Öncelikle bütün samimiyetimle siz değerli okuyucularımı tenzih ediyor, sanal medyayı sinema salonuyla karıştıranlara söylüyorum:
Lütfen uzman olmadığınız alanlarda görüş serdetmeye kalkmayın, sonu komik olur, inanç sisteminize ve çevrenize zarar verebilir…
Hele dini konularda (ki, siyasi, ekonomik, kültürel, eğitim…vb konular da aynen böyledir) ... Ramazan hilali meselesi asla muğlak bir mesele değildir, gayet nettir ve dinimiz de bunun bütün detaylarını belirlemiştir.
İçtihat farklılıkları, adı üzerinde "içtihat" tır ve müçtehitle mukallitlerini bağlar. Bir müçtehide mukallitseniz, onun dediğine uymalısınız, kendiniz müçtehitseniz, kendi bildiğinize göre amel edersiniz. Bunda herkes muvafıktır.
***
O halde, bir müçtehidin açıklamasını gördüğünüzde o haberin sıhhatini araştırmalı, ya da haberi verenden eminseniz ona saygı duymalısınız. O, sizin müçtehidinizden farklı bir içtihat üzere olabilir..Ama içtihad deryasının damlası olmayan , hele dinle pek de munis bile olmayanların bu konularda pervasızca, üstelik de pek kallavi konuşup sırf arz-ı endam edebilmek için ahkam kesmeleri hem komik, hem edepsizliktir.
***
Dünden beri, ülkemizle İran'ın aynı gün bayram edebileceği" (dikkat: “Edeceği” değil, “edebileceği” ) haberi bizzat ana kaynaklardan verildiği halde ve bunu da bu işin ehli kimseler yaptığı halde, birilerinin buna sevinecekleri yerde tedirgin olmaları bana çok düşündürücü geldi doğrusu..
Bunun birliğe ve kalplerin yaklaşmasına yapacağı katkıdan dolayı şükredecekleri yerde tuhaf ve ilgisiz müdahalelerle bundan adeta rahatsız olmaları, birçok şeyi de gün ışına çıkarmış oldu aslında...
***
Ne ilginçtir…
Ramazan Ayına yaklaşırken, hayatında bir gün bile oruç tutmayan bazı modern (!) beyzadeler, “Korona salgını var, oruç tutulamaz!” diyerek gazete manşetleri ve TV kanallarıyla sosyal medyada birdenbire “Dindar ve Müslümansever” kesilivermiş, tırıvırı ahkamlar kesmeye başlamışlardı.
Bütün dünya siyonizmi kınamak, terör ve işgal devleti Siyonist İsrail’i lanetlemek ve mazlum Filistin’e destek vermek için her Ramazan Ayının son Cuması seller olup caddelere sokaklara taşarken…
Gözlerini; Ka’be yerine, Ka’be’nin hemen bitişiğine dikilen ve onunla adeta boy ölçüşürcesine bir kibir ve ahmaklıkla gökdelenvari bulutlara yükselmeye çalışan “Suudi Sarayı” na dikenler; Kudüs Günü’ nü anmayı mübah görmeyen şeyh efendilerinin yine tırıvırı ahkamıyla tamamlamışlardı zikir meclislerini…
Hatırladınız mı?
***
Onlara gülüp geçtim de; kendisini dindar tanımlayan ve hoca olarak geçinen bazılarının da benzeri sığlıkları tekrarlamalarını anlayabilmiş değilim.
Bu nedenle, soruyorum:
Siz Allah’a mı inanıyorsunuz, Firavun’a mı?
Sizin derdiniz din mi, yoksa dünya hesapları ve cenah-hizip tüzükleri mi !?
Size kalsa yakında minarelerden de ezan yerine şeyhinizin kerametlerini bağıracak ve kendinizi “fırka-i naciye”, sizden berisini de rahatça “fırka-i dalle” ilan edeceksiniz!
Bırakın artık şu kamplaşmaları!...
Bu kadar "Ben! Benim şeyhimmm..!" demeyi bırakın artık..
***
Etrafınıza şöyle bir baksanıza…
Şu İslam dünyasının haline bir baksanıza!..
Filistin, Arakan, Yemen, Suriye, Irak, Pakistan, Balkanlar, bize ve birçok Müslüman ülkeye reva görülen bunca hukuksuz ambargolar!..
Aç, biilaç, evinden barkından, yurdundan, vatanından avare yetimlerin “Yok mudur kurtaracak bahtı kara kardeşlerinizi ?!” diye bas bas bağıran haykırışlarını duymuyor musunuz gerçekten?
3 yaşındaki bir çocuğun, “Gidince sizi Allah’a şikâyet edeceğim” sözleri sizi hiç mi sarsmadı?
Terör ve işgal devleti Siyonist İsrail’in buldozerle ezip geçtiği çocuğun son nefesini verirken acı gülümseyişi sizi hiç etkilemedi mi???
Halâ hangi detaylarla uğraşıyor, hangi şeyhin kerametlerini Kur’an ve ahkamının önüne geçiriyorsunuz Allah aşkına?!
Bu pişirip durduğunuz aşa Şeytan Trump’ın nasıl da hevesle kepçe salladığını göremiyor musunuz gerçekten?
Telaviv’le Vatikan’dan gelen kıs kıs gülüşleri duymuyor musunuz?
Uyanın artık!
Bu zilletler sizi hiç mi rahatsız etmiyor?
Siz, “Heyhat! Minnezzelle!” demeyenlerden, buna bir türlü dili dönmeyenlerden misiniz yoksa?