İslam inkılâbının başarıya ulaşması dünyanın değişik bölgelerindeki Müslümanların yeniden İslami meselede esas kabul etmelerine neden oldu.
1979 yılında İran'da İslam inkılâbının gerçekleştiği dönemde; Filistin meselesi İslami yönü yitirmiş ve farklı yönlere çekilerek, değişik ideolojilere kapılmıştı. Fakat İslam inkılâbının başarıya ulaşması dünyanın değişik bölgelerindeki Müslümanların yeniden İslami meselede esas kabul etmelerine neden oldu. Dolayısıyla Filistin hareketleri de inkılâptan etkilenerek, mücadelelerinde İslami esaslara tutunduklarını rahatça söyleye biliriz. Ayrıca İran İslam inkılâbı dünya çapında Filistin meselesini Müslümanların en önemli sorunu olarak tanıttı ve İslami öğretiler sayesinde bu sorunun üstesinden gelineceğini açıkladı.[1]
Filistin İslami Cihad hareketinin önderi bu hususta şöyle demektedir: "Filistin halkını, İmam Humeyni'nin gerçekleştirmiş olduğu inkılâp kadar ümitli kılmamıştır. İnkılâbın başarıya ulaşmasıyla Filistin halkı ve biz kendimize geldik, Amerika ve İsrail'i yene bileceğimize inandık."[2]
İmam Humeyni (r.a) Filistin direnişinde iki önemli etkiyi bırakmıştır: Birincisi, direniş ve mücadelenin İslami yöne doğru çekilip, İslami esaslara göre yapılması ve ikinci; dünya Müslümanlarının Filistin sorunun her Müslüman'ın sorunu olduğunu anlayarak, Filistinlilere destek çıkmasıdır. Dolayısıyla hiç şüphesiz İslam inkılâbı ve İran halkının bağımsızlığı ve İslami öğretilerin topluma hâkim olması için vermiş olduğu mücadele Filistinlilere büyük bir ders olmuştur ve onların çok etkilenmelerini sağlamıştır.[3]
İslami Cihad'ın kurucusu ve rehberi şehit Dr. Şikaki, İslam inkılâbının Filistin halkının direnişindeki etkilerini şu şekilde açıklamaktadır: "İslam inkılâbı başarıya ulaşmadan önce biz tam bir ümitsizliğe kapılmış halde, yeis içerisindeydik. Amerika gibi bir süpergüçün desteğini alan Siyonist rejimi hiçbir şekilde yenemeyeceğimiz ve direnişimizin sonun zafer olmayacağını zannediyorduk. İmam Humeyni (r.a) inkılâbını gerçekleştirmekle, Ortadoğu'nun en güçlü ordusuna sahip ve tüm müstekbir devletlerin desteğini alan şahlık rejimini yumruklarla devirmesiyle; ümitli olduk, rüyalarımızın gerçekleşeceğine inandık. Kesin iman ettik ki; inkılâbı ve harekât halindeki bir İslam, şahı devirdiği gibi, şahları, zalimleri ve tağutları da devire bilir, böylece Filistin'de özgürlüğüne kavuşabilir.
İşte bu asaleti ve değeri İmam Humeyni bize vermiştir ve bugün o merhum imamın yerinde bulunan Ayetullah Hamanei de İmam'ın yolunu devam ettirmekte ve bizlere ümit vermektedir. İran ve İran halkına çok teşekkür ediyoruz. Biliyoruz, Filistin mücadelesini ve direnişini desteklediği için ne kadar sorunlarla karşılaşmışlar. Tüm ambargo, iç ve dış politikadaki sorunlar, dünya devletlerinin baskısına rağmen yine de bizim yanımızda yer almışlar."[4]
80'li yılların başına kadar, İslam dinin toplumsal ve siyasi yapısı bilinmemekteydi, insanlar ve uluslar arası arenada din sadece Allah ile kul arasındaki bir bağın adı olarak algılanıyordu. Ama inkılâbın gerçekleşmesiyle, İslam'ın nasıl toplumsal refah ve güveni getirdiği, ezilmiş halklara nasıl özgürlüklerini kazandırdığı tüm dünyada bilindi. Dolayısıyla siyasal İslam batı için en önemli ve onların menfaatlerini tehlikeye sokan başlıca konu oldu.[5] Bu yüzden de İslam inkılâbını yıkmak için her türlü planı yaptılar, her alanda saldırmaya başladılar.[6]
Ortadoğu ve dünyanın değişik bölgelerinde halklar siyasal İslamı araştırıp, kabul edip, pratiğe dökmeye çalıştılar. Sonuçta İslam inkılâbı; İslami direniş harekâtlarının İslami olmayan örgütlerden daha üstün ve etkili olduğunu ispatlamanın yanı sıra, global anlamda diğer iki önemli tesirde de bulunmuştur:
1- Solcu ve milliyetçi örgütlerinde İslami öğretilerden etkilenmeleri ve İslami esaslar ile hareket etmelerini sağladı.
2- İslami pragmatizme yakın olan İslami örgütlerin, siyasi takiyeden kurtularak daha çok pratiksel olmalarını sağladı.[7]
İslam inkılâbı ile 80'li yılların başına kadar tüm İslam coğrafyasında kabul görmeye başlayan laiklik düşüncesinin ve dinin siyasetten ayrı olduğu inancının ne kadar yanlış olduğu anlaşıldı. Müslümanlar İslam dinin siyasetten ayrı olmadığı ve birçok siyasi öğreti-hükmünün bulunduğunun farkına vardırlar.
İran İslam inkılâbının başarıya ulaşmasıyla, hem devletlerin bazında hükümetlerin öz kimlikleri olan İslami yönetime dönmeleri gerektiği fikri sunulmuş oldu ve hem de halklar ve direniş örgütleri kurtuluşun ve bağımsızlığın yalnızca İslam'a sarılmakla kazanıla bileceğini anladılar. Dolayısıyla özellikle de Filistin'de inkılâp sonrası İslami direniş örgütlerinin kurulduğunu, bunların kesinlikle Siyonistler ile müzakereye yanaşmadıklarını gördük.[8]
Ayrıca İslam memleketi denildiği zaman yani halkı Müslüman olan bir devlet olarak bu ismi vermek yanlıştır. İslam memleketi, Allah'ın hükümlerini toplumda icara eden, ilahi şeraiti uygulayan ve her şeyini İslami öğretilere göre şekillendiren devlettir.[9] Bunu günümüzde herkese ameli olarak gösteren de İran İslam inkılâbı olmuştur, böylece İslami Medine-i fazile ütopya olmaktan çıkarak reel hale gelmiştir.
John Esposito, İslam dinin siyasi olması, ekonomi, kültür, sosyal ve politik alanda bu kadar gelişmesinin; sudandan Endonezya'ya kadar Müslümanların direnişe kalmasının en büyük sebebi olarak İran İslam inkılâbını bilmektedir. Ki böylece İslam bir köşeye terk edilmiş İslam olmaktan çıkarak global anlamda en önemli güçlerden biri haline gelmiştir.[10]
İmam Humeyni Ve Filistin Meselesi
İmam Humeyni'nin (r.a) en önemli düşüncesi ve sürekli üzerinde çalıştığı; Siyonizm ve özellikle İsrail ile mücadele edilmesi gerektiğidir. İmam Humeyni'nin (r.a) kendisine edinmiş olduğu en büyük dert olan Filistin sorunu, inkılâbın başarıya ulaşmasıyla birlikte başlayan bir şey değildir. İnkılâptan 15 yıl önce Filistinli direnişçilerle görüşmüş, maddi-manevi her türlü desteğe hazır olduklarını ilan etmişti. İmam Humeyni (r.a) Filistin sorunun sadece Filistin halkının sorunu olmadığı tüm Müslümanların meselesi olduğunu defalarca beyan etmiştir.
İran'da İslami direnişin devam ettiği günlerde gazetecilerle yapılan bir toplantıda şöyle buyurmuşlardı: "bizim şaha karşı kıyam etmemizin en önemli nedenlerinden biri de onun İsrail'i sınırsız desteklemesidir. Siyonist rejim kurulduğu ilk günden itibaren şah, işgalcilere her türlü yardımı yaptı, Müslümanlar Siyonistlerle savaşırken, o Müslümanların petrolünü çalarak İsrail'e veriyordu. İşte benim de şaha muhalif olmamın nedenlerinden biri budur."
İmam Humeyni (r.a) içte Şaha karşı kıyam etmenin ve direnmeyi en önemli amaç biliyordu, dışta ise Filistin sorunu imam için çok önemliydi. İmam Humeyni'nin (r.a) dış politikadaki esası Filistin'dir. Defalarca şöyle demiştir:
"Siyonist rejimin Müslümanlar tarafından resmen kabul edilmesi, ortak ilişkilerin kurulması ve Siyonistlerin desteklenmesi, Müslümanlar için bir faciadır. Siyonistlerin karşında durmak tüm Müslümanlara ilahi bir farzdır. Siyonistlerle işbirliği yapan Müslüman gözükenlerden Allah'a sığınıyorum."
"Ben Filistinli devlet başkanlarına sesleniyorum, artık İsrail ile müzakereleri bırakın, onlarla görüşmelerini kesin. Bunların zarardan başka hiçbir faydası olmayacaktır. Mazlum Filistin halkının kurtuluşu sadece kendilerine güvenerek, Allah'a dayanarak, silahlı mücadeleye girişmeleri, ölüm pahasına bile olsa İsrail ile savaşmalarındadır. Şunu artık kesin kabul edin, ne batı size yardım edecektir ve ne de doğu, Allah'a iman edip, elinize silahı alarak İsrail ile savaşın."
İmam Humeyni Ve Kudüs Günü
İmam Humeyni'nin (r.a) konuşmalarını topluca inceleyip, yayınlamış olduğu bildirilere baktığımızda; Kudüs gününün tüm dünya Müslümanlarının ve küresel bir günü olduğunu rahatlıkla anlayabiliriz. İmamın ramazan ayının son cumasını Kudüs günü olarak ilan etmesi, aslında mezhep, fırka ve kavim gözetilmeksizin tüm Müslümanların ortak değeri olduğundan, Müslümanların birliğini sağlam noktasında çok önemlidir. İmam tüm Müslümanların kabul ettiği Filistin sorunu Kudüs günüyle canlı tutmaya çalışmakla vahdeti de oluşturmuştur. Merhum İmam'ın seçmiş olduğu gün de çok önemlidir; zira Ramazan ayını tutan dünya Müslümanları bu ayda dua, nefis tezkiyesi ve ibadet ile tarif edilmez bir maneviyata ulaşmışlardır, dolayısıyla ramazanın son cumasında İslam için bir şeyler yapma isteği onlarda belirmiştir. Böylece imamın sözü çok daha etkili olarak kalplere yerleşmiş, İslam âlemi tarafından kabul görmüştür.
Kudüs günün nasıl bir gün olduğu ve neyi amaçladığını bizzat İmam Humeyni'nin (r.a) sözlerine baktık mı çok daha güzel anlayacağızdır. Merhum imam buyuruyor:
" Benim dünya Müslümanlarından ve İslam devletlerinden istediğim tek şey; işgalci Siyonistlerin ve destek verenlerin biran önce yenilgiye uğramaları için birlik ve beraberlik içinde olmalarıdır. Müslümanlar birleşin. Dünya Müslümanlarını mübarek Ramazan ayının son cuması yani Kadir gecelerinin bulunduğu günleri Kudüs günü olarak kabul etsinler. Bu günde dünya Müslümanları birleşerek bu programla uluslar arası alanda Filistinlilerin kanuni haklarını savunsunlar. Böylece Filistin halkının kaybedilmiş hakları onlara geri kazandırılsın…"
"Kudüs günü global bir gündür ve sadece Kudüs ile sınırlı değildir. Kudüs günü aslında dünyanın tüm ezilmiş halkların kıyam edip bağımsızlıklarını kazanmaları, Amerika ve diğer güçlerin zulmü altında ezilenlerin onlara karşı gelerek haklarını savunmaları gereken bir gündür. Bugünde dünya mustazafları, müstekbirlerin karşısında durmalı ve burunlarını yere sürtmeliler. Kudüs günü münafıklar ile gerçek inançlıların belli olduğu gündür; inanlar bu günde görev ve sorumluluklarının farkına varırlar ve gereğini yaparlar ama münafıklar yani Amerika'nın gölgesi altında olanlar, Siyonistlerle işbirliği yapanlar ve Müslümanların izzetini düşünmeyenler bu günde duyarsızdırlar, hatta engellemeye çalışırlar. Kudüs günü; hepimiz himmetli olması ve Kudüs'ün özgürlüğü için mücadele edilmesi gereken gündür, çabalayalım ki, Kudüs kurtulsun, Lübnan halkı kurtulsun…"
"Kudüs günü sadece Filistinlilere özel bir gün değildir, İslam günüdür. İslam hükümetinin günüdür, tüm Müslüman memleketlerinde İslam bayrağının dalgalanması gereken bir gündür."
"Müslümanlar bugünde yürüyüşler düzenlemeli, feryat etmeli ve sloganlar atmalıdır. Bunların faydasız olduğunu sanmayın, evet sadece ben feryat etsem belki faydasızdır, ama dünya Müslümanları topyekûn haykırdılar mı hiç şüphesiz çok faydalıdır ve etkisini gösterecektir."
Ayetullah Hamanei Ve Filistin Meselesi
Rehber Ayetullah Hamanei'nin; Filistin sorunu karşısında tutumu ve konuşmalarını incelediğimizde sanki karşımızda imam Humeyni'yi (r.a) görmekteyiz ki onun gibi, Müslümanların vahdeti, Filistin ve dünyanın ezilmiş halkları için mücadele etmektedir.
Ayetullah Hamanei, rehberliğe seçildiği ilk günden, günümüze kadar her fırsatta Filistin'in dünya Müslümanları için en önemli ve başıca sorun olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla da Filistin davasını desteklemek, maddi-manevi, kültürel ve politik alanlarda yanlarında yer almak her Müslüman'a farzdır, diye buyurmuştur.
Aynı şekilde, tüm dünya Müslümanlarını, özellikle toplumun önde gelen düşünür ve devlet adamlarını Kudüs meselesi üzerinde durmaya çağırmaktadır. Zira bugün Siyonist rejim, bütün Müslümanların ortak kutsal değeri olan Kudüs'ü Yahudileştirmeye ve orada bulunan Mescidul Aksa'yı da tahrip etmeye çalışmaktadır. Bunun mukabilinde durmak, sesimizi yükseltmek gerekmektedir, sessiz kalmak asla caiz değildir.
İmam Hamanei 1998 yılında Tahran'da şeyh Ahmet Yasin ile yaptığı konuşmada şunları söyledi: "Filistin halkı Müslüman bir halktır, dolayısıyla İslami savununa, İslam'dan bahseden ve Filistin halkının izzetini düşünen kimseler, bu halkın gerçek temsilcileridir. Hedefi İslam olmayan ve Filistin halkını zelil eden kimselerin böyle bir temsilciliğe hakları yoktur."
"İran halkı ve politikacıları şimdiye kadar Filistin'in yanında yer almış ve İsrail'in karşısında durmuştur, bundan sonrada bu konumunu koruyacaktır. Her ne kadar Filistin yanında yer almak uluslararası alanda İran devleti için birçok sorunları beraberinde getirse de, biz İslam için çekilen bu sıkıntıları ilahi bir nimet olarak görmekteyiz. Biz sonuna kadar Filistinli direnişçileri hem politik ve hem de askeri alanda destekleyeceğiz ve ne kadar baskı uygulanırsa uygulansan bundan asla vazgeçmeyiz."
[1] Hamza İmrai, İnkılâbı İslamii İran Ve Conbeşhayi İslami, Tahran, Merkezi Esnadı İnkılâbı İslami,1383,s:226.
[2] Hamza İmrai, İnkılâbı İslamii İran Ve Conbeşhayi İslami, Tahran, Merkezi Esnadı İnkılâbı İslami,1383,s: 227.
[3] Cemile Kediver, İntifada, Hamas, Mukavimeti İslami, Tahran, İntişaratı İttilaat,137,s:25.
[4] Hasan Hamayar, Fethi Şikaki Kist?, Tahran,Neşri Şahid,1386,s:90- 91.
[5] do cue pinto,aria (jan.2001)," Political Islam and the united state: a study us policy towards Islamic movements in the Middle East" ,international affaire vol77.no1. p183
[6] Mclean, iain (1996) ,The concise oxford dictionary of Politics, oxford university press, p252
[7] Muhammed Bakır Haşmetzade, Tesiri İnkılâbı İslami Ber Keşverhayi İslami, Tahran, İntişaratı Ferheng Ve Endişe,1385,s:73- 74.
[8] Menucehr Muhammedi, Baztabı Cehani-i İnkılâbı İslami, Tahran, İntişaratı Ferheng Ve Endişei İslami,1385,s: 249.
[9] Rıdvan Esseyid, İslam-ı Siyasi, Tercüme: Mecid Muradi, Tahran, İntişaratı Baz, 1383,s:94.
[10] Esposito, John. L (spring1991),"the Persian gulf war ,Islamic movements and the new world order" the Iranian journal of international affairs, vol.3,no1.pp3-17