Velayet Eksenli İslami Uyanış

Rate this item
(0 votes)

Bugün ümmetin içinde bulunduğu dramın ve kanamakta olan yaranın tedavisi de ancak Veli-y-ül Emrin etrafında birlik ve vahdeti sağlamakla mümkün olabilir.

’Hiç Allah’ın, göğsünü İslam’a açması sebebiyle, Rabbi tarafından nura kavuşan kimse, kötü tercihinden ötürü fıtratını değiştiren, kalbi katılaşan, göğsü daralan kimse gibi olur mu? Yazıklar olsun, kalpleri Allah’ı anmak hususunda katılaşmış olanlara! İşte onlar besbelli bir sapıklık içindedirler.’’ 39/22

Evet!. Yirmi birinci yüzyılın insanının kalbini İslam’a açmasıyla tekvini olarak (kainat kitabından) tenzili olarak (Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinden) damla damla akan ilahi nurun gerçekleştirmiş olduğu uyanışla İmam Humeyni’nin kıyadetinde büyük İslam Devrimini gerçekleştirmiştir. Tarihin karanlık kapısına kilit vuran ve aydınlatıcı kapısından ilham alarak gerçekleşmiş olan “İslam İnkilabı” tarihe yeni bir sayfa açarak, “İslami Uyanışın” başlangıç tarihini, asrın tarihinin baş sayfasına yeniden yazmıştır.

İslam ümmetine karanlık bir dönem yaşatan müstekbir ve sömürgeci Batılı devletler ve zalim sultanların tarihe bırakmış oldukları kirli izler, insanlığa karşı işlenmiş bir cinayettir. Miras olarak tarihten günümüze bırakılmış bu cinayet şebekesi hala ecdatlarının işlemiş olduğu cinayeti sürdürerek necip bir milletin torunları olduklarının iftiharını yaşarlar. O gün ve bugün işlemiş oldukları cinayetlerin ve dökmüş oldukları kanları ve gasbettikleri İslam ümmetinin milli servetlerinin hesabını sormak için uyanmış mü’min ve muvvahitler korku perdesini yırtarak, izzetli bir duruşla İslami motifli Batı yanlısı olan zalimler karşısında durarak hak cephesinde yer almışlardır.

Bu uyanışın doğru bir çizgi üzerinde hedefine gidebilmesi için, devrim lideri İmam Humeyni’nin (r.a) tesis ettiği “Velayet-i Fakih” çizgisinde hareket ederek “Veli-y-ül Emr’e” itaat etmekle ancak varılabilinir.Ümmet cami-u şerait olan bir lider ekseninde toplanmadıkça şer güçlerin aldatıcı ve oyalayıcı şeytani oyunlarından kurtulması mümkün olamaz; zira tarih bize tanıklık etmektedir; tarihte bağımsızlık ve istiklal savaşını veren Türkiye, Cezayir, Libya, Tunus, Mısır vs. devletler her ne kadar bağımsız birer devlet olduklarını iddia etmiş olsalar da İngilizlerin, Fransızların ve Amerika’nın esaret zincirinden hala kurtulamamışlardır; zira tek ümmet, tek lider, tek siyaset ve tek ekonomi olmadıkça insanları parça parça ederler ve lokma lokma yutarlar; bu nedenledir ki yüce Allah tefrikanın ve ayrılığın bir ateş çukuru olduğunu beyan ederek kullarını uyarır.

‘’Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve o’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.’’ 2/103

Ayetin nüzul sebebi:

İslam’dan önce Medine’de yaşayan iki büyük kabile olan Evs ve Hazreç kabileleri arasında Yahudiler tarafından yapılan fitne ve yaktıkları tefrika ateşi sebebiyle tam 120 yıl Yahudiler bu iki kabileyi savaştırmış ve kendilerine hizmet ettirmişlerdir; ancak yüce İslam peygamberi Mekke’den Medine’ye hicret ettikten sonra bu iki kabile arasında imanın gereği olan kardeşliği İslam bağıyla birbirine kenetleyerek aradaki adaveti ve husumeti kaldırmıştır. Artık dünün düşmanları bugünün kardeşleri olmuştur; peygamberin ilahi emirle gerçekleştirmiş olduğu bu kardeşlik bağı Yahudilerin yüzündeki maskeyi düşürerek onların fitneci yüzlerini onlara tanıtmıştı. Ne var ki Müslüman olduktan sonra cahil ve bilgisiz dostlar tekrar bilgili ve şeytan olan Yahudilerin oyununa gelerek savaş kıvılcımlarını yeniden başlatırlar; bunu duyan peygamber süratle savaşacakları mahale gider ve iki kabile arasında durarak nazil olan yukarıdaki ayeti iki kabileye okur ve onların birbirinin kardeşleri olduğunu onlara hatırlatır ve Yahudilerin hazırlamış olduğu fitne ve tefrika tezgahı oyununa gelmemelerinin uyarısını yapar.

Bu eylemiyle yüce İslam peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a) ümmetine yol haritası çizerek gidiş yolu üzerindeki düşman tarafından hazırlanmış ama üstü örtülü ateş çukurlarına düşmemelerinin uyarısını yapar ve dikkatli olmalarını ister. Bu ateş çukurlarından en tehlikelisi olan kabilevi, ırki ve milliyetçi faşizan duygular ve taasuplardır. Siyonist ve emperyalist güçler İslam ümmetine en çok bu kanaldan yaklaşarak ümmet birliğini bozarak onlar arasında kin, husumet ve hatta savaş bile çıkarırlar. Bu nedenle yüce Allah (va’tesimu biheblillah) emrini vererek “Veli-y-ül Emr’in” etrafında Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak birliği ve vahdeti sağlamalarını ister.

İkinci tehlikenin tefrika olduğunun uyarısını yapar (Vela teferreku) diyerek ateşin kenarında olduğunun ikazını yapar; bilindiği gibi Firavunun siyasi planlarından biri olan toplumları parça parça yaparak tefrika ateşinin çukurunda cayır-cayır yakarak kendi ilahlığını ilan etmiştir. Firavun’un bu planı hala sömürgeci siyonist müstekbirler tarafından kullanılarak bilinçsiz ve geri kalmış toplumları sac kavurması gibi tefrika ateşinde kavurmaktadır. Buna binaen Cenab-ı Allah (Vela teferreku) emrini vererek, İslam ümmetini birliğe davet eder.

Üçüncü tehlike şeytanın vasıflarından biri olan kibir, kendini beğenme ve üstünlük taslama; bu hastalık ümmetin devamlı kanayan yarası olmuştur. Bunun tedavisi ise iman ve takvaya davet eder ve şöyle buyurur: (Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin) diyerek tefrikaya düşmemelerini ister. Tüm bunlar Allah’ın elçisi veya onun canı olan imamın veya naibinin etrafında birleşmekle mümkün olabilir. İşte İslami uyanış bu ilkeler üzerinde gerçekleştiği zaman İslami uyanış olduğu kanıtlanabilinir. Şu bir gerçektir ki velayet eksenli olmayan uyanışlar yine müstekbirlerin siyasi çarklarının dişlileri arasında ezilerek yok olur. Yakın tarihimizde bağımsızlık mücadelesi veren ülkeler velayet eksenli olmadığından yine müstekbirlerin açmış oldukları kuyuya düşerek sömürülmüşlerdir. Ancak uyanmış İran halkının” Velayet” ekseninde gerçekleştirmiş oldukları bağımsızlık payidar kalmış ve İslam düşmanlarına korkulu rüyalar ve anlar yaşatmaktadır.

Milletlerin bekasında birlik ve vahdetin rolü:

‘’Allah’ın dinine sımsıkı sarılın’’Emri; bir millette serbülent, başı dik, özgür ve şahsiyetli bir yaşamın sütunlarını oluşturur. Bu sütunlar tevhidin, nübuvvetin, imametin ve velayetin ekseninde birliğin, beraber oluşun ve kardeşliğin kimliğini ortaya koyarak ümmet olmanın zevkini insana yaşatarak o milletin bekasının garantisi olur. Zira ulvi duyguları geliştirmenin, olumsuz duyguları yönlendirme ve terbiye etmenin esaslarını vahiy belirlemiştir. Vahiy de peygamberler vasıtasıyla gelir. İnsanlığın ferdi, sosyal, hukuki hatta teknolojik kalkınmasını, kısaca maddi ve manevi yükselmesi, Cenab-ı Hakk’ın peygamberleri aracılığıyla göndermiş olduğu hakikatler sayesindedir. Çünkü medeniyeti, nezaketi, nezaheti ve diyaloğu insanlığa ilk olarak peygamberler öğretir. Yaradılışın sebebi, hayatın sırrı, kainatın manasını ve muamması ancak peygamberlerin sayesinde çözülür ve hayat ancak onların sayesinde boşluktan kurtulur ve değer kazanır.

Can yakıcı tefrika ateşinin kuyusundan insanı kurtaracak olan ilahi elçiler ve onları günümüzde temsil eden “Veli-yyi Fekih” ümmet birliğinde ve İslami uyanışın hedefine doğru ilahi çizgi üzerinde hareket etmesinde temel sütundur; zira günümüzün mozaik ve oldukça karanlık siyasetleri arasında hedefi pürüzsüz tesbit etmede ve yol güzergahını çok iyi seçebilmede velayet makamındaki rehberin yol göstericiliği çok önemlidir. Bugün ümmetin içinde bulunduğu dramın ve kanamakta olan yaranın tedavisi de ancak Veli-y-ül Emrin etrafında birlik ve vahdeti sağlamakla mümkün olabilir. Allah’ın ipi olan din-i mübini İslama bağlanmayı emreden ayetin metninde var olan gerçek de budur.

Tefrika beşeriyetin hayatını olumsuz yönde etkilediği gibi, insanın ulvi değerlerini de hayvani değerlere tebdil ederek adata vahşi bir hayvan gibi saldırgan ve kan dökmekten zevk alır. Buna binaen yüce Allah (vela teferreku) emriyle ümmeti İslamın uyanmasını ve evvel emirde ilmi, ahlaki ve cesur bir kimliğe sahip olan bir liderin etrafında birleşmeye davet eder. Çünkü günümüz dünyasında şer güçlerin kin ve nefret tohumlarını ekerek İslam ümmeti üzerinden sermaye yaparak onların kanlarını döktükleri gibi, onların tabii kaynaklarını da yağma ederek ülkelerine götürmekteler. Bu acı manzarayı İslam ümmetine yaşatan ümmetin tefrika içinde birbirleriyle soğuk ve sıcak savaş yapmalarından ileri gelmektedir.

Her ne kadar İslam ümmetinin uyandığı iddia edilmekte ise de, düşmanlar yeni siyasetlerle yeşil ışık yakarak yeni tefrika kapılarını oluşturmaktadır ve ümmet tekrar düşmanın oyununa gelerek ılıman islam’ın temellerini biraz daha muhkemleştirerek batının nüfuzunu artırmaktalar. Açık bir örnek verecek olursak; NATO’nun füze rampalarının ve patriotlarının askerleriyle birlikte İslam beldelerine yerleştirerek İsrail’in güvencesini sağlamak ve Müslümanları da tehdit altında tutmaları ve Türkiye Müslümanlarının da bunu çok rahatlıkla kabul etmeleri, hangi İslami gelişmenin veya uyanışın delili olabilir?..Milliyetçi duygularla necip bir millet ve ulus bir devlet olduklarını iddia edenler Batı’ya köle ve İsrail’in koruyuculuğunu üstlenmiş bir hükümete alkış tutanlar, nasıl bir İslami gelişmeden veya uyanıştan bahsedebilirler?...

İslami uyanış ancak cami’u şerait olan ilmiyle, takvasıyla ve cesaretiyle zalim ve şer güçlerin el ve ayaklarını İslam beldelerinden keserek (la şerkiyye ve la garbiye!.. el islamiyye islamiyye!...) diyen yiğit liderin etrafında birleşenler İslami uyanışa imza atmış kimseler kabul edilirler. Batıya sonuna kadar kapılarını açan ve onlarla beraber olmanın iftiharını yaşayanlar, değil islami uyanıştan belki İslam’dan dahi nasibini almamış olan kimselerdir.Amerika’nın ve Batı’nın kabul ettiği bir İslam’la şahinleşenler, velayet nuruyla aydınlanmış Hz. Huseyn’in mektebinin mü’min ve muvvahit müslümanlarını aldatacaklarını sanmasınlar, zira iman nuruyla velayet gölgesinde onların çirkin emellerini görmekteler. Velev ki cami yapsalar ve hutbe irad etseler dahi Amerikancı bir islamı ve laik bir sistemi korudukları müddetçe ve velayeti fakihe bağlanmadıkça mü’min ve muvvahitler onlara dostluk elini uzatmayacaklar; İşte bunun adı islami uyanıştır!..

Zulmün ve küfrün karşısında Huseyn-i bir duruş!..

Zalimlerin ve saltanatçı zihniyetlerin ok, kılıç ve mızraklarıyla dökmüş oldukları temiz ve mübarek kanların, sulamış oldukları yer küresi üzerinde yeşeren asrımızın yiğit müslümanları günümüz Yezit’lerine ve onları sömüren müstekbirlere korkulu rüyalar yaşatmaktalar. İlmi gelişmelerle, bilimsel çalışmalar neticesinde elde etmiş oldukları teknik ve teknolojide baş döndürücü ilerlemelerle, düşmanı yenilgiye uğratacaklarının korkusunu yaşatmaktalar.

Velayet ekseninde gelişmekte olan bu ilmi çalışmalar, sömürülmekte olan ülkelerin halklarının uyanışına sebep olmuştur. Zira sömürgeci ülkeler İslam ümmetinin birşeyler yapamayacağının ve ilim ve teknolojiden asla ve asla anlayabilmeyeceklerini onlara kabul ettirerek, zeki ve başarılı çocuklarını da satın alarak ve onlara imkanlar vermek suretiyle okutmuş ve kirli emellerine hizmet ettirmişlerdir; ancak İslam Devrimiyle gerçekleşen göz kamaştırıcı teknolojik büyüme, mü’min kalplere akan damla damla ilahi nurla korku perdesini yırtarak, sömürgecilere karşı özgürlük meş’alesini yakarak, karşı durma cesaretini kendilerinde bulmuşlardır.

Müslüman gençleri; İslam’dan uzaklaştırmak için geri kalmışlığı İslam’a mal eden şer ve zalim güçlerin, İslam devrimiyle yüzlerindeki maske düşerek ne kadar yalancı, aldatıcı ve hain oldukları gün yüzüne çıkmıştır.

İslami uyanışın temel sütununun “Velayet” olduğunu bilin ve sımsıkı ona sarılın inancıyla hoşça kalın.

Muhammed Avcı  10/01/2013

TAHA HABER

 

Read 1772 times