Başta Kazakistan ve Türkmenistan olmak üzere Orta Asya “Müslüman” Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerinde Türk töresi, folklor, milli tarih ve eserlere karşı itinalı olunmuştur. Milli müzik ve geleneklerin korunması için özen gösterildi. O tarihte Rus düşmanlığı üzerinden koparılan “Türkçülük” ve “Müslümanlık” propagandaları bugün Çin düşmanlığı üzerinden Uygur meselesinde devam etmektedir.
Bunu söylemekle beraber egemen Rus ve Çin otoritesinin tarihin her lahzası ve koşullarında melaike örnek davranışlar sergilediğini iddia etmek saflık olur. Baskın otorite, alt topluluklar üzerinde arzu edilmeyen nahoş etkiler bırakır. Ancak Rus ve Çin devrimleri sonrasındaki tecrübede bu devletlerin nüfuz alanına giren çevre toplumların çok farklı kültürlerin kaynaşmasıyla daha çok zenginleştiği gerçeğini es geçmemek gerekir. Orta Asya “Müslüman” ülkelerin Rusya ve Çin için önemini, bu ülkelerin buradan elde ettiği çıkarları konuşurken, bu ülkelerin Rusya ve Çin’den elde ettiği kazanımları da hatırda tutmak gerekir. Kadim tarih ve medeniyetlere ev sahibi yapmış birkaç bölge ve şehir dışında Orta Asya Müslüman toplulukların ezici çoğunluğu 20. yüzyılın başında ortaçağ koşullarında yaşayan Feodal derebeyleri ve savaş lordları rahmeti altında yaşayan kanunsuzluğun hâkim olduğu, ırgat, maraba ve göçebe yaşayan halkların diyarıydı.
FEODAL İLİŞKİLERİ TASFİYE EDEMEDİLER
Sömürge devletlerin işgallerine uzun yıllar maruz kalmış ardından bağımsızlık savaşı vererek milli devletlerini kurmuş olan ülkemiz ve çevre ülkeler ile Orta Asya “Müslüman” Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerin en belirgin ortak özelliği ki Sovyet tipi sistemde çok köklü toprak reformu yapılmış olmasına rağmen, feodal aşiret, kabile ilişkilerini tasfiye edememiş olmalarıdır. Biz de Mustafa Kemal’in ölümünden hemen sonra İnönü idaresindeki devrimci Cumhuriyetin reformları hayata geçirmede aksak ve eksik kaldığını görüyoruz. Menderes ile birlikte tasfiye sürecinde olan feodal beylerin hükümdarlığı ile din bezirgânların saltanatı oy ve dışarıdan ekonomik yardım alma uğruna yeniden filizlenme imkânı buldu.
Bu durum “Müslüman” Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerinde merkezi devletin çatırdamaya başladığı 1985 ve çöktüğü 1991’den itibaren oluşan otorite boşluğunu kimin ve nasıl dolduracağı kavgasıyla başlar. Bu yazıda Kazakistan özelinde duracağız. Çöküşten sonra Kazakistan’ı yöneten “eski Kızıl Komünistler” devlet yönetme deneyimi ve becerisi olan tek grup. Bu sebeple ülkeyi yönetmeye devam ettiler. Moskova’nın pençesi, denetimi ve otoritesinden bağımsız ülkeyi bildikleri gibi ve keyfince idare ettiler. Dünya üzerinde mevcut olan tüm maden ve hidrokarbonların devasa miktarda olduğu bir ülkeyi kucaklarında buldular.
FETÖ’NÜN KAZAKİSTANDA MANTAR GİBİ TÜREMESİ
Nazarbayev, kızları, damatları ve yoldaşları kendi siyasi ve ekonomik saltanatını inşa ederken, Rusya o tarihte içinde bulunduğu çalkantı, talan, yağma, otoritesizlik, mafya oligarkların hakimiyeti ve krizler ile boğuşurken, “muzaffer” ABD ve Batı Avrupa, birçok sebepten mütevellit, Orta Asya’nın kalbi olan Kazakistan’a yatırımlarla, derneklerle, anlaşmalarla, kiliselerle, Bahai, FETÖ gibi cemaatlerle yoğun bir çıkartma yaptı. O dönem ABD ve NATO’nun önemli bir karargâhı olan Türkiye’deki başta FETÖ gibi dostları üzerinden “Türk ve Müslüman” söylemleriyle Orta Asya’ya bindirme yaptı. TİKA o dönemde kuruldu. Bu kuruluş esas itibariyle Türkiye’nin Orta Asya Cumhuriyetleri ile “Türk kardeşliği” hedefini gerçekleştirmek üzere tesis edilmiş olmasına rağmen, FETÖ unsurları tarafından da suiistimal ve istismar edildi. Eğitim vakıfları üzerinden FETÖ okulları Kazakistan’da mantar gibi türedi. ABD doktrini ile terbiye edilip teçhiz edilen bu okullardan mezun olan onlarca öğrenci Kazakistan’da nüfuzlu mevkiler ile iş dünyasının omurgası oldular. Devlet erkanı ile uluslararası şirketler arasındaki iş, rüşvet ve paylaşım sarmalının köprüsü oldular.
VAHHABİ ANLAYIŞIN YAYILMASI
ABD ve İsrail teveccühü ile ülkeye nüfuz eden bir diğer ülke Suudi hanedanlığının sermayesi yanında Vahhabi medreselerdir. Esasen Sünni Hanefi mezhebin egemen olduğu Müslüman Kazak toplumunda, rüşvet, yağma, iltimas, devasa zenginliğin adaletsiz paylaşımı sebebiyle baş gösteren yoksulluk, bu ailelerin Suudi sermayesi ile beslenen Vahhabi selefi dinci kanserin hızlıca yayılmasına ortam hazırladı. 1979’dan beri Afganistan’da mevcut olan Sovyet işgaline karşı ABD, Suud ve İsrail’in desteği ve sahada iş birliği yaptığı Cihatçı Selefi silahlı örgütlerin alan kazanması, birçok Orta Asya ülkesinden bu savaşa katılımların olmasından Kazakistan’da etkilenmiştir.
KAZAKİSTAN’IN FETÖ SINAVI
1991’den sonra Kazakistan Nazarbayev yönetiminde “çok yönlü ve dengeli” bir dış politika adı altında ABD, Batı Avrupa ve körfez petro-dolar ülkeleriyle gayet yakın ilişkiler kuran Nazarbayev ülkesine yumuşak sulta ‘soft power’ araçlarıyla girmek daha uygundu. Bu araçların içinde en etkili silah FETÖ okulları ve ticari şirketleriydi. Devlet erkânı ile menfaat bağları inşa etmek, ülke hakkında içerden düzenli raporlar yazmak, mahalli elemanlar yetiştirmek ve devşirmek, rüşvet sarmalı ile fesat tohumları ekmek gibi başlıca görevleri ifa ettiler.
“Arap Baharı” adı altında geniş çaplı bir terör savaşına maruz kalan Batı Asya (Orta-Doğu) coğrafyasına Uygur, Kırgız, Kazak, Özbek, Tacik, Çeçen savaşçılar nakledildi. Bu terör örgütleri Orta-Asya’ya taşındı. 2011’den sonra Kazakistan da intihar bombacılarla, terör eylemleriyle yüzleşmek zorunda kaldı. İlginç olan husus şudur ki Nazarbayev duayen gazeteci Banu Avar ile yaptığı röportajda FETÖ hakkında şikâyet ederken ve ‘Türkiye’nin bunlar dışında başka bir ihracat ürünü yok mu’ diye hayıflanırken, 15 Temmuz 2016’dan sonra Türkiye’yi ilk ziyaret eden Nazarbayev FETÖ okulları ile ilgili sıkıntıların olduğunu itiraf ederken FETÖ okulların ülkede Kasım 2021 itibariyle halen faaliyet içinde olmasıdır. Kazakistan, Türkiye'nin FETÖ okullarının kapatılmasına dair talebini reddetmişti. Kazakistan Eğitim Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, FETÖ'ye bağlı 27 okulun kapatılmayacağı duyurulmuştu. Komşu Kırgızistan da aynı tavrı sergilemeye devam ediyor.
4 Ocak olaylarından sonra sadece Nazarbayev dönemi ve olaylarda aktif rol oynadığı tespit edilen istifa eden hükümetin bakanları, emniyet müdürleri, istihbarat şefleri ve kalıntılarının rafa kaldırılacağı görülmektedir. Bununla birlikte batan gemi ABD’nin dinci kanser yapıları Suudi Vahhabi ve FETÖ’ye de büyük bir darbe vurulacak. Askeri güvenlik önlemlerin önemli bir parçasını teşkil eden bu icraatlar, toplumdaki gelir adaletsizliğini, yoksulluğu, rüşvet sarmalını ve devlet dışındaki otoriteleri kıssadan hisse sinekleri üreten bataklığı kurutmak ta kardeş Kazakistan devleti ve halkının asli görevleri içinde olmasını diliyoruz.
aydınlık