Ammar’ın bugün şehadet yıldönümü Ammar bin Yasir ve Hakla Batılın Ölçüsü
Peygamber efendimiz vefat eder etmez Müslümanlar arasında ihtilaflar baş göstermiş ve kısa bir süre içinde Müslümanlar gruplara bölünmüştür… Peygamber efendimiz her şeyi önceden bildiğinden bunun içinde çareler düşünmüştür. Bunlardan birisi de Müslümanların ihtilaf anlarında Ammar bin Yasir’in tutumuna bakmalarıdır. O hangi taraftaysa o tarafın hak, karşısında duran tarafın ise batıl ve temelsiz olduğudur.
Hz. Peygamber efendimiz Ammar hakkında şöyle buyurmuştur: “Her ne zaman insanlar ihtilafa düşerse Sümeyye’nin oğlu (Ammar) hakla birliktedir”“Eğer insanlar arasında ihtilaf çıkar ve anlaşmazlığa düşerlerse “Sümeyye’nin oğlunun hangi grupta olduğuna bakınız ve o gruba bağlanınız...
Ammar bin Yasir, Yemen ahalisinden olup Mekke’deki Beni Mahzum kabilesiyle ittifak kurmuş bir ailenin çocuğu olarak Hz. Peygamber efendimizin (s.a.a) hicretinden 57 yıl önce Beni Mahzum kabilesinde dünyaya geldi. Babası Yasir, annesi Sümeyye ilk Müslümanlardan olup İslam yolunda şehit olanların ilklerindendirler.
Ammar, 48 yaşlarında Peygamber efendimizin hicretinin ilk yılında Peygamberimizin Erkam’ın evinde ikamet ettiği sırada Müslüman olmuş ve bu yolda tüm işkence ve zulümlere göğüs germiştir.
Ammar bin Yasir, İslam’ın yayılması için oldukça zahmetlere katlanmıştır. Peygamber efendimizin (s.a.a) bütün savaşlarında yanında olmuştur. Hz. Peygamber Ekrem (s.a.a) onun hakkında devamlı olarak şöyle buyururdu:
یا عمار! تقتلک الفئة الباغیه
“Ey Ammar! Seni haddi aşan, zalim bir grup öldürecektir.”
Ammar bin Yasir, Hz. Ali’nin (a.s) en vefalı dört yaranından biriydi. Hz. Peygamber efendimizin (s.a.a) vefatından sonra ahdine sadık kalarak Hz. Ali’nin yanında yer almıştır. Hz. Ali (a.s) halife olduktan sonra Ammar, her an Hz. Ali’nin yanında hazır olmuştur…
Sıffın savaşında ilerlemiş yaşına rağmen, savaş meydanında Hz. Peygamberin (s.a.a) sairi ashabıyla birlikte Muaviye’ye karşı bir an olsun Hz. Ali’nin yanından ayrılmamıştır… Hicretin 37’sinde Safer ayının dokuzunda 93 yaşında şehadet şerbetini içerek hak yolda şehit olmanın gururuyla ilahi rahmete kavuşmuştur.
Ammar Yasir’in kabri şerifleri, Suriye’nin Rukke şehrinin eski kalesinin sağ semtinde Ali (a.s) kapısı diye meşhur olan yerde bulunmaktadır.
Tarih kitaplarında yer aldığına göre Sıffın savaşında Ammar bin Yasir, şehadeti öncesi susuzluğundan ötürü oldukça fazla su istemiş… bir adam burada su yoktur demiş. Bu sırada “Raşit” adında küçük bir erkek çocuğu sütlü bir şerbet getirerek ona verir. Ammar şöyle der: “Dostum Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştu: Dünyadaki son azığın bir kap süt olacaktır. Ammar sütü içtikten sonra birkaç kere düşmana saldırdı. En sonunda Muaviye ordusundan “Ebu’l Adiye el- Fezari” ve “İbn Cavn Sekuni” adlı iki kişi Ammar’a saldırdı. Birincisi ağır bir kılıç darbesiyle Ammar’ı yaraladı. İkincisi Ammar yere düştükten sonra Ammar’ın başını gövdesinden keserek onu şehit etti.
Ammar bin Yasir’in Peygamber efendimizin vefatından sonraki tutumu Mevla ve efendisi olan Hz. Ali’nin tutumuyla aynıydı. Hilafet konusunda halifelere muhalefet etmiş ve onları kabul etmemiştir! O da, Salman, Ebu Zer ve Miktat gibi imametin yılmaz savunucu olmuştur.
Ammar bin Yasir, aynı şekilde Peygamber efendimiz ölüm döşeğinde iken bazı sahabelerin hilafet derdine düşerek Peygamber efendimizin cenazesini yerde bırakarak Sakife’ye gitmesiyle başlayan Sakife’de belirlenen hilafete karşı çıkmasıyla tanınmaktadır. Ammar, Hz. Fatıma’nın (s.a) şehadeti sonrası cenazesine katılıp cenaze namazı kılan ender kişilerdendir aynı zamanda.
Ammar Yasir, Cemel savaşına da katılmıştır. Bu savaşta bin kişilik bir birlikle ordunun sol kanadının Malik Eşter ise bin kişilik bir birlikle sağ kanadın komutanlığını üstlenmiştir.
Sıffın Savaşı ve Azgın bir Grubun Ammar’ı şehit etmesi
Zulkela Humeyri, yirmi bin kişilik kabilesiyle birlikte Hz. Ali’ye karşı Muaviye’nin yanında savaşmak için Sıffın’a geldi. Muaviye’nin savaşta dayandığı yegane kişi Zulkela’ydı. Hatta Muaviye, Zulkela’nın Hz. Ali’ye karşı savaşmaya karar vermesinden önce savaşmayı düşünmüyordu. Bu kandırılmış komutan, Ammar bin Yasir’in Hz. Ali’nin saflarında olduğunu öğrenince ağır bir şekilde sarsıldı. Muaviye’nin tebliğci memurları, onu aldatmak için Ammar nerde Sıffın nerde? (Ammar’ın 93 yaşında olmasından dolayı) Iraklılar (Hz. Ali’nin Sıffın’daki taraftarları) böyle yalanlar uydurmaktan çekinmemektedirler diye onu kandırmaya çalıştılar. Ancak Zulkela, kani olmayarak Amr bin As’a dönerek Hz. Peygamber, Ammar hakkında “Seni (sıratı müstakim) yolundan çıkmış zalim, sapkın ve haddi aşan bir grup öldürmeden ölmeyeceksin.” Demiş midir? Diye sordu: Amr bin As: Evet, böyle söylemiştir, ancak Ammar, Ali’nin ordusunun arasında değildir.” Zulkela, dedi ki: “Benim kendim bizzat araştırmalıyım.”
Sonra bir grubu bu konu hakkında araştırma yapması için görevlendirdi. Bu hassas durumda Muaviye ve Amr Bin As, olayın önemini bildiğinden eğer Ammar’ın Hz. Ali’nın ordusunda olduğunu veya orada şehit olduğunu öğrenecek olursa Şam ordusunda kopmaların ve hatta parçalanmasına sebep olacağını bildiklerinden onu gizemli ve esrarengiz bir şekilde öldürdüler.
Sıffın Savaşı ve Hakikatlerin Şeffaflığı
Sıffın savaşına Peygamber efendimizin sahabelerinden bir çoğu katılmıştır. Bunlardan en bariz örneklerinden birisi Ammar bin Yasir’dir. Çünkü efendimiz, basiretsizlerin hakla batılı teşhis etmesi için onu ölçü karar kılmıştır. Ayrıca bu savaşa Bedir savaşında peygamberimizin yanında savaşmış 25 sahabede Hz. Ali’nin yanında yer alarak şehadet şerbetini içmiştir.
Sıffın savaşında 45 bin Muaviye taraftarı 25 bin kişi de Hz. Ali’nin ordusundan olmak üzere toplam 70 bin kişi ölmüştür. Bunlardan 25’i bedir savaşına katılmış peygamberimizin ashabıydı. Bunların tamamı Hz. Ali’nin yanında savaşarak şehit olmuşlardır.
İşte bu durum Ehli sünnetin on dört asırdır cevabını veremediği sorulardandır. Nasıl olurda Bedir savaşına katılmış 25 sahabe içlerinde başka sahabelerin olduğu Muaviye ordusu tarafından şehit edilir? Bunların tamamı nasıl adil olabilir? Bunlara uymak nasıl gökteki yıldızlara uymak gibi olabilir? Birbirlerini doğrayan, başlarını kesenlerin her ikisi de nasıl hak olabilir?! Halbuki Peygamber efendimiz Ammar bin Yasir’i daha o zamanlar ölçü olarak tanıtmış ve ashabına her ne zaman ihtilafa düşseniz Ammar’a bakın. Ammar hangi taraftaysa o taraf haktır diye buyurmuştur. Ayrıca iki şahit olarak bizzat Peygamber efendimiz tarafından adlandırılan Huzeyme bin Sabit de Sıffın’da Hz. Ali’nin yanında yer almıştır. Peygamberimizin önde gelen sahabelerinden olan Huzeyme, Bedir savaşı başta olmak üzere Peygamberimizin savaşlarına katılarak onun yanında yer almıştır. Peygamberimiz Bedir savaşında ve öteki savaşlarda onun şahadetini iki şahadet olarak saymıştır. Bundan dolayı “Zulşahadeteyn” adıyla meşhurdur. O da Ammar gibi Sıffın savaşında Hz. Ali’nin yanında yer almış ve azgın ve sapkın grup olan Muaviye ve ordusuna karşı savaşarak şehit olmuştur.
Ehli sünnet ulemalarından Tabarani şöyle yazmaktadır:
حدثنا محمد بن عبد اللَّهِ الْحَضْرَمِى ثنا ضِرَارُ بن صُرَدٍ ثنا عَلِى بن هَاشِمٍ عن عَمَّارٍ الدُّهْنِى عن سَالِمِ بن أبى الْجَعْدِ عن عَلْقَمَةَ عن عبد اللَّهِ عَنِ النبى صلى اللَّهُ عليه وسلم قال :إذا اخْتَلَفَ الناسُ كان بنُ سُمَيَّةَ مع الْحَقِّ
Abdullah ibn Mesut Hz. Resulullah’tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
“Her ne zaman insanlar ihtilafa düşerse Sümeyye’nin oğlu (Ammar) hakla birliktedir.”[1]
Hakim Nişaburi, “El-Müstedrek ale’s Sahiheyn” adlı kitabında şöyle yazmaktadır:
أَخْبَرَنَا إِسْحَاقُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ خَالِدٍ الْهَاشِمِى بِالْكُوفَةِ، ثنا مُحَمَّدُ بْنُ عَلِى بْنِ عَفَّانَ الْعَامِرِى، ثنا مَالِكُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ النَّهْدِى، أَنْبَأَ إِسْرَائِيلُ بْنُ يُونُسَ، عَنْ مُسْلِمٍ الأَعْوَرِ، عَنْ خَالِدٍ الْعُرَنِى، قَالَ:دَخَلْتُ أَنَا وَأَبُو سَعِيدٍ الْخُدْرِى عَلَى حُذَيْفَةَ، فَقُلْنَا: يَا أَبَا عَبْدِ اللَّهِ، حَدِّثْنَا مَا سَمِعْتَ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَ فِى الْفِتْنَةِ؟
قَالَ حُذَيْفَةُ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَ: «دُورُوا مَعَ كِتَابِ اللَّهِ حَيْثُ مَا دَارَ» فَقُلْنَا: فَإِذَا اخْتَلَفَ النَّاسُ فَمَعَ مَنْ نَكُونُ؟ فَقَالَ: «انْظُرُوا الْفِئَةَ الَّتِى فِيهَا ابْنُ سُمَيَّةَ فَالْزَمُوهَا، فَإِنَّهُ يَدُورُ مَعَ كِتَابِ اللَّهِ»،
قَالَ: قُلْتُ: وَمَنِ ابْنُ سُمَيَّةَ؟ قَالَ: " أَوَ مَا تَعْرِفُهُ؟ "، قُلْتُ: بَيِّنْهُ لِى، قَالَ: «عَمَّارُ بْنُ يَاسِرٍ»، سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ لِعَمَّارٍ: «يَا أَبَا الْيَقْظَانِ، لَنْ تَمُوتَ حَتَّى تَقْتُلَكَ الْفِئَةُ الْبَاغِيَةُ عَنِ الطَّرِيقِ».
هَذَا حَدِيثٌ لَهُ طُرُقٌ بِأَسَانِيدَ صَحِيحَةٍ، أَخْرَجَا بَعْضَهَا وَلَمْ يُخَرِّجَاهُ بِهَذَا اللَّفْظِ
Halid El-Arni diyor ki ben ve Ebu Said Hudri, Huzeyfe’nin yanına geldik ve şöyle dedik: “Ey Ebu Abdullah! Bize Resulullah’tan (s.a.a) fitne hakkında duyduğun şeyler hakkında konuş.” Huzeyfe dedi ki: “Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: ‘Her nerede olursa Kur’an’ın etrafında dönünüz.” Dedik ki: “Eğer insanlar arasında ihtilaf çıkar ve anlaşmazlığa düşerlerse, biz kiminle olalım?” dedi ki: “Sümeyye’nin oğlunun hangi grupta olduğuna bakınız ve o gruba bağlanınız. Çünkü o, her zaman Allah’ın kitabının mihveriyetinde dönmektedir.”
Dedim ki: “Sümeyye’nin oğlu kimdir?” dedi ki: “Onu tanımıyor musun?” dedim ki: “Benim için açıkla” dedi ki: “Ammar bin Yasir” Allah Resulünün (s.a.a) Ammar hakkında şöyle dediğini duydum: “Ey Ebu’l Yakzan! Seni (sıratı müstakim) yolundan çıkmış zalim ve haddi aşan bir grup öldürmeden ölmeyeceksin.”
Bu hadis, bir çok senet açısından sahih hadistir. Sahihi Müslim ve Sahihi Buhari bu hadisin bazı (neden acaba?) bölümlerini nakletmişlerdir!!![2]
Bu hadislerden de anlaşıldığı gibi Ammar ve onun gibi Hz. Ali’nin yanında Sıffında savaşanlar cennet ehlidir. Ve onun karşısında duran ve onlarla savaşanlar cehennem ehlidir. Ehli sünnet mezhebi taraftarları buna da şu ana kadar cevap verememiştir.
Hz. Peygamberimiz (s.a.a) onun hakkında şöyle buyurmuştur: “Cennet Ali, Ammar, Selman ve Bilal’ı görmek için iştiyak duymaktadır.”
ABNA.İR
[1] - Tabarani, El- Mucemu’l Kebir, c. 10. s, 95, h: 10071…
[2] - El-Hakim Nişaburi, Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah, El-Müstedrek Ale’s Sahiheyn (Buhari ve Müslim) c. 2, s. 162, h: 2652.