Allah’ın adıyla
İslam İnkılabı geçen 11 Şubat’ta kırk yaşına girdi. Geçen bu süre içerisinde ülke içinde ve dıştan onlarca saldırıya, karışıklığa, savaşa, çok yönlü uluslar arası yaptırımlara, baskılara maruz kalmasına rağmen dimdik ayakta durmakta ve hayatını sürdürmektedir.
İmam Humeyni’nin(ra) liderliğinde İran’da gerçekleşen İslam İnkılabının ilk on yılı zafer, İslam Cumhuriyetinin anayasasını tedvin ve anayasal organlarını oluşturma, iç karışıklıklara ve dış müdhalelere karşı direniş, Irak aracılığıyla başlatılan savaş ve varlığını koruma dönemi olarak tanımlanabilir.
İmam Humeyni’den sonra İnkılap liderliğini üstlenen İmam Hamanei dönemi ise 1989 yılından beri hala devam etmektedir.
Bir çok açıdan İran tarihinin belki de en parlak dönemlerinden biri olarak nitelenebilecek bu 29 yıllık sürede İran’da çeşitli alanlarda gözle görülür gelişme ve ilerlemeler kaydedildi.
Bu dönemde İnkılap çok doğal olarak içeride çeşitli aşamalar geçirdi, farklı yorumlara tabi tutuldu, işbaşına gelen hükümetlerin siyasetleri bu yorumlarda etkili oldu
Bu dönemi işbaşına gelen hükümetlerin izledikleri ekonomik, siyasal, kültürel çizgiler ve dış siyaset açılarından dört cumhurbaşkanı dönemini dört ayrı aşamada değerlendirmek mümkündür. Bu aşamalrın her birini ayrıntılı değerlendirmek ancak müstakil makalelerle mümkün olduğundan burada ana hatlarıyla ve birkaç cümleyle değinip geçeceğiz.
Yapım- Onarım Hükümeti(1989-1997) : İmam’ın vefatından sonra yapılan ilk seçimlerde cumhurbaşkanlığına seçilen Haşimi Rafsancani, ülkenin sekiz yıl süren savaştan yeni çıktığı da dikkate alınarak ekonomik alanda tüm bütçe ve enerjisini ülkenin yapım onarımına harcadı denilebilir. Batı ile özellikle de ABD ile uzlaşma yanlısı olduğunu ömrü boyunca gizlemeyen Mewrhum Rafsancani, İmam Hamanei’nin karşı çıkması sonucu geri adım adım atmak zorunda kaldı. Ülkenin kalkınmasıyla birlikte zengin-fakir uçurumu ve adaletsizlikler ilk defa bu dönemde halkın gündemine yansıdı.
Haşimi Rafsancani kendi cumhurbaşkanlığının ömür boyu uzatılması için anayasanın değiştirilmesi doğrultusundaki çabaları kabul görmese de sadece kendi döneminde değil bir sonraki cumhurbaşkanı Hatemi ve şimdiki cumhurbaşkanı Ruhani’nin seçilmesinde ve yine izlenen iç ve dış siyasetlerde etkisini sürdürdü. İnkılap lideri ile mücadele yıllarından başlayan dava arkadaşlığına rağmen İnkılabın nasıl sürdürülmesi, dış siyaset ve özellikle de adaletin yerleştirilmesi konularında farklı görüşlere sahipti.
Reform Hükümeti(1997-2005): Tekelciliğe son vermek, sivil toplum oluşturmak ve anayasal reformlar sloganlarıyla cumhurbaşkanlığına seçilen Seyyid Muhammed Hatemi döneminde ekonomi tamamen önceki hükümetteki teknokratlara teslim edildi ve kapitalist ekonomik sisteme aynen devam edildi.
Bu dönemde amaç anayasada değişiklik yaparak sistemi reforme etmek olarak ilan edilse de daha çok İnkılabın anti emperyalist vb temel ilkeleri dünya ile kaynaşma adı altında ilk defa açıkca sorgulanmaya başlandı. Sivil toplum, kültürler ve dinler arası diyalog vb. batı uygarlığı değerlerinin kabullenilmesi çabalarının gündemde tutulmaya çalışıldığı gözlemlendi. İran’ın nükleer teknolojisi ilk defa bu dönemde Batılı ülkelerle görüşmeye açıldı ve Batı’nın vaatlerine kanılarak nükleer teknoloji faaliyetleri üç yıl süreyle tatil edildi.
Hatemi dönemi icraattan çok temel kavramların tartışmaya açıldığı ve rehber ile cumhurbaşkanı arasında İnkılabın ve hükümet şeklinin farklı açılardan değerlendirildiği bir dönemdir.
Adalet Hükümeti(2005-2013): İslami hükümet veya Adalet hükümeti sloganıyla cumhurbaşkanlığına seçilen Mahmud Ahmedinejad’ın ilk işi geçmiş dönemlerde çeşitli sebeplerle İnkılap ilkelerine duyarsızlaşmış halkla İnkılabı yeniden barıştırmak oldu. Bakanlar kurulunu sekiz yıl boyunca başkent Tahran yerine sırasıyla eyalet merkezlerinde düzenledi, bakanlarıyla birlikte tüm şehirlere, kasabalara ve hatta bazen köylere kadar giderek halkla görüşerek problemleri yakından izledi. İmam Hamanei’nin ifadesiyle İnkılabı yeniden rayına oturttu. Ekonomik eşitsizliği giderme yönünde devlet şirketleri hisselerinin bir bölümünü işçi, memur ve köylülerden oluşan yaklaşık 50 milyon dar gelirliye "adalet hissesi" adı altında dağıttı, dar gelirliler için yaklaşık 4 milyon toplu konut inşa ettirdi ve enerji fiyatlarını yükselterek dolaylı destek yerine kişi başına doğrudan(45 USD kadar) ödeme yapmaya başladı. Dış siyasette ise İnkılabın anti emperyalist siyasetlerini yeniden ihya etti.
Ahmedinejad, BM Genel Kurullarında ve başka uluslar arası platformlarda önceki cumhurbaşkanlarının aksine utanmadan çekinmeden İnklabın hedeflerini dile getirdi, dünyaya hakim sulta sisteminin zulümlerini ifşa etti.
Önceki hükümet döneminde tatil edilmiş nükleer teknolojiyi yeniden faaliyete geçirdi, santrifuj sayısını 10-15 adetten 20 bine çıkardı, %3 zenginleştirmeye ilaveten %20’ye kadar zenginleştirme gerçekleştirdi. Füze teknolojisinde ilk defa katı yakıtla çalışan balistik füze geliştirildi, uzaya araştırma uydusu ve canlı hayvan gönderecek füzeler geliştirildi ve uzaya gönderildi. Ancak bu ilerlemelere paralel olarak başta ABD olmak üzere Batılıların çok yönlü yaptırımlarına maruz kaldı ve sekiz yıllık hükümetinin son bir buçuk yılında iç ve dış baskılar yüzünden ülkede ekonomik kriz yaşandı.
Daha önceki dönemlerde bakanlıklar da dahil üst düzey görevlerde bulunan kişi ve çevrelerin reformist ve muhafazakar demeden ekonomik ve bürokratik tekelini kıran, genç yöneticilerle çalışan Ahmedinejad bu yüzden yerleşik güç odaklarının hışmına uğradı ve bu durum hala bile devam etmektedir.
Tedbir ve Ilımlılar Hükümeti(2013- ): Santrifujlar da dönsün ekonominin çarkları da dönsün sloganı ile cumhurbaşkanlığına seçilen Hasan Ruhani önceki hükümeti dış siyasette tedbirsizlikle suçlayarak nükleer görüşmelerde başarılı olacağını, yaptırımları kaldırtacağını ve ekonomiyi kısa sürede düze çıkaracağını vurgulamaya başladı.
Küresel köyün muhtarıyla(ABD) uzlaşma, mevcut dünya sistemine uyum sağlama söylemiyle hükümetin bütün enerjisini dış siyasete ve 5+1 grubuyla görüşmelere ayıran H.Ruhani ilk iş olarak New York’a giderek BM Genel Kuruluna katıldı ve İnkılaptan sonra ilk defa bir ABD cumhurbaşkanı ile görüşmek ısrarını ortaya koydu. İmam Hamanei’nin karşı çıkmasıyla doğrudan görüşmekten vazgeçerek New York’ta iken ben değil, Barack Obama aradı bahanesiyle telefonda ABD başkanıyla görüşme yaptı. Üç yıl süren nükleer görüşmeler sonucunda İran’ın nükleer faaliyetlerini 10-15 yıl süreyle durdurma, bazı tesisleri imha, bazı tesisleri kapatma ve araştırmaları durdurma karşılığında BM, AB ve nükleerle ilgili-insan hakları, füze vs değil- ABD yaptırımlarının kaldırılacağı konusunda anlaşıldı. Ancak İran bütün taahhütlerine yerine getirmesine ve anlaşma üzerinden iki yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen ABD verdiği sözde durup yaptırımları kaldırmadığı gibi yeni yaptırımlar da uygulamaya başladı.
Halkın suyunun teminini bile nükleer anlaşmaya bağlayan H.Ruhani, nükleer anlaşmadan sonra ekonomiyi düze çıkarıp halkı rahatlatamadığı gibi ülkede görülmemiş bir ekonomik durgunluk ve işsizlik yaşanmaktadır. İran'da son aylarda başgösteren itirazların baş sebebi de hiç kuşkusuz işsizlik ve adaletsiz uygulamalardır. Her ne kadar adaletin yerleştirilememesi sadece Ruhani hükümetiyle ilgili olmayıp eski hükümetleri, meclisi ve özellikle de yargı organını ilgilendirse de İmam Hamanei'nin son konuşmasında adaletin yerleştirilememesinden dolayı özür dilemesinde Ruhani hükümetinin yanlış siyasetlerinin rolü görmezden gelienemez.
Ruhani şimdilerde sonuç vermeyen nükleer anlaşma yetmiyormuş gibi Batı ile bölgesel meseleler ve füze teknolojisi konularında da görüşmeler başlatmanın zaruretini vurgulamakta, bazen gizli görüşmeler başlattığı da söylenmektedir. Rehber’in bu görüşmelere muhalefeti karşısında ise cumhurbaşkanının yetkilerinin artırılması konusunda referandumu gündeme getirmektedir.
İmam Hamanei'nin İnkılabı yeniden tanımlaması
İranda yaklaşık son otuz yılda iş başına gelen hükümetlerin siyasetlerini ana hatlarıyla böylece özetledikten sonra İnkılabın geldiği nokta ve geleceği ile ilgili olarak İmam Hamanei’nin görüşlerini aktarabiliriz.
İmam Hamanei, 18 Şubat 2018 tarihinde Azerbaycan Eyaleti halkından yüzlerce kişiye hitaben yaptığı konuşmada İnkılabın ilkeleri, afetleri, karşılaştığı tehditler, geleceği ve İnkılapta halkın rolü konularında İnkılabı yeniden tanımlama olarak değerlendirilebilecek aşağıdaki açıklamalarda bulundu:
ELEŞTİRİ
Halk ülkenin bazı cari meselelerini eleştiriyor, bu eleştirilerden, şikayetlerden haberdarız. Ama İnkılap, nizam söz konusu olunca halk İnkılabın yıldönümünde olduğu gibi ortaya çıkarak inkılabı sahiplenir ve savunurlar. Halk sahip olduğu inkılapçı şuur ve siyasal kemalle nizamla/düzenle yöneticileri ayırt etmektedir. Bu eleştiriler sadece hükümet, yargı organı ve yasama organına yönelik değil beni de eleştirebilirler. Bu eleştirilerle halkın İnkılabın yanında bulunması, “ümmet-imamet sistemini” savunması arasında çelişki aranmamalıdır.
İNKILABIN İŞLEVİ/FONKSİYONU
İnkılabın işlevi oldukça geniştir, İnkılabın İran’a yapmış olduğu hizmetler saymakla bitmez. Ama İnklabın en önemli ve temel işlevi tağut- yönetim sisteminin halk-yönetim sistemine çevrilmesidir. İnkılap bu işlevini Kur’an’dan ve İslami öğretilerden ilham alarak gerçekleştirmiştir.
İlahi nizam tağuuti nizam karşısındadır. İslam İnkılabı ve İslam Cumhuriyeti, ilahi nizamı “dini halk-yönetimi” olarak anlamlandırdı. Halk-yönetim sisteminde halk asıldır, halkın rolü sadece yöneticileri belirlemede değil aynı zamanda halkı hayatın bütün alanlarında görüş sahibi, tedbir sahibi, karar verici olarak görmektir. Halbuki İnkılaptan önce asırlardır tam bunun karşıtı sistemler hakimdi. Halk-yönetimi sisteminde halk istibdata/diktatörlüğe ve yabancı sultasına izin vermez. İşte bunun için başta ABD olmak üzere düşmanlarımızın İran’a düşmanlığı sadece bana ve öteki yöneticilere değil, tüm İran milletinedir. Çünkü millet burada her şeye karar vericidir. Bütün bu kazanımlar İslam Cumhuriyetinde İslam İnkılabının bereketiyle meydana gelmiştir.
İLERLEME VE ADALET
İnkılabın dördüncü on yılını(2009-2019) ilerleme ve adalet olarak adlandırdık. Ülkede gerçek anlamda ilerleme gerçekleşti, adaleti demiyoruz, adalet konusunda geri kalmış bulunuyoruz, bunda kuşku yok, kendimiz itiraf ediyoruz, ikrar ediyoruz. İlerleme ve adalet on yılında hem ilerlemede hem de adalette başarılı olmalıydık. Her alanda ilerleme kaydedildi, ama adalet konusunda çaba sarfetmeliyiz, çalışmalıyız, Allah’tan ve halktan özür dilemeliyiz. Adalet alanında müşkülatımız/sıkıntılarımız var. İnşallah mümin ve deneyimli erkek ve kadınlarımızın himmetiyle bu sahada da ilerliyeceğiz.
İNKILABIN AFETLERİ
İnkılabın önemli afetlerinden biri irticadır. İrticanın anlamı şudur: İnkılabın başlatmış olduğu ve halkın da inkılapçı azimle, hızla ilerlettiği hareketin bir yerlerde gevşemesi, durması ve geri dönmesidir. İrtica, yani geri dönüş. Tanıdığımız büyük inkılapların hemen hepsi zaferden sonraki ilk yıllarında bu belaya tutulmuştur.
Biz aradan geçen kırk yıla rağmen inkılabın şiarlarını/sloganlarını koruyabildik. Ama karşılaştığımız tehlikeyi aziz halkımıza söylemeyi kendime görev biliyorum; biz eşraflığa/üstünler, seçkinler sınıfına doğru hareket ettiysek bu irtica demektir.
Ülkede halkın zayıf tabakasına yaklaşacağımıza zengin, daha fazla isteyen tabakalarına önem verdiysek bu gidişat irticaya yönelmektir. Halka dayanacağımız yerde yabancılara dayandıysak, onların yardımına umut bağladıysak bu irticaya doğru gidiştir. Bunun oluşmasına izin verilmemelidir. Toplumun aydınları, elitleri, yöneticiler buna dikkat etmelidir. Halk ise bu gidişatı ve bizim davranışlarımızı, yöneticilerin davranışlarını duyarlılıkla takip etmeli, izlemelidir. İrtica oluştuğunda eski inkılapçılar yine işbaşında olur, ama inkılabın rotasını, yolunu değiştirmişlerdir. Sanki inkılap, öncekiler gitsin yerlerine biz gelelim diye yapılmıştır, anlamı ortaya çıkar. İnkılap bunun için yapılmadı. İnkılap yani değişim, rotanın değiştitilmesi, yüce hedeflerin nazara alınması ve ona doğru harekettir, bu hedefleri unutursak artık buna inkılap denmez.
İNKILABIN DEVAMLILIĞI
Bazıları İnkılabın sadece 1979 yılında gerçekleştiği ve bittiğini sanırlar, bu hatadır. İnkılap 1979 yılında başladı, bitmedi. Değişimin başlangıcı, toplumun ıslah hareketinin başlaması 1979’da meydana geldi. Bu harektin tedrici olarak derinleşmesi, genişlemesii yayılması, akıllıca ilerlemesi, devam etmesi gerekir, durması değil. (...) İnkılabın bir düzen olmadan varlığını sürdürmesi de anlamsızdır. Bunun için inkılapçılık adına düzenin her şeyine itiraz etmek, eleştirmek de doğru değildir.İnkılap eşittir inkılapçı düzen. Bu İslami düzen ümmet-imamet düzenidir, dini halk-yönetim düzeni İnkılabın hedefleriyle, inkılapçı yönlendirmeyle birlikte olmalıdır ve bu gerçekleştirilmelidir. Bu duyarlılık halk arasında sürdürülmelidir.
Yöneticilerin, sorumluların eşraflığa yönelmesi, ayrıcalık gütmesi, beytulmala laubali davranması, mustaz’af sınıfa itina etmemesi vb davranışlar İnkılap karşıtı hareketlerdir. İslam düzeninin tüm organları, teşkilatı İnkılabın hedeflerine göre hareket etmelidir.
İKTİSAT
Bugün ülkenin gündemdeki önemli meselesi iktisattır. Ülke iktisadının ıslah edilmesi için yaılması gereken “direniş ekonomisidir”. Direniş ekonomisi sınırlarımız içinde hapsolunmak veya mahsur kalmak değildir. “Dünya ile ilişki içerinde olacağız” demek doğru değildir. Direniş ekonomisi dünya ile ilişkilere engel değildir, ama kendi halkımıza güvenmeliyiz. İçeride üretim ve dışarıya yöneliştir. Halkın yetenekleri, imkanları, sermayesi üretime ve servet icadına yönlendirilmeli, ihtiyaç oranında ithalat yapılmalı ve üretimin artması için ihracatımızı yükseltmeliyiz. Ekonomik ilişkilerimiz olmalı, dış sermaye çekilmeli, bunda kimsenin terddütü olmasın. Ekonomi yabancılara teslim edilmemeli, tedbir ve yönetimi fdahili müdürlere verilmelidir.
DIŞ SİYASET
Yabancılara güvenmek tehlikelidir. Yabancıdan yararlanılmalı ama güvenilmemelidir, ülkenin kaderine tedrici olarak musallat olmalarına izin verilmemelidir. Sorumlular bu hususa önem vermelidir.
Nükleer anlaşma konusunda yabancılara güvenmenin sonucunu gördük. Nükleer görüşmelerde onlara güvendik ama bunun hiç bir yararını görmedik.
Dış siyasette doğuyu batıya, komşuyu uzakta olana, bizimle müşterekleri olan ülke ve milletleri ötekilere tercih etmeliyiz.
ÖNCELİKLER
- Cihad yönetimini eskimiş yönetim biçimine tercih etmeliyiz. Yürütmeden, yargıya ve çeşitli organlara kadar cihad yönetimine sarılmalıyız. Bu düznsizlik anlamına alınmamalı; tedbirli davranmak, çok çalışmak, geceyi gündüze katmak, işleri takip etmektir cihad yönetimi.
- Dahili siyasette işlerin dağıtımı partilere, akımlara bağlı olan azınlıktaki kesimlere değil halka öncelik verilmelidir.
- Hizmet vermede mustaz’afları, geri kalmış bölgeleri, kenarda köşede kalmış bölgeleri müreffehlere terdih etmeliyiz.
-Savunma siyasetlerinde ülkenin bugün ve yarını için ihtiyaç duyulan her yönteme başvurulmalı, her araç yapılmalı ve yenilenmelidir. Tüm dünya karşı çıksa savunma ihtiyaçlarını karşılamalıdır.
- Ekonomide istihdam sahası açmak ve üretim en önemli meselemizdir. Gençler inkılabın ilerlemsinin motorudur, kendilerini hazırlamalıdırlar.
Ziya Türkyılmaz