Sözlükte Takiyye / Şia Büyükleri Açısından Takiye / Şeyh Ensari açısından takiye / Şeyh Mufid açısından takiye / Emin-i İslam Tabarsi açısından takiye / Takiye ve Nifak Arasındaki Benzerlik ve Farklılıklar / Takiyenin Caiz Olduğuna Dair Deliller / Kur’ansal Deliller / Hadis İçerikli Deliller / Peygamber Efendimizin Siyer ve Tutumu / İcma / Akli Delil / Şia’nın Takiyeye Yönelmesinin Kök ve Faktörleri / Şeri Hüküm Açısından Takiyenin Taksim Edilmesi / Teklifi Hüküm / Farz Takiye / Müstahap Takiye / Mubah Takiye / Haram Takiye / Vaz’i Hüküm…
RAST HABER - Dini bir terminoloji olan takiyye, akideyi ibraz etme yahut has delillerden dolayı kalbi inancına aykırı olarak bir şey yapmaya denir. Sözlük anlamında takiye, “korumak”, “sakınmak” ve “gizlemek” anlamlarına gelir.[1] İslami kaynaklarda ise, başkalarının zararından kendisini korumak için hakka aykırı olarak ona söz veya eylemle muvafakatini ibraz etmektir.[2] Şeyh Mufid’in[3] ifadesi ile ise dini veya dünyevi zararlardan korunmak için muhalifler karşısında hakkı gizlemek ve ona inandığını saklamaktır.[4] Takiyede, hakkı izhar etmek ve şirk ve batılı gizlemek olan nifakın aksine, müminin kendisine veya başkasına gelebilecek can yahut mali zarardan korkmasından dolayı hakikati izhar etmekten sakınmasıdır.[5] Kur’an ayetleri, hadisler ve akli deliller takiyenin caiz olduğuna delalet etmektedir. Takiyeyi makul ve haklı kılacak ukalai amaçlardan birisi de takiye eden birey veya toplumların zalimlerin saldırısından korunması, hapis, sürgün, ölüm, mallarına el konulması ve yasal haklarından mahrum kalma gibi tehlikelerden korunmasıdır.
Takiye konusu, hicretin ilk yıllarından itibaren mütedavil fıkhi ve kelami konularındandı. Zira bir taraftan geçmiş İmami âlimlerden bir çoğunun “et-Takiye”[6] adı altında kitaplar telif ettiğini, öte yandan naklolduğuna göre Hariciler gibi bazı fırkaların, takiyenin caiz olduğu görüşüne kail olduklarını görmekteyiz.[7] Ma’mun’un halifeliğindeki mihnet döneminde, tarihçilerin[8] naklettiklerine göre bazı alimler halifenin tehdit ve korkusundan “Kur’an’ın yaratıldığı” tezini görüntüde kabul etmek zorunda kalmaları gibi konular takiyenin uygulandığının örneklerindendir.
Şiaların, öteki İslam Mezheplerinden daha çok takiyeye yöneldikleri meşhur olmuştur. Bu yönelimin nedenini bazı Şia fırkaların batıni unsurlarında ve çeşitli toplumsal, kültürel, ekonomik vb. gibi baskılarda aramak gerekir. Bazı Ehli Sünnet yazarları, takiyeyi Şiaların zaaf noktalarından saymış, Şia ulemaları da bu eleştirilere cevap vermişlerdir.[9]
Sözlükte Takiyye
Lügatçiler tarafından yapılan tanımların toplamından bu sözcük hakkında şöyle denilebilir: takiye sözlükte korumak, sakınmak ve gizlemek anlamındadır.
Firuz Abadi’nin Kamusu’l Muhit Kitabında
Firuz Abadi şöyle demektedir: اتقيت الشيء، وتقيته أتقيه...حذرته Kendimi onun zararından uzak tuttum.[10]
İbn Menzur’un Lisanu’l Arap Kitabında
İbn Menzur Lisanu’l Arap kitabında şöyle demektedir: وقاه الله وقایة و واقیة، ای صانه Birisi Vakahullah… diyorsa onun maksadı “Allah onu korudu”dur. [11]
Cevheri’nin Es-Sihah Kitabında
Cevheri şöyle demektedir: والتقاة: التقيّة(Kur’an’da zikredilen) “tukate” sözcüğü takiye anlamındadır.[12]
Şia Büyükleri Açısından Takiye
Şeyh Ensari
Başkalarının zararından kendisini korumak için hakka aykırı olarak ona söz veya eylemle muvafakatini ibraz etmektir.[13]
Şeyh Mufid
Dini veya dünyevi zararlardan korunmak için muhalifler karşısında hakkı gizlemek ve ona inandığını saklamaktır.[14]
Emin-i İslam Tabarsi
Takiye, can korkusuyla kalbin gizlediği bir şeyi dille izhar etmektir.[15]
Takiye ve Nifak Arasındaki Benzerlik ve Farklılıklar
İkisi arasındaki benzerlik şudur; her ikisinde de insan inanmadığı bir şeyi gizlemektedir, ancak nifakta takiyenin aksine gerçekleşen şey, imanı izhar etmek ve şirk ve batılı gizlemektir. Takiyede ise mümin kendisi veya başkasına yönelik can tehlikesi veya şiddetli mali zarardan korunmak için kalben inandığı bir hakikati gizlemesidir.[16]
Takiyenin Caiz Olduğuna Dair Deliller
Takiyenin caiz olduğuna dair çok sayıda Kur’an ayetleri, Hadisler ve akli deliller zikredilmiştir.
Kur’ansal Deliller
Takiye sözcüğü direk olarak doğrudan Kur’an’da zikredilmemiştir, ama türevleri ve mefhumu bazı ayetlerde zikredilmiştir. İslami kaynaklarda takiyenin caiz olduğuna ve hatta ıstırar durumlarında farz olduğuna delalet eden çok sayıda ayete istinat edilmiştir. [17]
Al-i İmran Suresi, 28. Ayet
لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرينَ اَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنينَ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّٰهِ فى شَیْءٍ اِلَّا اَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقٰیةً وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَصيرُ
“Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak onlardan korunma gayesiyle takiye etmeniz (sakınmanız) başka. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız Allah'adır.”
Bu ayet tüm Müslümanlara hitap etmektedir. Bu tıpkı, Müminlerin sadrı İslam’da müşriklerin eziyet ve zorluklarıyla karşı karşıya kalıp, onlara itaat etmekten men olunmaları, ancak ıstırar, zorunluluk ve onlardan korku durumlarında, takiyeye amel etmelerinin caiz olmasıyla aynıdır [18] Müfessirler, Şia[19] ve Ehli Sünnet[20]âlimleri bu ayetten takiyenin caiz olduğunu istidlal etmişlerdir.
Nahl Suresi 106. Ayet
مَنْ كَفَرَ بِاللّٰهِ مِنْ بَعْدِ ايمَانِه اِلَّا مَنْ اُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْايمَانِ وَلٰـكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللّٰهِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظيمٌ ;
“Kim iman ettikten sonra Allah'ı inkâr ederse -kalbi iman ile dolu olduğu halde (inkâra) zorlanan başka- fakat kim kalbini kâfirliğe açarsa, işte Allah'ın gazabı bunlaradır; onlar için büyük bir azap vardır.”
Bu ayet, Müşriklerin işkencelerinden kurtulmak için Ammar b. Yasir ve (küfür izhar ederek) takiye yapması hakkında nazil olmuştur. Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) Ammar’ın bu davranışını onaylayarak bir daha böyle bir durumla karşı karşıya kalması halinde aynı işi bir daha yapması gerektiğini söylemiştir.[21]
Gafir (Mümin) Suresi, 28. Ayet
وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ ايمَانَهُ اَتَقْتُلُونَ رَجُلًا اَنْ يَقُولَ رَبِّىَ اللّٰهُ وَقَدْ جَاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْ وَاِنْ يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ وَاِنْ يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذى يَعِدُكُمْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدى مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ
“Firavun ailesinden olup, imanını gizleyen bir mümin adam şöyle dedi: Siz bir adamı «Rabbim Allah'tır» diyor diye öldürecek misiniz? Halbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirmiştir. Eğer o yalancı ise yalanı kendisinedir. Eğer doğru söylüyorsa sizi tehdit ettiğinin (azâbın), bir kısmı olsun gelip size çatar. Şüphesiz Allah, haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez.”
Mümin Suresi’nin, 28. Ayeti, Firavun ailesinden olan bir mümin hakkındadır. Firavun taraftarlarından bazıları Hz. Musa’nın öldürülmesini önerdiğinde, Firavun ailesinden olup imanını gizleyen mümin bir adam onları bu tutumlarından vazgeçirmiştir. [22]
Başka Ayetler
Istırar, zorluk ve güçlükle ilgili ayetlerden örneğin Bakara Suresi’nin 173, 185 ve 195. Ayetleri, En’am Suresi’nin 145. Ayeti, Nahl Suresi’nin 115. Ayeti ve Hac Suresi’nin 78. Ayeti; takiyenin has yerlerde caiz veya farz olduğuna delalet edebilir.[23] takiyenin caiz yahut gerekli olduğunu ispat etmek için hadislerde de zikredilen ayetler veya başka ayetlerden yararlanılmıştır. [24]
Hadis İçerikli Deliller
Takiyenin caiz olduğuna çok sayıda hadis delalet etmektedir.[25] Tıpkı takiye, müminlerin en üstün işlerindendir, ümmetin ıslahına neden olur ve din onsuz kâmil olmaz, hadisi.[26] Takiyenin meşru olduğuna ve hatta has durumlarda farz olduğuna vurgu yapan hadislerin[27] yanı sıra ıstırar ve zorunluluk durumlarında takiyenin caiz olduğunu tasrih eden hadisler [28] ve ilk şeri hükümlerin zaruret durumlarında kaldırılacağına delalet eden hadisler -örneğin “ref’ hadisi” ve “la zarar hadisi”[29] gibi- takiyenin ruhsatına delalet eden en önemli delillerdendir.[30] Yalan ve tevriyeyi (Bir anlatım inceliği elde etmek için birden çok anlamı olan bir sözün yakın anlamının değil de uzak anlamının kullanılması sanatı.) has yerlerde caiz kılan deliller, örneğin “kitman”la ilgili hadisler de takiyenin meşruiyetine delalet etmektedir.[31] Bazı fıkhi kaynaklar, ikrahla ilgili hadisleri de takiyenin bazı mısdaklarından saymışlardır. [32]
Peygamber Efendimizin Siyer ve Tutumu
Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) Medine’ye muhaceretinden sonra bazı muhacirlerin, Mekke’ye geri dönerek mallarını getirmek için Peygamber efendimizden (s.a.a) müşriklerin rızayetini kazanmak maksadıyla kalbi temayüllerinin aksine bazı sözcükleri kullanmak için izin istedikleri ve Peygamberimizin de bu isteye olumlu yaklaştığı nakledilmiştir.[33] Peygamberimizin ashabından ve tabiinden de farklı yerlerde sözlü veya eylemlerinde takiyeyi kabul ettiğine delalet eden haberler nakledilmiştir. Örneğin İbn Abbas,[34] İbni Mesut,[35]Cabir b. Abdullah Ensari,[36]Ebu Derda[37]ve Said b. Musayyeb gibi. [38]
İcma
Şia kaynaklarında icma, takiyenin delillerinden birisidir.[39]Ehli Sünnet kaynaklarında da bazı durumlarda takiyenin caiz olduğuna dair icmanın olduğu iddia edilmiştir.[40]
Akli Delil
Takiyenin caiz olduğuna dair akli delil, akıl sahiplerinin siyeridir. Şöyle ki akıl sahiplerinin katında her koşul altında zararı defetmek caiz ve hatta zaruri bilinmektedir.[41]Bu delilin dayanağını kabulle, takiye Şialara mahsus olmaktan ve hatta Müslümanlara mahsus olmaktan çıkar. Salihlerin ve peygamberlerin yaşamında takiyenin örnekleri İslami metinlerde yer almıştır. Örneğin Hz. İbrahim’in kâfirlere davranışı, Hz. Yusuf’un Mısır’da kardeşleri ile konuşması, Firavun’unun eşi Asiye binti Mezahim’in gizli ibadetleri; Hz. Musa ve Hz. Harun’un Firavun ile karşı karşıya kalma şekli ve Ashab-ı Kehf’in[42]takiyesi. Mezkur metinlerde bu tarihe tekit edilmesi, takiyenin ıstırar yerlerinde fıtri ve akılsal olduğuna delalet etmektedir.
Müslümanın Müslümana Takiye Etmesi
Her ne kadar bazı ayet ve hadislerde takiye, Müslümanın Kâfire karşı yaptığı takiye olsa da fakihler ve müfessirlerin tasrihi ile takiye bu yerlere mahsus değildir. O yerlerden birisi de Müslümanların birbirine karşı takiye etmesidir.[43]Çok sayıda Ehli Sünnet alimi örneğin Şafii, bir Müslümanının canını korumak için bir başka Müslümana karşı takiye yapabilmesinin meşru olduğunu sarahaten söylemiştir.[44]
Şia’nın Takiyeye Yönelmesinin Kökleri ve Faktörleri
Takiye öğretisinin Şialar arasında nasıl çıktığı ve yayıldığı hakkında şunlar söylenebilir:
1. Bazıları, Şialar arasında batını unsurların bulunmasının takiyenin oluşmasına neden olduğunu söylemişlerdir. Batını öğretilerde, her zahirin gerisinde bir batın yatmaktadır ve dinin hakikat ve batını has bir grup için beyan edilmiştir.
2. Bazıları ise zorlu dışsal etkenlerin Şialar arasında takiyenin oluşmasında etkili olduğunu söylemişlerdir. Tarihi kaynakların tanıklığıyla, Şia mezhebi hayatı boyunca çeşitli yönlerden sosyal, kültürel ve siyasi zorluklar çekerek baskı altında kalmıştır. İmam Hasan’ın (a.s) barış anlaşmasından sonra, Muaviye valilerine Şialara karşı çok sert ve katı davranmalarını emrederek Hz. Ali’ye (a.s) minberlerde lanet okumaları talimatını verdi. Bu tutum Emeviler döneminde az çok Ömer b. Abdulaziz dönemine kadar devam etti.[45]Abbasiler döneminde ise daha farklı formatlarda devam etti. Örneğin Abbasi halifesi Mütevekkil’in Şiaları katledip zindanlara atmasının yanı sıra Şiaların İmam Hüseyin’in (a.s) ziyaretine bile gitmelerini yasaklamış ve İmam Hüseyin’in (a.s) türbesini tahrip etmiştir. İbn Sukkeyt’i İmam Hasan ve İmam Hüseyin’e karşı muhabbetini ibraz ettiği için feci bir şekilde katletmişti.[46]Dolayısıyla, Şia Ehlibeyt İmamları (a.s) kendi ve Şiaların canlarını korumak ve Şia toplumunun dağınıklığını önlemek ve yok olmaması için takiyeyi gerekli bilmişlerdir. İmam Musa Kazım’ın (a.s) emri ile Harun Reşit’in veziri olan Ali b. Yaktin’in takiyesi, bu kategorideki örneklerdendir.[47]
Şeri Hüküm Açısından Takiyenin Taksim Edilmesi
Teklifi Hüküm
Takiye çeşitli yönlerden taksim edilmiştir.[48]Şeyh Mufid, onu hükmüne göre (farz, haram, müstahap) taksim etmiştir. Örneğin can korkusu durumunda onu farz, mali korku durumunda ise onu mubah saymıştır.[49]
Farz Takiye
Takiyenin farz olduğu yerler, hadisler ve fakihlerin fetvalarına göre, ıstırar ve zorunluluğun sıdk ettiği yerlerdir.[50]Fakihler açısından[51]farzın önemli şartı, hadislerin ifadesiyle[52]kendisi, akrabaları veya yakınlarının can veya namus korkusu olduğu yerlerde.
Müstahap Takiye
Şeyh Ensari, müstahap takiyenin mısdakı olarak sair mezhep mensuplarıyla iyi geçinmek ve onlara karşı adabı muaşerete riayet etmek, hastalarını ziyaret etmek, ölülerini teşyi etmek, camilerinde ve namazlarında hazır bulunmak olarak saymıştır.[53]Mütahhir kaynaklarda, bu tür takiyeyi hadislerin[54]tabirine binaen “müdara takiye” olarak adlandırmışlardır. Şöyle ki öteki Müslümanlarla hatta müşriklerle bile iyi geçinerek toleranslı davranarak ileride karşılaşabilecek muhtemel zararlardan korunmak için muhabbetlerini kazanmak.
Mubah Takiye
Şeyh Mufid, mali zarar korkusu olduğu durumlarda takiye etmeyi mubah saymıştır.[55]Fahri Razi de malı korumak için takiyeyi caiz bilmiştir.[56]
Haram Takiye
Fakihler, hadislere istinaden, bazı yerlerde takiyeyi haram bilmişlerdir. Örneğin şeriat açısından riayet edilmesi çok önemli olan ve takiye edilmesiyle dini temellerin yıkılmasına neden olacak farz ve haram hükümlerde. Örneğin: Kur’an’ı mahvetmek, Kabe’yi ortadan kaldırmak ve zorunlu hükümleri nefyetmek veya dinin esaslarını yahut mezhep esaslarını nefyetmek, takiyenin yapılmasıyla kan dökülmesine ve ölümle sonuçlanacağı yerlerde.[57]Şarap içmek, abdestte ayakkabı üzerine mesh etmek ve İmamlardan[58](a.s) hoşlanmadığını ibraz etmek gibi. Bazı fakihler ise, zaruret yerleri dışında takiye etmeyi haram saymışlardır.[59]
Vaz’i Hüküm
Fakihler vaz’i hükümlerde takiye babı altında yapılan ibadetler hakkında şöyle demişlerdir: eğer takiye edilen şey ibadet ise kişinin takiye üzerine yaptığı ameli takiyeyle yaptığı ibadet koşulları bertaraf olduktan sonra yeniden yapması (iade etmesi veya kaza etmesi) gerekli değildir. Başka bir ifadeyle, fakihler, takiye üzerine yapılan ibadetlerin geçerli olduğuna inanmaktadırlar.[60]
KAYNAKLAR
· Kur’an-ı Kerim
· Al-i Kaşifu’l Gıta, Muhammed Muhsin, Eslu’ş Şia ve Usuluha, Alau Al-i Cafer baskısı, Kum, 1415.
· Alusi, Mahmud b. Abdullah, Ruhu’l Maani, Beyrut, Daru İhyau’t Turas el-Arabi,
· İbn Ebu’l Hadid, Şerhi Nehcü’l Belağa, baskı, Muhammed Ebu’l Fazl İbrahim, Kum, 1404.
· İbn Cevzi, el-Muntezem fi Tarihi’l Muluk, baskı, Muhammed Abdulkadir Ata ve Mustafa Abdulkadir Ata, Beyrut, 1412 / 1992.
· Askalani, İbn Hacer, Fethu’l Bari, Şerhi Sahihu’l Buhari, Beyrut, Daru’l Marifet.
· İbn Hazm, el-Muhalla, baskı, Ahmed Muhammed Şakir, Beyrut, Daru’l Celil.
· İbn Hambel, Musnedu’l İmam Ahmed b. Hambel, Kahire, 1313, Ofset baskısı, Beyrut.
· İbn Hallakan, İbn Menzur, Muhammed Ebu Zuhre, el-İmamu’s Sadık: Hayatuhu ve Asruhu, Arauhu ve Fıkhuhu, Kahire, 1993.
· İbn Menzhur, Muhammed b. Mukerrem, Lisanu’l Arab, c. 15, Daru’l Fikr – Daru Sadır, Beyrut.
· Emin, Muhsin, Nakzu’l Vaş-Şia ev, eş-Şia Beyne’l Hakaik ve’l Evham, Beyrut, 1403 / 1983.
· Emini, Abdulhüseyin, el-Gadir fi’l Kitabi ve’l Sünnet ve’l Edeb, c. 1, Beyrut, 1387 / 1967.
· Ensari, Murtaza b. Muhammed Emin, et-Takiye, Fars Hasun baskısı, Kum, 1412.
· Bahrani, Yusuf b. Ahmed, el-Hadaiku’n Nazire fi Ahkami’l Itre-i Tahire, Kum, 1363 – 1367.
· Buhari Cu’fi, Muhammed b. İsmail, Sahihi Buhari, İstanbul, 1401 / 1981.
· Sa’lebi, Ahmed b. Muhammed, Kısasu’l Enbiyau’l Musemma, Araisu’l Mecalis, Beyrut, el-Mektebetu’s Sakafiye.
· Cessas, Ahmed b. Ali, Kitabu Ahkamu’l Kur’an, İstanbul, 1335 – 1338, Beyrut Ofset baskısı, 1406 – 1986.
· Cevheri, İsmail b. Hammad, es-Sihah: Tacu’l Lügat ve Sihahu’l Arabiyye, c. 6. Muhakkik: Attar, Ahmed Abdul Gafur, Daru’l İlm lilmulabin, Beyrut.
· Hürrü Amuli, Vesailu’ş Şia.
· Halebi, Ali b. İbrahim, es-Siyretu’l Halebiye, Beyrut, 1320, Ofset baskısı.
· Humeyni, Ruhullah, er-Resail, Kum, 1385 ş.
· Humeyni, Ruhullah, el-Mekasibu’l Muharreme, Kum, 1374 ş.
· Subhani, Cafer, el-İnsaf fi Mesailu dam fiha’l Hilaf, Kum, 1381 ş.
· Şubber, Abdullah, el-Usulu’l Asliye ve’l Kavidu’ş Şariyye, Kum, 1404.
· Şerefuddin, Abdulhüseyin, Ecvibe Mesail Carullah, baskı, Abduzehra Yasiri, Kum, 1416 / 1995.
· Şemsu’l Eimme Serehsi, Muhammed b. Ahmed, Kitabu’l Mebsut, Beyrut, 1406 / 1986.
· Şehristani, Muhammed b. Abdulkerim, el-Milel ve’n Nihel, baskı Muhammed Seyyid Kilani, Beyrut, 1406 / 1986.
· Muhammed b. Mekki Şehid-i Evvel, el-Beyan, baskı, Muhammed Hasun, Kum, 1412.
· Muhammed b. Mekki Şehid-i Evvel, el-Kavaid ve’l Fevaid: Fi’l Fıkhi ve’l Usul ve’l Arabiye, baskı, Abdulhadi Hekim, Necef, 1399 / 1979, Kum Ofset baskısı.
· Tabatabai, Tabarsi; Tabari, Tarih-i Tabari, (Beyrut)
· Tabarsi, Fazıl b. Hasan, Mecmeu’l Beyan fi Tefsiru’l Kur’an, Muhakkik ve Muallik: Haşim Resuli ve Fazlullah Yezdi Tabatabai, Nasır Husruv, Tahran, 1372.
· Tusi, Muhammed b. Hasan, et-Tibyan fi Tefsiri’l Kur’an, baskı Ahmed Habib Kuseyr Amuli, Beyrut.
· Tusi, Muhammed b. Hasan, el-Fihrist, baskı Cevad Kayyumi, Kum, 1417.
· Gazali, Muhammed b. Muhammed, İhyau Ulumu’d Din, Beyrut, Daru’n Nudve el-Cedid.
· Fazıl Mikdad, Mikdad b. Abdullah, el-Levami’l İlahiye fi’l Mebahisi’l Kelamiye, Baskı, Muhammed Ali Gazi Tabatabai, Kum, 1380 ş.
· Fahri Razi, Muhammed b. Ömer, et-Tefsiru’l Kebir ev, Mefatihu’l Gayb, Beyrut, 1421 / 2000.
· Firuz Abadi, Muhammed b. Yakup, el-Kamsu’l Muhit, Beyrut, 1407 / 1987.
· Kasımi, Muhammed Cemalettin, Tefsiru’l Kasımi, el-Musamma Mahasinu’t Tevil, baskı Muhammed Fuad Abdulbaki, Beyrut, 1398 / 1978.
· Kurtubi, Muhammed b. Ahmed, el-Camiu’l Ahkamu’l Kur’an, Beyrut, 1405 / 1985.
· Kuleyni, Usul-u Kafi.
· Meclisi, Biharu’l Envar.
· Muhakkik Kereki, Ali b. Hüseyin, Resailu’l Muhakkiku’l Kereki, baskı Muhammed Hasun, c. 2, Risale 8: Risale fi’t Takiye, Kum, 1409.
· Maraği, Ahmed Mustafa, Tefsiru’l Meraği, Beyrut, 1365.
· Muzaffer, Muhammed Rıza, Akaidu’l İmamiye, Kum.
· Mufid, Muhammed b. Muhammed, Evailu’l Makalat fi’l Mezahibu ve’l Muhtarat, baskı Abbaskuli Savacdi (Vaiz Cerendabi), Tebriz, 1371, Kum Ofset baskısı.
· Mufid, Muhammed b. Muhammed, Tashihu İ’tikadau’l İmamiye, baskı Hüseyin Dergahi, Beyrut, 1414 / 1993.
· Musevi Bocnurdi, Hasan, el-Kavaidu’l Fıkhiyye, baskı Mehdi Mehrizi, ve Muhammed Hüseyin Dirayeti, Kum 1377 ş.
· Neccaşi, Ahmed b. Ali, Fihrist Esma Musnefi eş-Şiatu’l Muşteher, Ricalu’n Neccaşi, baskı Musa Şubeyri Zencani, Kum 1407.
· Nesefi, Abdullah b. Ahmed, Tefsiru’l Kur’anu’l Celil, El-Musamma bi-Medariku’t Tenzil ve Hakaiku’t Tevil, Beyrut, Daru’l Kitabu’l Arabi.
· Nişaburi, Ali b. Ahmed Vahidi, Esbabu’n Nuzulu’l Ayat, Kahire, 1388 / 1968.
--------------------------------------------------------------------------------
[1]— Firuzabadi, El-Kamusu’l Muhit, “veka” sözcüğü
[2]— Ensari, el-Fakih, s. 37
[3]— Tashih-u İtikadatu’l İmamiye, s. 137
[4]— Başka tanımlar için Bkz. Şemsu’l Eimme Serehsi, c. 24, s. 45; İbn Hacer Askalani, c. 12, s. 279; Ebu Zuhre, s. 188
[5]— Fazıl Mikdad, El-levamiu’l ilahîye fi’l mebasihu’l kelamiye, s. 377; Emin, Nakzu’l Veş-Şia, s. 185
[6]— Örnek için Bkz. Neccaşi, s. 38, 58, 253, 330, 340, 351, 354, 391, 396; Tusi, el-Fihrist, s. 58, 112
[7]— Şehristani, el-Milel ve’n Nihel, c. 1, s. 124 – 125
[8]— Örneğin Bkz. Tabari, c. 8, s. 631 – 6645
[9]— Örneğin Bkz. Emin, Nakzu’l Veş-Şia, s. 184 – 204; Şerefuddin, Ecvibetu’l Mesail Carullah, s. 61 – 66; Muzaffer, Akaidu’l İmamiyye, s. 84 – 86
[10]— Firuz Abadi, el-Kamusu’l Muhit, c. 4, s. 646
[11]— İbn Menzur, Lisanu’l Arab, c. 15, s. 504
[12]— Cevheri, es-Sihah Tacu’l Lugat ve Sihahu’l Arabiye, c. 6, s. 25 – 27
[13]— Ensari, et-Takiye, s. 37
[14]— Mufid, Tashihu İtikadatu’l İmamiye, s. 137
[15]— Tabaresi, Mecmeu’l Beyan fi tefsiri’l Kur’an, c. 2, s. 729
[16]— Fazıl Mikdad, El-levamiu’l ilahîye fi’l mebasihu’l kelamiye, s. 377; Emin, Nakzu’l Veş-Şia, s. 185
[17]— Örnek olarak Bkz. Fazıl Mikdad, s. 377- 378
[18]— Tusi, Fahri Razi, Nesefi, Suyuti, Tabatabai, ayetin açıklaması
[19]— Örnek olarak Bkz. Tusi, et-Tibyan; Tabatabai, ayetin açıklaması
[20]— Örnek olarak Bkz. Zamahşeri, Alusi, Maraği, Kasimi, ayetin açıklaması
[21]— Vahidi, Nişaburi, s. 190; Zamahşeri, Tabarsi, Kurtubi, ayetin açıklaması
[22]— Bkz. Tusi, Tabarsi, Kurtubi, Suyuti, ayetin açıklaması
[23]— Bkz. Tusi, Tabarsi, Suyuti, ayetin açıklaması
[24]— Bkz. Hurrü Amuli, es-Siyretu’l Halebiye, c. 16, s. 203 – 204, 206, 212 – 214; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 72, s. 393 – 394, 396, 408, 418, 421, 430, 432
[25]— Bkz. Musevi Bocnurdi, el-Kavaidu’l Fıkhiyye, c. 5, s. 53
[26]— Bkz. Kuleyni, el-Kâfi, c. 2, s. 217 – 221; Meclisi, Biharu’l Envar, c 72, s. 394, 397 – 398, 423
[27]— Örnek olarak Bkz. İbn Hambel, Müsnedu’l İmam Ahmed b. Hambel, c. 5, s. 168; Kuleyni, el-Kâfi, c. 2, s. 218, hadis: 8; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 72, s. 421, 428
[28]— Örnek olarak Bkz. Hürrü Amuli, Vesailu’ş Şia, c. 16, s. 214 – 218
[29]— Bkz. İbn Hambel, Müsnedu’l İmam Ahmed b. Hambel, c. 1, s. 313, c. 5, s. 327; Kuleyni, el-Kâfi, c. 5, s. 280, 292 – 294; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 5, s. 303
[30]— Kurtubi, el-Camiu’l Ahkamu’l Kur’an, Nahl Suresi, 106. Ayetin açıklaması; Ensari, et-Takiye, s. 40; Emin, Nakzu’l Vaş-Şia, s. 189; Musevi, Bocnurdi, el-Kavaidu’l Fikhiyye, c. 5, s. 54 – 55
[31]— Bkz. Kuleyni, el-Kâfi, c. 2, s. 221 – 226; Gazali, İhyau Ulumu’d Din, c. 3, s. 137; Emin, Nakzu’l Vaş-Şia, s. 188 – 189
[32]— Örnek olarak, Humeyni, el-Mekasibu’l Muharreme, c. 2, s. 226 – 227
[33]— Bkz. Halebi, es-Siyretu’l Halabiyye, c. 3, s. 51 – 52
[34]— İbn Hacer Askalani, Fethu’l Bari c. 12, s. 279
[35]— İbn Hazm, el-Muhalla, c. 8, s. 336
[36]— Şemsu’l Eimme Serehsi, Kitabu’l Mebsut, c. 24, s. 47
[37]— Buhari Cu’fi, Sahih Buhari, c. 7, s. 102
[38]— Bkz. Emini, el-Kadir fi’l Kitabi ve’s Sünneti ve’l Edeb, c. 1, s. 380
[39]— Örnek olarak Bkz. Muhakkik Kereki, Resaiulu’l Muhakkik el-Kereki, c. 2, s. 51; Musevi Bocnurdi, el-Kavaidu’l Fıkhiyye, c. 5, s. 50
[40]— Örnek olarak Bkz. Kurtubi, el-Camiu’l Ahkamu’l Kur’an, Al-i İmran Suresi, 28. Ayet
[41]—Fazıl Mikdad, El-levamiu’l ilahîye fi’l mebasihu’l kelamiye, s. 377; Emin, Nakzu’l Veş-Şia, s. 182
[42]— Bkz. Sa’lebi, Kısasu’l Enbiya, s. 69, 166; Hürrü Amuli, Vesailu’ş Şia, c. 16, s. 215, 219, 230 – 231; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 72, s. 396, 407, 425, 429
[43]— Bkz. Fahri Razi, et-Tefsiru’l Kebir, Al-i İmran Suresi, 28. Ayetin açıklaması ve Musevi Bocnurdi, el-Kavaidu’l Fıkhiyye, c. 5, s. 75
[44]— Subhani, el-İnsaf fi Mesailu dam fiha’l Hilaf, c. 2, s. 330 – 331
[45]— Bkz. İbn Ebu’l Hadid, Şerhi Nehcü’l Belağa, c. 11, s. 43 – 46
[46]— Tabari, Tarihu’t Tabari, c. 9, s. 185; İbn Cevzi, el-Muntezim fi Tarihi’l Muluk ve’l Umem, c. 11, s. 237
[47]— Bkz. Al-i Kaşifu’l Gıta, Eslu’ş Şia ve Usuluha, c. 315 – 316; Emin, Nakzu’l Ve’ş-Şia, s. 198 – 200
[48]— Takiyenin taksimatı konusunda Bkz. Şehid-i Evvel, el-Kavaid ve’l Fevaid, kısm, 2. S. 157 – 158; Humeyni, Er-Resail, c. 2, s. 174 – 175; Ayrıca el-Mekasibu’l Muharreme, c. 2, s. 236
[49]— Mufid, Evailu’l Makalat fi’l Mezahibi ve’l Muhtarat, s. 135 – 136
[50]— Bkz. Mufid, a.g.e ve Hürrü Amuli, Vesailu’ş Şia, c. 16, s. 214 ve Şubber, el-Usulu’l Asliyye ve’l Kavaidu’ş Şariyye, s. 321 – 322 ve Humeyni, er-Resail, c. 2, s. 176
[51]— Bkz. Mufid, Evailu’l Makalat fi’l Mezahibi ve’l Muhtarat, s. 96; Humeyni, el-Mekasibu’l Muharreme, c. 2, s. 242 – 244
[52]— Bkz. Hürrü Amuli, Vesailu’ş Şia, c. 16, s. 203
[53]— Ensari, et-Takiyye, s. 39 – 40
[54]— Örnek olarak Bkz. Meclisi, Biharu’l Envar, c. 72, s. 396, 401, 417 – 418, 438 – 441
[55]— Mufid, Evailu’l Makalat fi’l Mezahibi ve’l Muhtarat, s. 135 – 136
[56]— Fahri Razi, et-Tefsiru’l Kebir, Al-i İmran Suresi, 28. Ayetin açıklaması
[57]- فَاِذا بَلَغَا لدم فَلا تَقیّةdeliline göre
[58]— Mısdaklar konusundaki tartışmalar ve daha geniş açıklamalar için Bkz. Hürrü Amuli, Vesailu’ş Şia, c. 16, s. 215 – 217, 234; Humeyni, el-Mekasibu’l Muharreme, c. 2, s. 225 – 227; yine, er-Resail, c. 2, s. 177 – 184
[59]— Hürrü Amuli, Vesailu’ş Şia, c. 16, s. 214; Şubber, El-Usulu’l Asliyye ve’l Kavaidu’ş Şariyye, s. 321
[60]— Ensari, et-Takiye, s. 43 ve Musevi Bocnurdi, el-Kavaidu’l Fıkhiyye, c. 5, s. 55 – 57 ve Humeyni, er-Resail, c. 2, s. 188 – 191