Direniş Cephesi Karşısında Batı’nın Yenilgisi Kesindir

Rate this item
(0 votes)
Direniş Cephesi Karşısında Batı’nın Yenilgisi Kesindir

Gazze savaşı yüzüncü gününe yaklaşırken İsrail ve Batılı hamileri hala ilan ettikleri hedeflerinin hiçbirine ulaşabilmiş değiller. İddialarının aksine Hamas’ı bitiremediler ve esirleri kurtaramadılar. Çocuklar, kadınlar ve yaşlılardan oluşan on binlerce savunmasız sivili katliama uğratmak ve yaralamaktan başka bir başarı- adına başarılı denirse elbet- sağlayabilmiş değiller. 

İsrail’in uğursuz varlığı, Filistin halkına yönelik soykırım ve onları evlerinden barklarından sürüp vatanlarını işgal etmekle geçen 75 yıllık sürede hiçbir dönemde bugünkü kadar kırılgan   olmamıştı.

Batı sulta sistemi de Batı Asya bölgesinde bugünkü kadar ciddi bir direnişle karşılaşmamıştı. ABD ve bölgedeki müttefikleri sahip oldukları üstün silah ve mali güce dayanarak Irak, Suriye ve Yemen’de son yirmi yıldan beri işgal ve katliamlarını yer yer sürdürseler de son yıllarda Direniş Ekseni tarafından gözle görülür bir şekilde geri adım atmaya zorlanmıştır.

Genelde Batı emperyalizmi özelde ABD ve İsrail sıkıştıklarında teröre başvurmaktadır. Bölgedeki terörün kaynağı hiç kuşkusuz ABD’dir. İslam İnkılabının İran’da zafere ulaştığı 1979 tarihinden beri bölgede kurulan terör örgütlerinin arkasında hep ABD ve müttefikleri olmuştur. Halkın Mücahitlerinden PEJAK’a, El Kaide’den IŞİD ve Nusra gibi tekfirci terör örgütlerine kadar onlarca terör örgütünü kuran, silahlandıran ve bölgede on binlerce masum insanı öldürten hep ABD ve bölgedeki müttefikleri olmuştur. Bu gizli saklı bir iddia da değil, bizzat Amerikan başkanları, bakanları ve askeri-istihbarat üst düzey yetkili makamlarınca da alenen itiraf edilmiştir.

İster İsrail ister IŞİD tarafından olsun son günlerde Suriye, Lübnan ve İran’da düzenlenen terör saldırılarını Amerikan-Batı yapımı terör örgütleri yapmışlardır. Çünkü savaş meydanındaki zaaflarını, yenilgilerini terör, soykırımı ve korku ortamı yaratmakla telafi edeceklerini hesaplıyorlar. Gazze’deki soykırım başta olmak üzere Lübnan, Suriye, Irak ve İran’daki son terör eylemleri hep aynı amaca yöneliktir. Bu yanlış hesaplar geçmişte olduğu gibi bundan sonra da tutmayacaktır.

Artık korkutma, tehdit ve vurup kendini güvene alma dönemi bitmiştir. Bölgede Irak, Suriye, Lübnan, Filistin ve Yemen’e kadar yayılmış İran merkezli Direniş Cephesi emperyalist güçlerin oyununu bozmaya başlamıştır ve bunun geri dönüş de olmayacaktır.

Batı bloku, bölgedeki müttefikleri ve kukla rejimler için kendilerini güvende hissetme dönemi artık geride kalmış bulunuyor. Bab’ul Mendeb Boğazı, Kızıldeniz, Umman Denizi, Fars Körfezi, Hürmüz Boğazı ve okyanuslar ya herkese güvenli olacak ya da hiç kimseye. Hürmüz’e iki bin Km ve Bab’ul Mendeb’e üç bin Km ötede Maldiv Adaları kıyısında İsrail bağlantılı yük gemisinin vurulması bunun en açık kanıtıdır.

Bu da Direniş Cephesinin yukarıda adını saydığımız Batı Asya ülkeleri ile sınırlı olmadığının ve her geçen gün doğudan batıya daha da genişlediğinin müjdecisidir.

Direniş Cephesi bileşenlerinin ilan edilmemiş bir koordine içerisinde hareket ettikleri artık inkâr edilemez bir gerçektir. Silahlarını genellikle İran’dan temin ettikleri ve İran’dan ilham aldıkları da gizli değildir. Ama bu onların İran’dan emir aldıkları anlamına gelmez. Düşmanını tanıma ve mücadele yöntemleri belirleme olgunluğuna erişmiş Direniş Cephesi bileşenleri kendi ülkelerini, haklarını savunmak için gerekli strateji ve taktikler geliştirme yeteneğine fazlasıyla sahiptirler.

Direniş Cephesi bileşenlerinin her biri bağımsız birer güç olmanın yanı sıra bir tek vücut gibidirler, vücudun bir yerine darbe geldiğinde öteki organların da acı hissetmesi misali zamanında tepki vermeleri gerektiğinin şuur ve idrakindedirler.  Bunun için her olay karşısında bir araya toplanmalarına, ortak karar almalarına da gerek yoktur, her biri görevinin bilincindedir. Yemen yasal hükümetinin -sulta sistemi tarafından kabul görmese de- Bab’ul Mendeb boğazı ve Kızıldeniz’de düşmana ait gemilerin geçişini engellemesi için veya Hizbullah’ın düzenlediği saldırılarla İsrail’in işgali altındaki yüze yakın yerleşim merkezini boşaltmaya mecbur bırakması, işgalci rejim ordusunu Kuzey’e çekerek yüzlercesini öldürüp yaralaması ve askeri üslerini tahrip etmesi için öteki bileşenlerle koordineli olması gerekmez. Direniş Cephesi bileşenleri arasındaki koordinasyon doğaldır, aynı inançtan, aynı motivasyondan kaynaklanıyor.

Ve işte Batı sulta sistemini korkutan da budur. İsrail’in varlığını korumak için her cinayete göz yuman ve destekleyen ABD’nin savaşın yayılmasını önlemek için çırpınıp durması da Direniş Cephesi’nden korktuğu içindir. Savaşın yayılması demek ABD’nin uzun sürede bölgeyi terk etmesi, bölgenin enerji kaynakları ve intikal yollarından mahrum kalması demektir. Artık silah gücüyle Direniş Cephesini korkutmak, yıldırmak ve yenilgiye uğratmak döneminin sona erdiğini anlamış olarak mevcut durumu korumaya çalışmaktadır. Bunda da başarılı olamayacakları kesindir.

Direniş Cephesinin bu örnek duruşundan ilham alacak bölgenin diğer Müslüman halkları da er veya geç kendilerine tahakküm eden rejimleri Batı sultasına karşı uyaracak, baskılayacak ve aksi takdirde İslam dünyasında yeni direniş grupları oluşacaktır. Çünkü Müslüman halklar hangi görüş ve eğilimde olurlarsa olsunlar Batı karşısında daha fazla eziklik duymak, küçümsenmek, sömürülmek istemiyor, layık olduğu izzete, baş yüceliğine kavuşmak istiyor. Bu istem ve irade karşısında hiçbir rejim duramaz ve duramayacaktır.

Ziya Türkyılmaz

Read 238 times