Ukrayna’da yaşanan gerilim, Washington'a bel bağlayan Arap ülkeleri ve ABD’nin müttefikleri için büyük bir endişe kaynağı haline geldi.
Bugünlerde tüm dünya Rusya ve Ukrayna arasındaki sıcak gelişmeleri takip ederken, ABD ile müttefik ülkelerin yetkilileri durumu endişeyle izleyip kendine “Acaba ABD'ye güvenenlerin sonu yenilgi mi olacak?” sorusunu soruyor.
Amerika, Ukrayna'yı Bataklığa Sürükledi
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in "özel askeri operasyon" olarak adlandırdığı askeri saldırı, Ukrayna ile ilgili yıllarca süren Rus-Batı tartışmasının ardından gerçekleşti.
Son yıllarda Batılılar Ukrayna'ya kucak açıp NATO'ya katılımının yolunu açtılar, ancak Moskova yönetimi, NATO'nun askeri altyapısını Ukrayna'da genişletmesinin Rusya için "kırmızı çizgi" olduğu uyarısını yaptı.
Son haftalarda Kiev ve Batılı ülkeler Rusya'yı Ukrayna’yı işgal etmeyi planlamakla suçladı. Ancak Rusya, Ukrayna'yı kışkırtıcı davranışlarda bulunmakla suçlayarak iddiaları yalanladı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Perşembe günü Ukrayna'nın doğusundaki Donbas'a özel askeri harekat başlattıklarını duyurmuştu. Putin harekata dair yaptığı konuşmada; “Rusya, modern Ukrayna topraklarından kaynaklanan devamlı tehdit karşısında kendisini güvende hissedemez, gelişemez, var olamaz.” dedi.
Vladimir Putin, Moskova’nın askeri hedefleriyle ilgili sadece Ukrayna’yı 'silahsızlandırmayı', 'Nazi etkisinden arındırmayı' ve Rus yanlısı tek yanlı bağımsızlık ilan eden 'Donetsk ve Luhansk cumhuriyetlerindeki halklarını korumayı' amaçladıklarını duyurdu.
Kiev-Moskova hattındaki gerilimin dışında Ukraynalıların kafasını karıştıran konu, her zaman Ukrayna'yı Rusya’ya karşı kışkırtmaya çalışan ve savaşın müsebbebi olan ABD ve Batılı ülkelerin mevcut durumds Ukrayna’yı tek başına bırakması ve Rusya'nın eylemine karşı sadece yaptırım kararına başvurmasıdır.
Araplar İçin Ukrayna Krizinden Çıkarılması Gereken Bazı Dersler
Arap ülkelerinin Ukrayna'daki gelişmelerden öğrenmesi gereken ilk ders, dünyanın artık askeri seçeneklerin masada olduğu yeni bir döneme girdiği ve en önemlisi ABD'nin askeri olarak geri adım attığıdır.
2021'de utanç verici bir yenilgiyle Afganistan'dan çekilen ABD yönetimi bölgedeki Arap ülkeleriyle ilişkilerinde sadece kendi çıkarlarını düşündüğünü ispatlamıştır.
Yemen'deki savaş, Washington'a büyük ölçüde güvenen Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) de aralarında bulunduğu Arap ülkelerinin ABD desteğine fazla güvenmemesi gerektiğini kanıtlayan en önemli gelişmelerden biridir.
Arap devletlerinin bu durumda öğrenmesi gereken ikinci ders ise, ABD'nin Ukrayna'ya verdiği birçok söze rağmen; krizde Rusya ile doğrudan yüzleşmeyi reddetmesidir.
Aslında ABD, Rusya'ya karşı koymak ve hedeflerine ulaşmak için hâlâ ABD'nin güçlü olduğunu sanan küçük ülkeleri kullanıyor; Bunun açık bir örneği bugün Ukrayna'da yaşananlardır. Aynı şey 2008'de Gürcistan'da da oldu; Amerika Birleşik Devletleri'nin vaatlerine ve iddialarına inanan Gürcistan, Rusya ile karşı karşıya geldi.
Batı tarafından İran'a saldırmak için her türlü silahla, hatta kimyasal silahla donatılan Irak'ın eski diktatörü Saddam Hüseyin, saklandığı inden Amerikan askerleri tarafından çıkarıldı ve adalete teslim edildikten sonra idam edildi.
Afganistan 20 yıl boyunca ABD tarafından işgal edildi, ancak Washington ülkedeki müttefiklerini bırakıp rezil bir şekilde kaçtı.
Türkiye de Rusya'nın Suriye'deki rolüne karşı tavır almakta başarısız oldu. ABD ise tüm müttefiklerini sahada kendi kaderine terk etti.
Birçok uzman, Ukrayna'daki mevcut durumun, Amerikan rüyasının düşüşünün pratik sonucunu gösterdiğine inanıyor; Washington, yalnızca NATO çerçevesinde askeri müdahalede bulunacağını açıkça duyurdu.
NATO üyeleri herhangi bir dış güçten gelebilecek saldırıya karşı ortak savunma yapmaktadır. Dolayısıyla Arap ülkeleri de Ukrayna gibi NATO üyesi olmadıkları için herhangi biri herhangi bir savaşa maruz kalırsa ABD ve Avrupa'dan yardım beklememelidir.
Arap devletleri için üçüncü ders şudur: Washington'un Rusya, İran, Çin ve Suriye de dahil olmak üzere hasımlarıyla başa çıkmak için çizdiği çerçevenin yalnızca bir dizi yaptırımın uygulanmasına dayandığıdır. ABD kırmızı çizgilerini aşan ülkelere yaptırımlar getiriyor ve başka seçeneği yok.
Buna göre uzmanlar, Washington'un muhalifleriyle yüzleşmek için ABD'nin askeri yardımına güvenen herkesin aptalca bir şey yaptığına dikkat çekiyor; Çünkü Amerika Birleşik Devletleri'nin tek silahı olan yaptırımlar, rakipleri üzerinde henüz bir etki yaratmamış ve ABD'nin hiçbir hedefini gerçekleştirmeyi başaramamıştır.
Bu, Amerikan yardımına bel bağlayan Arap ülkelerine büyük bir uyarıdır. Birçok Ortadoğu uzmanına göre, Arapların bu konudaki en büyük hatası ABD ve siyonist rejimin "İranofobi" konusundaki yalanlarına inanmaktır; Ancak her zaman iyi komşuluğu vurgulayan İran, hiçbir Arap ülkesiyle düşmanlık içinde olmadığını ve bölgede sadece İsrail rejimini düşman olarak gördüğünü belirtmiştir.
Bazı uzmanlar, Rusya'ya yönelik provokatif eylemlerinin ardından Ukrayna'nın başına gelenlerin bölgedeki Arap ülkelerinin de başına gelebileceğine inanıyor; Uzlaşmacı Arap rejimlerinin direniş ekseniyle yüzleşmeye kışkırtıldığında, Ukrayna krizinin durumu bu ülkeler için daha kötü olacaktır. Bu şartlar altında Washington'un Arap ülkeleri için yapabileceği maksimum şey direnişe üye ülkelere yaptırım uygulamaktır; Ambargo yönteminin son on yılda etkisiz olduğu kanıtlanmıştır.
Bazı analistler ise, Ukrayna'daki gelişmelerden çıkarılması gereken dördüncü dersin işgalci siyonist rejim için olduğuna inanıyor. Bu rejimin durumu Ukrayna'nınkinden çok daha kötüdür. Suriye'de olup bitenler ve Rusya'nın Siyonist rejimin Şam'a yönelik saldırganlığı konusundaki tutumu dikkate alındığında, Siyonistlerin nasıl bir senaryoya maruz kalacağı daha belli değil.
Ukrayna'daki Kriz Ve İsrail'in Büyük Endişesi
Elbette ki ABD-Siyonist rejim ilişkileri, Washington'un Arap ülkeleriyle olan ilişkilere benzemez; Çünkü ABD her zaman bölgede İsrail'in çıkarlarını ve güvenliğini vurgulamıştır. Ancak birçok uzman Tel Aviv'in bile ABD desteği umuduyla herhangi bir çatışmaya giremeyeceğine inanıyor. Zira Siyonistler, ABD'nin istese bile böyle bir güce sahip olmadığına inanmakta.
Bu bağlamda, ABD'nin Afganistan'daki yenilgisinden sonra Kabil senaryosunun Tel Aviv için tekrarlanmasından endişelerini dile getiren Siyonist güvenlik uzmanları, herhangi bir savaş çıkması halinde ABD'ye gerçek bir müttefik olarak güvenip güvenilmeyeceği konusunu düşünüyorlar.
İsrail Kanal 13 analistlerinden Zvi Yehezkeli, Ukrayna savaşı hakkında, "ABD'nin müttefiklerine askeri destek sağlama açısından ne kadar zayıf olduğunu kanıtladı." değerlendirmesinde bulundu.
Siyonistler ayrıca İran ve Rusya arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesinden de kaygı duyuyorlar. Haaretz gazetesinin Siyonist askeri ve güvenlik kuruluşlarından aktardığına göre, son olaylar Rusya ile İran'ı birbirine yakınlaştırır. Enerji ve doğal gaza yönelik ticari yaptırımlar Moskova'nın Tahran ile daha fazla işbirliği yapmasına yol açar.
Yukarıda bahsedilenler ABD'ye güvendikten sonra serveti ve gücü olan tüm ülkelerin hezimetten başka bir şey elde etmediğini gösteriyor.
Günümüzde Yemen gibi en kritik durumda olan bir ülkede, ordu ve gönüllü halktan oluşan güçler kuşatma altında olmasına rağmen kendi yeteneklerine güvenip 7 yıl ülkelerini Amerikan-Suudi koalisyona karşı savundu.
Tesnim