Irak'taki Çatışmaların Sebebi

Rate this item
(0 votes)

Bismillah

Suriye hükümeti beklenin ötesinde direniş göstererek Batı müstekbirliği ve bölgedeki müttefik ve kuklalarının hesaplarını altüst etti. ABD ve İsrail’in aksine bölgesel aktörler açıkca ilan ettikleri üzere bütün hesapları nı birkaç hafta veya bir kaç ay üzerine yapmışlardı. Suriye hükümeti devrilecek ve Batı müttefiki bölge rejimleri Suriye’de işbaşına getirecekleri yeni hükümet aracılığıyla bölgedeki nüfuz alanlarını artıracak ve direniş cephesinin güçlenmesini engelliyeceklerdi. Ama gelişmeler hayal ettikleri gibi olmadı. Bu planlarının Suriye’de onbinlerce insanın canından olmasına ve yüzbinlerce insanın evini yurdunu bırakarak komşu ülkeler sığınacaklarını ve kendi başlarına bela olacağını iyi hesaplasalardı belki daha ihtiyatlı davranırlardı.

ABD, AB ve İsrail ise mevcut durumdan haddinden fazla memnunlar. Çünkü direniş cephesinin önemli bir ülkesi Suriye’de iç savaş başlatılmış olup daha uzun süre savaşan taraflar arasında barış sağlanması mümkün gözükmüyor. Böylece önemli bir düşman devre dışı bırakıldığı gibi tarafları destekleyen bölge ülkeleri arasında da husumet ve düşmanlık git gide derinleşiyor. Bölge üzerindeki sultasını sürdürmeyi ve derinleştirmeyi planlayan Batı emperyalizmi için bundan daha iyi bir durum tasavvur edilebilir mi?

Suriyeli muhalifleri askeri, lojistik, siyasal ve ekonomik açılardan açıkca destekleyen Türkiye hükümeti , Suudi Krallığı ve Katar Şeyhlği’nin mevcut durumdan memnun olduğu söylenemez. Çünkü Suriye hükümeti bekledikleri sürede yıkılmadığı gibi bugün silahlı çatışmanın başladığı 2011 Martından daha güçlü durumdadır. Gönüllü halk güçlerinin ordunun yanında muhaliflere karşı direnişe katılmaları Suriye rejimini psikolojik olarak da güçlendirmiştir. Suriye güçlerinin son haftalarda önemli birçok cephede üstün konuma gelmeleri en fazla da Türkiye hükümeti ve Suudi rejimini kaygılandırmaktadır. ABD ve NATO’nun doğrudan müdahalesini istemeleri ve muhaliflere daha çok silah yardımı yapılmasında ısrarlı olmaları da bu kaygıdan kaynaklanmaktadır.

Muhaliflerin yanındaki bölgesel aktörlerin bu ısrarına rağmen başını ABD’nin çektiği Batı emperyalizmi Suriye’ye doğrudan askeri müdahale konusunda pek de aceleci gözükmüyor. Çünkü uzun yıllardan beri tasarladıkları planlarının gerçekleşmesi için şartların daha çok olgunlaşması gerekir. Planları bellidir: BOP çerçevesinde Ortadoğu’ya yeni bir dizayn vermek, İsrail’le müttefik olacak büyük Kürdistan da dahil yeni ülkecikler oluşturmak, enerji kaynakları üzerinde tam sulta kurarak Çin gibi yeni ekonomik güçlere üstünlük sağlamak ve Batı’nın çıkarlarına tehlike oluşturan İran eksenli direniş cephesini yenilgiye uğratarak İsrail’in temsilciliğinde İslam ülkelerine uzun süreli tam bir sulta kurmak.

Batı’nın bu planlarının gerçekleşmesi için sadece düşmanlarının değil bölgesel müttefiklerinin de zayıflatılması gerekir. Bugünlerde stratejik müttefik ve bölgesel lider diye aldatılan ülkeler halklarının Batı emperyalizmi için potansiyel düşman olduğunu çok iyi biliyorlar. Öyleyse bugün Suriye içinde olduğu gibi bölge sathında da düşmanlıkların, cepheleşmelerin derinleştirilmesi gerekir. Bunun için en kolay silah tarihi reflekslerin kaşınması, yani mezhep taassubunun hortlatılmasıdır. Bugün ülkemiz de dahil dünya sathında Şia aleyhinde sürdürülen eşi az görülür düzeydeki propagandaların Telaviv ve Washington’da planlandığından bir zerre şüpheniz olmasın. Gafil yerli medya ve kalemler ise çoğu defa bilmeyerek bu planları gönüllü olarak uygulamaktadırlar. Suriye iç savaşıyla birlikte zirveye çıkarılan Şia düşmanlığı yeni bir olgu değil, İslam İnkılabı’nın İran’da zafere ulaşmasından hemen sonraki vahdet çağrılarından vahşete kapılan İslam düşmanlarının Şii-Sünni düşmanlığını hortlatmak için Batı’nın akademik merkezlerinde başlatılmış oldukları çalışmaların sonuçlarıdır. Geçmişte de bu silaha defalarca başvurdular ama hep başarısız kaldılar. Allah’ın inayetiyle bu son komplolar da yenilgiye uğrayacaktır.

Irak ve Lübnan’daki son gelişmeleri işte bu komplolar çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Direniş cephesinin önemli kollarından biri durumundaki Hizbullah’ı Suriye iç savaşına çekmek için son sırlarda Lübnan’da Şiilerin yaşadığı köy ve kasabalar bombalanmaktadır. Hizbullah ise komplonun farkında olarak gösterdiği sınırlı tepkiyle Lübnan-Suriye sınır bölgelerindeki kışkırtıcılara ağır bir darbe indirmeyi başarmış ve sınırın önemli bir bölümünden uzaklaştırmış bulunuyor. Uluslararası siyonizmin kontrolündeki kitle iletişim araçları ise Hizbullah’ın bu sınırlı operasyonunu Hizbullah Suriye’ye girdi olarak göstererek Şiilere karşı Sünni taasubunu tahrik etmek için çırpınıp duruyor. Amaç, daha önce de defalarca işaret ettiğimiz üzere, Suriye’deki iç savaşı Şii-Sünni savaşı olarak tanıtarak uğursuz hedeflerine giden yoldaki engelleri kaldırmaktır.

Irak’ta da son sırlarda isyanların, terör operasyonlarının artması aynı yöndeki komploların bir uzantısıdır. Seçimle işbaşına gelmiş bir hükümet uygulamalarından dolayı diktatörlükle suçlanacaksa dünya üzerinde diktatör olmayan hükümet yoktur demektir. Güven oyu alacak kadar meclis desteğine sahip bir hükümet dünyanın neresinde muhaliflerine bakanlık, başbakan ve cumhurbaşkanlığı yardımcılığı, eyalet valiliği gibi kilit makamlar verir? Fazla uzağa gitmeye gerek yok, ülkemizde Alevilere ve Şiilere nüfusları oranında hangi makamlar verilmiştir şimdiye kadar?! Kabinede tek bir Şii bakan var mıdır? Bırakın bakanlığı tek bir il valisi olan Şii var mıdır? Iğdır gibi nüfusunun ekseriyeti Şii olan bir ilde bırakın valiyi kaç tane Şii genel müdür vardır? Halbuki Irak’ta toplumun her kesiminin yönetime katılmasını sağlamak için nüfusun yüzde 15’ini oluşturan Sünni Araplara muhalefette olmalarına rağmen meclis başkanlığı, cumhurbaşkanılığı ve başbakan yardımcılıkları, eyalet valiliği, bakanlıklar gibi her düzeyde makamlar, yetkiler verilmiştir.

Ama bunca toleransa rağmen padişahlık, krallık ve diktatörlük dönemlerinin efendisi konumundaki Irak’lı Sünni Araplar yeni döneme tahammül edemedikleri için değil Irak üzerinde nüfuz sahibi olmaya çalışan komşu ülkeler rejimlerinin tahrikiyle yasal hükümete karşı kışkırtılmaktadırlar. Perde arkasındaki asıl planlayıcı ABD olmakla birlikte Türkiye’nin hayalperest dışişleri bakanının belirlediği dış siyaseti uygulayan hükümet ile ABD’nin en sadık kuklası Suudi krallığı ve Amerikan üssü durumundaki Katar emirliği Irak’taki karışıklığın sorumlusu durumundadır. Onlarca terör operasyonunun planlayıcısı ve yüzlerce kişinin katili olarak yargılanan ve hüküm giyen El-Haşimi’yi inatla ve sırf Sünni olduğu için ağırlayan ve destekleyen hükümet Irak’ta masum kanlarının dökülmesine ortaktır.

Tarihte eşine az rastlanır bir bağnazlıkla sırf Vahabi olmadıkları için müslüman kitlelerin öldürülebileceğine dair müftülerince fetvalar hazırlatan, teröristleri eğitip teçhiz eden ve bölge ülkelerine sevkeden Suudi rejimi Suriye ve Irak’taki cinayetlerin baş sorumlularındandır.

Suriyedeki Nusra Cephesi ile Irak’taki islami Devlet adlı terör örgütleri Amerikan emperyalizminin hizmetindeki El-Kaide terör örgütünün kolları durumunda olup son sıralarda Suriye’de ağır kayıplar verince Irak’ta katliamlarını sıklaştırmaya başladılar. Yani Irak, Suriye, Lübnan ve bütün bir bölgedeki bu terör örgütleri perde arkasındaki birinci ve ikinci dereceden güçlerin maşası olarak onların planlarını uygulamaktadırlar. Pakistan ve Afganistan’da olmuyorsa Suriye, Suriye’de olmuyorsa Lübnan ve Irak’ta katliam makinesi olarak kullanılmaktadırlar.

ABD’nin hedefi Suriye krizini etrafa yaymak, Sünni-Şii savaşı çıkararak bölge müslüman halklarını bir birinin canına salmak ve yukarıda değindiğimiz uğursuz hedeflerine ulaşmaktır. Bu şum planlara yardım eden Suudi rejimi gibilerin kaybedecekleri bir şey yoktur, çünkü bunların kuruluş felsefesi ümmet arasına fitne ve ayrılık sokmaktır. Miadları dolunca tarihin çöplüğüne süpürüleceklerinden şüpheniz olmasın. Türkiye gibi bölgenin önemli ve yerleşik bir ülkesine boş vaadler – Ortadoğunun liderliği, enerji yollarının kontrolü vb- uğruna komşu ülkelerin iç işlerine karışmak, mezhep fitnesini tırmandırmak ve işlenen cinayetlere ortak olmak yakışmamaktadır. Türkiye devletinin bütün kurumlarıyla “zararın neresinden dönlürse kardır” sözü uyarınca bu hayalci siyasetlere bir son vermeleri ve izzet ve üstünlüğü ABD’nin desteğinde aramaktan vazgeçmesi umulur.

Y. ZİYA T.YILMAZ

Read 1725 times