Cezayir -1

Rate this item
(0 votes)

Bilindiği üzere Cezayir uzun süreden beridir yaşanan iç kargaşa sebebiyle sürekli gündemde olan ülke.

En son cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birlikte bu ülke yeniden gündeme geldi. Biz de bu sayımızda bu ülkeyi değişik yönleriyle tanıtmaya çalışacağız.

Resmi adı: Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti

Başkenti: Cezayir (Nüfusu: 2 milyon)

Yüzölçümü: 2.381.741 km2 (Bunun % 84'ü genellikle çöl ve vahalardır. Buralarda nüfus yoğunluğu çok düşüktür)

Nüfusu: 32.000.000 (1999 tahmini)

Etnik yapı: % 78 Arap, % 20 Berberi, % 1'e yakın Fransız, % 1'den daha az oranda yahudi bulunmaktadır. Az sayıda da Osmanlı döneminden kalma Türkler vardır.

Dil: Şu anki resmi dili Arapça'dır. Ancak yakın zamana kadar resmiyette Fransızca birinci sırada geliyordu. Halkının % 90'dan fazlası Fransızca'yı bilir. Berberiler kendi etnik dillerini konuşurlar. Ancak Berberice bir eğitim ve kültür dili olarak kullanılmamaktadır.

Din: Resmi din İslam'dır. Halkın % 99'a yakını Müslümandır. Kalan nüfusu katolik hıristiyanlar ve az sayıdaki yahudiler oluşturur. Müslümanların büyük çoğunluğu Sünnidir. Sünnilerin de geneli Maliki, az bir kısmı Hanefidir. % 0.5 oranında da İbadiler bulunmaktadır. İbadiler haricilerin hayatta kalan tek kollarıdır.

Coğrafi durumu: Bir kuzeybatı Afrika (Mağrib) ülkesi olan Cezayir kuzeyden Akdeniz, doğudan Tunus ve Libya, güneydoğudan Nijer, güneybatıdan Mali ve Moritanya, batıdan Fas ile çevrilidir. Topraklarının % 16'sı tarıma elverişlidir. Bu nitelikteki toprakların büyük bir kısmı ve illerin 31'i Akdeniz ikliminin etkisinde olan ve ülke topraklarının sadece % 16'sını oluşturan Kuzey Cezayir'dedir. Sahil uzunluğu yaklaşık 1.000 km'yi bulmaktadır. Ülkenin en büyük şehirleri de kıyı şeridindedir. Kuzeyde Akdeniz iklimi, güneyde çöl iklimi hakimdir.

Yönetim şekli: Cezayir'de her ne kadar ara sıra seçimler yapılıyorsa da halen, 16 Ocak 1992'de yönetime el koyan askeri cunta işbaşındadır. Sivil yönetim her bakımdan askeri cuntanın kontrolünde ve güdümündedir.

Tarihi: Cezayir, M. VII. asrın ortalarından sonra İslam orduları tarafından fethedilerek İslam devletinin topraklarına katıldı. Daha sonra çeşitli hanedanlıkların hakimiyetinde kalan Cezayir 1517'de Barbaros Hayrettin Paşa (Hızır Reis) ile kardeşi Oruç Reis tarafından fethedilerek Osmanlı topraklarına katıldı. Aynı yıl Osmanlı Cezayir eyaleti kuruldu. Bu eyalet 1830 yılına kadar ayakta kaldı.

1830 yılının Temmuz ayında Fransızlar Cezayir'i işgal ettiler. Fransızlar, burayı kurmak istedikleri Büyük Fransız İmparatorluğu'nun bir parçası haline getirmeyi amaçlıyorlardı. Bunun için Cezayir'in Müslüman halkını hıristiyanlaştırmak ve kendilerini tamamen Fransız kültürüne adapte etmek istiyorlardı. 1830'da Cezayir'de Avrupa'nın en büyük misyonerlik merkezi olan Beyaz Papazlar Cemiyeti kuruldu. Bu cemiyet Cezayir halkını elli yıl içinde hıristiyanlaştırmayı amaçlıyordu. Ama Cezayir halkının dinine bağlılığı onların başarısını engelledi.

Fransız işgaline karşı ilk bağımsızlık mücadelesini işgalin ikinci yılında Emir Abdülkadir başlatmıştır. Emir Abdülkadir işgalcilere karşı 14 yıl mücadele etti ve 23 Aralık 1947'de Fransızlar tarafından tutuklandı. Sonraki yıllarda da işgale karşı ayaklanmalar ve bağımsızlık mücadeleleri oldu. Ancak Fransız işgalciler bütün bu hareketleri şiddetle ve zulümle bastırdılar. Sadece 5 Ağustos 1945 tarihinde Fransızlar bir gün içinde 45 bin Cezayirlinin canına kıymışlardır.

Fransız işgaline karşı ikinci bağımsızlık savaşı 1954 yılında başladı. Bu savaş Milli Kurtuluş Cephesi'nin öncülüğünde başlatıldı. Milli Kurtuluş Cephesi, Cezayir halkının şuurlandırılmasında önemli etkinliği olan Cemiyeti Ulema'nın öncülüğünde oluşturulmuştu. Cephe, Kasım 1954'te yayınladığı ilk bildirisinde amacının Cezayir'i işgalden kurtararak bu topraklar üzerinde İslam esaslarına göre şekillenen bağımsız bir devlet kurmak olduğunu bildirdi. Sekiz yıl süren bağımsızlık savaşı süresince bir buçuk milyon Cezayirli Müslüman, işgalciler tarafından şehid edildi.

Milli Kurtuluş Cephesi 1958'de geçici bir hükümet oluşturdu. 5 Temmuz 1962'de de bağımsızlık ilan edildi. Müslümanların sekiz yıl süren kararlı mücadeleleri karşısında işgalciler bu ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar. Ancak bağımsızlık sonrasında cihadın başlangıcında belirlenen hedeflerle bağdaşmayan olumsuz gelişmeler oldu. Fransa'nın oyunuyla Milli Kurtuluş Cephesi içinde yer alan Müslüman ilim adamları tasfiye edildi ve Batıcı laik düşünce sahipleri öne geçti.

Bağımsızlık sonrasında geçici bir süre cumhurbaşkanlığı yapan Ferhad Abbas'ın arkasından 15 Eylül 1963'te Ahmed bin Bella cumhurbaşkanlığına getirildi. Ahmed bin Bella, 19 Haziran 1965'te gerçekleştirilen bir darbeyle cumhurbaşkanlığından uzaklaştırıldı ve yerine sosyalist Batıcı bir anlayışa sahip olan Albay Huvari Bumedyen geçti. Huvari Bumedyen ülkede katı bir totaliter baskı rejimini hakim kıldı. Bumedyen'in dönemi onun Aralık 1978'de ölmesiyle kapandı. Yerine yine sosyalist bir anlayış sahibi olan Şazeli bin Cedid seçildi.

Sosyalist rejime karşı değişik zamanlarda ayaklanmalar oldu. Bunların en etkinlerinden biri 1982 ayaklanmasıdır. Ancak bu ayaklanma zor kullanılarak bastırılmıştır. İkinci büyük ayaklanma ise 5 Ekim 1988'de başladı ve bir hafta sürdü. Bu ayaklanma dolayısıyla hükümet güçleriyle halk arasında meydana gelen çatışmalarda en az beş yüz kişi öldü. Hükümet bu ayaklanmayı zorla bastıramadı ve bazı önemli vaadlerde bulunmak suretiyle ancak halkı yatıştırabildi. Hükümetin en önemli vaadi ise çok partili demokratik hayata geçmekti.

Hükümet yaptığı vaadler doğrultusunda yeni bir anayasa metni hazırlayarak 23 Şubat 1989'da halkoyuna sundu. Yeni anayasa ülkenin sosyalist niteliğini kaldırıyor ve İslam'ı devletin resmi dini olarak kabul ediyordu. Aynı zamanda birden fazla siyasi partinin ve siyasi amaçlı derneklerin kurulmasına imkan tanıyordu. Bunun gibi daha birçok önemli değişiklikler içeriyordu. Yeni anayasa halkın çoğunluğunca onaylanarak yürürlüğe kondu. Arkasından yeni siyasi partiler kuruldu ve 12 Haziran 1990'da ilk çok partili yerel seçimler yapıldı. Bu seçimlerde İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) oyların % 55'ini alarak birçok yerde yerel seçimleri kazandı. Arkasından 26 Aralık 1991'de ilk çok partili genel seçimlerin birinci turu gerçekleştirildi. FIS bu seçimlerde de büyük başarı gösterdi. Resmi kaynaklara göre oyların % 55'ini, kendi kaynaklarına göreyse % 80'ini aldı.

İslami Selamet Cephesi'nin gösterdiği başarı Cezayir'de önemli çıkarları olan Fransa başta olmak üzere bütün Batılı güçleri rahatsız etti. Bu yüzden tek çare olarak Cezayir ordusunu harekete geçirme yoluna başvurdular. Sonuçta ordu, 16 Ocak 1992'de yani seçimlerin ikinci turunun yapılacağı tarihe beş gün kala gerçekleştirdiği darbeyle yönetime el koyarak seçimlerin ikinci turunu iptal etti ve genel başkan Prof. Abbasi Medeni başta olmak üzere FIS ileri gelenlerinin çoğunu tutuklattı. Cunta yönetimi daha önce mahalli seçimleri kazanarak işbaşına gelen FIS mensubu belediye başkanlarını ve belediye meclisi üyelerini de görevden aldıktan sonra pek çoğunu tutuklattı. İlk tutuklama kampanyasında tutuklanan FIS mensuplarının sayısı altı bini aştı. Bunların pek çoğu 45 derece sıcaklık altındaki toplama kamplarına gönderildi. Sonraki dönemlerde ortaya çıkan bazı olaylar ve birtakım provokasyonlar vesilesiyle de çok sayıda FIS mensubu tutuklandı. Cunta Mart ayında da, FIS'ı tamamen kapattığını açıkladı.

General Halid Nezzar'ın başkanlığındaki askeri cunta Yüksek Devlet Konseyi adıyla bir konsey oluşturdu. Bu konseyin başkanlığına da 29 yıldan beri Fas'ta sürgün hayatı yaşamakta olan Muhammed Budiyaf'ı getirdi.

Cunta yönetimi önce FIS ileri gelenlerinden 13 kişi hakkında idam istedi. Ancak birkaç ertelemeden sonra Temmuz ayı ortalarında gerçekleştirilen duruşmada askeri mahkeme FIS genel başkanı Abbasi Medeni ile yardımcısı Ali Belhac'ı 12'şer yıl, diğer FIS liderlerini de 4 ile 6 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırdı.

Yüksek Devlet Konseyi başkanı Muhammed Budiyaf 29 Haziran 1992 tarihinde orduda görevli Lembarek Binmaraf adında bir teğmen tarafından öldürüldü. Yolsuzluk davaları yüzünden başbakan Seyyid Ahmed Gazali ile ve bazı generallerle arası açılan Budiyaf'ın öldürülmesi olayı başlangıçta İslami Cephe'ye yüklendi. Ancak araştırmalar sonunda cinayeti işleyen subayın İslami Cephe'yle herhangi bir ilgisinin bulunmadığı ortaya çıktı. Budiyaf'tan sonra Yüksek Devlet Konseyi başkanlığına Ali Kafi getirildi. Cunta yönetiminin kapattığı İslami Selamet Cephesi'nin ileri gelenleri Ali Kafi'nin başkanlığındaki yeni yönetime diyalog çağrısında bulundularsa da yönetim diyaloğa yanaşmak istemedi. Ancak cunta yönetimi daha sonra bir çıkmaz sokağa girdiğini anladı ve İslami Hareket mensuplarıyla bir uzlaşma yolu aramaya başladı. Bu yüzden ordu sertlik yanlısı hükümeti 11 Nisan 1994 tarihinde istifaya zorlayarak yerine daha ılımlı bir hükümet oluşturdu. Ancak yeni hükümet de bazı siyasi oyunlara başvurmak dışında hiçbir uzlaşmacı girişimde bulunmadı.

1996'da göstermelik olarak bir referandum gerçekleştirilerek yeni bir anayasa yürürlüğe kondu. Cuntanın açıklamalarına göre referandumda oy kullananların % 86'sı "evet" oyu vermişti. Ardından 5 Haziran 1997 tarihinde yine göstermelik bir parlamento seçimleri gerçekleştirildi. Seçimlere birden fazla partinin katılmasına izin verildi ama favori cuntanın desteklediği Cezayir Ulusal Demokratik Birlik Partisi'ydi. Seçimler dürüstçe ve demokratik bir ortamda yapılmadığından sonuçlar da cuntanın istediği şekilde oldu.

Read 3905 times
More in this category: « Cezayir - 2 Lübnan »