Allah’ın Adıyla
ABD’nin İran’a yönelik nükleer anlaşmadan ayrılma da dahil son tehditlerini anlamak için aşağıdaki soruların cevaplandırılması gerekir.
ABD, KOEP’i niçin yetersiz bulup ayrıldı?
AB, Çin ve Rusya İran ile yapılan nükleer anlaşma olarak bilinen KOEP(Kapsamlı Ortak Eylem Planı) anlaşmasının sürdürülmesinde niçin ısrar ediyorlar?
İran, bu anlaşmanın ABD dışındaki beş ülkenin bağlı kaldıklarını açıkladıkları KOEP’in sürdürülmesi için niçin AB ülkelerinden bazı garantiler vermesini istiyor? ABD’nin ayrıldğı KOEP niçin değerini kaybetmiştir?
Bu soruların cevabı anlaşma taraflarının izledikleri hedeflerinde gizlidir. Bu ülkelerin hedefi anlaşılmadıkça diplomatik açıklamaların ne anlama geldiğini anlamakta zorlanırız. Ve hatta bazen dünya ülkelerinin İran konusunda ABD’ye karşı dayanışma içerisine girdiği gibi bir yanılgıya kapılırız.
İRAN’IN KOEP İLE HEDEFİ VE BEKLENTİLERİ NEYDİ?
İran’ın hedefi kendisine yönelik çok yönlü haksız ve zalimce yaptırımlardan kurtulmaktır. Bunun için İslam İnkılabından sonra ilk defa uzlaşmasız tutumundan vazgeçerek ABD ile masaya oturmuş, birtakım ilkesel ödünler vererek KOEP anlaşmasını imzalamıştır. İki yıldan fazla bir süre devam eden görüşmeler boyunca masaya yatırılan sadece İran’ın nükleer teknolojisindeki kazanımları olmuştur. Buna karşılık başta ABD olmak üzere öteki ülkeler ise normalde her ülkeyle sürdürdükleri ekonomik-ticari ilişkilere tedrici olarak dönmeyi sadece vaadetmişlerdir(!).
Ayrı bir ifadeyle öteki ülkelerin taahhüdü uluslararası hukuka karşı İran’a yönelik başlattıkları engellerin bir kısmını kaldırmaktır. Aslında taahhüt altına giren sadece İran’dır. Ötekilerin, daha doğrusu ABD ve AB’nin taahhüt diye üstlendikleri ise zorbalıktan, sultacılıktan birkaç adım geri atmaktır. Rusya ve Çin zaten bu yaptırımlardan müztariptir ve kaldırılmasını kendi lehlerine görmekteler.
Uluslararası temaüllerin aksine önce İran’ın taahhütlerini yerine getirmesi istenmiş ve İran da nükleer teknolojide son yirmi yılda elde ettiği kazanımlarının önemli bir bölümünü imha etmiş, tesisleri devre dışı bırakmış veya tatil etmiştir. Buna karşılık AB ülkeleri (ABD değil) İrana uyguladıkları petrol satın alımı, gemicilik, sigortacılık ve İran’ın petrol-gaz sanayisine yatırımlar, makina satışı vb alanlardaki yaptırımları kısmen kaldırdılar. Yani bunda da kazanan taraf sadece İran değil, AB ülkeleri de İran pazarına yeniden girdiler.
ABD ise taahhüt ettiği yaptırımları kaldırmadığı gibi başka bahanelerle yeni yaptırımlar da başlattı. İran’a uygulanan en ağır ve onların deyişiyle “felç edici” yaptırım olan bankacılık dalındaki ambargo ise taahhüt etmelerine rağmen hiç bir zaman kaldırılmadı. Çünkü dünya ticareti Dolar üzerinden yapılmaktadır ve ABD’nin izni ve onayı olmadan dünya üzerindeki hiç bir banka İran’a veya başka ülkelere Dolar transferi yapamaz ve KOEP’teki taahhütlere rağmen yapmadılar.
ABD’NİN İRAN KONUSUNDAKİ HEDEFLERİ VE PLANLARI
ABD’nin hedefi İslam İnkılabının zaferinden beri İran’da kurulan anti emperyalist rejimi yıkmak, en azından kalkınmasını, başka ülke ve halkları etkilemesini engellemektir. Geçen kırk yıl içerisinde doğrudan sınırlı askeri müdahale, dolaylı savaş da dahil ekonomik, siyasal her türlü baskıyı, ablukayı yapmaktan kaçınmamış ve aleni olarak bu niyetini ilan etmiştir ve hala da bu hedef peşindedir.
ABD’nin nükleer anlaşma KOEP’e imza atması uysallaştığı için değil mecbur kaldığı içindi. Çünkü İran uranyumu yüzde %20 zenginleştirme teknolojisini yakalamakla nükleer silah yapımına çok yaklaşmış(her ne kadar böyle bir niyeti olmadığını defalarca açıklamış olsa da), bu teknoloji ile sanayisinin öteki dallarını da geliştirme aşamasına gelmişti. Bunun geçici olarak da olsa sekteye uğratılması gerekirdi ve birtakım vaadlerle buna ulaşmayı planlıyordu. Ve nitekim KOEP ile bu hedefine ulaştı ve artık sözünde durup taahhütlerine uymasına gerek kalmamıştı.
Donald Trump veya onun konumunda bulunacak herhangi bir Amerikan başkanının uluslararası siyonizmin baskısıyla bu anlaşmadan çıkabileceği beklenmeyen bir gelişme değildi. Çünkü ABD yüzyıla yakın bir zamandan beri uluslararası hiç bir taahhüdüne uymamıştır ve kendini uymak zorunda da görmüyor. Donald Trump, Dışişleri Bakanı Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un İran’a yönelik son açıklama ve tehditleri ABD’nin İran konusundaki 40 yıldan beri sürdürdüğü siyasetini herhangi bir yoruma gerek duymadan gözler önüne sermektedir.
İmam Hamanei bu konuyu görüşmeler öncesi ve sırasında defalarca hatırlatmasına rağmen İran’ın müzakere heyeti bu uyarılara gereken dikkati göstermedi. İran’da yaygın ifadeyle İran’ın değerini nakit ödediği mal bir türlü gönderilmedi ve ödenen tutarın geri verilmesi zaten mümkün değildi. Binlerce santrifuj imha edilmiş, yenilerinin yapımı durdurulmuş, zenginleştirme tesisleri tatil edilmiş, Erak ağır su reaktörünün beyni beton ile doldurulmuş ve en kötüsü yüzlerce nükleer bilim adamı işsiz bırakılmış, yeni bilim adamlarının yetiştirilmesinin yolu fiilen kapatılmıştır.
AB AÇISINDAN KOEP NİÇİN KORUNMALIDIR?
AB ülkelerinin ABD ile ortak hedefleri olduğu gibi ayrıldıkları hususlar da vardır. İslam Cumhuriyetinin yıkılıp yerine Batı sultasında bir rejimin getirilmesi, İsrail’in varlığı ve güvenliğinin korunması, İran’ın bölgesel nüfuzunun durdurulması ve bölgeden çıkarılması, savunma sisteminin zayıflatılması, bu cümleden olarak uzun menzilli balistik füzeleri üretimine son verilmesi vb konularda ABD ile AB arasında bir görüş ayrılığı yoktur. Görüş ayrılığı bu hedefe nasıl varılacağı konusundadır. ABD kaba güçle, tehditle, baskıları artırmakla bu hedeflerin bir an önce gerçekleşmesini açıkca deklare ederken AB bu hedeflere tedrici bir şekilde ulaşmanın daha az riskli olduğunu ileri sürmektedir.
AB açısından KOEP bu hedefe varmak için en ideal araçtır. Çünkü İslam Cumhuriyetinin zorla yıkılmasına İranlıların fırsat tanıyıp tanımayacağı kolay tahmin edilemez ve bu gerçekleşse bile yerine gelecek rejimin ne kadar uysallık göstereceği de belirsizdir. Halbuki KOEP ile kontrol altında tutulacak İran rejimini içten değiştirmek ve uysallaştırmak akla daha yakındır. AB’nin üç büyük ülkesi ve KOEP’i imzalayan İngiltere, Almanya ve Fransa liderlerinin Trump’ın KOEP’ten çıkmayı açıklaması ardından yaptıkları açıklama, AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini tarafından son günlerde yapılan açıklama ve ileri sürülen şartlara dikkat edildiğinde AB ülkelerinin ne yapmak istedikleri, nasıl bir görev üstlendikleri daha iyi anlaşılmaktadır.
AB’nin KOEP’i ayakta tutmak için çaba sarfettiği doğrudur. Ama bunu kendi itibarını korumak, uluslararası kurallara uymak ve İran’a verilmiş taahhütleri gözetmek için değil bu anlaşmanın tümden iptal edilmesi durumunda İran’la nasıl başedileceğini kestiremedikleri içindir. İran üzerindeki amaçlarına ulaşmadan önce İran’ın vereceği tepki ve neler yapabileceğinden kaygılanmaktalar.
AB’nin İran hakkında ABD ile anlaşamadığı konulara İran’la ticari ilişkilerdeki çıkarlarını da eklemek gerekir. AB’nin onlarca milyar dolar ticareti varken halbuki ABD’nin İran’la kayda değer bir ticari ilişkisi bulunmamaktadır.
AB hiç bir zaman İran’ı ABD’ye tercih etmemiş ve bundan sonra da etmiyecektir. ABD ile olan ticaret hacmi ve ekonomik ilişkileri İran ile ilişkilerinden yüz kat daha fazladır. Buna ilaveten İran’a uygulanan yaptırımlar çok uluslu şirketler tarafından sürdürülmekte olup bu şirketlerin Avrupadaki şubeleri AB’den çok ABD’ye bağlıdırlar ve ABD yaptırımları karşısında tutunamazlar.
Sonuç olarak denilebilir ki; KOEP anlaşması İran’ın lehine ve ABD ile AB’nin aleyhine olduğu için değil, İran’daki rejimi değiştirmek, İran’ın bölgesel nüfuzunu engellemek ve İsrail’in varlığını ve güvenliğini korumak için yeterli bulunmadığı için iptal ediliyor. KOEP onlar açısından bu hedefin ilk aşamasıydı ve yeni aşamalara da ulaşmak gerekir. ABD ile AB, aralarındaki görev bölümü uyarınca İran’a karşı iyi polis, kötü polis rolünü ifa etmekteler. Halbuki ikisinin de hedefi aynıdır: İran’dan daha fazla ödün koparmak, İran’ı daha fazla sıkıştırmak ve böylece bölgedeki sultalarını daha rahat bir şekilde sürdürmektir.
RUSYA VE ÇİN AÇISINDAN KOEP NİÇİN KORUNMALI?
Rusya ve Çin İran’la imzalanan KOEP anlaşması konusunda AB ve ABD ile farklı düşünseler de kendi çıkarları açısından onlar da İran’ın daha fazla ödünler vererek geri adım atmasını bekliyorlar. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve Bakan yardımcısı Sergey Rybakov’un son günlerde ABD’yi İran’ın içişlerine müdahale konusunda uyarmakla birlikte KOEP’in devamı için İran’ın balistik füzeler ve bölgesel konularda Batı ile görüşmesi gerektiğine dair ifadeleri İran’da rahatsızlık yaratmış bulunuyor. Hatta Suriye’de ittifak halinde savaştıkları İran ve Hizbullah’ın bu ülkeden çıkma zamanı geldiğine dair Putin tarafından yapılan üstü kapalı açıklama Rusya’nın kendi çıkarlarını KOEP’e feda etmiyeceğini ve Batı ile İran yüzünden yeni bir gerginliğe girmek istemediğini gösteriyor. Bunun için hem KOEP’in devamını Rusya’nın çıkarları için destekliyor hem de İran’dan daha fazla ödün vermesini bekliyor.
Çin ise Batı ve Rusya’dan farklı olarak güvenlik konularından ziyade herkesle kurmuş olduğu ekonomik-ticari ilişkilerini korumaya öncelik vermektedir. İran’la olan 50-60 Milyar Dolarlık ticari mübadele ABD, AB ve Fars Körfezindeki İran düşmanı Arap krallıklarıyla olan trilyon dolarlara varan ticari ve ekonomik ilişkilerle karşılaştırıldığında Çin’in nasıl bir tavır takınacağı açıktır. Çin de Rusya gibi KOEP’in ABD’siz devamını istemekte ve İran’a Batı ile uzlaşma çağrısında bulunmaktadır.
SONUÇ VE YAPILMASI GEREKEN
ABD’nin KOEP’ten ayrılmasından sonra bu anlaşma İran’dan çok öteki ülkelerin lehine işleyecektir. Çünkü İran’a karşı yaptırımları başlatan ve sürdüren ABD ve kontrolündeki çok uluslu şirketlerdir. Trump’ın KOEP’ten çıkış açıklaması ardından TOTAL; British Petroleum ve Siemens gibi Avrupa orjinli çok uluslu şirketlerin İran’daki projelerden çekileceklerini açıklamaları AB’nin direnemeyeceğinin kanıtıdır. Bunun için İran’ın KOEP’te kalmak için öteki beş ülkeden ve özellikle de üç AB ülkesinden garanti istemesi oldukça mantıklıdır. AB ülkeleri birkaç ay sonra yeniden ABD’nin dümen suyuna girer ve petrol alışını durdururlarsa KOEP’te kalmanın İran açısından hiç bir anlamı kalmaz. Ama AB ülkelerinin İran’ın ileri sürdüğü şartları ve garantileri yerine getirmesi imkansız görünüyor.
KOEP’in fiyasko ile sonuçlandığı ve İran için bu anlaşma öncesinden daha kötü sonuçlar doğurduğu artık inkar edilemez. Basiretsiz siyasetçilerin Büyük Şeytan’dan merhamet ve insaf beklemeleri, şeytana iyimser yaklaşmaları, ellerindeki nakiti verip veresiye vaatlere kanmaları ve İnkılapçı, uzlaşmasız siyasetçileri diplomasi bilmezlikle suçlamalarının ne kadar yersiz, yanlış olduğu bir kere daha ispatlanmış oldu.
Ortaya çıkan yeni durumda İran'da H.Ruhani hükümetinden beklenen yaygın görüş fedakar ve sabırlı İran halkından özür dileyerek halkı her alanda direnişe hazırlamak yönündedir. İmam Hamanei tarafından yıllarca tekrarlanan “direniş ekonomisine” sıkı sıkıya sarılmak bunun ilk aşamasıdır. Şeytani güçlerin istedikleri konularda görüşmeleri sürdürmenin İran’a bir yararı olmayacağı gibi İslam İnkılabı ve Direniş Cephesini daha derin bataklığa sürmekten başka bir sonuç vermeyecektir.
“İntensurullah yensurkum ve yusebbit akdamekum= Allah’a yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve sizi sabit kadem kılar” ilahi vaadi mutlaka gerçekleşecektir. İran ne zaman bu ilahi ilkelere sıkı sıkıya bağlandıysa Allah’ın nusretini görmüş izzet kazanmıştır, ve ne zaman bu ilkelerden uzaklaşmış müstekbir güçlerden medet ummuşsa kaybetmiştir. Umut edilir ki KOEP İran’ın şeytani güçlerle yaptığı son anlaşma olur.
Ziya TÜRKYILMAZ