Hatt-ı İmam ve Hatt-ı Velayet-i Fakih

Rate this item
(0 votes)
Hatt-ı İmam ve Hatt-ı Velayet-i Fakih

İslam inkılabıyla tanışmış, İran’daki siyasi yapıyla ilgilenen, İmam Humeyni’yi tanıyan “Hatt-ı İmam”, yani İmam’ın çizgisi, İmam’ın izlediği yol kavramını mutlaka duymuştur.
 

   Bismillahirrahmanirrahim

   İmam Humeyni (ra ) asırlar sonra bir hat ortaya koyarak İslam ümmetinin uyanmasına vesile oldu. İmam (ra) bu hattı, İran’da gerçekleştirdiği İslam İnkılabı ile dünyaya tanıttı; bu hat ne İran’a aitti, ne de İran ile sınırlıdır. Çıkış kaynağı İran idi, ama hedef ve ilkeleri evrensel değerler içeriyordu, tüm insanlığı muhatap alıyordu.

   Hatt-ı İmam ortaya çıktığı günden itibaren İran içinde hemen hemen tüm kesimler bunu benimsedi; solcular, liberaller, demokratlar, gelenekçiler, muhafazakarlar, radikaller. Çünkü bu hattın temel ilkelerinden biri kerkesin ittifak ettiği istikbara/emperyalizme karşı mücadele idi. Hatt-ı İmam’ı kabul edenlerin bazıları henüz İmam’ın hattını tanımıyorlardı, ama doğru olduğunu düşünüyor ve o dönemde başka alternatifleri olmadığını biliyorlardı. Özellikle siyasal ilkeleri ve istikbarla mücadele boyutu herkesi cezbediyordu. Bu hattı kabul etmeyenler ise kendilerini bu hattın şemsiyesi altında saklayarak fırsatını bulunca ortaya çıkmayı bekliyorlardı.

   İmam’ın, İnkılab’ın zaferi sonrası hayatta olduğu 10 yıl süresince bu hat hakkında herhangi bir şüphe dillendirilmedi veya alternatif görüş ortaya koyulamadı; elbette bunun birçok sebepleri vardı. (ayriyeten incelenmesi gerekir). Muhalefetin olmaması herkesin anlayarak kabul ettiği, tanıyarak benimsediği anlamına gelmiyordu. Çünkü bazıları muhalefet etmeye cesaret edemiyordu, bazılarının alternatifi yoktu, bazıları muhalefet için ortamın oluşmasını bekliyordu. İmam ve yanındakiler bunun farkındaydılar elbet. İmam Humeyni (ra) 1989’da vefat etmesiyle ne gibi sorunların ortaya çıkacağı tahmin edilse de derin ayrışmaların olması beklenmiyordu. Hatt-ı İmam hakkında farklı görüşlerin ortaya çıkma zamanı gelmişti.
İlk ayrışma hatt-ı İmam’ın yorumunda oldu. İmam Humeyni (ra) sonrasında “hatt-ı imam” yorumunun sorun olacağı beklenen birşeydi. Kendisi hayattayken öne çıkan anlaşmazlıklar ve çıkmazlarda kendisine sorulur ve cevaplar alınırdı. Yanlış anlaşılmalarda ise “ben şöyle dedim, şu anlamda söyledim“ diyerek uyarır, ilkelerden sapma durumlarında ise gerektiğinde sert tepki gösterirdi. Hatt-i imam İnkılaba ve ilkelerine bakış açısına göre yorumlanacağı için bu konuda farklı yorumların ortaya çıkması kaçınılmazdı. Hatt-ı İmam’ı kabul ediş motivasyonu veya sebebi kendi içinde yorumunu da barındırıyordu.

Çeşitli kesimlerin yorumları aşağıdaki gibi özetlenebilir:

1-Demokrat ve Liberaller: Hatt-ı İmam batı sosyo- politik ilkelerle okunmalı ve yorumlanmalıdır, aksi takdirde kalkınamayız. Biz de diğer inkılablar gibi bir inkılabız. Bu kural dışına çıkamayız.

2-Gelenekciler: Hatt-ı İmamı tartışmaya açmadan, eleştiri ve tenkitlere kapalı taabbudi, soruşturmaya tabi tutmadan kabul edilmesi gerektiğini savunuyorlar. Hatt-ı İmam daha çok siyaset ağırlıklı bir çizgidir. Hatt-ı İmam olmasa da mektep var olur, merceiyyet zaten asırlardır mektebi koruyor, fazla irdelemeye gerek yoktur. Çünkü fazla irdelenirse havza, ilim merkezleri ve merceiyetin konumu da tehlikeye düşebilir. Bu görüş havzanın gelenekçi kesiminin görüşüdür, hatt-ı imamı kişisel ve siyasal çizgi endeksli gördüklerinden imamın vefatından sonra miadını doldurduğunu düşünüyorlar.

3-Reformcular: Hatt-i İmam sabit değildir, değişkendir. Dünya ile uyum sağlayacak, karşılıklı teamüllerde bulunabilecek şekilde reforme edilip yorumlanmalıdır. Dünyada inzivaya, yalnızlığa sürüklenmek istemiyorsak, sorunların görüşmelerle çözülmesini istiyorsak hatt-ı imamı ona göre yorumlamalıyız.

4-Muhafazakarlar: Kör tuttuğunu bırakmaz misali; mustakil bir görüşleri olmayan bu kesim hatt-ı imamı musadere etmek, tekellerine geçirmek isterler. Varlıkları, hatt-ı imamı kabul etmeye bağlı olduğu için kendi varlıklarını koruyacak şekilde yorumluyorlar. Kendi görüşlerini hatt-ı imamın görüşüymüş gibi tanıtmaya çalışıyorlar.

5-Velayetciler: Hatt-ı imam’ın hedefi ve ilkeleri olduğunu, bu hattın şahıslara bağlı olmadığını, hakiki/özel kişiliklerden ziyade hukuki/tüzel kişiliğin bu hattı yorumlaması gerektiğini savunurlar. Velayet-i fakih, hatt-ı imamı en doğru okuyan, bu hattın müfessiri, koruyucusu ve varisidir. Velayet-i fakih bir proje veya bir tez değildir. Velayet-i fakih bir süreçtir; fıkhın kemal süreci, olgunlaşma süreci, fıkhın sosyal ve siyasal hükümlerinin pratize edilme sürecidir, evrensel adaletin hakimiyetinden önceki son süreç ve aşamadır. Dolayısıyla Velayet-i fakih, hatt-ı imamın ete kemiğe bürünmüş kemale doğru istikrarlı adımlarla ilerleme halidir.

   Resulullah (saa) asırlar sonra “Nübuvvet hattı‘nı“ tekrar ihya ederek risaletiyle bu hattı kemale ulaştırmış, beşeriyet alemine hayat manifestosu olacak “din medeniyetini“ bırakmıştı. Resulullah‘ın (saa) 23 yıllık risaletinin son 10 yılı, İslam devletinin liderliği ve önderliği ile geçmişti. Yani Resulullah’ın (saa) ömrünün son 10 yılı devlet adamlığı dönemidir. Bu on yıl zarfında her kesim Resulullah’ı (saa) benimsemiş ve kabul etmişti. Medine’de yaşayan müslümanlar, yahudiler, hıristiyanlar, munafıklar ve Medine dışındaki müşrikler, hatta etraftaki impratorluklar da kabul etmek zorunda kalmışlardı. Ama bu kabullenmeler sadece zahiri korumak içindi. Gerçek iman ve Resulullah‘a (saa) bağlılık peygamber sonrası ortaya çıkacaktı. Resulullah’ın (saa) ihya edip kemale ulaştırdığı bu “Nübuvvet hattı“, peygamber sonrası farklı yorumlanacaktı? Korkulan oldu, farklı okuma ve yorumlar o hazretin irtihalinden sonraki ilk günden başlayıp asırlardır devam ediyor.

Bu yorumları da şöylece özetliyebiliriz:

1-Sakife yorumu; nübuvvet hattının nasıl devam ettirileceği işi insanlara bırakıldı, insanlar karar vereceklerdir(bir tür demokrasi) dediler.

2-Emevi yorumu; tekrar cahiliye dönemine dönülmelidir. Herşey Arapların maslahatı doğrultusunda olmalıdır. Nübuvvet hattı Arap gelenekleriyle yoğrulmalıdır. Bu hattın kontrolü ve yorumu biz Ümeyyeoğullarının/Arapların elinde olmalıdır.

3-Yahudi ve hıristiyan yorumu; nübuvvet hattı müslümanlara ait bir gelenektir, bütün insanları kapsamaz; herkes kendi dinini yaşasın, herkes kendi inancında özgür olsun, isteyen inanır isteyen inanmaz.

4-Gadir-i Hum yorumu; Nübuvvet hattının tefsiri, yorumu ve dünyada nasıl pratize edileceği, risaletin mirasçısı Gadir Hum’da belirlenmiştir.

   İşte Nübuvvet hattı hakkında ortaya çıkan yorumlar müslümanların kaderini belirlediği gibi Hatt-ı İmam hakkındaki yorumlar da bütün müslümanların olmasa da en azından hatt-ı imam’da olduklarını düşünenlerin kaderini belirleyecektir. Hatt-i imam‘ı Velayet-i fakih yorumundan başka şekilde yorumlayanlar, Nübuvvet hattı hakkında peygamber sonrası Gadir-i Hum’dan başka yorum yapanlar gibidirler. Asırlardır Gadir-i Hum yorumundan başka yorum kabul etmeyenlerin günümüzde Velayet-i fakih‘ten başka bir yorumu benimsemeleri ve kendi görüşlerini ön plana çıkarmaları tam bir çelişkidir. Velayet-i fakih, Hatt-ı İmam‘ın sistemleşmesi demektir. Hatt-ı İmam denildiğinde bir şahsın görüşleri değil, İmam Humeyni’nin hukuki kişiliğinden kaynaklanan “fakihin velayeti“ sözkonusudur ve bu hukuki unvan İmam Hamenei’de de devam etmektedir.

   Asıl incelenmesi gereken konu Hatt-ı İmam nedir ve nasıl yorumlanmalıdır? Velayet-i fakihin dışındaki yorumlar kabul edilebilir mi? Hatt-ı İmam’ın tefsirinin, Velayeti fakih olarak tecelli ettiğini beyan etmeye ve Velayet-i fakihi her yönüyle incelemeye neden müsade edilmiyor? Herkes görüşünü ve tezini ortaya koyabilir, yorum ve tefsirini söyleyebilir ama “fasl-ul hitab“, son sözü söyleyecek kim olacak? Son sözü kim söyleyecek, kimin sözü hüccet olarak kabul edilecektir?

Sabahattin Türkyılmaz  / Rasthaber

Read 2946 times