Kutsal Bekleyiş

Rate this item
(0 votes)
Kutsal Bekleyiş

  Kara bulutlar güneşin önünü kapattıkları zaman; yeşillikler ve ovalar güneş ışınlarından mahrum kaldıkları zaman; güller ve çiçekler şefkat yağmuru yağmadığı için soldukları zaman; ne yapmak gerekir? Çare nedir?Varlığın özü, güzelliklerin özeti ve iyiliklerin aynası yüzüne gaybet örtüsüyle örttüğü zaman; varlıklar onun lütfünden ve feyzinden nasipsiz kaldıkları zaman; ne yapmak gerek?

Bahçe gülleri, bahçıvanının yolunu gözlemektedir. Onun şefkat elinden hayat suyu içmek istemektedir. Âşıkların kalpleri ayrılıktan dolayı sızlamakta ve sabırsızlıkla onun yolunu gözlemektedir. Onun lütuf ve şefkat elini başlarına sürmelerini istemektedir. İşte “İntizar-Bekleyiş”‘in şekillendiği nokta burasıdır. Evet, herkes mutluluğu, kurtuluşu ve sevinci getirmesi için onun gelmesini beklemektedir.

Eğer lezzetini tadacak kalpler ve güzelliğini görecek gözler olursa, gerçekten de bekleyiş ne kadar güzel ve ne kadar tatlıdır.

Bekleyişin Hakikati ve Makamı

Bekleyiş için birçok muhtelif manalar söylenmiştir. Bu kelimenin manası üzerinde dikkatlice düşünecek olursak, bekleyişin hakikatini daha iyi bir şekilde anlayabiliriz.

Bekleyiş; Gözün (bir şeyin gelmesini ve) yolcuyu gözlemesine denir. Bu bekleyiş; alt yapısına göre değer kazanır ve bazı neticeleri vardır. Sadece ruhî ve batini bir durum değildir. Bu inanç; içerden dışarıya çıkarak hareketi, girişimi ve aktifliği yaratır. Bundan dolayı, rivayetlerde Mehdi'nin (a.f) zuhurunu beklemek bir amel olarak hatta amellerin en iyisi olarak tanıtılmıştır. Bekleyiş, bekleyene şekil verir. İşlerine, çalışmalarına özel bir yön ve cihet kazandırır. Bu cihet; bekleyen kişinin, beklediği şeyin gerçekleşmesi ile son bulan bir yoldur.

Bundan dolayı “Bekleyiş” eli el üstüne koyarak oturmak ile uyuşmaz. Bekleyiş, insanın gözünü kapıya dikmesi ve hasret çekmesiyle de olmaz. Bekleyişin hakikatinde hareket, canlılık, heyecan ve yaratıcılık yatmaktadır.

Saygı değer bir konuk bekleyen kimse ne yapacağını bilmez. Sürekli çalışır çabalar. Etrafını ve çevresini konuk gelecek olmasından dolayı hazırlayarak engelleri kaldırır. Sözümüz; güzellikte ve kemalde sonu olmayan benzersiz bekleyiş hakkındadır. Bekleyiş; geçmiş tarihin hiçbir zamanının güzellikte ve mutlulukta kendisine benzemediği bir vakittir. Dünya, ömrü boyunca böyle bir güzelliği tatmamıştır. Bu rivayetlerde “Kurtuluşu Beklemek” olarak anılan İmam Mehdi'nin (a.f) Evrensel hükümetinin beklentisidir. Amellerin, ibadetlerin en hayırlısı olarak bildirilmiştir. Bununla da yetinilmemiş, bütün amellerin kabulünün sebebi ve destekçisi olarak sayılmıştır.

Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:

“Ümmetimin en iyi ameli, zuhuru beklemektir.”[1]

İmam Caferi Sadık (a.s)  dostlarına şöyle buyurmuştur:

“Allah azze ve celle'nin onsuz hiçbir ameli kabul etmediği şeyi size bildireyim mi? dedi: ‘Evet buyurun.' dediler. İmam (a.s) şöyle buyurdu: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in (s.a.a) onun kulu (ve resulü) olduğuna şahadet getirmektir. (Sonra) Allah'ın emrettiklerini ve biz Ehl-i Beyt'in (a.s) velâyetini kabul ettiğini söylemektir. (Sonra)   Biz imamların düşmanlarından uzaklaşarak bize teslim olmaktır. Takva sahibi olmak ve Kaim'in (a.f) zuhurunu beklemektir.”[2]

Bundan dolayı “Zuhuru Beklemek” kendine has bir takım kuralları, şartları ve özellikleri olan bir bekleyiştir. Bu özelliklerin çok iyi bilinmesi gerekir. Böylelikle fazilet, eser, sır ve sınırlarının aşikâr olması gerekir.

Mehdi'yi (a.f) Beklemenin Özellikleri

“Bekleyiş” konusunun batını bir konu olduğunu söylemiştik. Bütün dinlerde ve kavimlerin hepsinde bekleyiş inancı vardır. Fakat insanların alışılmış yaşamlarında ve toplumda var olan normal bekleyişler; ne kadar büyük ve önemli olursa olsun, Allah tarafından vaat edilmiş evrensel bekleyiş karşısında küçük ve değersiz kalırlar. Çünkü Onun zuhurunu beklemenin bir takım has özellikleri vardır:

Hz. Mehdi (a.f) beklentisi, âlem yaratıldığı andan itibaren bulunmaktadır. Yani; geçmiş zamanlarda enbiya ve evliyalar onun zuhur edeceğinin müjdesini vermişlerdir. 

Bütün imamlarımız (a.s) onun devletinin arzusu içinde olmuşlardır.

İmam Caferi Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

“Eğer onun zamanında yaşasaydım ömrüm boyunca ona hizmet ederdim.”[3]

Mehdi'yi (a.f) beklemek, evrensel kurtarıcıyı ve ıslah ediciyi beklemektir. Evrensel adalet hükümetini beklemektir ve bütün güzelliklerin gerçeğe kavuşmasını beklemektir. Böyle bir bekleyişle, insanlar; temiz ilahi fıtratlarından kaynaklanan ve hiçbir zaman tam manada gerçekleşmeyen arzularına kavuşmak için, onun yolunu gözlemektedirler.

Mehdi (a.f); adaleti, maneviyatı, dostluğu, kardeşliği, barışı, dünyanın maddi ve manevi kalkınmasını, emniyeti, insan aklını ve ilmini tahminlerden uzak bir şekilde ilerlemesini gerçekleştirecek olan büyük kurtarıcıdır. Mehdi (a.f); sömürüyü, insanların köleleştirilmesini, her türlü zulmü yeryüzünden kaldıracak ve toplumları ahlaki bozukluklardan kurtaracak olan hâkim ve önderdir.

Mehdi'yi (a.f) beklemek; onun zuhurunun gerçekleşmesini sağlayacak ortamı hazırlamak demektir. Bu zuhur, bütün insanların ahir zamanın kurtarıcısını bekledikleri ve gelmesini arzu ettikleri bir anda gerçekleşecektir. O gelecektir. Dostları ve sevenlerinin yardımı ile bütün kötülüklerin karşısında kıyam edecektir. Bütün zorluklara mucizevî bir şekilde galip gelip işleri düzeltmeyecektir.

Mehdi'yi (a.f) beklemek; onu bekleyenlerin kalplerinde heyecan ve yardım aşkı yaratır. İnsana hüviyet ve hayat verir. Boşluktan ve hedefsizlikten kurtarır.

Yukarıdaki anlattıklarımız, tarihin bütün boyutlarına ve insanların kalplerine kök salmış olan bekleyişin bazı özellikleridir. Öteki bekleyişler, onun ayağının tozu kadar bile değere sahip değildir. Bundan dolayı İmam Mehdi'yi (a.f) beklemenin eserlerini ve boyutlarını tanımamız gerekir. Onu bekleyenlerin vazifelerine ve alacakları eşsiz mükâfatlara değinmemiz zorunludur.

Bekleyişin Boyutları

İnsan çeşitli açılardan farklı boyutlara sahiptir. Bir taraftan teorik ve pratik boyutu vardır. Başka bir taraftan da bireysel ve toplumsal boyutu vardır. Başka bir açıdan ise bedensel ve ruhsal boyutu bulunmaktadır. Hiç şüphesiz insan içinde olduğu bütün boyutlarda belli bir çerçeveye ve sınıra muhtaçtır. Bu sınırlar vesilesiyle; hayatın gerçek, sahih ve doğru yolunu bulmalıdır. Yanlış yollardan kaçınmalıdır. Sapık yolların kapılarını sonuna kadar kapamalıdır. İşte bu yol,  bekleyişin ta kendisidir.

Evrensel vaat edilen kurtarıcıyı beklemek; onu bekleyenlerin hayatlarının bütün boyutlarını etkilemektedir.

Ameller ve davranışlarının temelini oluşturan fikirsel ve teorik boyutta; insan hayatının esasını oluşturan inançları bir sınır ve çizgiyle koruma altına almaktadır.  Başka bir tabirle; doğru bir bekleyiş, bekleyenlerinden itikat ve inançlarını sağlamlaştırmalarını istemektedir. Böylelikle yanlış mezhep ve mekteplerin tuzaklarına düşmelerine engel olmakta veya İmamı Asr'ın (a.f) gaybetinin uzamasından dolayı ümitsizliğe kapılmalarını önlemektedir.

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmaktadır:

“Bir zaman, insanların imamı kayıp olacaktır. Böyle bir zamanda bizim velayetimiz üzere sabit kalanlara ne mutlu.”[4]

Yani; gaybet döneminde düşmanlar çeşitli şüpheler yaratarak müminlerin sahih inançlarını yok etmeye çalışacaklardır. Fakat kalpleri imanla dolu insanlar, bekleyiş cephesinde yer alarak değer biçilmez inançlarını koruyacaklardır.

Pratik boyut olarak ise; bekleyiş, insanın bütün hal ve davranışına yön vermektedir. Bekleyen kimse, amel meydanında çalışıp çaba göstererek hak devletin zuhur ortamını hazırlamalıdır. Bundan dolayı bekleyen kimsenin, bu sahada kendisini yetiştirmesinin yanı sıra, toplumu da düzeltmeye çalışmalıdır.

Bireysel boyut olarak ise; bekleyiş, insanın ruhi dünyası için ahlaki faziletleri kazanma yoluna gitmesini sağlar. Nur cephesinin becerikli ve iş yapabilir bir bireyi olabilmesi için bedensel boyutuna dikkat etmesini sağlar.

İmam Caferi Sadık (a.s) bu konu hakkında şöyle buyurmuştur:

“Kaim'in (a.s) ashabından olmak isteyenler; onu beklemeli, takva ile amel etmeli ve iyi ahlak sahibi olmalıdırlar.”[5]

“Bekleyiş”‘in özelliklerinden biri de insanı kendi dünyasının ötesine götürmesidir. Bekleyiş inancı, bekleyeni camia bireyleri ile tek tek irtibat içinde olmaya sürükler. Yani; bekleyiş, bekleyenin kendi yaşamı içinde olumlu etki yarattığı gibi, toplum ile olan ilişkisinde de olumlu etkiler yapar. Hak devletinin kurulması ve zuhurun gerçekleşmesi için, toplu bir hazırlık gerekmektedir. Bundan dolayı da herkes kendi gücü miktarınca toplumu ıslah edip düzeltmek için çalışmalıdır. İntizarı bekleyen kimse toplumsal olumsuzluklar karşısında sessiz ve lakayt kalamaz. Çünkü Evrensel ıslahçıyı bekleyen kimse, düşünce ve amel yolunda doğru ve ıslahatçı bir yöntem izlemektedir.

Uzun sözün kısası “Bekleyiş” bereketli bir akım olup, insanların bireysel ve toplumsal sahalarının her noktasında kendisini gösterir. Yaşamın bütün merhalelerinde, insan hayatına ilahi bir renk kazandırır. Acaba Allah'ın renginden daha güzel ve daha kalıcı bir renk olabilir mi?

Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor:

“Allah'ın verdiği renk. Allah'tan daha güzel renk veren kimdir?”[6]

Yukarıda yaptığımız açıklamaları göz önünde bulunduracak olursak, Evrensel ıslah ediciyi bekleyenlerin vazifesi “İlahi renge” bürünmekten başka bir şey değildir. Bekleyişin bereketi onların bireysel ve toplumsal hayatlarında cilve edecektir. Böyle bir bakış açısı ile olaya baktığımız zaman, böyle vazifeler biz bekleyenlerin omuzlarına ağırlık eden bir yük olmayacaktır. Aksine tatlı bir akım olarak hayatımızın bütün boyutuna mana ve hedef kazandıracaktır. 

Hakikaten eğer şefkatli bir komutan ve dostluk kervanının önderi, seni liyakatli bir asker olarak iman çadırına çağırır ve senin hak cephesinde olmanı isterse, ne hissedersin? Sana görev vermeleri mi gerekir? Onu yap bunu yapma diye emir etmeleri mi gerekir? Yoksa sen, bekleyiş yolunu tanıdığın, bu yola âşık olduğun ve bunu hedef olarak bildiğin için kendin adım atan birisi mi olmak istersin? Bu ikisi arasında seçim hakkı sana aittir...

-

[1]- Biharu'l-Envar, c.52, s.122

[2]- Gaybet-i Numanî, bab.11, h.16, s.207

[3]- Gaybet-i Numani, bab.13, h.46, s.252

[4]- Kemaluddin, c.1, h.15, s.602

[5]- Gaybet-i Numani, bab.11, h.16, s.200

[6]- Bakara, 138

 ehlader

Read 514 times