Ehlibeyt Mektebinin reddettiği ve kafir olduklarına dair fetvalar yayınladığı Gulat (aşırıya kaçanlar) fırkası, maalesef Ehlibeyt mektebini karalamak için muhalifler tarafından Şia mektebine nispet verilmiş ve Şia’ların Müslüman toplumdan dışlanması için bazı mihraklar tarafından kullanılmıştır. Tarih boyunca İmamiye Şia’sı çeşitli zulüm ve haksızlıklara maruz kalmış, ancak zalim yöneticilerin acımasız saldırıları karşısında ayakta durmayı başarmıştır. Peygamber efendimizin (s.a.a) rihletinden sonra İslam ümmeti arasında çıkan ihtilaf iki büyük kutbun Şii ve Sünni ekolunu ortaya çıkarmıştır. Hz. Ali’nin (a.s) dört yıl dokuz aylık hükümeti dışında Ehlibeyt İmamları (a.s) hiçbir zaman hükümet edememişlerdir. İmamiye Şia’sı dışarıda Ümeyyeoğulları, Abbasiler gibi zalim hükümetlerin zulmüne maruz kaldıkları gibi, Şia inançlarını yanlış yorumlayan, İmamların (a.s) Allah olduğunu iddia eden tehlikeli bir grupla da mücadele etmişlerdir…
Bu grup çeşitli şekillerde Şia camiasının içinde kendine yer edinmeye çalışmış, yalan hadis uydurmaktan, hadisleri yanlış yorumlamaktan, şahsi menfaatleri için İmamların (a.s) toplum içindeki manevi makamlarından yararlanıp kendilerine makam mevki edinmeye çalışmaktan çekinmemişlerdir. Fakat İmamiyye Şiası İmamları (a.s) bu grup ile ciddi bir şekilde mücadele edip, onları Şia camiasından bir kanser tümörü gibi atmaya çalışmışlardır. Bu makalemizde Şia camiasında “Gulat” yani; aşırıcı grup olarak bilinen bu grubun inançlarını tanımaya ve Şia İmamlarının (a.s) bunlara karşı tutumunu değerlendirmeye çalışacağız.
GULUV’UN SÖZLÜK ANLAMI
“Guluv” Lügatta; aşırıcılık, ifrat, yükseklik, yukarı çıkmak ve hat ve sınırı aşmak anlamında kullanılır. Bu yüzden örneğin; Sıvı maddeler yüksek derecede kaynayıp taştıkları zaman “galeyan etti” denir. [1] Hakeza; Ok hakkında da yaydan çıktığında “ğelv” denilir.
Kısacası guluv kelimesi bir şeyin haddini aşması vey bir şeyin olduğundan fazla görünmesi gibi yerlerde kullanılır.
Sözlükte “Taaddi” kelimesi de aşırıcılık ve tecavüz manasında kullanılır. Fakat guluv kelimesi aşırıcılığın ve tecavüzün daha çok olduğu yerlerde kullanılmaktadır.[2]
Buna göre guluv kelimesi dini ve mezhebi inançlar için kullanıldığında; insanın inandığı bir şey hakkında, haddinden fazla aşırıya kaçması manasına gelir.
KUR’AN’DA GULUV
Bu kelimenin türdeşleri, Kur’an’da dört yerde geçmektedir. Bunlardan iki tanesi dini guluv hakkında ve iki tanesi de kaynamak manasında kullanılan guluvdur.
Guluv hakkındaki ayetler şunlardan ibarettir:
Allah-u Teala Nisa Suresinin 171. Ayetinde şöyle buyurmaktadır:
“Ey Kitap ehli, dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında gerçek olmayan şeyleri söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah’ın elçisi, O’nun Meryem’e attığı kelimesi ve O’ndan bir ruhtur. Allah’a ve elçilerine inanın, (Allah) “Üçtür” demeyin. Kendi yararınıza olarak buna bir son verin. Çünkü Allah, yalnız bir tek tanrıdır. Hâşâ O, çocuk sahibi olmaktan yücedir (münezzehtir)...”
Bu ayet peygamberlerini haddinden fazla sevip, onu Allah’ın oğlu olarak sayan ve üç Allah’a; yani baba, oğul ve kutsal ruha inanan Hıristiyanlar hakkındadır.
Diğer bir ayette yüce Allah şöyle buyurmuştur:
De ki: “ Ey Kitap ehli, dininizde haksız yere aşırılığa dalmayın.”[3]
RİVAYET VE HADİSLERDE GULUV
Guluv kelimesi ve bundan türemiş kelimeler Şia ve Ehlisünnet rivayetlerinde çok fazla kullanılmıştır. İlk olarak bu kelime ve bu kelimenin türemişleri dini guluv hakkında kullanıldığı rivayetlere ikinci olarak Gulatlardan bir fırka olarak bahsetmeyen hadislere değineceğiz.
Gulat hakkında hem Ehlisünnet ve hem de İmamiyye Şiası kaynaklarında Peygamber efendimizden ve Ehlibeyt (a.s) imamlarından birçok hadis nakledilmiştir. Bu hadislerin birkaç tanesi şunlardan ibarettir:
Ehlisünnet kaynaklarında Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Dininde Gulatlıktan uzak dur –aşırıcılıktan kaçın-; çünkü sizden öncekilerde (Yahudiler ve Mesihler) dindeki guluvlarından dolayı helak olmuşlardır.” [4]
Hazreti Ali (a.s) Nehcu’l-Belağa’da Âli Muhammed (s.a.a) hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Âli Muhammed (s.a.a) dinin temelidirler, tam inancın direği; ileri giden döner, onlara katılır da yola girer; geri kalan gelir, onlara uyar da murada erer.” [5]
Hz. Ali (a.s) başka bir hadiste kendisi ve Ehlibeyt (a.s) hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Biz (Ehlibeyt –a.s-) orta yolu tutanlarız. Geride kalan gelir, bize ulaşır; ileri gidip aşırıya kaçan döner, bize kavuşur.” [6] Ve başka bir yerde şöyle buyurmuştur:
“Biz Ehlibeyt hakkında aşırıcılıktan sakının.” [7]
Hz. Ali (a.s) kendisi aşırı sevenler ve düşman olanlar hakkında şöyle buyurmuştur:
“Benim hakkımda iki kişi helak olacaktır: Birisi aşırı sevenler (Gulat), diğeri de aşırı derecede düşmanlık edenlerdir (Nasibîler)” [8]
Bu hadislerden anlaşıldığı üzere Ehlibeyt (a.s) guluv etmek, aşırıya kaçmak o dönemlerde var olan bir düşünce idi. Hz. Ali (a.s) bu tehlikenin farkına varmış ve her defasında bu konu hakkında insanları uyarmıştır. Hatta Şia kaynaklarında gelen bazı rivayetler Guluv düşüncesinin Peygamber efendimizin (s.a.a) dönemine dayandığını göstermektedir.
Hicri kameri 11. yüzyılda yaşayan meşhur Şia âlimlerinden Hürrü Amuli Vesailu’ş-Şia kitabında Peygamber’den (s.a.a) şöyle nakleder:
“Benim ümmetimden iki grubun İslam’dan nasibi yoktur. Birisi benim Ehlibeytim’le bilerek savaşan ve diğeri de, dinde haddini aşan ve dışarı çıkan gruptur.”[9]
İmamiyye Şia’sının dört asıl kitaplarından biri olan Usul-ü Kâfi’de Hz. Muhammed Bakır (a.s) dostlarına guluv hakkında şu tavsiyede bulunmuştur:
“Orta yolda gidenlerden olunuz ki ileriye gidip aşırıya kaçan size dönsün ve geride kalanlar size ulaşsın.” [10]
ŞİA İMAMLARI (A.S) VE GULAT
Şia âlimlerinin birçoğu kitaplarında Ehlibeyt İmamlarının (a.s) Gulat’a karşı nasıl ve ne şekilde tavır aldıklarını yazmışlardır. Ehlibeyt İmamları (a.s) ilk aşamada Gulat’ın yanlış ve batıl inançlarını reddetmiş ve Şia mezhebinin doğru inançlarını açıklamışlardır. Bir sonraki merhalelerde tutumlarını daha da sertleştirmiş Gulat fırkasına karşı ciddi adımlar atmışlardır. Çünkü Ehlibeyt İmamları (a.s.) İslam’a karşı Gulat fırkasının tehdidini Yahudi, Hıristiyan, Mecus ve Müşriklerden daha tehlikeli bilmişlerdir. Bu mücadelelerinin neticesinde onları Şia saflarından atmayı başarmışlardır.
Şia mektebinin kelamî inançları diğer mezheplerde olduğu gibi hadisler ile elimizi ulaşmıştır. Ancak Şia mektebini diğer mekteplerden özellikle Ehlisünnet ekolundan ayıran özellik Şia hadislerinin İmamlar (a.s) dönemine kadar devam etmesidir. Ehlisünnet mektebinde ise hadisler sadece Peygamber efendimiz (s.a.a) zamanına kadar geçerlidir. Ehlibeyt İmamlarından (a.s) nakledilen hadisler, et-Tevhid, en-Nubuvve, el-İmame, el-Mead gibi Şia mektebinin çeşitli kitaplarında yer almış ve her kitapta çeşitli bölümler altında, Şia inançlarının akait, usul ve temelleriyle alakalı bütün konular en ince ayrıntısına kadar düzenli bir şekilde işlenmiştir. İnsaf sahibi her insan, bu kitaplara başvurduğunda, Şia’nın her konuda güçlü burhan ve delillerle kendi görüşlerini ispatladığını ve inançlarına karşı her türlü şek ve şüphenin önünü aldığını görecektir.
Özellikle tevhit konusunda, en doğru burhan ve delillerle, tevhidin bütün kısımları, yani; zatta, sıfatta, ibadette ve fiilde ispatlamıştır. Oysa diğer İslami fırkalar bu konuda zaaf göstermiş her birinin tevhit inancının kısımlarından birinde ayağı sürçmüş, güçlü deliller ortaya koyamamışlardır.
Burada Gulat fırkasının, Ehlibeyt İmamları (a.s) hakkındaki batıl akide ve inançlarını nakledip İmamların (a.s) onlara karşı davranış ve tutumunu incelemeye çalışacağız.
Genel olarak Gulat’ın İmamlar (a.s) hakkındaki inançları şunlardan ibarettir:
a) İmamların (a.s) ilah ve Allahlığına inanıp, yaratmak ve rızık verme gibi sıfatları onlara nispet etmek.
b) İmamların (a.s) nübüvvetine (Peygamber olduklarına) inanmak.
c) İmamların (a.s) zati ve mutlak olarak gaybi ilme sahip olduklarını ispatlamak.
Şimdi İmamların (a.s) bu konular hakkında tutum ve tavırlarını yukarıdaki sıralamaya göre incelemeye çalışacağız:
1-İmamların (a.s) İlahlıklarını ve Allahlık Özelliklerine-Sıfatlarına Sahip Olduklarının Reddi
Ehlibeyt İmamları (a.s) hiçbir zaman Gulat fırkası karşısında sessiz kalmamış, Gulat grubuna karşı mücadele etmeyi gerekli görmüşlerdir. Gulat karşısında sessizliği günah bilmiş ve kötü akıbeti olacağına inanmışlardır. İmam Sadık (a.s) Musadif isimli dostlarından birisine Gulat fırkasının batıl inançlarıyla mücadele edilmesi gerektiğini bildirmiş ve bu konu hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Ey Musadif ! Eğer İsa (a.s) Nasraniler’in onun hakkında yaptıkları guluv karşısında sessiz kalsaydı, Allah-u Teâlâ kulağını sağır ve gözünü kör etse yeriydi. Ve aynı şekilde eğer bende Ebu’l-Hattab’ın söyledikleri karşısında sessiz kalsaydım, Allah-u Teâlâ bana da bu şekilde davransa yeriydi.”[11]
Ebu’l-Hattab Ehlibeyt İmamları (a.s) hakkında guluv eden bu fırkanın en meşhur şahsiyetlerindendir.
Bazen İmamlar (a.s) hal ve davranışları ile gulat fikriyle savaşmışlardır. Bazı saf insanların yanlış guluv inançlarını davranış biçimleriyle düzeltmeye çalışmışlardır. İmam Sadık (a.s) Gulat düşüncesine sahip olan İsmail b. Abdulaziz isimli yaranlarından birisine şöyle buyurdu:
“ Ey İsmail! Abdest için, abdesthaneye su bırak.
İsmail imamın (a.s) emrini yerine getirdi ve sonra kendi kendine şöyle dedi: “Ben onun hakkında bir takım inançlara (mesela onun Allah ve yaratıcı ve rızık veren biri olduğu gibi) sahiptim oysa O abdest almaya bile ihtiyaç duyuyor.”
İmam Sadık (a.s) abdesthaneden dışarı çıkınca şöyle buyurdu:
“Ey İsmail! Binayı taşıyabileceğinden daha fazla yükseltmeyin, aksi takdirde yıkılır. Bizleri yaratılan olarak kabul edin ve ondan sonra bizim hakkımızda ne isterseniz söyleyin.”[12]
Başka bir rivayette ise İmam Sadık (a.s) dostlarından birisine İmamların (a.s) Allah’ın kulları olduğunu hatırlatmış ve diğer insanlar gibi helal ve haram konusunda dikkatli olduklarını aksi takdirde cezalandırılacaklarını hatırlatmıştır. İmam Sadık (a.s), imamları “Rab” olarak bilen Sadık b. Sehl’e bakarak şöyle buyurdu:
“Ey Salih! Allah’a yemin olsun ki bizler kul ve yaratılmışlarız, bir yaratıcımız vardır. O’na ibadet etmekteyiz, eğer O’na ibadet etmezsek O bizi cezalandıracaktır.[13]
Ehlibeyt İmamları (a.s) gulat fırkasının yanlış ve Şia düşüncesiyle örtüşmeyen batıl inançlarıyla ciddi bir şekilde savaşmalarına rağmen bu fırka sonraki dönemlerde de kendine taraftar bulmuştur. Öyle ki İmam Rıza (a.s) bazılarının “Rabbu’l Âlemin” sıfatını İmam Ali (a.s) hakkında söylediklerini duyunca bedeni titremiş ve elinden yüzünden ter boşalmış ve şöyle buyurmuştur:
“Allah-u Teâlâ münezzeh ve paktır! Allah-u Teâlâ kâfirlerin ve zalimlerin O’nun hakkında söylediklerinden münezzehtir! Acaba Ali (a.s) yemek yiyenler arasında yiyen, içenler arasında içen, evlenenler arasında evlenen ve konuşanlar arasında konuşan değil midir? Acaba o diğerleri gibi Allah-u Teâlâ karşısında huşu içinde, zelil bir şekilde eğilip, namaza durup O’nunla raz-u ve niyaz etmiyor muydu? Acaba bu sıfatlara sahip olan birisi Allah olabilir mi? Eğer o Allah olabilirse öyleyse sizin hepinizin Allah olması gerekir. Çünkü bu sıfatlarda Ali (a.s) ile ortaksınız; bu sıfatların hepsi vasıf edilen şeyin sonradan meydana geldiğinin göstergesidir.”
Daha sonra imam (a.s) dikkat çekici bir örnekle konunun gerçek yüzünü açıklamış ve köklerine değinmiştir. İmam Rıza (a.s) Gulat fırkasına mensup insanların en önemli özelliklerinden birisinin cahillik ve bilgisizlik olduğuna işaret etmiştir. Hadisin devamında imam (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bu sapık kâfirlerin, sapıklıklarının asıl kökü, bilgisizlikleri, cahillikleri ve cahilliklerinde dayatmalarıdır. Bu insanların örneği dünyalık hacet ve isteklerini almak için bir padişahı bekleyen ve yolunu gözleyen insanların örneği gibidir. Onlara padişahın en kısa zamanda ordusu ve hizmetçileri ile birlikte geleceği ve onu gördüklerinde en iyi şekilde karşılayıp saygıda bulunmaları ve başkasıyla karıştırıp yanlış kişiye saygıda bulunmamaları aksi takdirde padişah tarafından cezalandırılacakları söylenir. Bu sırada padişahın kullarından biri ordunun öncü birlikleriyle gelir. Bu zavallılar köleyi, ihtişam, nimet ve orduyla gördüklerinde, bu nimetlerin ve ordunun padişaha değil de bu kula ait olduğunu zannederler, sonrada onu padişah yerine yüceltip padişahlığı o kula atfeder ve hatta onu padişah olarak ilan ederler. Bu kulun üstünde bir padişah ve bu kulun bir sahibi olduğunu da inkâr ederler. Köle her ne kadar bu nimetlerin padişaha ait olduğunu anlatmaya çalışsa da nafiledir. Kulaklarına bir şey girmez ve batıl ve hurafe inançlarından el çekmezler ta ki padişah gelip de onlara gazap edip onları cezalandırana kadar. Gulatlar da Ali (a.s) ve evlatlarını Allah’ın (c.c) kendi fazıl ve kereminden onlara bahşettiği nimetler içinde gördüklerinde onları Allah olarak adlandırdılar. Onlar her ne kadar bu Allah’lık nitelendirmesini reddetmeye çalıştılarsa da onlar (Gulatlar) bunu duymamazlıktan geldiler. Böylelikle acı bir azaba müptela oldular.”[14]
Bazen bu saf insanlar Ehlibeyt imamlarının (a.s) sözlerini yanlış yorumlayarak guluv düşüncesine sahip olmuşlardır. Bu gerçek Hz. İmam Rıza’nın (a.s) çok yakın dostlarından birisi olan Eba Salt arasında geçen konuşsından anlaşılmaktadır. Rivayette şöyle gelmiştir
İmam Rıza’nın (a.s) dostlarından olan Eba Selt şöyle der; İmam Rıza’ya (a.s) arz ettim:
“Halk sizin hakkınızda, insanların sizin kullarınız olduğunu iddia ediyorlar.”
İmam Rıza (a.s) bu sözü duyunca, son derece üzgün bir şekilde başını havaya kaldırıp şöyle buyurdu:
“Ey yerin ve göğün yaratıcısı, gizlide ve açıkta olanı bilen! Sen kendin bizim bu ümmetin zulüm ve sitemine ne kadar tahammül ettiğimizi bilmektesin ve buda onların bize ettiği zulümlerden birisidir.”
Bu sırada olan Eba Selt’e dönerek şöyle buyurdu:
“Eğer bütün insanlar bizim kulumuz ise onları kime satabiliriz?”[15]
İmam Rıza (a.s) insanların, İmamların (a.s) kulları olduğu iddiasını kesin bir dille reddetmiş ve bu konuya açıklık getirmiştir:
“Bizim kastımız insanların bizlere itaatin gerekliliği konusunda kul (gibi) olmalarıdır (onları bizim yarattığımız ve sahipleri olduğumuz manasında değildir) ve bizi sevenler ve dini konularda velayetimizi kabul edenlerden olmalarıdır. Öyleyse bu sözümü burada olanlar olmayanlara ulaştırsın.”[16]
Gulat fırkasına mensup bu gibi saf ve sade düşünen insanların yanında, azılı, garezli ve menfaatçi insanların olduğu da göze çarpmaktadır. Bunlar yaptıklarının bilincinde olan fakat nefsani isteklerine esir düşmüş, dünyevi makam ve mevki peşinde olan kimselerdir. Onlardan birisi Muğayre ve bir diğeri ise Ebu’l-Hattab’dır. Ehlibeyt imamları (a.s) böyle kimselerle ciddi bir şekilde savaşmış ve onları lanetleyerek gerçek Ehlibeyt dostlarını bu gibi kimselerden uzak durmalarını emretmişlerdir.
İmam Rıza (a.s) Ebu’l-Hattab hakkında şöyle buyurmuştur:
“Doğrusu Ebu’l-Hattab Ebu Abdullah’a (a.s) (İmam Sadık –a.s) yalan uydurmuştur. Öyleyse Allah (c.c) bu güne kadar bu hadisi İmam Sadık (a.s)’ın sahabelerinin kitaplarında yer veren Ebu’l-Hattab ve yaranlarına lanet etsin.”
İmam Sadık (a.s) Muğayre ve Ebu’l-Hattab’ın sözlerinden rahatsız olduğuna dair şöyle buyurmaktadır:
“Vay onlara! Onlara ne olacak? Allah onlara lanet etsin. Onlar Allah’ı ve Peygamberi’ni kabrinde eziyet ettiler ve aynı şekilde Emirilmüminin (a.s), Fatıma (s.a), Hasan (a.s), Hüseyin (a.s), Hüseyin oğlu Ali (a.s), Ali oğlu Muhammed’i (a.s). Sizin aranızda Allah’ın Resulü’nün (s.a.a) eti ve derisi olan benim. Gece yatağa uzandığım zaman (Gulat’ın sözlerinden dolayı) korkup ürküyorum. Gulat’ın kendisi emniyetteler ama ben korkudayım. Onlar rahatça uyurken ben korkak ve ürkek bir şekilde uyanık, dağlar ve çöllerde (kafam karışık bir şekilde) gezmekteyim. Ben Ebu’l-Hattab’ın benim hakkımda söylediğinden uzağım ve Allah’a sığınıyorum.[17]
Başka bir rivayette İmam Sadık (a.s) “O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilah olandır”[18] ayetini İmam’ın (a.s) yeryüzünün Allah’ı olduğu şeklinde yorumlayan Ebu’l-Hattab’ın taraftarlarının reddi hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Allah’a yemin olsun onların Allah’ın azametini küçülttüğü kadar kimse küçültmemiştir... Allah’a yemin olsun! Eğer ben Kufe halkının (Ebu’l-Hattab’ın taraftarları) benim hakkımda söylediklerini kabul etsem, yer beni kendi içine çeker. Ben hiçbir zarar ve faydaya gücü yetmeyen, mülk edinilmiş bir kuldan başka bir şey değilim.”[19]
Sonra Ebu’l-Hattap ve yaranlarına nefretini belirterek şöyle buyuruyor:
“Hatta biz kendimiz (imkânsız olsa da) onları, bizi Allah olarak çağırmaya davet etseydik bile onların bunu kabul etmemeleri gerekirdi. Çünkü onlar benimde (diğer insanlar gibi) korku ve endişeye kapıldığımı görmektedirler.”[20]
İmam Sadık (a.s)’ın dostlarından birisi şöyle der:
İmam (a.s) üzgün bir halde bizim yanımıza geldi ve şöyle buyurdu:
“Daha birkaç dakika önce bir iş için evden dışarı çıktım aniden Medine’nin zencileri yanıma geldi ve şöyle dediler:
“ Lebbeyk Cafer b. Muhammed lebbeyk”; Ey Cafer b. Muhammed sana lebbeyk diyoruz.
“Ben o kadar rahatsız oldum ki hemen oradan ayrıldım, onun bana söylediğinden dolayı korkmuş ve titrer bir haldeydim. Eve girer girmez namaz kıldığım yere gittim ve yaratanım için secdeye kapandım ve suratımı toprağa buladım. Kendimi O’nun karşısında zelil ve hakir kıldım. Zencilerin benim hakkımda söylediklerinden beraat ettim.”[21]
İmam Sadık (a.s) İmamlar (a.s) kulların rızıklarını takdir ediyorlar diyen kişilerin reddi hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Allah’a yemin olsun! Bizim rızkımızı Allah’tan başkası takdir edip ölçmüyor. Benim kendimde ailemin yiyeceğini temin etmek zorunda kaldım da bundan dolayı kalbim sıkışıp zihnim meşgul oldu. Onların rızkını temin ettikten sonra rahat bir nefes aldım.[22]
2- Nübüvvetin Reddi
Gulat fırkasının bir diğer yanlış inancı da Ehlibeyt İmamlarını (a.s) Peygamber/Nebi olarak bilmeleridir. Elbette bu iddiayı ortaya atan kimselerin ne gibi hedefler peşinde olduklarının iyice incelenmesi gerekir. Bunlar şahsi ve dünyevi hedefler peşinde olan kimselerdir. Bu gibi insanlar kendilerini imam olarak ilan edebilmek için Ehlibeyt imamlarını (a.s) Peygamber yapmışlardır. Bu durum İmamlara ilahlık ve kendilerine nübüvvet makamı veren kimselerde daha net bir şekilde görülmektedir. Bu yanlış düşüncenin o günün toplumunda halk arasında yaygın olduğu göze çarpmaktadır. Elbette şu noktayı da hatırlatmak gerekir ki Gulat fırkası genelde insanların saf ve temiz duygularından faydalanarak inançlarını sağlam zemine oturtmaya çalışmışlar fakat Ehlibeyt İmamları (a.s) buna kesinlikle izin vermemişlerdir.
İmam Sadık’ın (a.s) iki öğrencisi o hazretin nübüvveti üzerinde tartışmaktaydılar. İmam Sadık’ın (a.s)’ın yanına geldiklerinde, İmam (a.s) onlara hitaben şöyle buyurdu:
“Ben, bizim peygamber olduğumuzu söyleyen kimseden uzağım.”[23]
İmam Sadık (a.s) başka bir hadiste şöyle buyurmaktadır:
“Allah’ın laneti bizim peygamber olduğumuzu söyleyen kişinin üzerine olsun ve yine lanet bu konu hakkında şüphe eden kişinin üzerine de olsun.”[24]
3- İmamlar’ın (a.s) Mutlak ve Zatî Gayb İlmi’nin Reddi
Birçok hadiste, İmamlar (a.s) gayb ilmine sahip olduklarını inkâr etmişlerdir. Şia’nın dört asıl kitabında bu konu hakkında birçok hadis bulmak mümkündür. Bu kitaplarda imamların (a.s) bilinmeyenlerden ve gaybî konulardan haber veren birçok hadis nakledilmiştir. Yine aynı kitaplarda Ehlibeyt imamlarından (a.s) gaybî ilmi bilmediklerine dair hadislerde nakledilmiştir. Bu iki farklı hadis grubu dikkatlice incelenirse[25] şöyle bir netice ortaya çıkacaktır: İmamların kendilerinden nefyettikleri gayb-i ilim, zatî olan kısmıdır. Yani kendilerinin Allah’ın hiçbir yardımı olmadan bildikleri gayb-i ilmi reddetmişlerdir. İktisabî olarak adlandırılan yani; Allah’ın onlara verdiği ilmi ve bildirdiği gayb-i ilmi ise reddetmemişlerdir. Hakeza Peygamber efendimizin (s.a.a) rivayetlerinden çıkarabildikleri gayb-i ilme sahip olduklarını reddetmemişlerdir. Böyle bir ilme sahip olduklarını haber vermişlerdir.[26] Burada Ehlibeyt imamlarının (a.s) zatî olan gayb-i ilmi reddeden hadislere değineceğiz.
İmam Sadık’ın (a.s) dostlarından Yahya b. Abdullah b. Hüseyin isimli birisi hazretin yanına gelerek şöyle arz etti: Bazıları sizin gaybı bildiğinizi sanmaktadır.
İmam Sadık (a.s) bundan rahatsız oldu ve şöyle buyurdu:
“Sübhanallah! Elini başıma koy; bu haberi duymakla tüylerimin diken diken olduğunu hissedeceksin.”
Sonra şöyle buyurdu:
“Allah’a yemin olsun ki! Bizim bu söylediklerimiz (bizde gayb ilmi olduğuna dair şüpheye sebep olan) Allah Resulü’nün rivayetlerinden başka bir şey değildir.”[27]
Bu konu hakkında Ebu Basir İmam Sadık (a.s)’a şöyle arz etti:
“Onlar sizin yağmur damlalarının, yıldızların ve ağaç yapraklarının sayısını ve yine denizdeki şeylerin ağırlığını ve toprağın sayısını bildiğinizi söylemektedirler.
İmam Sadık (a.s) bu duyduğu sözlerden sonra başını göğe kaldırarak şöyle buyurmuştur:
“Sübhanallah! Allah’a yemin olsun ki hayır! Bunları Allah’tan başkası bilmiyor.[28]
İmam Sadık (a.s), gayb ilmine sahip olduğunu ve bu ilmi Ebu’l-Hattab’a de verdiğini iddia eden Ebu’l-Hattab’a reddiye olarak şöyle buyurmaktadır:
“O’ndan başka ilah olmayan Allah’a yemin olsun ki! Ben gayb ilmi bilmiyorum. Eğer ona (Ebu’l-Hattab’a) böyle bir şey söylemişsem Allah ölülerimin musibetinden dolayı bana sevap ve yaşamımda bana bereket vermesin.[29]
On ikinci İmam Hz. Mehdi (a.f) Gulat’ın reddi hakkında sadır ettiği tevkide şöyle yazmaktadır:
“...Allah (c.c) O’nu sıfatlandırdıklarından daha yücedir, O münezzehtir ve biz O’na şükür etmekteyiz. Biz ilim ve kudrette O’nunla şerik olamayız, O’ndan başka hiç kimse gayb ilmine sahip değildir, Öyle ki Kendisi muhkem kitabında şöyle buyurmaktadır:
(Ey Resul!) De ki: Göklerde ve yeryüzünde bulunanların hiçbiri, gizli şeyi bilemez, ancak Allah bilir.[30]
SONUÇ
Gulat fırkasının Ehlibeyt İmamları (a.s) hakkında aşırıcı düşünceleri üç ana başlıkta toplanabilir; İmamların (a.s) ilah ve Allahlığına inanıp, yaratmak ve rızık verme gibi sıfatları onlara nispet etmek, İmamların (a.s) nübüvvetine; Peygamber olduklarına ve İmamların (a.s) zati ve mutlak olarak gaybi ilme sahip olduklarına inanmak. Gulat fırkasına mensup kimseler Ehlibeyt İmamlarının (a.s) sözlerini bazen yanlış yorumlayarak ve bazen de sözün özünü anlamadan istedikleri şekilde mana ederek guluv düşüncesine kapılmışlardır. Ehlibeyt İmamları (a.s) sözleri, hal ve davranışları ile bu inançları reddetmişlerdir. Elbette Gulat fırkasına mensup kimselerin hepsini bir kategoride değerlendirmek de doğru değildir. Onlardan bazıları sade ve saf insanlar bazıları ise nefsani istek ve arzularına kapılmış bilinçli olarak bu inançları yayarak toplumda kendilerine dünyevi mevki ve makam kazanmak isteyen bilinçli kimselerdir. Bu grup, insanların Ehlibeyt imamlarına (a.s) besledikleri temiz duygularından yararlanarak guluv düşüncelerini yaymaya çalışmışlardır. Ehlibeyt İmamları’nın (a.s) iki gruba karşı mücadelesi farklı olmuştur. Sade ve saf insanları hal ve davranışlarıyla uyarmaya çalışmış ve düşüncelerinin yanlış olduğunu onlara hatırlatmışlardır. İkinci gruba karşı ise daha ciddi adımlar atarak; onları lanetlemiş ve bu konuda Ehlibeyt (a.s) dostlarını uyarmışlardır.
* Bu makale Dr. Nimetullah Seferi’nin Galiyan kitabından yararlanılarak hazırlanmıştır.
Turgut Atam
Dipnotlar_______________________________________________________________________________________________________
[1] - Ragıp İsfehani, Hüseyin b. Muhammed, el-Mufredat fi Ğaribi’l-Kur’an, Tahran, el-Mektabetü’l-Murtezeviyye, s. 365.
[2] - İbn-i Menzur, Lisanu’l-Arap, (Birinci Baskı: Beyrut, Dar-ı Ehyau’t Turasu’l Arabi, 1408), Guluvvun altında; Zebidi- Muhammed Murteza, Tacu’l-Arus, (İkinci Baskı: Beyrut, Dar-ı Mektebetu’l-Hayat), c. 10, s. 269.
[3] - Maide, 77.
[4] - Ahmet b. Hanbel, Müsned-i Ahmet, (Beyrut, Daru’l Fikir), c. 1, s. 215 ve 347.
[5] - Nehcü’l-Belaga, Subh-i Salih, İkinci Hutbe, paragraf: 13; Feyzü’l-İslam, İkinci Hutbe, paragraf:16.
[6]- Nehcü’l-Belaga, Subh-i Salih, Hikmet: 109; Feyz’ul İslam, Hikmet: 106; Temimi Amedi, Abdulvahit b. Muhammed, Gureru’l-Hikem ve Dureru’l-Kelim, (Tahran Ünüversitesi), c. 6, s. 194.
[7] - Gureru’l-Hikem ve Dureru’l-Kelim, c. 2, s. 324.
[8] - Nehcü’l-Belaga, Subh-i Salih, Hikmet: 117; Feyzü’l-İslam, Hikmet: 113.
[9] - Hürrü Amuli, Muhammed b. Hasan, Vesailu’ş-Şia, Beyrut, Daru İhya-i Turasi’l-Arabî, c. 14, s. 426, h. 14.
[10]- Kuleyni, Muhammed b. Yakup, el-Usul Mine’l-Kafi, Tahran, Daru’l-Kutubi’l-İslamiyye, 1365, c. 2, s. 75.
[11]- İhtiyar-ı Marifeti’r-Rical, s. 192- 193; Biharu’l-Envar, c. 25, s. 293, h. 50.
[12] - Biharu’l-Envar, c. 25, s. 279, h. 22.
[13] - Biharu’l-Envar, c. 25, s. 303, 69. Hadis; İhtiyar-ı Marifeti’r-Rical, s. 218.
[14] - Biharu’l-Envar, c. 25, s. 276- 278, h. 20.
[15] - Biharu’l-Envar, s. 218, h. 10.
[16] - a.g.e., s. 298, Hadis.: 21.
[17] - İhtiyar-ı Marifeti’r-Rical, s. 147; Biharu’l-Envar, c.25, s.289, h.46.
[18] - Zuhruf, 84.
[19] - İhtiyar-ı Marifeti’r-Rical, s. 194; Biharu’l-Envar, c.25, s.294, h.53.
[20] - İhtiyar-ı Marifeti’r-Rical, s. 148; Biharu’l-Envar, c. 25, s. 218, h. 47.
[21] - er-Ravza mine’l-Kafi, s. 225- 226; Biharu’l-Envar, c. 25, s. 321, h.90.
[22] - İhtiyar-ı Marifeti’r-Rical, s. 207- 208; Biharu’l-Envar, c.25, s.301, h.65.
[23] - İhtiyar-ı Marifeti’r-Rical, s.160; Biharu’l-Envar, c.25, s.291, h.48.
[24] - İhtiyar-ı Marifeti’r-Rical, s. 194; Biharu’l-Envar, c.25, s.296, h.57.
[25] -Bu konu hakkında daha fazla bilgi için bkz: el-Ahadisi’l-Gaybe li’l-Eimmeti’l-İsna Aşer, üç ciltlik bir kitap olup el-Maarifu’l-İslamiyye Müessesi tarafından basılmıştır.
[26] -Bkz: Biharu’l-Envar, c. 25, s. 268, 9. hadisten sonra.
[27] - İhtiyar-ı Marifeti’r-Rical, s. 193; Biharu’l-Envar, c.25, s.293, h.50.
[28] - İhtiyar-ı Marifeti’r-Rical, s.193; Biharu’l-Envar, c.25, s. 294, h.53.
[29] - İhtiyar-ı Marifeti’r-Rical, s.188-189; Biharu’l-Envar, c.25, s.322, h.91.
[30] - Neml,65; Biharu’l-Envar, c.25, s.266- 267, h.9.