1. 27 Mart 2003 tarihinde, yani ABD ordusunun Irak'a saldırısından 7 gün sonraki galibiyet gününde, dönemin ABD başkanı George Bush Beyaz Saray'ın bahçesine acil olarak çağırdığı gazetecilere ABD'nin rakipsiz üstünlüğünü yansıtan bir gururla şöyle demişti “Iraq is over” (Irak'ın işi tamam). Bush'un bu kibirli ifadesi bir saat sonra medyanın birinci başlığı haline geldi. Bundan 9 sene sonra, 2011'in Aralık ayında Obama'nın emriyle en son Amerikan askeri Irak'ı terkettiğinde, Amerikan Forbes dergisi, Bush ve Obama'yı ortak muhatabı kılan manşetinde ise şöyle yazacaktı: “Irak'a Askeri Saldırı ve 9 Senelik İşgalden Elde Ettiklerimiz: 4500'den fazla asker kaybettik, Amerikalı vatandaşların ödediği 5 trilyon dolarlık vergiyi boşa harcadık, İran'ın bölgedeki en büyük düşmanını ortadan kaldırdık, ABD'yi savaş düşkünü olarak tanıttık ve en sonunda da ülkeyi İran'ın dostlarına ve müttefiklerine emanet ettik.” İşte o günlerde, Arabistan'ın dışişleri bakanı Suud el Faysal Washington Post'a verdiği röportajda “Amerikalılar 9 senenin ardından Irak'ı altın tepside İran'a takdim ettiler” demişti.
2. ABD'nin Irak'a yaptığı saldırıdan istediği sonucu alamaması, dahası tam tersini elde etmesinin ardından, Amerikan savaş bakanı ve CIA'nin sabık başkanı Panetta birkaç strateji merkezinin araştırmalarına dayanarak Amerika'nın bölgeye yapacağı her çeşit doğrudan askeri müdahaleyi sonuçsuz ve tehlikeli olarak vasfetmiş ve Amerikan gazetesi USA Today NATO'daki bazı yetkililerin doğrudan askeri müdahale yerine vekalet savaşının (PROXY WAR) zorunluluğuna işaret eden sözlerine vurgu yapmıştı.
3. Direniş ekseninin en temel halkalarından biri ve İslami İran'ın stratejik müttefiği olan Suriye'deki fitneye, işte bu vekalet savaşından yararlanmak suretiyle start verildi ve Türkiye, Arabistan, Katar, Ürdün ve sonraları Mısır (Mursi) Amerika ve müttefiklerinin vekili olarak bu savaşı üstlendiler. Fakat ilk tasavvurlarına ve teröristlere verdikleri geniş askeri, mali ve siyasi desteğe rağmen, bu vekalet savaşı -her ne kadar Suriye halkı için facia doğursa da- Suriye devletini yenilgiye uğratamamakla kalmadı, aksine mukavemetin stratejisinde yeni bir mevsime girmesine ve kader belirleyici yeni kazanımlar elde etmesine yol açtı. Vatan Savunması (Difau'l-Vatani) adlı fedakar ve tecrübeli bir kuvvetin kurulup örgütlenmesi bu kazanımlardan biridir. Defau'l-Vatani, ülkemizdeki Besic kuvvetlerine benzemektedir ve onbinlerce üyesi vardır. Tatbikatlar yerine gerçek savaş meydanında yer almak Orduyu ve Vatan Savunma Kuvvetlerini gerçek savaşı görmüş, tecrübeli bir güce çevirmiştir. Suriye'nin örnek direnişi, mukavemetin mihver güçlerinin Mısır, Yemen, Libya ve Tunus'ta gerçekleşenlerin aksine askeri çatışmalarda yenilgi değil de yeni başarılar elde ettiğini ve bölgesel dengeleri değiştirebileceklerini göstermiştir. Nitekim Amerikan Ulusal Güvenlik Konseyi'nin bu konuda hazırladığı bir raporda, 33 Gün Savaşı'nın Hizbullah'ın yok olması yerine Lübnan'daki etkisinin ve yaygınlığının daha da artmasıyla sonuçlandığını ve daha önce zayıf olan bu ülkenin bölgedeki siyasi ve askeri denklemlerde etkili bir güce dönüştüğü yazılmıştır.
4. Bu günlerde Amerika ile Avrupalı ve bölgesel müttefikleri birkaç senelik vekalet savaşından sonra artık sahneye aşikar şekilde çıkmış ve Suriye direniş mihveri ile çatışmak için askeri pozisyon almış durumdalar. ABD, bazı Avrupalı ve Arap ülkelerin Suriye'ye saldırıda bulunma ihtimali dünya medyasının ilk haberi haline gelmiştir. Bazı uzmanlarca gerçekleşmesi kesin sayılan bu muhtemel savaşın bahanesi de Suriye devletinin teröristler karşısında kimyasal silaha başvurması olarak gösteriliyor. Irak savaşında gösterilen ve daha sonra Bush hükümetince bu yönde hiçbir bulguya rastlanılmadığı itiraf edilen bahanenin tam olarak aynısı. Burada Pazar günü Amerikan Foreign Policy dergisinde benzersiz bir itirafta bulunularak, Irak'ın İran-Irak savaşında İran askerleri karşısında ve Halepçe halkının katliamında kullandığı kimyasal silahların CIA tarafından sağlandığının belgeleriyle ifşa edildiğini de belirtelim.
Suriye ordusunun Şam civarında kimyasal silah kullanmakla itham edilmesinin ardından BM'ye bağlı uzmanlar Suriye devletinin çağrısıyla bu ülkeye geldiler. Uzmanların ilan ettikleri ilk sonuçlar teröristlerin kimyasal silah kullanmak suretiyle 635'ten fazla sivili Şam etrafında öldürdükleri yönünde. Öte yandan BM uzmanlarının elindeki bazı uydu görüntüleri (bunlar belge olarak kaydedildi) teröristlerin kimyasal silah kullandıklarını doğruluyor
5. Son patırtının ilerde gerçekleşecek olan Cenevre Konferansı'nda Suriye'ye taviz verdirmek amacıyla yapılan bir psikolojik savaş operasyonu olması ihtimali mevcuttur. Zira Amerikalılar Irak'a ordu sürdükleri Mart 2003 tarihinden çok daha zayıf ve kırılgan durumdalar ve pek çok Amerikalı ve Avrupalı uzmanın ve muteber medya kaynağının da itiraf ettiği gibi Suriye'ye müdahaleyi tanımlamak için en uygun kelime sadece ahmaklık olabilir. Fakat Bertrand Russell'in dediği gibi “Birkaç kez ahmaklık yapan kişinin tekrar ahmaklık yapması uzak ihtimal değildir.” Burada şunları söylemek zorundayız:
A) Amerikalılar savaş başlatabilirler ama bunu bitirmek onların ve müttefiklerinin elinde değildir. Bu nedenle, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin, çoğu savaşa karşı olan Amerikan halkını ikna etmek için söylediği sadece 2, en fazla da 3 gün yapacakları füze saldırılarıyla yetinecekleri sözünün gerçek hiçbir zemini bulunmamaktadır. Bir Alman gazetesi News Deutschland'daki analizde belirtildiği üzere: “Amerikalıların Irak'tan çıktıktan sonra yeni bir savaş başlatma güçleri yok, tıpkı 1982'de Lübnan'ın işini 48 saatte bitirmek isteyen ama buradan çıkması 18 sene süren İsrail gibi.”
B) İsrail, ABD'nin ve Avrupalı müttefiklerinin Aşil topuğu(tek ve en önemli zayıf noktası) konumundadır ve en ufak şüphe olmaksızın Suriye'ye saldırı başlar başlamaz her gün binlerce füze işgal edilmiş toprakların üzerine yağacak ve buradaki hayati tesislerini yerle bir edecektir. Özellikle de 33 Gün, 22 Gün ve 8 Gün Savaşlarında Patriot füzelerinin ve Demir Kubbe füze savunma sisteminin Tel Aviv'i koruyamadığı belliyken.
C) ABD, İsrail ve bazı Arap ülkelerinin fitneleri İslam dünyasının canına tak dedirtmiştir ve uşaklarıyla uğraşmaktansa doğrudan Siyonistlerle yüzleşmek için gün saymaktadır. Suriye'ye yapılacak bir saldırı Müslüman halklara bu altın fırsatı verecektir.
D) Arabistan, Ürdün ve Türkiye gibi ülkelerin Suriye'ye yapılacak bir saldırıya katılacaklarını resmen ilan etmiş olmaları nedeniyle, savaşın başlaması halinde buradaki hükümetlerin devrilmesi için bölge halklarına uygun bir fırsat doğacaktır. Elbette daha çok ticarethaneye benzeyen Katar'ın durumu daha da kırılgandır.
E) Savaşın patlak vermesi durumunda, sahte İslamcılık maskesi altında ABD ve İsrail lehine kaos ve terör eylemleriyle meşgul olan selefiler ve tekfirciler gibi bağımlı ve kiralık akımların artık bu tablo içinde yer almaları mümkün olmayacaktır. Zira İsrail'e ve bölgedeki Amerikan çıkar merkezlerine yapılacak olan saldırılara katılmamaları durumunda yalancı projeleri aksayacak ve halkın şiddetli hücumuyla karşılaşacaklardır.
F) Suriye'ye yapılacak bir saldırı, saldırgan devletlerin maskesini düşüreceğinden Şii-Sünni ve Arap-Acem gibi tefrika doğuran sınırları ortadan kaldıracaktır ve açıktır ki bu şeffaf alan, İslam dünyasının Amerika, İsrail ve kendilerini satmış Arap liderleri karşısında genel seferberliğine yol açacaktır. ABD ve İsrail'in Mısır'da yürüttükleri ortak projenin çöküşü de bunun kesin sonuçlarından biri olacaktır.
6. Şimdi burada şu soru bakidir, acaba Amerika ve müttefiklerinin bu muhtemel ahmaklıklarını iyiye yormalı değil miyiz? İslam'ın ve Müslümanların ezeli düşmanlarının Müslüman halkların yıllardır kendilerini bekledikleri helak vadisine doğru kendi ayaklarıyla yürüdüklerine emin olmalı değil miyiz? Bütün bu tanıklar gösteriyor ki, eğer bu son gürültü psikolojik operasyon değilse, uzun yıllar boyunca süren intikam bekleyişinin sonuna yaklaşılmıştır.
Hüseyin Şeriatmedari - Keyhan Gazetesi
Çev: Ozan Kemal Sarıalioğlu
medyasafak.com