Aşura’dan Alınması Gereken Dersler

Rate this item
(0 votes)
Aşura’dan Alınması Gereken Dersler

Allah'ın Adıyla

 

Onuncu gün anlamına gelen Aşura, Miladi 680 yılına rastlayan  Hicri 61. Yılın Muharrem ayının onuncu günü Kerbela’da vuku bulan eşsiz savaşın da adıdır.

Öyle bir savaş ki o günden günümüze kadar zulme karşı verilen mücadele ve kıyamlara ilham kaynağı olduğu gibi bundan sonra da daha belirgin bir şekilde yol gösterici olacaktır. Çünkü her geçen gün Aşura savaşının mahiyetinin yeni boyutları, derinliği, azameti keşfedilmektedir.

Ve işte bunun için Aşura tarihin belli bir kesiminde olup bitmiş bir olay, kıvılcım ve geçici bir enerji boşalması olmanın ötesinde tarihin yönünü değiştiren ve gelecekte de tarihe yön verecek bir akımdır, bir ekoldür/mekteptir. “Her gün Aşura, her yer Kerbela” sözü günümüzde daha iyi anlaşılmaya başlamıştır.

Tarihin bazı kesimlerinde bu meşale rengini kaybetmiş olsa da hiç bir zaman sönmemiştir. Aşura zulme, sultaya, işgale, sömürüye, nifaka karşı bir mücadele yöntemidir.

 Bu mücadele yönteminde mazlumlar, mustazaflar, hakları ellerinden alınmış, ülkeleri ve zihinleri işgal edilmiş mücadeleciler için her dönemde ders alınacak dersler vardır.

 Zulme karşı sürdürülen mücadelenin nerede ve hangi boyutlarda sürdürüldüğü önemli değildir. Herkes kendi bölgesinin şartlarına göre, baskı ve zulmün boyutlarına göre Aşura akımından ihtiyaç duyduğu dersleri alabilir.

Nedir bu dersler?

Mücadele ile ilgili aklımıza gelen ne kadar iyilik, fazilet ve erdem varsa Aşura’da tecelli etmiştir. Mücadele başlatmak ve sürdürmek isteyenler için Aşura en kısa, en kestirme yoldur. Nerede ve hangi amaca yönelik olursa olsun zulme ve sultaya karşı mücadelede ihtiyaç duyulan unsurların başında cesaret, basiret, ilkelere bağlılık, dürüstlük, meşru lidere bağlılık, fedakarlık ve... gelir.

Bu erdemlerin hepsi Aşura savaşında net bir şekilde görülmektedir.

Cesaret ve korkusuzluk: Canından olmak, zindana düşmek, işkence görmek, dünya nimetlerinden mahrum kalmak, ailesinden çocuklarından ayrılmak, işinden olmak, makamından uzaklaştırılmak, fakirlik çekmek, evlatların eğitim-öğretimi kaygısı, geçim sıkıntısı, halk arasında itibarsızlaşmak, yenilmek ve bunun gibi onlarca korkudan sıyrılmayanlar mücadele ehli olamazlar. Aşura savaşına katılanların meydana girmeden önce bu korkuları yendiklerini tarihçiler kaydetmiştir.

İlkelere bağlılık: İmam Hüseyin(as) ve yaranları düşmanı her ne pahasına olursa olsun yenmek veya caydırmak için ilkelerden asla taviz vermemiştir. Yezid’e biyat konusunda düşmana hile gelmek gibi bir yönteme asla başvurmamışlardır. Düşmanla karşı karşıya gelip meydan okumalarda bile onları doğru yola davet etmiş, nasihatte bulunmuş ve asla orta bir yol bulma, kazan-kazan yöntemini seçmemişlerdir. Hak gördükleri ilkelerden asla vazgeçmemişlerdir.

Fedakarlık: Mücadeleci kişi hedefi uğruna hiç bir fedakarlıktan kaçınmaz. İmam Hüseyin’in yaranları savaş meydanına girmek için asla başkasının gitmesini beklememiş ve meydana çıkmak için birbirleriyle yarışmışlardır. Çünkü hedeflerinin doğruluğundan asla şüpheleri yoktu. Hedefi için bedel ödemeyenlerin başarı kazandıklarını tarih kaydetmemiştir.

Lidere bağlılık: İmam Hüseyin’in yaranları O’nun emri olmadan kendilerinden bir girişimde bulunmamış, düşmanla gizli ve açık görüşmelerde bulunmamışlardır. İmam’ın yapın dediği hiç bir girişimden de kaçınmamış, bahaneler de uydurmamışlardır. Bugün de Seyyid Hasan Nasrallah gibi gerçek mücadelecilerin liderine bağlılığı birçoklarını kıskandırmaktadır.

Uzlaşmacı çevreler İmam Hüseyin mektebinin takipçilerini  hakk ve meşru gördükleri  lidere körü körüne bağlılıkla suçlamaktadırlar, kendileri ise ABD ve siyonistlerle işbirliği yapmaktan asla çekinmezler.

Basiret: Bir mücadelede en önemli ilkelerden biri basirettir. Basiret, hakla batılı, dostla düşmanı birbirinden ayırmak, asıl düşmanın kim olduğunu tespit etmektir. Asıl düşmanını tanımayan mücadeleciler sonunda asıl düşmanın kucağına düşmekten kurtulamazlar.

 Bugün İslam dünyasının çeşitli bölgelerinde ve özellikle de bölgemizde asıl düşmanı(ABD ve Siyonizmi) ve uğursuz hedeflerini tanımadan yanlış müdahalelerde bulunanlar (Irak ve Suriye’de) sonunda düştükleri tuzağı farketmiş bulunuyorlar. Ve umulur ki bu hatalarını bir an önce telafi etmeye çalışsınlar ve daha çok mazlum kanının dökülmesinin suçuna ortak olmasınlar.

İmam Hüseyin(as) Küfe ordusu ileri gelenlerine “yolumu kesmeyin bırakın gideyim” dediyse bu korkudan değil, onların asıl düşman olmadıklarını, asıl düşmanın Şam sarayındaki Yezid olduğunu anlatmak içindi. Ama Küfeliler inatlarında ısrar edince savaşmak zorunda kaldı.

Bugün de  İmam Hüseyn’in(as) torunlarından ümmete en layık lider İmam Hamanei asıl düşmanın tekfirci teröristler olmadığını, asıl düşmanın ABD ve uluslararası siyonizm olduğunu ve bu güçlerin emrindeki aldatılmış tekfirci terörist gruplarla sadece savunma amaçlı ve zararlarını defetmek için savaşmak gerektiğini defalarca vurgulamıştır.

Aşura mektebinden bütün zamanlar ve bütün mekanlarda mücadeleciler için alınacak onlarca ibret dersi vardır. Bu ilkelere bağlı kalanlar yenseler de yenilseler de muzaffer olacaklardır. Bu ilkelerden şaşanlar rakiplerini yenseler de tarihin yenilenler listesine yazılacaklardır.

Müslümanların bugün düçar oldukları belaların sebebi Aşura mektebinden ve ilkelerinden gerekli dersleri almamaları ve uzak kalmalarıdır. Bu ilkelere yeniden bağlanılmadığı sürece Hüseyni olmak, Zeynebi olmak mümkün değildir. Hüseyni ve Zeynebi olunmadığı sürece de zilletten, küçümsenmekten, horlanmaktan, dışlanmaktan kurtulmak imkansızdır.

Bölgedeki tehlikenin, düşman ve avanelerinin komplolarının farkında olan basiret ehli Hüseyniler bugün Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’da çetin bir mücadele vermekte ve tehlikeyi uzaklaştırmak için canlarından geçmektedirler. Yezid’in hile ve nifak mektebi devam ettiği gibi Hüseyn’in Aşura mektebi de devam etmekte ve adalet aşıklarının yolunu aydınlatmaktadır.

Ne mutlu Aşura mektebinden ibret dersi alanlara. 

Ziya Türkyılmaz

Read 2502 times