Yusuf El Karadavi’nin alim Muhammet Said Ramazan El Buti’nin şehit olması üzerine yaptığı açıklamaları dünyanın dört bir tarafında çok sayıda müslümanda öfke uyandırmıştır.
Katar yarım adasından itibaren kendini Allah’ın yer üstündeki halifesi olarak addeden Kardavi, Allah Cellecelaluhü adına ilk defa bu dünyanın sakinlerine ahkâm, hudut ve tanımlamalar kesmemiştir. Ne Kaddafi ve onunla beraber olanları “Öldürün, günahı boynuma” diyerek ölüm fetvasını ne de Mısırlı aydın Ferec Föda’ya ölüm fetvası çıkardığını unutamayız.
Bölgemizin ülkelerinde ‘Arap baharı’ adı altında olan tahrip ve yıkımların çoğu bazılarının fetvaları sebebiyle gerçekleşmiştir. Özellikle de arap halklara karşı hazırlanan komploda rolu deşifre olan Kardavi. Onun şimdiye kadar İsrailli düşmana karşı cihat etme fetvası çıkarmaması acayip bir çelişkidir. Oysa kendisi, Katar’ın, ABD-İsrail planlarının, NATO’nun ve onun yeni sömürge projesinin hizmetinde koyduğu Dünya Müslüman Alimler Birliği başkanıdır.
Adamın geçmişi hareket ettiği arka planı bize anlatıyor. Nitekim çalıştırıcılarından başka hiç kimseye faydası olmayan bir kanlı ve mezhepçi bir konuşma tarzı arz ederek halkı kışkırtmaktadır.
Öykü, 1954 yılında başladı. Mısır cumhurbaşkanı Cemal Abdulnaser İskenderiye şehirinde Menşiyye meydanında bir suikast girişimine uğramıştı. Suikastin başarısızlığı Müslüman kardeşleri liderlerinin ülkeden kaçmasına neden olmuştu. Onlardan birisi, Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan arasında gidip gelen Dr. İbrahim İzzeddin idi. Daha sonra Arap Emirliği kimliğini alarak Abu Dhabi’de Şeyh Zayed’in yardımcısı olarak oturdu.
Müslüman Kardeşler örgütü üyesi olan mültecilerin çoğunluğu Körfez Şeyhlikleri arasından Katar’ı tercih etti (Emir Hamad daha iktidar olmamıştı) Onlardan birisi, Mısır askeri hapishanede göz altına alındıktan sonra Emniyet sorumlusu Salah Nasr tarafından Mısır İstihbarat örgütü lehine örgütlenen Yusuf El Karadavi vardı.
1. Resim: Kardavi’nin Mısır istihbarat arşivlerinde dosyasındaki fotoğrafı
Katar’da durumlar değişti. Yusuf El Karadavi, biraz saf olan Katar şeyhlerini Salah Nasr istihbarat örgütünden maddi olarak daha faydalı buldu. Bu yüzden Salah Nasr’la ilişkisini kesti. Mısır hükümetinin pasaportunu yenilemediği gerekçesiyle şimdiye kadar taşıdığı Katar kimliğini aldı.
Katar o dönemde ingiliz sömürgesi altındaydı. İngilizler, Süveyş kanalı ve Arap-İsrail kavgası konularında Abdulnaser’le kavga halindeydiler. 33 yaşında olan Kardavi o dönemde Katar’ı ve bir kaç ülkeyi daha işgal eden İngiltere’ye karşı hiç bir konuşma yapmadı. Aksine, her şeyiyle ingiliz olan Katar’a iltica edip, hazinesinden maaş almaya başladı. Almaya da devam ediyor. O zaman, ingilizlerin kışkırtması ve Müslüman kardeşler örgütünün politikasına uygun olarak, siyonist rejimle savaşan Abdulnaser’e karşı kampanyalar düzenlemeye başladı.
Karadavi, körfez’deki ingiliz işgalini hiç eleştirmedi. Katar şeyhliğinde ilişkileri giderek derinleşti. Katar’ı fiili olarak, Ali bin Abdullah Âl Tani tarafından silahlı kuvvetler ve polis genel komutanı tayin edilen ingiliz subay Cochrane yönetiyordu. Katar halkının çoğunluğu ingiliz işgaliyle işbirliği yapmayı reddettiği için ordu ve polisin çoğunluğu Hintli ve Asyalılardan oluşmaktaydı. İngliz kraliyet hava kuvvetlerinde eski bir subay olan Philip Blant ise Katar hükümdarı yardımcısı olarak işe başladı. 1950’de İngiltere Arthur Wilton’u yine ‘hükümdar yardımcısı’ ismi altında Katar’da birinci siyasi sorumlu olarak tayin etti.
2. Resim: Şeyh Ahmet bin Ali Âl Tani ordu ve polis komutanı Ronald Cochrane ile birlikte
Cochrane, Müslüman Kardeşlerin Katar yarımadasındaki faaliyetlerini kontrol ediyordu. Onlarla özel ilişkiler dokumaya başladı. Özellikle de uzaktan din eğitimi alan El Kardavi ile. O zamanda Kardavi’nin Mısır cumhurbaşkanı Abdulnaser’e karşı kışkırtma aktivitelerinden başka bir yaptığı yoktu. Daha sonra Filistinli direnişe karşı bir kampanya başlattı. Bir çok Katarlı işadamının, ‘kendini tehlikeye atma’ olarak tanımladığı Filistinli direnişe maddi destek vermesini engelledi.
3. Resim Şeyh Ahmet bin Ali, Ronald Cochrane ve aralarında Yusuf El Kardavi’nin bulunduğu Müslüman kardeşler örgütü mültecileri ile birlikte
Hükümdar ailesine giderek yakınlaştı. Onlara göre fetva hazırladı. O fetvaların en meşhuru, Şeyh Hamad’ın babasını sırtından vurmasını ve ona karşı bir darbe düzenlemesini mübah sayan fetva. Kuranı Kerim’de açık açık zikredilen ‘Ve lâ takol lehümâ üffen ve le tenherhumâ’ (Onlara (babalara) hiç bir kötü söz söyleme, kötülük yapma) ayete ters olmasına rağmen Kardavi ümmetin çıkarının Hamad’ın yaptığını gerektirdiğini öne sürdü. Sanki Hamad’ın babasına karşı düzenlediği darbe hanımı Moza ve siyonist rejimin isteğiyle değil de katarlı ümmetin isteğiyle oldu. Ki siyonist rejim hemen, Şeyh Kardavi’nin konuğu olduğu ‘Şeriat ve Hayat’ programını yayınlayan El Cezire televizyonu binasının çok yakınında bir elçilikle mükafaatlandırıldı.
Şimdiye kadar açık olan bir soru var: Yusuf El Kardavi’nin ingliz subay Cochrane ve ingliz istihbaratıyla ilişkisi ne kadar gelişti?