Bismillah
Tetikçilerin Çılgınlığı:
Yenmeye, güce, nüfuz alanlarına, yeni imparatorluğa odaklanmış iktidarın tetikçiliği görevini üstlenmiş kalemler ve medya araçları bir türlü hedefe ulaşamamanın vermiş olduğu çılgınlıkla gerginliği zirveye tırmandırma peşindeler. Bir yerlerden düğme basıldığı belli, yoksa tetikçilerin çıldırmışcasına birden bire sağa sola saldırmaları alışılagelmiş bir durum değildir.
Başbakan ve Dışişleri bakanının Batı'ya endeksli olarak Suriye konusunda son günlerde dolaylı olarak gerginliği tırmandırma çabaları, verilen görev üzere tetikçiler tarafından pervasızca, perdesiz olarak ivmesi durmadan artırılarak hızlandırılmış bulunuyor. Batı şerr ekseninden yapılan açıklamalar hükümet yetkililerini heyacanladırdığı gibi tetikçileri müthiş bir şekilde çılgınlık derecesinde coşturmuş gözüküyor. Son bir haftadır hükümet yandaşı medyanın tetikçiliğinde halk kitlelerinin İran'a karşı aleni bir şekilde tahrik edilmesi şerr güçlerine endeksli yeni bir planın habercisi gibi.
Mısır'daki son gelişmelerle bölgede oyun kurucu ve hatta oyuncu olmadıkları, sadece taşeron rolü üstlenebilecekleri Batı emperyal gücü tarafından kendilerine açık seçik bir şekilde gösterilen AKP hükümeti, hazmedemediği bu durumu ne yapıp yapıp telafi etmek için yeni maceralara teşebbüs ederken halkı da tetikçileri aracılığıyla tehlikeli bir şekilde hazırlamaktadır. Bu hazırlığın ilk adımı olarak da halk arasında İran ve Şia düşmanlığını yaymaya başlamış bulunuyorlar.
Bahane ise Suriye'de başkent Şam yakınlarında Guta banliyösünde kimyasal silah kullanıldığı iddiası. Kullanılıp kullanılmadığı belli olmadan ve kimin tarafından kullanıldığı kesinlik kazanmadan Suriye Yönetimine saldıran Dışişleri Bakanı Davutoğlu, mal bulmuş mağribi misali, Türkiye'ye taşeronluk rolü biçmiş Batılı emperyal güçleri (görünürde ise uluslararası camiayı) Suriye'ye saldırmanın zamanı geldiğine ikna etmeğe, daha açık bir ifadeyle yalvarıp inlemeye başladı.
Hileyi İlke Olarak Görmek:
Bu kimyasal silah kullanma konusunda rasthaber'de verilen haberler, yazarlarımızın değerlendirmelerinde ve alıntı yazılarda yeterince bilgi verildiği kanaatindeyim. Ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler bunlara başvurabilirler. Dolayısiyle daha çok imparatorluk hayali kuranlarla tetikçilerinin izledikleri gayri İslami ve gayri insani taktikler üzerinde durmak istiyoruz.
Bir yıl önceki bir yazımızda İslamcı diye geçinen bağnaz çevrelerin Suriye’de efendilerince planlanmış hedeflere ulaşamadıkları için her geçen gün biraz daha hırçınlaştıklarını, hırçınlaştıkça bağnazlık sınırlarını zorladıklarını kaydetmiştik. Suriyede iktidarı devirmek için biçtikleri birkaç hafta ve ardından birkaç aylık süreler şimdilerde birkaç yıla çıkmış bulunuyor ve bu süre uzadıkça hırçınlıklar artık çılgınlığa dönüşmüş bulunuyor. Gerçi Suriye’deki isyancıların genelinin durumu cinnet sınırlarını çoktan aşmış olup bizim kastettiğimiz çevreler onların Türkiye'deki yandaşlarıdır.
Bilim ve iletişim çağında bu fanatik çevrelerin içleracısı durumunu görünce iletişimin zayıf olduğu İslam’ın ilk asrında ve daha sonraları yaşanmış hadiseleri anlamak daha kolay geliyor insana. Çevrede olup biten hadiseleri anlamak, değerlendirmek için bunca imkana sahip olunan bu çağda bu kadar kör taassup sergileyenleri görünce böyle imkanlara sahip olmayan ilk asır müslümanlarının hilekarlarca sergilenen hileler karşısında düştükleri hatalar hususunda onlara hak vermemek elde değil.
Savaş meydanında düşmanı yanıltmak için bir takım hileye dayalı taktikler geliştirilebileceğine ve yalan söylenebileceğine dair hadislere sığınanlar bir süredir bu sınırlı izinleri temel stratejileri olarak sarılmış ve savaş hileden ibarettir meşhur sözünü her alanda ilke edinmiş görünüyorlar. Böylece verilen savaş artık her alanda ve her yönüyle yalan üzerine kurulmuş gibi. Bugün Suriye’de sürdürülen iç savaş hususunda bu gerçeği apaçık görmekteyiz. Açıkca komplo planları kurulmakta, hedefe varmak için her yola ve cinayete başvurulmakta, yalan olduğu bilindiği halde bazı haberler halkın duygularını sömürmek, halkı çirkin planlara araç etmek için hayasızca kullanılmaktadır. Ve işin en acı yanı ise bunu İslam devleti kurmak iddiasında olanların yapmasıdır.
Yalana Tevessül Başarı Getirmez:
Suriye’de geçen Çarşamba günü gözlenen kimyasal silah saldırısının kimin tarafından yapıldığı daha belirlenmemesine rağmen halkı dolduruşa getirmekle görevli bu bağnaz tetikçiler iktidarın da tahrikiyle halk arasında açıkca mezhep kışkırtıcılığı yapmaktadırlar. Yandaşlarının Suriye ve başka ülkelerde başarısızlığını duydukça çılgınlıkları artan bu fanatik çevrelerin yarınlarda neler yapacakları ise toplumsal açıdan oldukça kaygı verici bir duruma dönüşmektedir maalesef.
Bu kısa değerlendirmede başvurulan yalan ve saptırmalardan bazılarına işaret etmek istiyoruz:
Savaşın başlangıcı yalanı: Suriye’deki savaşın barışçıl gösterilere saldırılması ardından başlatıldığı iddiaları tam bir yalandan ibarettir. İlk günlerdeki birkaç sınırlı ve küçük hadise dışında daha ilk haftadan itibaren göstericiler arasında silahlı kişiler bulunmaktaydı ve güvenlik güçlerine silahlı saldırılar planlı bir şekilde başlatıldı. Hatta Suriye içindeki muhalifler hazırlıklı olmadıkları halde bizzat şerr ittifakı tarafından silahlı mücadeleye teşvik edildiği inkar edilmez bir gerçektir.
Suriyedeki savaşın önceden planlanlanmadığı yalanı: Suriyedeki savaşın Batı’lı emperyalistler ve bölgedeki müttefikleri tarafından önceden planlanmış olduğu gerçeği önceleri açıkca dile getirilirken Suriye yönetiminin devrilmesi gerçekleşmeyip iç çatışmalar üzerinden aylar geçmesi ve meselenin barışçıl yollarla çözümüne dair teklifler gündeme gelince reddedilmeye başlandı. Libya'da Kaddafi rejiminin devrilmesi ardından Suriye yönetiminin devrilmesini çantada keklik görenler ve pastadan büyük pay almaya heveslenenler, Suriye'nin çetin ceviz olduğunu görünce stratejik ortaklarıyla çizmiş oldukları yol haritasını inkar etmeye başladılar. Çünkü bu işin taşeronluğunu üstlenmiş ve işverenin isteklerini yerine getirememişlerdi. Suriye'ye insani ve İslami kaygılarla müdahil oldukları yalanına sarıldılar.
İsrail’le işbirliği yalanı: İsrail’in isyancılara yardımılarını gizleyip Baasçı rejimi desteklediği yalanının yayılması. Taşeronlar müslüman halkları siyonist rejim konusunda yanıltma görevini tetikçilerine devretmişlerdi. Çünkü açıktan açığa böyle bir yalana tevessül etselerdi herkesten önce müttefiklerinden fırça yiyeceklerdi, aynen Mısır'daki darbenin İsrail ile ilişkilendirilmesi ardından azarlandıkları gibi. Ama mutassıp tetikçileri bu alanda serbestiler, bırakın Suriye yönetimini İran ve Hizbullah'ın bile görünürde İsrail ile, ABD ile düşman olmalarına rağmen gizlide bunlarla işbirliği içinde olduklarını söyleyecek kadar alçalaşacaklardı. Taşeronların İslam düşmanlarıyla kurdukları ittifakı müslüman halklara başka türlü nasıl tevil edebilirlerdi? Kendi üstlendikleri rolü başkaları üzerine atacaklardı ki müslüman kitleleri arkalarına alsınlardı.
Yabancı savaşçıların varlığını inkar: Libya'da verilen görevi başarıyla tamamlayan, bu ülkeyi kan gölüne çevirip efendilerine teslim eden El-Kaide ve benzeri gruplar boş bırakılmamalı ve başka bölgelerde yeni görevlere sevkedilmeleri gerekirdi. Aksi takdirde savaşmaya, öldürmeye, cinayete ayarlanmış bu çeteler kendi başlarına bela kesilebilirdi. Başta Libya olmak üzere çeşitli Arap ve Kuzey Afrika ülkelerindeki teröristler sistemli bir şekilde silahlarıyla birlikte Suriye'ye aktarıldı ve hala bile bu ülkelere ilaveten Afganistan, Pakistan ve Çeçenistan'dan terör gruplarıyla takviye edilmektedirler.
Silah sevkiyatı gerçeği: İsyancılara silahların ABD, İsrail, AB ülkeleri ile Katar ve Suudi Krallığı tarafından sağlandığı ve Türkiye, Lübnan ve Ürdün üzerinden Suriye’ye aktarıldığı ortadadır. Libya’dan gönderilen silah dolu gemilerin Türkiye ve Lübnan üzerinden Suriye’ye sokulduğu, Katar’dan, gönderilen silah dolusu uçakların Türkiye üzerinden Suriye’ye aktarıldığı, Suudilerin silah yardımlarını Ürdün üzerinden isyancılara ulaştırdığı belgeleriyle ortaya konulmasına rağmen Suriye savaşının uluslararası propaganda kanadı hala bu gerçekleri inkar etmektedir.
Kafirlerle işbirliği: Bu hususta da bahaneleri ise hazır; zalime karşı mazlumu destekleyen kim olursa olsun desteği kabul edilebilir, İslam ülkeleri yardım etseydi veya falanca ülke Esad’ı desteklemeseydi kafirlerin yardımlarına ihtiyaç duyulmazdı, Esad rjimini devirene kadar kafirle de müşrikle de işbirliği yapılabilir, zafer(!) sonrasını daha sonra düşünürüz vb bahanelere sıkça rastlanır.
Kimyasal silah yalanı: Kimyasal silahların Suriye yönetimince kullanıldığı yalanı bu yalanlar zincirinin en son halkasını oluşturuyor. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” atasözü gereği yalanları her defasında ifşa edilmesine rağmen yine de yeni yalanlar uydurmakta veya eski yalanlarını tevil yoluna başvurmaktalar. Kesinlik kazanmamakla birlikte son kimyasal silah saldırısının büyük bir ihtimalle emperyal güçleri Suriye'ye çekmek için terör grupları tarafından kullanıldığı sanılmaktadır.
Taşeronların görünürde ağlayıp sızlanmalarına rağmen bu son kimyasal komploya bir can simiti olarak baktıkları tavır ve ifadelerinden açıkca okunmaktadır. Çünkü Mısır da dahil Kuzey Afrika ülkelerindeki bahar esintisinden bu cenaplara pay verilmediği bir yana bölgeden kovulmuş bulunuyorlar. Pay almayı umdukları son kale Suriye olduğuna göre her bahaneyi kullanılabilecek bir fırsat olarak değerlendirmeleri gerektiğini düşünüyorlar.
Ancak kafirlerle gizli açık işbirliğini inkar eden, gerçek niyetlerini gizleyerek yalana tevessül edenlerin unuttuğu bir hakikat var; o da sünnetullahtır, ilahi takdirdir:
"...Şüphesiz Allah, aşırı giden, yalancılık eden kimseyi doğru yola eriştirmez." Mü'min/28
Y. ZİYA T.YILMAZ