Displaying items by tag: Savaş
Kadınlar ve Savaş - 1
Hepinizin bildiği üzere, sosyal olayların arasında bazıları toplumun sosyal yaşamını ve insanların hafızasını uzun süre etkiler. Bazıları da kısa süre sonra unutulur gider ve yerini yeni deneyimlere ve olaylara bırakır. Savaşlar insanların sosyal, iktisadi, kültürel ve ailevi yaşamını etkilediği için ve yine bir çok sosyal değişikliği beraberinde getirdiğinde, uzun süre akıllarda kalan ve insanların hafızalarından silinmeyen olaylardan biridir.
Savaşlar özellikle çeşitli toplumlarda kadınların üzerinde derin etki ve iz bırakır. Bazı kadınlar savaş yüzünden evini barkını ve aile fertlerini kaybederken, bazıları da yaşamını veya en azından sağlığını yitirir. Savaşın bazı kadınları, yaşamdan bıkacak noktaya getirir. Bazı kadınların ailesi çöker veya ciddi değişikliklere maruz kalır. Bazı kadınlar düşmana çok yaklaşır ve bazıları da tecavüze uğramak gibi acı ve aşağılayıcı deneyimlerle karşılaşır ve bazı kadınlar da yaşamı boyunca dünyayı bir boşluk gibi görmeye başlar.
Ama yine de bu kadınların tümü bir nevi güncel yaşamına geri dönmek zorundadır. Fakat hiç kuşkusuz bu kadınların savaştan önce yaşadıkları yaşamlarıyla savaştan sonra ve onca acı deneyimin ardından yaşadıkları yaşam birbirinden çok farklıdır. Çünkü bu kadınların yaşamında bir çok bileşen etkilenmiş, değişmiş veya yok olmuştur, öyle ki her birini onarmak veya telefi etmek bir ömür gerektirir.
Bugün ilkini sunduğumuz sohbetimiz kadınların savaşlarda yaşadıkları acı deneyimlerle ilgilidir. Dünyada artık hiç bir savaş olmaması dileğiyle sohbetimize başlıyoruz.
Kadınlar ve çocuklar savaşları başlatan kesim olmadığı halde tarihin de şahadetine göre savaşlarda bu iki kesim türlü biçimlerde en çok etkilenen kesimlerdir. Kadınlar ve çocuklar genellikle çatışmaların baş kurbanıdır ve yine savaşlarda mülteci durumuna düşen insanların büyük bir kısmını bu iki kesim oluşturur.
Tarihte de belirtildiği üzere geçmiş çağlardan beri beşeriyet tarihinde herhangi bir savaş veya çatışmada toplumun en kırılgan kesimleri olan kadınlar ve çocuklar en büyük cismi, ruhi ve psikolojik zararlara katlanmak zorunda kalmıştır. 20. yüzyılın başından beri dünyada yaşanan 250 savaşta kadınlar en çok zarara uğrayan toplumun en kırılgan kesimidir. Örneğin Saddam rejiminin İran'a dayattığı 8 yıllık savaşta nice masum kadın ve çocuk hayatını kaybetti, esir alındı veya en vahşi zulümlere maruz kaldı. Sırbistan ve Bosna savaşında onca acımasız katliamların sırasında nice kadın katledildi, ciddi cismi ve ruhi zararlara maruz kaldı. Küçük bir bölge olmasına karşın yoğun bir nüfusu barındıran Gazze şeridinde siyonist rejim İsrail bu bölgeye dayattığı son üç savaşta namertçe masum insanları bombardıman etti ve bu bombardımanların başlıca kurban kesimi yine kadınlar ve çocuklar oldu. Yine korsan İsrail'in Lübnan'a dayattığı 33 günlük savaş sırasında düzenlenen hava akınlarında kadınlar en çok kayıp veren kesimdi. Afganistan'da Amerikalılar düğün törenlerini bombardıman etti. Irak'ın işgali sırasında Amerikalı askerler insanların aile haklarını hiçe sayarak evlere baskın düzenledi. Şimdi de tekfirci IŞİD terör örgütüyle savaşta kadınlar 21. yüzyılda en zilletli ve en aşağılayıcı günlerini yaşıyor. IŞİD kadınları köle olarak satıyor, organlarını çıkarıyor, vahşice tecavüz ediyor ve kadınlara yönelik her türlü aşağılayıcı davranıştan kaçınmıyor.
Uluslararası Kızılhaç örgütü Tahran bürosu Başkanı Oliviye Martin bir konuşmasında bu gerçeğe işaret ederek şöyle diyor: Ben hizmet ettiğim bunca yıl boyunca kadınların silahlı çatışmalarda çektikleri acılara şahit oldum ve buna Afganistan, Kongo ve Irak'ı örnek verebilirim. Kadınlar silahlı çatışmaların sırasında ağır bedel ödüyor ve savaştan sonra da aile ocağını yeniden inşa etmekte de önemli rol ifa ediyor. Ancak günümüz silahlı çatışmalarında kadınların üzerindeki yıkıcı tesir arttıkça artıyor.
Konuşmasının devamında kadınların savaşlarda ifa ettiği rollerine işaret eden Martin şöyle diyor: Evin geçiminden sorumlu olan erkeğin yokluğunda kadınların aileye bakmak, biraz su ve ekmek bulmak için uzun yolları kat etmeleri gerekiyor ki bu da onların güvenliğinin yanı sıra cismi sağlığını da tehdit ediyor. Silahlı çatışmalarda en çok erkekler kaybolduğundan kadınlar sürekli büyük bir ıstırap içinde eşinden haber bekliyor. Kadınlar ailenin iktisadi güvenliğini temin etmek zorunda kalarak, savaştan kaynaklanan şiddetin en büyük kurban kesimini oluşturuyorlar.
Kuşkusuz savaşlarda kadınların maruz kaldığı şiddetin esas sebeplerinden biri, savaşan iki tarafın gücünün eşit olmamasıdır. Maalesef günümüzde savaşlarda kazanan taraf kaybeden tarafın namusuna ve kültürel inançlarına el uzatıyor. Bir çok savaşta kadınlara el uzatmak indirilen son darbeyi oluşturuyor. Örneğin ikinci dünya savaşında bu durum yenilgiye uğrayan Nazilere karşı Berlin'de yaşandı. Bu mesele hatta savaştan sonra da Almanya yönetimi için ciddi sorunlar yarattı, çünkü savaş sırasında tecavüze uğrayan kadınlar savaştan sonra da koca, kardeş ve baba gibi kendilerine yakın erkeklerin çeşitli şiddet uygulamalarına katlanmak zorunda kaldı.
Savaşta kadınlara yönelik şiddet uygulanmasının bir başka örneğini Japonya ordusunun ikinci dünya savaşı sırasındaki uygulamalarında görmek mümkün. 6 Ağustos 1945'te sabah saat 8:15 sularında Hiroşima kenti ve üç gün sonra da Nakazaki kentinin atom bombası saldırısına maruz kalmasının görüntüleri dünya medyasında binlerce kez yayınlandı. Fakat Japonya o yıllarda atom bombasının ilk kurbanı olmadan önce bu ülkenin ordusu günümüzde savaş suçu kabul edilen büyük bir cinayet işledi. Japonya ordusu ikinci dünya savaşı sırasında çoğu Çinli, Filipinli, Myanmarlı ve Koreli olan 200 bin kadar kadını köle gibi kullandı ve cinsel tecavüzde bulundu. Gerçi bazı Japon araştırmacılar bu meseleyi tekzip etti ve hatta Japonya'nın dönem Başbakanı Şinzo Abe 2006 yılında açıkça bu suçlamayı reddetti ve bu kadınların zorla cinsel ilişkiye zorlandığını gösteren hiç bir belge ve kanıt bulunmadığını iddia etti. Fakat bugün dünya genelinde 200 bin kadar genç kızın ikinci dünya savaşı sırasında Japon askerlerin tecavüzüne uğradığı konusunda konsensüs söz konusudur. Japon askerler teselli kadını veya huzur veren kadın olarak tabir ettikleri bu kadınları tecavüz ettikten sonra öldürüyordu. Bu korkunç cinayetin kurbanlarından birinin 1991 yılında anılarını dünya medyası ile paylaşması olayın doğruluğunu ortaya koydu.
Kim Sun Duk, japon askerlerin işlediği bu korkunç savaş suçunun kurbanı ve şahitlerinden biridir. O yıllarda henüz 16 yaşında olan ve Kore'de yaşayan Kim, konu ile ilgili ifşaatında günde en az kırk kez Japon askerlerin tecavüzüne uğradığını belirtti.
Yine Japon ordusunun bu savaşta işlediği korkunç cinayetlere şahit olan ve hala hayatta olan Lee Ek Sun da şöyle anlatıyor: Bizi her gün dövüyorlardı, bıçakla tehdit ediyorlardı, eğer onlara hizmet etmeyi reddedecek olursak acımasızca yaralıyorlardı.
1993 yılında Tokyo'da yayınlanan çok muteber bir araştırma, bu kadınların anlattıklarını ve Japon ordusunun işlediği cinayetleri doğruladı. Japonya yönetimi ilkin bu suçlamaları reddetti, fakat daha sonraları ve Tokyo mahkemesinin kurulmasının ardından bir kaç kez olayın kurbanlarından veya kalanlarından özür diledi, ancak tazminat ödemeyi reddetti. Japonya mahkemeleri ise bu cinayetten sağ geriye kalanların 75 ila 85 yaşında olduklarını ve yakında hepsinin öleceğini ve bu öykünün ebediyen unutulacağını düşünüyor.
Evet, biraz önce de belirttiğimiz üzere bu tür cinayetler günümüzde de devam ediyor. BM raporlarında modern savaşların esas kurbanlarının da başta kadınlar olmak üzere sivillerin oluşturduğunu itiraf ediyor. Savaşların kurbanı olan kadınlarla ilgili verilerin bazen ürpertici boyutlara ulaştığı gözleniyor. Örneğin 1994 yılında Ruanda soykırımı sırasında yüz ile 250 bin kadın cinsel tecavüze maruz kaldı. BM raporları Sieraleon'da da 1991 ile 2002 yılları arasında 60 bin kadın, Liberya'da 1989 ile 2003 yılları arasında 40 bin kadın, eski Yugoslavya'da 1992 ila 1995 yılları arasında 60 bin kadın ve Kongo cumhuriyetinde de 1998 ila 2008 yılları arasında tam 200 bin kadının cinsel tecavüze uğradığını gösteriyor. Uzmanlar bu rakamların gerçeklerin küçük bir bölümünü yansıttığını belirtiyor.
Gerçekte uluslararası Kızılhaç raporları dünyanın bir çok bölgesinde cinsel şiddet ve tecavüz vakalarının örtbas edildiğini gösteriyor, çünkü olayın kurbanları toplumda rezil olmak ve dışlanmaktan korkuyor. Bu yüzden çektiği acı ve uğradığı haksızlığı asla dile getirmek istemiyor. Fakat bu durumun dünya camiasının bu tür cinayetlerle mücadele etmesine mani olmaması gerekiyor.