Lübnan

Rate this item
(0 votes)

Lübnan, uzun süre iç karışıklıklar yaşadıktan sonra 1988'de imzalanan Taif anlaşmasından sonra kademeli bir şekilde istikrara kavuşmaya başladı.

Bugünlerde de israil işgal güçlerinin Güney Lübnan'dan çekilmeye hazırlanması, Güney Lübnan'da Israil'in tampon gücü görevi yapan SLA milislerinin bazı bölgeleri boşaltması sebebiyle bu ülke yeniden gündeme gelmeye başladı. Ayrıca Filistin, Lübnan ve Suriye adeta iç içe bir konum arz ettiğinden, siyonist işgal her üçünü de yakından ilgilendirdiğinden Türkiye'de Lübnan'ın coğrafi konumu ve siyasal statüsü tam olarak bilinmemektedir. Bu yüzden bazıları Lübnan'la Filistin'i birbirine karıştırıyor. Dolayısıyla Lübnan'a özgü bir hareket olan Hizbullah'ı, Filistin'deki İslami oluşumlardan sanıyorlar. Bu yüzden zaman zam "HAMAS'la Hizbullah niye birleşmiyor, bu ikisinin ayrı ayrı hareket etmelerinin sebepleri nelerdir?" türünden sorularla karşılaşıyoruz. Bundan dolayı biz, bu sayımızın İslam Coğrafyası bölümünde Lübnan'ı tanıtmaya ve bu ülkeyle ilgili olarak hala birçoklarının zihninde cevaplandırılmamış halde durduğunu sandığımız birtakım soruları cevaplandırmaya çalışacağız.

 

Lübnan Hakkında Genel Bilgiler

Resmi adı: Lübnan Cumhuriyeti

Başkenti: Beyrut

Diğer önemli şehirleri: Trablussam, Sayda, Zahle, Sur, Nebatiye.

Yüzölçümü: 10.452 km2

Nüfusu: 3.300.000 (1999 tahmini)

Etnik yapı: Lübnan nüfusunun % 83'ünü Araplar oluşturmaktadır. Lübnan Araplarının % 63'ü Müslüman, % 8'i Dürzi, kalanı ise Maruni hıristiyandır. % 11 oranında Grek (Yunan asıllılar) vardır. Greklerin % 59'u ortodoks, % 41'i katoliktir. % 5 oranında Ermeni vardır. Ermenilerin tamamı, Ermeni kilisesi mensubu (ortodoks) hıristiyandır. % 1 oranında da Kürt vardır ve Kürtlerin tamamı Müslümandır.

Dil: Resmi dil Arapça ve Fransızca'dır. Halkın geneli Arapça konusmaktadır. Arap olmayan ve yukarıda zikredilen etnik unsurların dilleri de konuşulur.

Din: Devletin resmi dini yoktur. Halkın % 59.5'i Müslümandır. Müslümanların % 60'i şii, % 40'i Sünnidir. Yaklaşık % 7 oranında da Dürzi (Derezi) vardır ki bunlar da Müslümanlar arasında gösterilmektedir. Ancak Dürzilerin inanç ilkeleri İslam'ın inanç ilkelerinden çok uzaktır. Lübnan nüfusunun % 20'sini Maruni hıristiyanlar oluşturur. Maruniler Arap katoliklerdir. Ancak bazı konularda diğer katoliklerden ayrılmaktadırlar. Yaklaşık % 5.5 oranında Grek ortodoks, % 3.4 oranında Grek katolik, % 3.4 oranında da Ermeni ortodoks mevcuttur.

Coğrafi durumu: Ortadoğu ülkelerinden sayılan ve bir Ön Asya ülkesi olan Lübnan kuzeyden ve doğudan Suriye, güneyden Filistin (Israil işgali altında), batıdan da Akdeniz ile çevrilidir.

Yönetim: Lübnan'da halen uygulamada olan devlet geleneğine göre cumhurbaşkanı hıristiyanlardan, başbakan Sünni Müslümanlardan, meclis başkanı ise şii Müslümanlardan seçilir. 128 üyeli parlamentoda hıristiyanlarla Müslümanlar yarı yarıya temsil edilmektedir. Ancak Dürziler ve Nusayriler de Müslümanlardan sayılmaktadır.

Tarihi: Lübnan İslam orduları tarafından 636'da Hz. Ömer (r.a.) zamanında fethedildi ve Sam (Suriye) eyaletine bağlandı. Lübnan da Suriye gibi raşid halifeler döneminden sonra sırasıyla Emevi, Abbasi, Mısır hükümdarları, Selçuklular, Eyyubiler ve Memluklerin hakimiyetinde kaldı. 1516'da Osmanlı hakimiyetine geçti ve I. Dünya Savaşı sonuna kadar 400 yıl süreyle Osmanlı idaresinde kaldı. Osmanlılar Lübnan'ı merkezden tayin ettikleri bir vali vasıtasıyla yönettiler. Ancak ülkede yasayan etnik unsurların kendi inanç ve geleneklerini uygulamalarını sağlayacak şekilde örgütlenmelerine de fırsat tanıdılar.

1918'de Lübnan, Fransızlar tarafından işgal edildi. Fransızlar ülkedeki Marunilerle işbirliği içine girerek Müslümanlara baskı yaptılar. Fransız işgali 1943 Kasım'ına kadar sürdü. 1 Ocak 1944'te de Lübnan'ın bağımsızlığı resmen tanindi. Ancak Fransızların ülke üzerindeki nüfuzları tam anlamıyla sona ermedi. Fransa bu tarihten sonra da Lübnan'daki siyasi yapının teşekkülünde Suriye'yle birlikte söz sahibi olmuştur.

Bağımsızlık sonrasında cumhurbaşkanlığına Bisar el-Huri getirildi. Onun cumhurbaşkanlığı 18 Eylül 1952'ye kadar sürdü ve ondan sonra Kamil Sem'un cumhurbaşkanı oldu. Sem'un maruni hıristiyanlardandı ve izlediği politikayla gerek Dürzilerin, gerekse Müslümanların tepkisine yol açtı. Lübnan'ın Mısır'la birleşmesini isteyen Arap milliyetçiler de Sem'un politikasına karşı çıkıyorlardı. Sonuçta 8 Mayıs 1958'de muhalefetten bir gazetecinin öldürülmesi geniş çaplı bir tepkiye yol açtı ve bu tepki çok geçmeden silahlı eylemlere dönüştü. Eylemler üzerine Sem'un, ABD'den yardim istedi ve ABD 15 Temmuz 1958'de Lübnan'a askeri çıkarma yaptı. Fakat olaylar durmadı ve ABD siyasi manevralarla bir çözüm bulma yoluna gitti. Bu çerçevede 31 Temmuz 1958'de Ordu komutanı Fuad Sihab'i 22 Eylül 1958'de (Kamil Sem'un'un kanuni süresinin bitiminde) görevi devralmak üzere cumhurbaşkanlığına seçti. Fuad Sihab görevi devraldıktan sonra Müslüman kökenli Reşid Kerami'ye bir hükümet kurdurdu. Ancak hıristiyan gruplar buna karşı çıktılar ve ülke genelinde eylemler başlattılar.

Fuad Sihab cumhurbaşkanlığı süresince ülkede bir denge politikası izlemeye çalıştı. Bununla birlikte halk tabanının tam tasvibini kazanamadı ve siyasi karışıklıklar aralıklı olarak devam etti. Eylül 1964'te Sihab'in süresinin bitmesinden sonra Charles Hilu cumhurbaşkanlığına seçildi. Onun döneminde siyonist Israil yönetiminin saldırgan politikası yüzünden çok sayıda Filistinlinin Lübnan'a iltica etmek zorunda kalması dolayısıyla Lübnan, Filistin meselesinin de doğrudan içine çekilmiş oldu. Lübnan'a yerleşen Filistinliler bu ülkede örgütlenerek siyasi faaliyetlerde bulunmaya başladılar. Ancak Maruni Falanjistler bu durumdan rahatsız oluyorlardı.

Charles Hilu'nun cumhurbaşkanlığı Ağustos 1969'da sona erdi ve yerine Süleyman Feranciye (maruni) cumhurbaşkanı oldu. Filistinlilerle Falanjistler arasındaki gerginlik Feranciye döneminde de devam etti ve bu gerginlik 1975'te iç savaşa dönüştü. Iç savaş 1976'da da bütün şiddetiyle devam etti. Eylül 1976'da Süleyman Feranciye'nin görev süresinin dolması üzerine yerine Ilyas Sarkis getirildi. 1976'nin sonlarına doğru, olaylara müdahale için Suriyelilerin öncülüğünde bir Arap Caydırıcı Gücü, Lübnan'a sokuldu. Bu arada Suriye yönetiminin daha önceki olaylarda sürekli hıristiyanların yanında yer aldığını hatırlatalım. Müdahaleden sonra imzalanan bir anlaşmayla Filistinlilerin elindeki ağır silahların alınması, Filistinli gerillaların Israil işgali altındaki Filistin toprakları sınırına 15 km. yakınlıkta bulunan bölgeye çekilmelerinin sağlanması ve Lübnan ordu birlikleriyle Arap Caydırıcı Gücü'nün Filistin kampları çevresinde denetlemelerde bulunmaları kararlaştırıldı. Bu anlaşmanın hem siyonist Israil devletini kuzeyden Filistinli gerillaların saldırıları konusunda güvenceye kavuşturma, hem de Filistinlilerin Lübnan içindeki hareket imkanlarını kısıtlama amacı taşıdığı açıktı. Ancak anlaşma olayları durdurmaya yetmedi ve 1977'nin başından itibaren Lübnan'ın yerli Müslümanları da kendilerini olayların içinde buldular. Öte yandan hıristiyan milisler durumlarını sağlama aldıktan sonra Arap Caydırıcı Gücü'nün çekilmesini isteyerek bu güce karşı silahlı eylemlere giriştiler. Bütün bu olayların ülke geneline yayılması ülkedeki siyasi otoritenin tamamen sembolik bir hal almasına ve Lübnan topraklarının değişik gruplar arasında paylaşılmasına yol açtı. Öte yandan siyonist Israil güçleri de Filistinlilerin kuzeyden yaptıkları saldırılara cevap olarak çeşitli hava saldırılarında bulundular.

Israil 3 Haziran 1982'de Londra büyükelçisinin bir saldırı sonucu yaralanmasını bahane ederek 6 Haziran 1982'de Lübnan'ı işgal etti. Falanjistler bu işgalde Israilli güçlere yardımcı olmuşlardır. Lübnan'da askeri güç bulunduran Suriye ise işgal karşısında sessiz kalmayı tercih etti.

Israil işgalinin henüz devam ettiği sırada 23 Ağustos 1982'de Lübnan'da bir cumhurbaşkanlığı değişikliği de oldu ve Ilyas Sarkis'in yerine Besir Cemayel seçildi. Siyonist güçlerle çok yakin ilişkilerinin olduğu bilinen Besir Cemayel cumhurbaşkanlığında daha bir ayini doldurmadan 14 Eylül 1982'de öldürüldü.

Besir Cemayel'in öldürülmesinden bir hafta sonra 21 Eylül 1982'de kardeşi Emin Cemayel cumhurbaşkanlığına getirildi. Emin Cemayel ülkede siyasi otoriteyi sağlamak için kendisine yardımcı olmaları üzere Amerika, Fransa ve Italya'dan Lübnan'a asker göndermelerini istedi. Siyonist Israil'in Lübnan’ı işgaline ve bu ülkede gerçekleştirdiği katliama göz yuman bu ülkeler Emin Cemayel'in isteğini kabul ettiler. Ama değisen bir şey olmadı. Iç karışıklıklar ve silahlı eylemler yine devam etti.

Siyonist güçler Şubat 1985'ten itibaren Lübnan’ı terk etmeye başladılar. Ancak çekilirken Güney Lübnan'da özel bir güvenlik bölgesi oluşturdular. Orada hıristiyan milislerden Güney Lübnan Ordusu (SLA) adında özel bir ordu kurdu ve başına da yine maruni bir subay olan Antuvan Luhad'i geçirdiler. Bu ordu bugün Hizbullah milislerinin saldırılarına karşı Israil'in işgali altındaki toprakların kuzey sınırlarını korumaktadır.

Emin Cemayel'in görev süresi Ekim 1988'de sona erdi. Ancak ABD ile Suriye'nin ondan sonra kimin Lübnan cumhurbaşkanı olacağı konusunda anlaşamamaları dolayısıyla ülke 1989 yılına cumhurbaşkansız girdi. Bunun üzerine siyasi istikrarsızlıktan yararlanan genelkurmay başkanı Misel Avn askeri gücünü de kullanarak kendini cumhurbaşkanı ilan etmek istedi. Öte yandan Arap ülkelerinin girişimiyle daha önceki çeşitli suikastlarda öldürülenlerden artakalan 62 Lübnanlı parlamenter cumhurbaşkanı sorununa çözüm bulmak üzere Ekim 1989'da Suudi Arabistan'ın Taif şehrinde toplandı. Bu toplantıda alınan kararlar doğrultusunda parlamenterler 5 Kasım 1989'da Lübnan’ın Klayat şehrinde bir toplantı düzenleyerek Röne Muavvad'i cumhurbaşkanı seçtiler. Ancak Muavvad 17 gün sonra, 22 Kasım 1989'da öldürüldü. Onun öldürülmesinden 3 gün sonra da Ilyas el-Hiravi bu göreve getirildi. Ilyas el-Hiravi Suriye ve ABD'den aldığı destekle Misel Avn'i Lübnan’ı terk etmeye zorladı. Öte yandan ülkeyi yeniden bir siyasi istikrara kavuşturmak amacıyla milis grupların ellerindeki ağır silahların bir kısmını topladı. Bu gelişmelerin arkasından ülkede kısmen bir istikrar ve siyasi otorite sağlanmıştır. el-Hiravi'nin görev süresinin dolmasından sonra yapılan seçimlerde bu göreve şimdiki cumhurbaşkanı Emil Lahud seçildi. Geçtiğimiz haftalarda oluşan yeni hükümetin başına da Selim el-Hiss getirildi. Meclis başkanlığını ise Emel hareketinin lideri Nebih Berri yürütmektedir.

 

İslami Hareket:

Lübnan çok sayıda İslami oluşumun bulunduğu bir ülkedir. Bunlar hakkında bazı özet bilgiler vereceğiz:

İslam Cemaati (Cemaati İslamiye): Faysal Mevlevi'nin liderliğindeki bu cemaat Müslüman Kardeşler'in Lübnan kanadıdır. 1964'ten sonra örgütlenmeye başladı. Sünni Müslümanlar arasında etkilidir. En güçlü olduğu şehir Sayda'dır. Hareketin liderliğini Faysal Mevlevi'den önce değişik eserleriyle tanınan Fethi Yeken yapıyordu.

Hizbullah: Lübnan'daki Şiiler arasında en güçlü örgüttür. Örgütün manevi lideri Hüseyin Muhammed Fadlullah, teşkilat lideri ise Hasan Nasrullah'tır. Güney'de Israil işgal kuvvetlerine ve onların tampon gücü durumundaki Güney Lübnan Ordusu (SLA)'na karşı silahlı mücadele veren İslami Direniş bu hareketin askeri kanadı niteliğindedir. Hizbullah'ın askeri kanadı Lübnan hükümeti tarafından da resmen tanındığından silahları alınmamaktadır. Başkent Beyrut'un güney kesimi de dahil olmak üzere Lübnan’ın güney bölgesinin önemli bir kısmında güvenlik kontrolü Hizbullah'ın silahlı milislerine verilmiştir. Hizbullah Lübnan'da ayni zamanda bir siyasi parti niteliğindedir.

İslami Emel Hareketi: Daha önce İmam Musa Sadr'ın liderliğindeyken Şiilerin benimsediği bir yapıya sahip olan Emel Örgütü'nün Nebih Berri'yle birlikte laik ve Suriye yanlısı bir çizgiye kayması üzerine bu örgütten ayrılan Şii Müslümanlar tarafından kuruldu. Fakat fazla geniş bir tabana sahip değildir.

İslami Tevhid Hareketi: 1982 Israil işgalinden sonra Şeyh Said Sa'ban'ın liderliğinde Sünni Müslümanlar arasında örgütlenmeye başladı. Taraftarları genellikle sünnilerden olmakla birlikte Iran yanlısı bir çizgi izlemektedir.

Hizbu't-Tahrir: Takiyyuddin en-Nebhani tarafından kurulmuş olan bu örgüt hilafet konusuna ağırlık vermektedir.

İbadurrahman Cemaati: 1950'lerden buyana faaliyet göstermektedir. Siyasi faaliyetlerden çok kültürel ve sosyal faaliyetlere ağırlık vermektedir. (Senegal'deki İbadurrahman Cemaati'nden farklıdır.)

Bunların yanı sıra bazı tasavvufî cemaatler de bulunmaktadır. Ancak tasavvufi cemaatler genellikle siyasi faaliyetlerden uzaktır.

Read 3182 times