasçı Saddam rejiminin 2003 yılında yıkılmasıyla ordu dağıtıldı ve başa geçen hükümetler ülkenin toprak bütünlüğünü koruyacak güvenlik güçlerinden yoksun bırakıldı.
İşgalci Amerikalılar bu eksikliği kısmen giderecek milis güçlerinin de silahsızlandırılmasında ısrar ediyor ve hükümetleri baskı altında tutuyordu. Nitekim kuzeydeki Kürt gruplar hariç Baasçı Rejime karşı yıllardır mücadele veren milis güçleri ağır silahlarını teslim etmeye zorlandılar.
Her devrimden sonra yapılması gereken ilk iş olarak halk seferber güçleri oluşturulmasına dair teklif ve girişimler işgalci ABD tarafından engelleniyordu. İç güvenliği sağlayacak polis gücü ve yeniden oluşturulacak ordunun eğitimi de ABD ve İngiltere tarafından sürdürülüyordu. Ayrı bir ifadeyle Irak’ın geleceği de böylece tasarlanıyordu.
ABD ve İngiltere şiilerin kontrolündeki merkezi hükümetleri böylece oyalarken sünni bölgelerinde aşiretler ve Baasçılarla gizli işbirliğine başlamışlardı. Kuzey Irak’ta Kürtler ise yeni anayasanın tanımış olduğu özerklik hakkını sonuna kadar kullanarak ve işgalcilerin de açık desteği ile yeni bir devletin temellerini atmaya başlamışlardı.
İşgalciler Sünni bir devlet kurmak amacıyla Sünni aşiretler, Afganistan’dan aktarılan Arap asıllı El-Kaide militanları ve Baasçılardan oluşturulan çeteleri silahlandırarak işe başladılar. Hedef, sünnilerin yaşadıkları bölgeleri tedrici olarak merkezi hükümetin kontrolünden çıkarmaktı. “Irak İslam Devleti” adı altında yeni bir örgüt kuruldu ve Irak’ta kurulacak Sünnistan’dan çıkar gütmeyi planlayan tüm bölge ülkeleri tarafından desteklendi. Hatta Suriye iç savaşı başlamadan önce bu ülkeye kaçmış Baasçı, Pan Arabist ve bazı din tandanslı grupların bu projeye katkı sunmalarına bile göz yumuldu.
Nuri Maliki, başbakanlığı döneminde komplonun farkında olarak Irak’ın toprak bütünlüğünü koruma yönünde girişimlerde bulununca ABD ve bölgedeki müttefiklerinin saldırısına uğradı. Malik’yi şiicilik yapmakla suçladılar. Irak seçimlerine müdahalede bulunarak yeni kurulacak hükümete kendi uğursuz hedeflerine hizmet edecek birini getirmek için bölge başkentlerinde toplantı üzerine toplantı yapmaya başladılar.
Aynı çevreler bu çabalarına paralel olarak 2011 yılında Suriye’de iç savaş başlatınca Sünnistan kurma düşüncesi gün geçtikçe güçlenmeye başladı. Suriye’de üstlenen Iraklı muhalifler ve Suriyeli el-Kaidecilerin de yardımıyla “IİD(Irak İslam Devleti ) Suriye topraklarının da bir bölümünü işgal edince ad değiştirerek IŞİD(Irak ve Şam İslam Devleti) adını aldı.
Suriye topraklarına girip ülkenin üçte birine yakınını işgal edene kadar Irak içinde silahlanmış ve etkili olmasına rağmen üzerindeki işgali ilan edilmiş değildi. Ne zaman ki 2014 yılı ortalarından itibaren ABD ve bölge ülkelerinin yardımıyla ve yıldırım hızıyla Telafer , Sincar ve Musul’u işgal etti, komplonun boyutları ve IŞİD işbirlikçisi ülkelerin açık ve gizli ilişkileri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.
IŞİD’in Musul’u işgal edip başkent olarak ilan etmesi sırasında bölge ülkelerinin ve AKP hükümeti yetkili ağızlarının açıklamaları yeniden gözden geçirilirse IŞİD’in sözde şii mezhepçisi Irak hükümetine karşı direnen “öfkeli çocuklar” olmayıp uluslararası bir komplo planının icracısı oldukları daha iyi anlaşılır.
Peki ABD ve müttefikleri kendi hazırladıkları bu IŞİD belasına niçin karşı çıkmaya başladılar veya gerçekte karşı çıktılar mı?
Bölge ülkelerinden bazıları IŞİD’e sözde Şia yayılmacılığına karşı ve Irak’ta bir sünni devlet kurmak için umut bağlasalar da ABD bu işin uzun sürede IŞİD savaş makinasıyla sürdürülemiyeceğini başından beri biliyordu. Ama IŞİD’den başka bir örgütün bu planı başaramayacağını da biliyordu. Bölge üzerinde dehşet, cinayet ve katlaim yaparak bu planı uygulayacak IŞİD eninde sonunda ortadan kaldırılacak ve yerine ABD ile uyumlu, uzlaşmacı ve ılımlı olarak tanınan gruplar, aşiretler ve kişiler getirilecekti. Veya IŞİD kontrol altına alınarak uysallaştırılacaktı. Plan buydu.
Tam bu sırada Irak’ta ABD ve bölgedeki müttefiklerinin hesabını yapamadıkları bir güç Irak halkını ülkelerini savunmaya, direnişe davet etti. Dini mercii Ayetullah Sistani nihayet cihad fetvası yayımlamış ve eli silah tutan herkesi direnişe çağırmıştı. Başta şiiler olmak üzere tüm müslümanlar ve hatta hristiyanlar da bu çağrıya lebbeyk diyerek halk seferberlik güçleri oluşturmaya başlamışlardı.
Haşd-i Şabi güçlerinin öncülüğünde Irak ordusu, polis gücü ve terörle mücadele birlikleri Bağdat’ın kuzeyinden başlayarak Er-Ramadi, Felluce, Tikrit, Beyci şehirleri ve eyaletleri teröristlerden temizliyerek Musul’a dayandı ve iki gün önce “Hurafe Devletinin” başkenti olarak ilan edilmiş bu şehiri de uzun bir savaştan sonra IŞİD işgalinden kurtardı.
Haberlerde kasıtlı olarak Musul’un kurtarılmasında ABD’nin komutasındaki koalisyon güçlerinin de rolüne vurgu yapılmaktadır. Bu kasıtlı propagandalar ordusu, polisi ve Haşdi Şabisiyle Irak’ın yerli direniş güçlerinin fedakarlıkları ve kahramanlıklarını gizlemek veya küçük göstermek amaçlıdır. Koalisyon güçleri hava operasyonlarına katılmış olsalar bile Musul zaferi karada göğüs göğüse savaşılarak kazanılmıştır, Irak halkına ve Direniş Cephesine aittir.
ABD ve müttefikleri hala bile IŞİD projesinden vazgeçmiş değiller. Amerikan güçlerinin Irak içinde ve Suriye’de IŞİD ile gizli işbirliği hala sürmektedir. Daha birkaç gün öncesinde Amerikan helikopterlerinin IŞİD işgalindeki Havice şehrindeki teröristlere silah ikmali yaptıkları görüntülenmişti. Ve yine Suriye’de direniş cephesi güçlerinin bu ülkenin IŞİD işgalinde bulunan doğu bölgelerine doğru ilerlemeleri sırasında son bir ay içinde defalarca Amerikan uçaklarınca bombardıman edildikleri ve yüzlerce şehid verdikleri alenen açıklanmış bulunuyor.
IŞİD’in başkenti Musul kurtarılmış olmasına rağmen bu terör makinası Irak ve Suriye’de hala geniş bir bölgeyi kontrolü altında tutmaktadır. Ayrı bir ifadeyle Amerikalılar açısından hala kullanılabilir, ılımlı bir örgüte devşirilebilir veya yerine aynı görevi yapacak başka bir örgüt oluşturulana kadar Direniş Cephesine karşı desteklenebilir. IŞİD bağımsız bir yapı değil, ABD ve müttefiklerinin çıkarlarına hizmet eden bir projedir.
IŞİD ne ABD’nin ne de Direniş Cephesinin asıl düşmanıdır. Direniş Cephesinin asıl düşmanı ABD, İsrail ile Avrupa ve bölgedeki müttefikleridir. Müstekbir cephesi de asıl düşman olarak İran eksenli Direniş Cephesini gördüğünü gizlemiyor. IŞİD ve öteki terör çeteleri yenilgiye uğratıldığında gerçekte müstekbir cephesinin uğursuz projelerinden sadece birisi etkisiz hale getirilmiş olacaktır. Bu iki cephe arasındaki mücadele kısa sürede biteceğe benzemiyor.
Ziya Türkyılmaz