Cehennem Borsası

Rate this item
(0 votes)
Cehennem Borsası

Bugünlerde Suriye üzerinde acayip bir trafik dönüyor. Taraflar ‘tehdidi yükselt, tavizi satın al!’ matematiğiyle birbirini kovalıyor. Bir yanda Suriye’nin güney cephesini temizleme hazırlığından hayli rahatsız olan ABD ve İsrail’in “İran ve Hizbullah sınıra yaklaşamaz” tehditleri eşliğinde Rusya ve Ürdün aracılığıyla yürüttükleri pazarlıklar. Diğer tarafta Menbic’te YPG-PYD unsurlarını istemeyen Türkiye’nin ABD ile ‘kör dalaşı’.

Malum ilk perde kaosla açılıp vekâlet savaşıyla sürdü. İkinci perde doğrudan birincil aktörlerin müdahaleleriyle çetrefilleşti. Final perdesi ‘paylaşım savaşı’ için açılıyor. Tam bir ‘Cehennem Borsası’. Böyle dememin sebebi ateşle barutun aynı odada salsa yapıyor olmasıdır.

Birbirini tamamlayan Rus satrancı ile Rus ruleti, Acem oyunları, çok boyutlu Amerikan müdahaleleri, İsrail’in korsan saldırıları, ABD’nin iteklemesiyle iştahı yeniden kabaran Körfez ağalarının denkleme girme girişimleri ve Türkiye’nin iki askeri harekâtın ardından kontrol alanını genişletme gayretleri…

Bugünlerde Suriye üzerinde acayip bir trafik dönüyor. Taraflar ‘tehdidi yükselt, tavizi satın al!’ matematiğiyle birbirini kovalıyor.

Bir yanda Suriye’nin güney cephesini temizleme hazırlığından hayli rahatsız olan ABD ve İsrail’in “İran ve Hizbullah sınıra yaklaşamaz” tehditleri eşliğinde Rusya ve Ürdün aracılığıyla yürüttükleri pazarlıklar.

Diğer tarafta Menbic’te YPG-PYD unsurlarını istemeyen Türkiye’nin ABD ile ‘kör dalaşı’.

Beri tarafta Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile sorunu müzakerelerle olmazsa zorla çözmekten bahseden Suriye Devlet Başkanı Beşşar el Esad ile Amerikan yönetimi arasındaki tehdit teatisi.

Öteki tarafta madem Suriye’yi dizimizin dibine indirecek ‘devrim’ yaya kaldı, o halde biz de Badiye çölünde ‘Sünni Arap Federasyonu’ kurup payımızı alalım hesabı güden Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ikilisi…

Sahi bir ara 113 ülkenin kefil olup Suriye’nin gerçek temsilcisi saydıkları muhalefet ne istiyordu, kendi hikâyelerini yazarken birden bire ABD’yle yolları kesişen Kürtlerin asıl derdi neydi, bununla ilgilenen var mı, yok.

***

Suriye ordusunun Şam kırsalındaki operasyonları tamamladıktan sonra Dera ve Kuneytra’da muhalif güçlerin elinde kalan cephelere yönelmesi diplomatik trafiği yoğunlaştırdı. Güney cephesi Ürdün ve İsrail’i yakından ilgilendiriyor. Hafif ateşle temasını kesmeyen bir sacın üzerinde kavrula kavrula dans eden Ürdün Kralı Abdullah sınıra dayanan çatışmaların tetiklemesiyle kendi iç dengelerinin bozulmasından korkuyor. İsrail ise sınırlara İran ve Hizbullah’ın yaklaştığını öne sürüp kendi koşullarını dayatıyor.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun 9 Mayıs’ta Moskova’da Vladimir Putin’le görüşmesinden sonra Amman’da artan çapraz temaslar pek şaşırtıcı.

Dera operasyonu için güneye asker sevkıyatı başlarken Amman Büyükelçisi Mücteba Ferdosipur başta olmak üzere İranlılar, Rusya-ABD-İsrail üçgeninde dönen hassasiyete binaen güney cephesinde İranlıların olmadığını söylemeye başladı. Bunu varsa da çekiyoruz diye anlamak lazım.

Nitekim 22 Mayıs’ta Enab Beledi dahil bazı muhalif yayın organları Hizbullah ve Şii milislerin Dera’dan çekildiğini yazdı. Muhalif cephede Genç Sünni Güçler Komutanı Nassim Ebu Arra da Reuters’a demecinde bu çekilmeyi teyit etti.

25 Mayıs’ta Suriye ordusu helikopterle Dera’da muhaliflerin elindeki bölgelere ilan atıp silah bırakma çağrısı yapınca ABD ateşkesin bozulması halinde sert yanıt verileceği uyarısında bulundu. Bu sırada Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Ürdün ve İsrail sınırlarında Suriye ordusundan başka güç olmayacağı garantisi verdi.

Restleşmelerin gölgesinde 28 Mayıs’ta Amman’da ABD, Rusya ve Ürdün arasında üçlü bir toplantı gerçekleşti. Lavrov’un yardımcısı Mikhail Bogdanov, toplantıda ‘gerilimi düşürme bölgesi’nin geleceği üzerine mutabakata vardıklarını söyledi. Ürdünlü yetkililer de kasımda ABD ve Rusya’nın garantörlüğünde ilan edilmiş olan ‘gerilimi düşürme bölgesi’nin korunacağını kaydetti.

Medyaya sızan bilgiler ise bir al-vere işaret ediyor. El Şark’ül Evsat gazetesine göre ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı David Satterfield, toplantıda İran unsurlarının sınırdan uzak durması karşılığında Ürdün sınırına 25 kilometre mesafedeki alanlarda bulunan Suriyeli ve yabancı tüm savaşçıların çekilmesi ya da İdlib’e tahliye edilmesini önerdi. Satterfield bu durumda ABD’nin de Suriye-Ürdün-Irak üçgenindeki Tanaf üssünü boşaltabileceğini söyledi. Putin’in “Tüm yabancı güçler Suriye’den çekilmeli” çağrısına uygun bir adım.

Suudi internet sitesi Elaf ise daha çarpıcı bir iddiayla çıkageldi. Buna göre üçlü görüşme dışında Amman’da İsrail ve İranlı yetkililer Ürdün’ün arabuluculuğunda dolaylı görüşme yaptı. İran’ın Amman Büyükelçisi ile bir İranlı güvenlik yetkilisi bir odada, Mossad Başkan Yardımcısı başkanlığında İsrail heyeti başka bir odada oturdu. Ürdünlüler iki oda arasında mesaj taşıdı. İsrail tarafı Hizbullah ve İran destekli gruplar güney cephesinden uzak durdukça İsrail’in Golan ve Ürdün-İsrail sınır hattında savaşa müdahil olmayacağını söyledi. İranlılar da güney cephesinde muhalifler ile Suriye ordusu arasındaki çatışmalara karışmayacaklarını kaydetti. İsrail tarafını şaşırtan hızda bir uzlaşma sağlandı. Tabii beklendiği üzere İran Dışişleri gizli görüşme haberini yalanladı.

İran Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şemhani’nin “Rusya’nın teröristleri Suriye-Ürdün sınırından çıkartıp Suriye ordusunun kontrolünü sağlayacak çabalarını güçlü bir şekilde destekliyoruz” sözleri, İran’ın meseleye esnek yaklaştığını ve Rusların pişirdiği bu stratejiyi Suriye’nin kazancı saydığını gösteriyor.

Konuyu İran Dışişleri’nden bir kaynağa sorduğumda “Son zamanlarda ABD ve İsrail Suriye’de İran’ı bahane ediyor. İran bu bahaneyi ellerinden almak için gerekli adımları atabilir” dedi.

Amman’daki temaslardan yansıyan bilgiler doğruysa acımasız bir savaştan Doğu Guta modeline benzer bir çözüme kayıldığı sonucu çıkıyor. Tabii bunun sahaya yansıması nasıl olur şimdiden kestirmek zor. ABD de, iddia edildiği gibi, Tanaf’tan çekilirse Suriye hanesine iki zafer birden yazılacak demektir.

***

ABD, Tanaf’ı defterden sildiği gibi Fırat hattındaki oyundan çekilebilir mi? Bu fasılda kuşkular balya üstüne balya yığıyor.

Suriye yönetiminin sona bırakmayı tercih ettiği Fırat’ın doğusunda şu sıralar Suudiler ve ortakları sahnede dolaşıyor. BasNews’e göre Suudi Arabistan, Birleşmiş Arap Emirlikleri (BAE) ve Ürdün’den oluşan bir heyet, YPG ile gizli bir görüşmeden sonra Kobani’nin Harap Işk köyündeki Amerikan üssünde Arap aşiret güçlerinin temsilcileriyle buluştu. Görüşmeye katılanlar Senadid, El Nukhba ve Rakka Devrimcileri. Bunlar YPG’nin de ortakları. Görüşmelerde Rakka’nın yanı sıra ülkenin doğu ve kuzeyinde konuşlanmak üzere bir Sunni Arap gücünün oluşturulması gündeme getirildi. Oluşacak gücün önce Rakka’ya, ardından doğu ve kuzeye konuşlanacağı, buna paralel ABD’nin çekileceği söylendi.

Anadolu Ajansı’nın iddiasına göre de yeni orduya katılacaklara 200 dolar maaş vaat edildi ve gönüllü toplamak için Haseke ve Kamışlı’da irtibat noktaları kuruldu.

Suudilerin bölgede ne yapmaya çalıştığına dair bir bilgi de Suriye Kürt Demokratik Partisi (El-Parti) temsilcisi Azad Barazi’den geldi. Barazi’ye göre Suudi Arabistan’ın Körfez İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Samir el Sebhan, IŞİD’in yenilgisinden sonra birçok kez Rakka’ya gelip yerel aktörlerle görüştü. Bu görüşmelerde Menbic, Rakka ve Deyr ez Zor’u içine alan bir ‘Sunni Arap Federasyonu’ kurma önerisi tartıştı.

Kürtler bu tür etnik temelli federatif modele sıcak bakmıyor. Fakat Amerikalılardan sonra Suudilerin de bu şekilde oyuna girmelerine karşı açık bir duruş da sergilenmiyor. Amerikalılardan sonra Suudilerin bölgeye el atması seçeneklerin en kötüsü. Suudi-Amerikan ortaklığının sicili başka türlü düşünmeye imkân vermiyor.

Tam da Suudiler sahneye çıkmışken Russia Today’e konuşan Esad, Fırat hattında ne olacağına dair şunu söyledi:

“ABD kartlarını tüketiyor. Asıl kart ılımlı dedikleri Nusra idi. Fakat onların ılımlı değil El Kaide olduğuna dair skandal patlak verince yeni bir kart aramaya başladılar. Bu kart da şimdi SDG. SDG konusunda iki metot kullanacağız. İlki, müzakereler için kapı açıyoruz çünkü onların çoğunluğu Suriyelilerden oluşuyor. Ülkelerini seviyorlar, her hangi bir yabancı gücün kuklası olmaktan hoşlanmıyorlar. Hiçbirimiz Amerikalılara güvenmiyoruz, haliyle tek seçenek Suriyeliler olarak birlikte yaşamak. Eğer müzakereler başarısız olursa Suriye ordusu, SDG’nin işgal ettiği bütün toprakları özgürleştirmek zorunda kalacaktır. Burası bizim toprağımız, kurtarmak görevimiz, Amerikalılar gitmeli. Bir şekilde gidecekler. Meşru bir temel olmadan Irak’a geldiler. Ve bakınız sonra onlara ne oldu. Bundan ders almalılar.”

Pentagon’un buna yanıtı gecikmedi: “ABD ordusunu veya koalisyon ortaklarımızı vurmak kötü bir politika olacaktır.”

Görünüşte Amerikalılar güney cephesinde pazarlığa açık bir pozisyon alırken Fırat hattında henüz esneme sinyali vermiyor. Fakat Trump yönetiminin belirsizliklerle dolu seyir çizgisi her ihtimale açık kapı da bırakıyor. Halihazırda bir pazarlık masası Rusya’nın, bir diğeri Türkiye’nin önünde. Trump ‘satılabilir’ bir fiyat gördüğünde vazgeçemeyeceği bir değere sahip değil. Amerikalılar gerçekten çekilmeye karar verirse kâğıtlarını çoktan cehennem borsasında elden çıkarmış demektir.

Read 1658 times