Nükleer Görüşmelerde Planlar ve Beklentiler

Rate this item
(0 votes)
Nükleer Görüşmelerde Planlar ve Beklentiler

 29 Kasım 2021 Viyana’da altı aylık bir aradan sonra İran ile 4+1 grubu (4 BMGK üyesi ve Almanya) arasında nükleer görüşmeler yeniden başladı.


ABD 2015 yılında imzalanan KOEP (Kapsamlı Ortak Eylem Planı) anlaşmasından çıktığı için görüşmelere doğrudan katılamayacak ve ABD böylece müttefiklerinin görüşmelerle ilgili vereceği raporlarla yetinecek.  ABD’nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley’in ifadesiyle İranlılar bu süreçte Amerikalılarla ayrıca görüşmeyi reddettiler. Robert Malley sözlerinin devamında “Daha önce de İranlılara ilettiğimiz üzere iki ülke temsilcilerinin yüz yüze görüşememesi durumunda bu görüşmelerden bir sonuç beklemeleri boşunadır” tehdidinde (veya aczinde) bulundu.
 

İran’ın takındığı dik duruş ve ABD İran Özel Temsilcisinin açık ifadeleri de gösteriyor ki, İran görüşmelerde Hasan Ruhani dönemindeki gibi aceleci davranmayacak ve öyle hemen sonuç alma gibi bir niyeti de yoktur. Zaten İran ile ABD arasındaki görüşmelerden kesin ve somut bir sonuç beklemek bunca tecrübeden sonra hayalcilik olur. Görünen o ki, İran bu süreçte belli ve kalıcı garantiler alana kadar herhangi yeni bir taahhüt altına girmeyecektir. İran’ın eli bu görüşmelerde ABD’den daha güçlüdür. Çünkü KOEP (Kapsamlı Ortak Eylem Planı) anlaşmasından çıkan ABD, anlaşmadaki taahhütlerini yerine getirmesine rağmen bu anlaşmadan herhangi bir fayda görmeyen İran’dır.

Taraflar görüşme masasına oturur ve birbirine geçici tavizler verirse bile bu nihai sonuca varmak, anlaşmak olarak algılanmamladır ve gerçekte böyle bir irade ve beklentileri de yoktur. Bu iyimser sonuç sadece taraflardan birinin yenilgiyi kabul etmesi ve teslim olmasıyla mümkün olabilir ve ufukta böyle bir şey görünmediğine göre kimsenin boş beklentiler içine girmesine gerek yoktur.

Yirmi yıla yakın süreden beri devam edegelen nükleer görüşmeler deneyimi gösterdi ki, iki ülke arasındaki anlaşmazlıkta yaptırımlar ABD’nin elindeki en etkili silahtır.  Sabırlı duruşu ve baskılara, kuşatmalara karşı direnişi ise İran’ın elindeki en etkili silahtır.

ABD’in Görüşmelerden Beklentisi

Amerikan tarafı baskıyı artırmak, İran'ın nükleer teknoloji dalında ilerleme sürecini sekteye uğratmak, İran’ın füze-savunma teknolojisi ile bölgesel nüfuzunu sınırlamayı görüşmeler gündemine eklemeyi planlıyor. Nitekim geçmişte (2015) önce KOEP (Kapsamlı Ortak Eylem Planı) anlaşmasını imzalayıp sonra (2018) geri çekilmesiyle on yıl süreyle bu amacına ulaştı denilebilir. Çünkü İran bu anlaşma çerçevesinde karşı tarafın dürüstlüğünü denemeden taahhütlerini yerine getirip nükleer teknolojisini büyük çapta durdurmuşken ABD, İran aleyhindeki yaptırımları kaldırma taahhütlerini yerine getirmediği gibi onlarca yeni yaptırım uygulamaktan da çekinmemiştir.

Donald Trump zamanında  anlaşmadan tek taraflı çekilen ve İran aleyhindeki yaptırımları daha da şiddetlendiren ABD’de 2020 yılında yapılan seçimlerde  işbaşına gelen  Joe Biden hükümetinin anlaşmaya dönmeye dair istekli görünmesi ve hatta Avrupalı dostlarını da yanına alarak İran’a görüşmelere dönme baskısı uygulaması pişmanlık duyduğu için değil, zirvesine  varmış  yaptırımların etkisinin zamanla azaldığını gördüğü ve yeni  görüşmeler bahanesiyle İran’ı yeniden bir on yıl daha oyalamak istediği içindir. Yoksa İran’ın nükleer silah peşinde olmadığını, böyle bir niyeti olsaydı bunu pekala başarabileceğini ABD herkesten çok daha iyi biliyor.

ABD uyguladığı yaptırımların başarılı olacağına, İran’ın nükleer teknolojisini ve genel olarak gelişmesini durdurabileceğine güvense asla ve kat’a yeniden görüşmeler yapılmasına istekli olmazdı. İnişli çıkışlı sinus eğrisine benzeyen yaptırımların etkisi daima aynı düzeyde kalmadığı için belli bir süre sonra şatafatlı sözcükler altında yeni taktiklere başvurulması gerekir. İşte ABD İran üzerindeki baskıları sürdürme stratejisinde yeni bir taktik olarak görüşme masasına oturmakta ısrar etmektedir ve başka çaresi de yoktur. Masa üzerinde başka seçeneklerimiz (askeri!) de var sloganları da eskimiş manevralardan ibaret olup İran tarafından artık ciddiye alınmamaktadır. Bu propagandalar 15-20 yıl öncelerde etkili olabilirdi belki, ama günümüz şartlarında ABD’nin böyle bir güç ve cesareti olduğuna artık kimse inanmıyor. Afganistan kaçan, Irak’tan çıkmaya hazırlanan, Suriye’den nasıl çıkacağının hesaplarını yapan ve en yakın müttefikleri yanında bile eski heybeti kalmamış bir ABD’nin İran’a askeri saldırıda bulunmanın ne gibi korkunç sonuçlar doğuracağını hesaplamaması mümkün değildir.

Çin ve Rusya’nın Görüşmelerden Beklentisi

Rusya ve Çin’in görüşmelerin başlamasına bu kadar istekli görünmenin ötesinde teşvik edici olmaları ve Batı’dan daha çok KOEP (Kapsamlı Ortak Eylem Planı) anlaşmasını ihya etmeye çalışmaları bu iki ülkenin kendi çıkarları çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Çin ve Rusya’nın KOEP’i yeniden hayata geçirmekle güttükleri asıl hedef, ABD ile yakın bir gelecekte uzlaşması mümkün görünmeyen İran’ı bir yandan kontrol edilebilir bir ülke durumuna sevk etmek öte yandan İran üzerindeki yaptırımlar baskısını kaldırarak veya en azından azaltarak bu ülkeye ihtiyaç duyduğu silahları satmak (Rusya), İran’ın enerji kaynaklarından rahatça yararlanmak (Çin) ve ikili ilişkileri artırarak İran’ı kendi yanlarına çekmektir.

Yoksa bu iki ülkenin İran’ı ABD ve onun çizgisinde hareket eden ülkelerin çengelinden kurtarmak veya uluslararası hukuk ve kuralları ayakta tutmak peşinde olduklarını düşünmek safdilliktir. İsrail’in Filistin halkına yönelik cinayetleri, İran’ın nükleer bilim adamları ve nükleer tesislerine yönelik doğrudan ve Suriye’de İran’ın etkili olduğu üslere dolaylı saldırıları ve Suudilerin mazlum Yemen halkına karşı sürdürdüğü cinayetleri karşısında sessiz kalmaları, görmezden gelmeleri, cani ve katil rejimlerle ilişkilerini her gün daha çok geliştirmeleri bu görüşümüzün en açık kanıtıdır.

İran’ın Görüşmelerde Beklentisi ve Üstün Konumu

ABD’nin hangi niyet ve planlar peşinde koştuğunun farkında olan İran tarafı ise görüşmelerden elle tutulur bir sonuç alamayacağını artık anlamış bulunuyor. İran’ın amacı artık gaddar düşmandan insaf beklemek yerine yaptırımlarla birlikte yaşamak, ekonomisini ayakta tutmak, gelişmesini bu şartlarda sürdürmek ve uluslararası kurallara uymakta kayıtsız kaldığına (buna sulta sistemine katılmamak da denilebilir) dair içte ve dışta sürdürülen kamuoyu baskısını azaltmak için görüşmelere eğilim göstermektedir. Çünkü İran bunca deneyimden sonra rahat bırakılmayacağı bilinciyle nükleer teknolojisinin bir bahane olarak kullanıldığının farkındadır. 

Masa başında güçlü olmanın önemine binaen İran Viyana’da başlayan görüşmelere bu defa elinde güçlü kozlarla gitmiş bulunuyor. ABD’nin KOEP’ten çıkmasından sonra Avrupalı anlaşma taraflarının iki yıllık oyalama taktiklerini ve anlaşmayı uygulamak için herhangi bir girişimde bulunmadıklarını unutmayan İran taahhütlerini yerine getirmiş taraf olarak alacaklı durumdadır. Her şeyden önce uğradığı zararların telafi edilmesini isteyecektir, en azından öne çıkan durumun bir daha tekrarlanmaması için birtakım garantiler isteyecektir.

Hepsinden önemlisi İran son bir yılda uranyum zenginleştirme faaliyetlerine hız vererek %60 düzeyinde 25 Kg kadar uranyum zenginleştirmeyi başarmış ve nükleer silah veya başlık için gerekli olan %90’lık zenginleştirme düzeyine ulaşmak için en fazla bir ay gibi bir süreye ihtiyacı bulunmaktadır. Başını ABD ve İsrail’in çektiği müstekbir güçleri en fazla da bu gelişme kaygılandırmaktadır.  İran görüşmelerde bu kozunu da masaya yatıracak, zenginleştirmeyi durdurma karşılığında yaptırımların kaldırılmasını talep edecektir. ABD ve müttefikleri İran’ın taleplerine kısmen de olsa olumlu yanıt vermek zorundadırlar. Mevcut durumun sürmesi durumunda bundan zarar görecek taraf uluslararası sulta sistemidir. Çünkü sıkıntıları göğüslemeye alışmış ve istiklali için şimdikinden daha zor şartlara hazırlanan İran’a daha fazla ne yapabilirler ki?

ABD’nin başını çektiği Batı ve hatta dost görünüp kendi çıkarları peşinde olan öteki görüşme tarafı ülkelerin nükleer teknoloji de dahil İran’ın bilimsel ve teknolojik ilerlemesine tahammülü yoktur. İran’ın yeni bir uygarlık tesis etmek, bölge dışı güçlerin -İsrail de buna dahil- sultasına son vermek, İslam dünyasının dirilişine katkıda bulunmak ve benzeri niyet ve planlarından habersiz değiller ve bunun gerçekleşmesini geciktirmek için İran’a geçici de olsa birtakım ödünler vermek zorunda görmekteler kendilerini.

Bu durum daha ne kadar böyle devam eder? Nisbî bir denge kurulana kadar, İran’ın güçlenmesi, önemli alanlarda kendine yeterli duruma gelmesi ve ABD’nin tek başına bir halt edemeyeceği zamana kadar...

Ziya Türkyılmaz

Read 752 times