Ricâl ilminde Ehl-i Sünnet’in en büyük âlimi sayılan İbn-i Hacer Askalanî, yine Ehl-i Sünnet’in en muteber ricâl kitabı olan Lisanu’l-Mizan’da şöyle yazmaktadır: “İbn-i Teymiyye, Allame Hillî'ye cevap vereyim derken kendini o kadar kaptırdı ki bu durum Ali b. Ebî Talib'in (a.s.) makamını düşürmesine neden oldu.” (c. 6, s. 319)
Sefine Hadisini İnkâr
Ehl-i Beyt'i Tâhirîn hakkında Şia ve Ehl-i Sünnet kitaplarında nakledilen meşhur rivayetlerden biri de 'Sefine Hadisi'dir. Ancak İbni Teymiyye ve fikirdaşları söz konusu hadisi inkâr etmeye çalışmıştır. İbn Teymiyye Minhâcu's-Sünne kitabında şöyle yazmaktadır: “Resûlullah'ın kelâmı olduğu söylenen ‘Benim Ehl-i Beytimin misali, Nuh'un gemisi gibidir' rivayetinin sahih senedini bilmiyorum ve bu sened, kaynak rivayet kitaplarının hiçbirinde de bulunmamaktadır. Bu rivayeti nakleden herkes, bunları nakleden diğerleri gibi ‘gece yarısı odun toplayan kimselerdir' (yalan söylediklerine kinaye). Onların nakli bu rivayetin zayıflığını arttırıyor.” (c.7, s. 395)
Oysa ki pek çok ravi bu hadisi nakletmiştir, ez cümle: 1- Emirül-Müminin, 2- Ebu Zer, 3- Abdullah bin Abbas, 4- Ebu Said el-Hudri, 5- Ebu Tufeyl, 6- Enes bin Malik, 7- Abdullah bin Zubeyr, 8- Seleme bin Ekva vs…
Yine birçok Ehl-i Sünnet âlimi muteber kitaplarında bu rivayete yer vermiştir, örneğin: 1- Ahmed bin Hanbel, 2- Bezzar, 3- Ebu Ya'la, 4- İbn Cerir-i Taberî, 5- Nesaî, 6- Taberanî, 7- Darakutnî, 8- Hakim Nişaburî, 9- İbn Merduye, 10- Ebu Naim İsfehanî, 11- Hatib Bağdadî, 12- Ebu Muzaffer Sem'anî, 13- İbn Esir, 14- Muhibb Taberî, 15- Zehebî, 16- İbn Hacer el-Askalanî, 17- Sehavî, 18- Suyuti, 19- İbn Hacer Mekkî, 20- Muttaki Hindî, 21- Şeyh Aliyul Karî, 22- Munavî…
Eğer bu kimselere "hattabu'l-leyl” (gece odun toplayanlar; doğru yanlış ayırt etmeden rivayetleri cem edenler) denebilirse, biz de İbn Teymiyye'nin bu sözünü canı gönülden kabul etmeye hazırız.
Emirü'l-Müminin'e (a.s.) İftira
Ricâl ilminde Ehl-i Sünnet'in en büyük âlimi sayılan İbn-i Hacer Askalanî –ki bu nedenle Ehl-i Sünnet'in ricâl ilmindeki en yüksek derece olan “hafız” unvanıyla anılmaktadır-yine Ehl-i Sünnet'in en muteber ricâl kitabı olan Lisanu'l-Mizan'da şöyle yazmaktadır: “İbn-i Teymiyye, Allame Hillî'ye cevap vereyim derken kendini o kadar kaptırdı ki bu durum Ali b. Ebî Talib'in (a.s.) makamını düşürmesine neden oldu.” (c. 6, s. 319)
O, Emirü'l-Müminin'e (a.s.) dil uzatmada çok ileri gitmişti. İbn-i Hacer el-Askalanî muteber kitabı Ed-Dureru'l-Kamine'de (c. 1, s.155) de İbn Teymiyye'den şöyle nakletmektedir: “Ali (haşa) 17 yerde hataya düşmüş ve Kur'an nassına karşı gelmiştir.”
Yine İbn-i Hacer şöyle yazmıştır:
“Ehl-i Sünnet'in büyüklerinin İbni Teymiyye hakkında farklı görüşleri vardır. Bazıları onun ‘Akidetu'l-Hemeviyye' adlı kitabında Allah Teâlâ için el, ayak, bacak ve suret tayin ettiği için tecsime düştüğünü (Allah'ın cisim olduğuna inanmak) söylemiştir. Bazıları onun, Peygamber'e (s.a.a.) tevessül ve istiğaseye (yardım dilemek) muhalefeti yüzünden –ki bu nübüvvet makamını değersizleştirmek ve Hz. Peygamber'in azametini yok etmek sayıldığından- onu zındık saymıştır.”
Devamında şöyle yazıyor:
“Bazıları da Emirü'l-Müminin aleyhindeki çirkin sözleri nedeniyle onu münafık addediyorlar. Çünkü o şöyle demiştir: ‘Ali b. Ebu Talib hilafeti elde etmek için defalarca kez çaba göstermiş, ancak kimse ona yardım etmemiştir. Onun yaptığı savaşlar din için değil, reislik talebi içindi. Ebu Bekir'in İslam'ı, çocukluk döneminde Müslüman olduğundan dolayı Ali'nin İslam'ından daha değerlidir! Aynı şekilde Ali'nin Ebu Cehil'in kızına talip olması da onun için büyük bir eksiklik idi.' İbn-i Teymiyye'nin bütün bu konuşmaları, onun nifakının nişaneleridir. Çünkü yüce Peygamber Ali'ye şöyle buyurmuştur: Münafıklardan başkası sana düşmanlık etmez.”
Bu yazılanlar bir Şiî âlimin görüşleri değil, Şia'ya karşı özel bir taassubu olan İbn-i Hacer Askalanî'nin sözleridir. İbn Teymiyye, yine Minhac's-Sünne kitabında -Allame Emini'nin dediği gibi bu kitabın adını Minhacu'l-Bid'at koymak gerek- şöyle yazmıştır: “Şafiî ve Mervezî büyük bir kitap yazmış ve onda Ali'nin, Müslümanların kendisiyle amel etmediği sözlerini toplamışlardır. Çünkü diğer sahabenin sözleri Kur'an ve Sünnet'e daha yakındır.”
O Ali (a.s.) ki, hayatının ilk anından son nefesini verene dek Hz. Peygamber'in (s.a.a.) yanında olmuş ve Yüce Peygamber (s.a.a.) O'nu, Hakkın şahidi olarak tanıtarak şöyle buyurmuştu: “Ali Hak iledir, Hak da Ali iledir”.
Bu rivayeti birçok Ehl-i Sünnet büyüğü sahih olarak nakletmiştir, işte bunlardan bazıları: Heysemi, Mecmeu'z-Zevâid kitabında (c.7, s. 235) (hadisi naklettikten sonra “Ebu Ya'la ve sika kimseler de rivayet etmiştir”, der), Hakim Nişaburî el-Müstedrek ala's-Sahiheyn kitabında (c. 3, s.124) (şöyle diyor: Bu hadis müsellem şartıyla sahihtir), Tarihu Bağdad, (c. 14, s. 322), İbn Kuteybe Dineverî - el İmame ve's-Siyase (c.1, s. 98), Fahru'r-Razî, Tefsiru Kebir, (c.1, s. 205), el Mahsul (c. 6, s. 134) vs...
Hz. Peygamber (s.a.a.) İmam Ali'yi bazen de Kur'an'ın benzeri olarak zikrederek şöyle buyurmuştur: “Ali Kur'an'ladır, Kur'an da Ali ile. Bunlar Kevser Havuzu'nun başında bana kavuşuncaya kadar birbirlerinden ayrılmazlar.” Bu rivayeti Hakim Nişaburî el-Müstedrek ala's-Sahiheyn'de naklederek şöyle demiştir: “Bu rivayetin senedi sahihtir ve ravisi Ebu Said Teymî -adı Ukeysa'dır- güvenilirdir. Ancak Buharî ve Müslim rivayeti Sahih'lerine almamışlardır.”
Acaba böyle birinin sözleri, ömrünün üçte ikisinden fazlasını şirk içinde, puta taparak, kumar oynayıp şarap ve müzik ile geçiren kimsenin sözlerinden daha değersiz olabilir mi?
İbn-i Teymiyye'nin, Emirü'l-Müminin Hakkındaki Çirkin Sözleri
İbn Teymiyye Minhacu's-Sünne'de şöyle diyor:
“Ehl-i Sünnet'in yol ve yöntemi bu baptaki doğru ve müstakim yoldur (fırkaların çoğu onun görüşünü kabul ediyorlar). Ama siz (Şiîler) kendinizle çelişmektesiniz. Bunun delili de şudur ki, Haricîler ve diğerleri Ali'yi kâfir ya da fasık bilmekteler, Mutezilîler ve Mervanîler de onun adaletinden şüphe duyuyorlar. Eğer size, ‘Ali'nin imanının, onun imam olduğunun ve adaletinin delili nedir?' diye sorulsa, verecek cevabınız yoktur.”
Onun bu sözleri, Allah'ın Kur'an'da açık bir şekilde ‘mümin' olarak hitap ettiği ve hatta ‘veli' ve halkın yöneticisi olarak gösterdiği kişiye karşı apaçık bir düşmanlıktır. Allah Teâlâ Maide suresi 55. ayette buyuruyor ki: "Sizin dostunuz, sahibiniz, ancak Allah'tır ve Peygamberidir ve inananlar, namaz kılanlar ve rükû ederken zekât verenlerdir." Bu ayet birçok Ehl-i Sünnet ulemasının itiraf ettiği üzere İmam Ali (a.s.) hakkında nazil olmuştur. Kadı İzzeddin el Îcî ( ö. h. 756) bu konuda şöyle diyor: “Bütün müfessirler bu ayetin İmam Ali (a.s.) hakkında nazil olduğu konusunda icma etmiştir.” (El Mevâkıb fi İlmi'l-Kelâm, s. 405)
Saadeddin Taftazanî de şöyle açıklıyor: “(Bu ayet) müfessirlerin ittifakıyla, Ali b. Ebu Talib hakkında, rükû halindeyken yüzüğünü ihtiyacı olan bir fakire bağışladığında nazil olmuştur.” (Şerhu'l-Mekâsid fi ilmi'l-Kelâm, c. 5, s. 270)
Alaaddin Ali bin Muhammed Hanefi de -Kuşçu adıyla meşhurdur- bu konuda şöyle diyor: “Bu ayet, müfessirlerin ittifakıyla, Ali b. Ebu Talib (a.s.) hakkında, namazda rükû halindeyken dilenciye yüzüğünü bağışladığı esnada nazil olmuştur.” (Şerhu Tecridi'l-Akaid, s. 368)
Alusî ise şöyle diyor: “Muhaddis ve müfessirlerin çoğu, bu ayetin Ali (a.s.) hakkında nazil olduğuna inanmaktadır.” (Ruhu'l-Meânî, c.6 s. 168)
İmam Ali'nin (a.s.) Hz. Peygamber'den (s.a.a.) sonra O'nun yerine Ümmetin velisi ve ilk halife olarak tayin edilip edilmediği ayrı bir konudur ve kendi yerinde açıklanıp ispat edilmiştir. Ancak bu ayetlerin en azından Emirü'l-Müminin'in (a.s.) imanını ispatladığından şüphe edilemez! Ancak İbn-i Teymiyye'nin İmam Ali'ye (a.s.) ve O'nun faziletlerine olan hasedi onu böylesi sözler sarfetmeye mecbur etmiştir.
Emirü'l-Müminin'in en azından sahabeden biri olduğu, sizin de sahabeleri sadece mümin olarak tanımakla kalmayıp istisnasız hepsini adil saydığınız sabittir. Yoksa O sahabeden değil mi? Ya da bütün sahabe adil değil midir ya da onların iman ve adaletine dair bir delil yok mudur?
İbn Teymiyye: İçkinin Haram Kılınması Ayeti Emirü'l-Müminin Hakkında İndi!
İbn Temiyye, yine Minhacu's-Sünne ‘de şöyle yazmıştır:
“Allah Teâlâ, Ali hakkında şu ayeti nazil etmiştir: ‘Ey iman edenler, sarhoşken ne söylediğinizi bilene kadar namaza yaklaşmayın.' Çünkü namazını hatalı kılmıştı!” (c. 4, s. 65)
Oysaki Şia ve Ehl-i Sünnet bu ayetin Ömer b. Hattab hakkında nazil olduğu konusunda ittifak etmiştir. Öte yandan muhataplarımız Vehhabîler olduğu için, biz sadece onların kitaplarından birkaç delille yetinecek ve Şia kaynaklarında geçen nakil ve rivayetlerden sarfınazar edeceğiz.
Ehl-i Sünnet'in büyük âlimlerinden Zemahşerî -ki Zehebî Siyeru A'lamu'n-Nubela kitabında (c. 20, s. 191) onu çokça övüp ‘allâme' olarak vasfetmiştir- Rebiü'l-Ebrâr adlı eserinde şöyle yazmıştır:
“Allah Teâlâ şarap konusunda üç ayet nazil etmiştir. Birinci ayet: "Senden şarap ve kumar hakkında sorarlar", demek ki, bir grup Müslüman şarap içiyordu ve bir grubu da bunu terk etmişti. Onlardan biri içki içmiş olduğu halde namaza durdu ve saçma sapan sözler söyledi. Bunun üzerine ayet nazil oldu: "Ey iman edenler sarhoşken namaza yaklaşmayın." Yine de bazı Müslümanlar içki içmeye devam ediyorlardı. Ta ki Ömer bin Hattab içki içip, devenin çene kemiğiyle Abdurrahman bin Avf'ın başını yarana ve sonra da oturup Bedir'de öldürülenler (kâfirler) için Esved bin Abduyağus'un şiirini okuyana dek. Şiir cesetleri Bedir kuyusuna atılan müşrikler için söylenmişti! Haber, Allah'ın Resulü'ne (s.a.a.) abasını yere sererken ulaştı. Hz. Peygamber sinirli bir şekilde dışarı çıktı ve Ömer'e vurmak için yerden eline bir şey aldı. Ömer de Resûlullah'ı görünce ‘Allah'ın ve Resulü'nün gazabından, Allah'a sığınırım' dedi. İşte o esnada Allah Teâlâ bu ayeti nazil etti: ‘Şeytan, şarap ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin salmak ister ancak, vazgeçtiniz artık değil mi?' (Maide 91). Ömer ayeti işitince vazgeçtim dedi.” (c.1, s. 398) (ayrıca Tarihu'l-Medeniyye, İbn Şebbe, c. 3, s. 863)
Buradaki nakle göre Ömer bin Hattab ‘intehina=vaz geçtim' demiş olmakla birlikte, içki içmekten tam olarak vazgeçtiği kesin değildir. Çünkü Ehl-i Sünnet ulemasının itirafıyla, cahiliye döneminden kalma bu âdetini bir müddet daha sürdürmüştür.
Malikîlerin imamı olan Malik bin Enes kitabı Muvatta'da (bazı Ehl-i Sünnet uleması bu kitabı altı Sahih arasında göstermiştir) şöyle yazmıştır: “Abdurrahman bin Kasım'dan (nakledilmiştir): Ömer'in kölesi Eslem, Abdullah bin Ayyaş Mahzumî'yi Mekke'ye giderken gördüğünü ve yanında da nebiz (hurmadan yapılan bir içki) bulunduğunu söyledi. Eslem ona şöyle dedi: Bu Ömer'in sevdiği içkidir. Abdullah bin Ayyaş bunun üzerine büyük bir kabı nebizle doldurdu ve Ömer'e getirip önüne koydu. Ömer o kabı dudağına yaklaştırdı, sonra kafasını kaldırarak: Bu iyi bir içecektir, dedi ve içti.”
Nebiz'i lügatçiler şöyle tanımlıyorlar: "Ona nebiz deniliyor; hurma ve kişmişi, bir kaba veya deri tuluma koyarak üzerine su ilave etmek suretiyle yapılıyor. Sonra onu fermente olmaya bırakıyorlar ve sarhoş edici bir hal alıyor." (Tacü'l-Arus, c. 5, s. 500, nebiz maddesi).
Muhyiddin Nevevî el-Mecmu kitabında şöyle yazıyor: "Şarap necistir. Çünkü Allah Azze ve Celle buyurmuştur: "Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir..." Bu yüzden onu içmek haramdır. Tıpkı kan gibi necistir. Nebiz meselesine gelince, o da haramdır. Çünkü o da şarap gibi katılaşmıştır ve insanı sarhoş etmektedir. Bu yüzden tıpkı şarap gibi necistir." (c. 2, s. 563)
İlginç olan halife Ömer'in ömrünün son anlarına kadar içki içmekten vazgeçmemiş olmasıdır. Hatta ölüm anında bile kendisine içki getirmelerini istediği kayıtlıdır. Ehl-i Sünnet'in büyük âlimlerinden İbn Sa'd muteber kitabı Tabakâtu'l-Kubra'da şöyle yazıyor: "Abdullah bin Ubeyd bin Amir'den (naklolunmuştur); Ömer bin Hattab hançerlendiği zaman, halk ona dedi ki: "Ey müminlerin emiri, eğer bir şey içebilirsen iyi olur. O da bana nebiz verin, dedi. Nebiz onun en çok sevdiği içkiydi. Abdullah der ki, nebiz onun yaralarından kanla karışık dışarı akıyordu." (Tabakâtu'l-Kubra, Muhammed bin Sa'd, c. 3, s. 354; Tarihu Medineti Dimeşk, İbn Asakir, c. 44, s. 430, az bir farkla Es-Sünenu Kubra, Beyhaki c. 3, s. 113; Fethu'l-Bârî, İbn Hacer, c. 7, s. 52; Musannef, İbn Ebî Şeybe Kufî, c. 5, s. 488; El İstîâb, İbnu Abdilberr, c. 3, s .1154 ve onlarca muteber Ehl-i Sünnet kaynağında)
Emirü'l-Müminin'in (a.s.) İlmî Konumunu İnkâr Etmesi
İbn-i Teymiyye, birçok meselede Emirü'l-Müminin'in (a.s.) ilmî konumunu zan altına sokmak ve öte yandan da Ebu Bekir ve Osman gibi diğerlerinin ilmî mertebelerini yüksek göstermek için büyük çaba göstermiştir. O şöyle yazabilmiştir mesela: "Meşhur olan görüşe göre Ali, ilmini Ebu Bekir'den almıştır." (Minhacu's-Sünne, c. 5, s. 513)
Fakat aynı Ebu Bekir, her bedevi Arabın bildiği "fakiheten ve ebba"nın (meyveler ve otlaklar, meralar, hayvanların yediği otlar) (Abese, 31) manasını yıllar sonra bile anlamamıştı. Ebu Bekir'e "ve ebba" ayetini sorduklarında (cevap veremedi, zira ebb kelimesinin manasını bilmiyordu) şöyle dedi: "Eğer Allah'ın Kitabından bir ayetin manasını bilmeden söylersem hangi gökyüzü başıma gölge eder, hangi yeryüzü beni üzerinde barındırır?" (Durru'l Mensur, Celaleddin Suyutî, c. 6, s. 317)
Biz konuyu fazla uzatmamak için Emirü'l-Müminin'in (a.s.) sahabenin en âlimi olduğunu ispat eden birkaç delile değinmekle yetineceğiz, bu konuda daha fazla bilgi almak isteyen dostlarımız daha ayrıntılı kitaplara müracaat edebilirler.
Birçok Ehl-i Sünnet âlimi Hz. Peygamber'in (s.a.a.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ben ilmin şehriyim, Ali de kapısıdır. Kim ilim isterse kapıdan girsin." (Mucemu'l-Kebir, Taberânî, c. 11, s. 55; Usdu'l-Ğabe, İbn Esir, c. 4, s. 22; Tarihu Bağdad, Hatip Bağdadî, c. 3, s.181, Camiu's-Sağir, Suyutî, c.1, s. 415 ve c. 3, s. 60) Hakim Nişaburî de Müstedrek'inde (c. 3, s. 126-127) bu rivayeti birkaç yolla nakletmiş ve sahih olarak nitelemiştir. Aynı şekilde Muttakî Hindî de Kenzu'l-Ummal'de (c.13, s.149) hadisi nakledip sahih olduğunu söylemiştir.
Ali (a.s.) "Beni kaybetmeden önce bana soru sorun" diyecek kadar iddialı konuşan tek kimsedir. Ne ondan önce, ne de ondan sonra hiç kimse böylesi bir iddiada bulunmaya cüret edememiştir. Birçok Ehl-i Sünnet âlimi bu konuda şöyle yazmıştır: "Sahabeden Ali bin Ebu Talib dışında hiç kimse (her ne istiyorsanız) bana sorun dememiştir." (Emirü'l-Müminin'in, beni kaybetmeden bana her istediğinizi sorun, rivayetine işaret edilmektedir.) (Müstedrek, Hakim, c. 3, s.122; Tarihu Medineti Dimeşk, İbn Asakir, c. 42, s. 387; el-Menâkıb, Harezmî, s. 329; Fezâilu's-Sahabe, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 646; Usdu'l-Ğabe, İbn Esir, c. 4, s. 22; Tezhibu'l Esmâ ve'l-Luğat, Nevevî, c. 1, s.317; Menâkıbu Harezmî, s. 90)
İbn-i Abbas'tan bir nakle göre o şöyle diyordu: "Allah'a and olsun ki, Ali b. EbuTalib'e ilmin onda dokuzu verilmiştir ve yine and olsun Allah'a ki O, geriye kalan onda birde de sizinle ortaktır." (el-İstîâb, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1104; Usdu'l-Ğabe, İbn Esir, c. 4, s. 22, Sebilu'l-Hudâ ve'r-Reşâd, Salihî eş-Şâmî, c. 11, s. 289; Yenâbiu'l-Mevedde li zevi'l-Kurbâ, Kunduzî, c. 1, s. 213; Tefsiru Salebî, s.52; Tezhibu'l-Esmâ ve'l-Luğat, Nevevî, c. 1, s. 317)
Buharî Tarihu'l-Kebir'inde şöyle yazıyor: "Ata'dan Ayşe'nin şöyle dediğini duydum: Ali,insanlar içinde Sünnet'i en iyi bilen kimsedir." (Tarihu'l Kebir, Buharî, c.2, s. 255 ve c. 3, s. 228; Tarihu Medineti Dimeşk, İbn Asakir, c. 42, s. 408 vs...)
Devam edecek...