Allah'ın adıyla..
Bilindiği üzere, İslam dini ve İslam’dan önceki dinlerin ve Peygamberlerin(sa) gönderiliş sebebi, insanlara hidayet yolunu göstermek, güzel ahlakı tamamlamak, adalet hükümetini kurarak insanlar arasında, hatta tüm varlıklar arasında adaleti sağlamaktı, diyebiliriz kısaca.
Yani halk için, adaletli bir yӧnetim şekli getirerek İslam hükümetini kurmak ve bunu kıyamet gününe kadar gelecek olan tüm kavimler için evrenselleştirmek, insanlara İslam adaletiyle yol gӧsterip, refah ve huzur içerisinde dünya ve ahiret saadetine kavuşturmak için rehberlik etmektir.
Zira Kur’an-ı Kerim’de şӧyle buyurulur:
- ..Şüphe yok ki biz, Tevrat'ı indirdik, onda doğru yola sevk ediş ve nûr var. Allah’a teslîm olan peygamberlerle hükümleri bilenler ve Allah kitabını korumaya memûr olan bilginler, Yahûdilere, hep ona göre hüküm verirlerdi…. (Ahzap 44)
Ve yine, ….Onların izinden de, ellerinde bulunan Tevrât'ı gerçeklemek üzere Meryemoğlu İsa'yı gönderdik ve ona, içinde doğru yola sevk eden hükümler ve nûr bulunan ve ellerindeki Tevrât'ı gerçekleyen, çekinenleri doğru yola sevk eden sakınanlara öğüt olan İncil'i verdik. (Ahzap 46)
- …Ve sana da, önceki kitabı gerçekleyen ve ona, emin bir tanık olan kitabı, gerçek olarak indirdik. Artık aralarında, Allah'ın indirdiğine göre hüküm ver ve sana gelen gerçekten dönüp onların isteklerine uyma. Sizden her birinize bir şeriat, bir yol tâyin ettik …… (Ahzap 48)
Yukarıdaki ayetlerdende anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber(saa) efendimizin dӧneminde bildiğimiz gibi İslam hükümeti mevcuttu ve İslam’ın nüfuz ettiği yerlerde İslami yӧnetim vardı, tüm kanun, kural ve hükümler İslam’ın kurallarına gӧre düzenlenirdi.
Yani şimdiki mevcut kokuşmuş yӧnetim şekilleriyle hükmedilmezdi. Bilakis Allah ın indirdikleriyle hükmedilirdi. Yani asr-ı saadetteki hükümetin Anayasası Kur’an-ı Kerimdi.
Zira Kur’an-ı Kerim şӧyle buyuruyor:
….Allah'ın indirdiği hükme uygun olarak hüküm vermezlerse onlardır kâfirlerin ta kendileri. (Ahzap 44)
…Allah'ın indirdiği hükme göre hüküm vermezlerse onlardır zâlimlerin ta kendileri. (Ahzap 45)
….Ve kimler Allah'ın indirdiği hükme göre hüküm vermezlerse onlardır Allah’ın buyruğundan çıkanların ta kendileri. (Ahzap 47)
Yani din siyasetin ӧzüydü, Hz. Peygamber saa) bizzat kendisi gerektiğinde devlet başkanı, gerektiğinde ordu komutanı veya insanlar arasında ki anlaşmazlıklarda aralarında hüküm veren bir hakimdi.
Yani dinin devlet işlerinden ayrılması diye birşey sӧzkonusu değildi.(!) Ama malesef sonraları, dinin sağlam duruşundan, nemalanamayan, dinin adil yӧnetim şeklinden hoşlanmayan, dünyevi saltanatlarına ters düşen topluluklar ve güçler Hz. Peygamber (sav) efendimizden sonra hilafeti saltanata dӧnüştürdüler.
Bu bağlamda șunu sormak lazım ki :
-Müslüman ümmetine, Peygamberimiz (saa) in hükümetini korumak, gӧzetmek, kabullenmek müslümanlara farz mıydı, değil miydi?
Bu soruya her imanlı müslümanın vereceği cevap “evet, tabiki farzdır”, şeklinde olmalıdır.
Dedik ki, İslam’ın evrensel adalet hükümeti, dünya var oldukça devam etmeli ve birileri, Hz. Peygamber(saa) efendimizin bayrağını kıyamet gününe kadar layıkıyla taşımalıydı ama maalesef bu bayrağı zorbalıkla ehlinden alıp gasp ettiler ve hilafeti saltanata dӧnüştürdüler buna tarih şahittir.
Ӧyleyse Hz. Peygamber (saa) efendimizin getirdiği bu güzel din, evrensel olduğuna ve ahiret gününe kadar devam edeceğine gӧre, müslümanlar içerisinde bir takım gruplar, kavimler ya da topluluklar, bu İslam dininin kurallarını ӧlçü edinip, yӧnettikleri topluluklar üzerinde etkin kılmalılar. İyi yada kӧtü, bir eksik bir fazla,.. Kur’an-ı Kerim’in indirdikleriyle hükmetmeliler.
Bӧyle bir yӧnetim, acaba günümüzde dünya devletleri arasında var mıdır? Varsa hangi devlet ya da devletler temsil ediyor olabilir? Artısı eksisiyle (!)
Ve bu devlet, hükümet hangisi ise onu da aynı Peygamber (saa) efendimizin hükümeti gibi korumak, kollamak yardım edip daha da sağlamlaştırmak ve evrensel adalet devletinin kurulmasında rol almak gerekmez mi ?
İslami hükümetlerin gӧrevlerinden bir kaçını şu şekilde sayabiliriz.
-Hükümetler maddi, manevi, ahlaki ve sosyal adalet vs gibi konularda halka hizmet etmek zorundadırlar.
-Halkın arasında din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapmadan inanç ve düşünce ӧzgürlüklerine saygı duymak, ( İslami değerlerden ӧdün vermemek şartı ile) bunu halka sağlamak, halkın dini farizelerini yerine getirmesinde kolaylık sağlamalıdır.
-Basında yayında iyilikleri emredip, kӧtülüklerdende men etmek, yani bir insanın kӧtü işler yapabilmelerine imkan tanımamak, en azından zorlaștırmak, ӧrneğin insanların her sokak başında içki içebilecekleri yerlere veya kumar oynayabilecekleri alanlara müsade etmeyerek insanları kӧtülüklerden korumak.
-Ya da toplumda sosyal yardımlaşma konusunda insanları motive edecek programlar, aktiviteler yapmak, İslam’ın insanlara kadın olsun, erkek olsun ne denli değer verdiğini, insanın İslam ile değer bulduğunu, İslami emir ve yasakları bütün ayrıntı ve felsefeleriyle anlatan, proğramlar hazırlayarak sosyal medya gibi iletișim araçlarını halka hizmet için kullanmak,
-İslam dininin tüm usul ve fur-uˈlarının yaşanmasına imkan sağlamak, mesela bir çok ülkede fur-u dinden olan Tevella ve Teberra hükmüne amel edilemiyor, İslam düşmanlarına karşı protesto yürüyüşü düzenlenemiyor, zalimlerin mazlumlara yaptıklarını haykıramıyorsun, ӧrneğin cuma hutbelerinin ikinci hutbesi siyasi konuşma olması gerekirken, dünyada gelişen aktuel olayları paylaşması gereken cuma imamları, bir çok İslam ülkesinde yasak olduğundan korku ve endişelerinden dolayı bu hükmü yerine getiremiyorlar.
Bu ve benzeri olaylara baktığımızda birçok şeylerin bir çok İslami ülkede olmadığını gӧrebiliriz. Eğer bir ülkede hele hükümet bazında Allah düşmanlarına karşı, haykırmak, cuma hutbelerinde siyasi hutbeler ve Allah düşmanlarının aleyhinde konuşmak yasaksa, bӧyle ülkeleri İslami hükümetler olarak nitelendirmek kesinlikle yanlıştır, zira dinin temelinde, sosyal adalet, eșit gelir dağılımı, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek, “Tevelli ve Tebarri” temel inanç sistemini hükümetlerin sistemine, merkezine yerleştirmeden İslami hükümetler olamazlar.
Fakat bu temel inancı, sistemine yerleştiren, hükümet bazında her platformda mazlumların hakkını savunan, zalimlerin tüm fitne ve oyunlarını yüzlerine karşı korkmadan, çekinmeden, cesaretle dünya kamuoyuna açıklayan ve tüm oyunlarını bozan, Muhammedi (saa) İslam’a en yakın yӧnetim şekli olan İran İslam inkilabını korumak, kollamak tüm müslümanlara farz değil midir?
Şu anda Ortadoğu başta olmak üzere bütün dünya siyasetine yӧn veren, bütün dünya ülkelerine karşı müslümanıyla, Hıristiyanıyla, Yahudisiyle bütün emperyal ve siyonist güçlere karşı tek başına mücadele veren, mazlumların hakkını savunmaya çalıșan ve adalet devletinin kurulmasına zemin hazırlamaya çalıșan bu inkilabı korumak kollamak müminlerin vazifesi değil midir?
Vazifemizi bilme ümidi ile … !!
Mehmet Yüksek