Emperyalizmle Mücadele Günü ve İran-ABD Görüşmelerinin Gerçek Yüzü

Rate this item
(0 votes)

Bismillah

4 Kasım günü her yıl İran'da "Emperyalizmle Mücadele Günü" olarak kutlanmaktadır.

 Ancak bu yıl 4 Kasım'a birkaç gün kala çeşitli halk kesimleri ve STK'lar tarafından çeşitli şehirlerde "Kahrolsun ABD" haftası düzenlendi. Hatta bu amaçla ilk defa olarak iki İranlı tanınmış sanatçı Karabaği ve Hamid Zemani tarafından seslendirilen "Kahrolsun Amerika" başlıklı iki eser düzenlenen bir merasimle tanıtıldı ve İran televizyon kanalları bu merasimi haber bültenlerinde verdiler.

Bu durumda ister istemez akla ABD ile 5+1 Grubu çerçevesinde görüşmeler devam ederken İran'daki bu son duruşun ne anlama geldiği sorusu gelmektedir.

Bu sorunun cevabına geçmeden önce "Emperyalizmle Mücadele Günü"nün sebep ve felsefesi üzerinde duralım:

İran halkı arasında ABD'ye güdülen nefret ABD'nin 2.Dünya savaşı sonrası yıllarından itibaren Ortadoğu'ya yerleşmesi ve 1953 yılında Muhammed Musaddık hükümetine karşı darbe yaparak daha önce halk kıyamıyla ülkeden kaçmak zorunda kalmış Şah'ın İran'a yeniden getirilmesinden günümüze kadar devam etmiştir. İranlı inkılapçılara göre; bu nefret ve anti emparyalist mücadele ABD müstekbir, kendini üstün görme, başka milletleri tahkir etme ve sultacılık huyundan vazgeçene kadar da devam edecektir.

Niçin 4 Kasım?

İmam Humeyni (ra), 4 Kasım 1964 tarihinde Amerikalılara tanınan kapitülasyonlara karşı çıktığı için İran'dan sürgüne gönderildi.

Amerikancı Şahlık rejimine karşı kıyam eden çeşitli halk kesimleriyle birlikte 4 Kasım 1978 tarihinde Tahran Üniversitesi önünde toplanan lise ve üniversite öğrencileri üzerine havadan ve yerden ordu birlikleri tarafından yaylım ateşi açılmış ve yüzlerce öğrenci şehit olmuş veya yaralanmıştır.

Tahran'daki Amerikan elçiliğinin İslam İnkılabı'nı yenilgiye uğratmak için bir komplo ve casusluk merkezine dönüştüğünün farkına varan bir grup inkılapçı üniversite öğrencisi 4 Kasım 1979 tarihinde elçiliğe girerek casusluk belgelerine el koymuş ve diplomat kılıklı casusların faaliyetlerine son vermiştir.

Ve işte İslam İnkılabı tarihinde önemli bir yeri olan bu üç hadisenin vuku bulduğu 4 Kasım günü İran'da "Küresel Emperyalizmle Mücadele Günü" olarak kutlanmaktadır.

ABD'nin İran halkına yönelik cinayetleri bu üç olayla sınırlı olmayıp İslam İnkılabını yenilgiye uğratmak için İran ordusundaki eski müttefikleri aracılığıyla darbe girişiminde bulunmuş, Tebes çölüne askeri çıkarma yapmış, başta İran Kürdistanı olmak üzere çeşitli kavimleri merkezi hükümete karşı isyana teşvik etmiş, Halkın Mücahitleri adlı münafıkları silahlandırarak İnkılap öncülerinden onlarcasını, halktan binlercesini şehid etmiş ve İnkılabı içeriden çökertemeyeceğini anlayınca Saddam liderliğindeki Irak'ı İran'a saldırtarak sekiz yıl süren savaşta müttefikleriyle birlikte Saddam'a her türlü yardımı yapmış, İran yolcu uçağını düşürerek üçyüzden fazla yolcuyu şehit etmiş ve... ama bu komplo ve saldırılarının hiç birinden istediği sonucu alamamış ve her defasında İnkılabın karşı atakları ve tedbirleri karşısında ağır yenilgiler almış ve geri adım atmak zorunda kalmıştır.

Küresel Çapta Mücadele

ABD ile İslami İran arasındaki mücadele içeride olduğu gibi İran dışında da aralıksız devam etmiştir. Lübnan'da İran'ın dostlarından ilk ağır yenilgisini 1982 yılında alarak bu ülkeden askeri üslerini kaldırmak zorunda kalan ABD, 2006 yılında İsrail aracılığıyla Hizbullah'a karşı başlattığı savaşta da beklemediği bir yenilgiye uğramıştır. İran'dan aldığı yenilgileri telafi etmek amaciyle 11 Eylül saldırısını bahane ederek önceAfganistan'ı, ardından da 2003 yılında İran'ın başka bir komşusu Irak'ı işgal eden ABD, sonunda Irak'ı terketmek zorunda kalmıştır. Hiç kuşkusuz ABD'nin birkaç trilyon Dolar harcamasına ve binlerce askerini kaybetmesine rağmen Irak'tan çekilmesinin baş faktörü İran'ın tedbiri ve bu ülkedeki dostlarının direnişidir. Afganistan'dan da eninde sonunda çekilmek zorunda kalacaktır. ABD, İran'ı kuşatmak amacıyla başlattığı bu savaşlarında da ABD ağır yenilgiler almış ve hedefine ulaşamamıştır. İran ise izlediği mantıklı siyasetleriyle bugün Irak ve Afganistan'da her ülkeden daha çok sevilmekte ve saygı duyulmaktadır.

ABD ile İslami İran arasındaki mücadele aralıksız devam etmektedir. ABD ve Batının bölgedeki saldırgan/işgalci temsilcisi İsrail yıllardır İran'a doğrudan askeri saldırı düzenleme planları yaptıklarını iddia etseler de buna cesaret edemedikleri her geçen gün biraz daha açıklığa kavuşmuştur. Ve işte bu yüzdendir ki, İran'a doğrudan saldırı yerine İran'ın bölgedeki müttefiklerini devre dışı bırakma, İran'ı yalnızlaştırma ve sınırlarına sıkıştırma planı üzerinde yoğunlaşan ABD ve müttefikleri, 2006 Lübnan ve 2008 Gazze savaşlarında da bunu başaramayınca 2011'den beri İran'ın başka bir müttefiki ve Hizbullah ve Filistin Direnişine doğrudan yardım eden veya yardımları ulaştıran Suriye yönetimini yıkmak amacıyla bölgedeki müttefikleriyle birlikte her türlü yolu denemesine rağmen başarılı olamamıştır.

ABD ile İslami İran arasındaki mücadele alanı sadece İran'a komşu Ortadoğu ülkeleriyle sınırlı olmayıp Kuzey Afrika, Kafkasya-Orta Asya ülkeleri ve Güney Asya İslam ülkeleri başta olmak üzere Latin Amerika'ya kadar bir çok bölgede ABD ve müttefiklerinin İslami İran karşısında zorlandıkları artık inkar edilemez bir gerçektir.

Nükleer Silah İddiası ve Direniş

Son yıllarda İran'ın nükleer teknoloji proğramını bahane ederek kontrolünde bulundurduğu uluslararası kuruluşları ve müttefiklerini bu ülkeye ekonomi, teknoloji, ilaç, ulaşım ve medya alanlarında ağır yaptırımlar uygulamaya zorlayan ABD İran halkının direnişiyle karşılaşmıştır. Eşine rastlanmamış çaptaki çok yönlü ambargolara rağmen İran, enerji üretimi eksenli nükleer programı ve uranyum çevirimi sürecinde önemli aşamalar kaydetmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında ABD ile İran arasında buzların kısa ve orta sürede erimesini beklemek aşırı bir iyimserlik olur. İran'ın yeni hükümeti ile ABD arasında şimdilik nükleer program konusunda ve 5+1 grubuyla birlikte sürdürülen görüşmelerden kısa sürede bir sonuç beklenmesi de safdillik olur. ABD'nin hilelerinin farkında olan İran'ın inkılapçı halkı "Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" durumuna düşmemek için anti emperyalist ve anti amerikancı direniş ruhunu zinde tutmaktadır. Bunda ne kadar haklı olduklarına sebep ise Amerikan makamlarının tutumlarıdır. Birkaç misal:

BM son genel kurulunda yaptığı konuşmada İran'ın nükleer teknoloji hakkını kabul ettiklerini ve zaten İran'ın lideri İmam Hamanei'nin de nükleer silah yapma ve kullanmanın haram olduğuna dair fetva verdiğini, İran cumhurbaşkanı ile görüşmeye istekli olduğunu ifade eden ABD Başkanı Barack Obama, bundan iki üç gün sonra Washington'da siyonist rejimin başbakanı Netanyahu ile birlikte katıldığı basın toplantısında "İran'a karşı askeri saldırı seçeneği hala masamızdadır" dedi.

Barack Obama, İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra, yani Ruhani'nin henüz New York'tan ayrılmasını bile beklemeden yaptığı açıklamada "Yaptırımların gücü İran cumhurbaşkanını görüşme masasına oturmaya sevketti" dedi.

Ve yine ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü yayınladığı bildiride " ABD, İsrail'i kaygılandıracak hiç bir girişimde bulunmayacaktır" diye kaydetti.

ABD'nin nükleer görüşmelerdeki temsilcisi ve dışişleri bakanı yardımcısı Wendy Sherman aynı gün muhabirlere yaptığı açıklamada şöyle diyordu: "Başkan Obama, İran içerisinde %5 altında uranyum zenginleştirmeyi kabul etmemiştir."

Wendy Sherman, İran'la BM binasında yapılan nükleer görüşme sonrasında Amerikan Senatosunda senatörlerin sorularını yanıtlarken ise şöyle diyordu: "Güven oluşturmaya yönelik girişimlerde amacımız İran'ın mevcut konumunu zayıflatmak ve bu ülke nükleer programını durdurmak ve aksaklık oluşturmaktır."

Güven vermesi için İran'ın NPT Ek Protokolünü kabul etmesini, BM Güvenlik Konseyi kararlarını uygulamasını, tüm nükleer merkezlerini denetime açmasını şart koşan Amerikan makamları bu şartları yerine getirdiği takdirde bile İran'a karşı yaptırımları kaldırmıyacaklarını ve sadece yeni yaptırımları erteleyebileceklerini açıkça ifade etmekteler.

Taraflar Görüşmelerden Neler Bekliyor?

İran'da küçük bir uzlaşmacı kesim dışında bütün parti ve sivil toplum kuruluşları ABD ile sürdürülen görüşmelerden olumlu bir sonuç alınacağına inanmamaktadır. Bununla birlikte tüm kesimler görüşmelere devam edilmesi yanlısıdır. Nedenlerine gelince; Birincisi; dünya sathında İran'a karşı sürdürülen bunca olumsuz propaganda, dezeformasyon ve karalamanın aksine İran halkı ve hükümetinin akıl, mantık, görüşme ve barış ehli olduğunu ortaya koymak, ikincisi ise; İran'a karşı sürdürülen ağır ve insanlık dışı yaptırımlardan olumsuz yönde etkilenen halka düşmanın gerçek yüzünü göstermek, bağımsızlık ve izzet için direnmekten başka yol bırakılmadığını halkın görmesini ve daha çetin mücadelelere hazırlanmasını sağlamaktır.

ABD hükümeti ise, İran'la sürdürülen görüşmelerden her iki tarafı razı edecek sonuçlar almayı değil, bu ülkeye yönelik baskı, cinayet ve sulta emellerini dünya halklarından gizlemeyi, İran'a karşı düşmanca siyasetlerinde içte ve dışta yalnızlığını gidermeyi ve müttefiklerini daha uzun süre İran'a karşı yanında tutmayı amaçlamaktadır.

Amerikalıların ayrı bir amacı da sonunda İran'ı da masaya oturttuk, karşımızda kimse direnemez diyerek İslam İnkılabına umut bağlamış müslüman ve mustaz'af halkları yeise sevketmek ve direniş çizgisini seçmiş halklara göz dağı vermektir.

Daha neyi görüşecekleri bile belirlenmeden ve tarafların bu görüşmelerden neler beledikleri netleşmeden ABD-İran diyalogu yaygarası üzerine bölgesel değişim teorileri üretilmesi de aynı amaca yönelik Amerikan propagandalarından ibarettir.

İran'ın nükleer programının askeri ve nükleer silah üretmeğe yönelik olmadığını Amerikalılar herkesten daha iyi biliyor ve ama sulta güçlerini ve müttefiklerini İran'a karşı daha uzun süre seferber etmek için böyle bir bahaneye ihtiyaç duymaktadır. Nitekim Amerikan Stratfor Strateji Merkezi başkanı George Friedmann bu konuda şöyle kaydediyor: "ABD'nin İran'la problemi bu ülkenin nükleer programıyla ilgili değildir. Asıl mesele, İran'ın bölgede Amerika'dan bağımsız ve hatta Amerika'ya düşman olarak da askeri, bilimsel ve teknolojik alanlarda bölgenin en güçlü ülkesi olunabileceğini ispatlamış olmasıdır. İran böylece bölge ülkelerine örnek olacak duruma gelmiştir ve Arap baharını- İslami uyanışı- meydana getirmiştir."

Bu cümleler, ABD'nin gerçek niyetini açık seçik bir biçimde ifade ederken İran'ın inkılapçı müslüman halkının 4 Kasım "Emperyalizmle Mücadele Günü"nü geçmiş yıllara göre daha görkemli ve yaygın bir şekilde kutlamasına hak vermemek elde değil.

ZİYA T.YILMAZ

 

 

Read 1658 times