İslam İnkılabının Küresel Hedefleri Nelerdir?

Rate this item
(0 votes)
İslam İnkılabının Küresel Hedefleri Nelerdir?

  Adil olan Allah’ın adıylaİran‘ın dünyada özellikle Batı Asya‘da hedefi nedir? Gerçekten de İran neyin peşinde? Ne yapmak istiyor? Nereye varmak istiyor?

İran’ın mezhepçilik yaptığı, Pers İmparatorluğu yayılmacılığı peşinde olduğu her fırsatta medyada gündeme getiriliyor. İran‘da Pers imparatorluğunun peşinde olanlar elbette vardır. Bu hedef peşinde olanlar, İslam inkılabını kendi lehlerine çevirmenın gayreti içindeler. Sayıları kaale alınacak miktarda olmasa da bu duygu ile yaşayanlar vardır; geçmiş imparatorluklarıyla övünürler, dedelerinin gücüyle avunurlar. İran’da İrancılık yapan, hakimiyeti ele geçirme peşinde olan azımsanmayacak sayıda olan milliyetçi bir gruplar da var. Hedefleri inkılabın kazanımlarını kendi adlarına yazdırıp, yeni bir dönemin başladığını vurgulayarak Batı ile uyum içinde yaşamaktır. Batı‘ya şirin görünmek, ne pahasına olursa olsun onlarla diyalog ve uyum içinde bulunma peşindeler.

İran‘da mezhepçilik yapanlar da vardır şüphesiz. Hüccetiye, Ahbariler, Gulat gibi akımlar tarihte olduğu gibi günümüzde de Şia içinde kendilerini saklamasını başarmışlardır; güç elde ettiklerinde sesleri çıkan, tehlikede görünce kendilerini kamupfle edebilen bir zümredir bunlar, kendilerinden başkasını görmez, kendilerini hak mihveri görürler. İran’da ayrı bir kesim daha vardır ki, inkılabçı/velayetçi çizgide olanlar olarak tanınırlar. Bunlar İnkılabın gerçek sahibi ve koruyucularıdır. İslam inkılabıyla birlikte asıl hedeflerini ilan ederek, üstelendikleri misyonu hiç kimseden gizlemeyerek dünyaya karşı durmaktan çekinmezler. Hedefleri Peygamberlerin mirası olan din medeniyetini dünya üzerinde hakim kılmaktır. İstikbara/emperyalizme karşı mustazafların mücadelesini savunan bu zümre Muhammedi İslami duruşlarıyla dünyanın tüm ezilmiş müslüman ve mustaz‘aflarının uyanışını istemekte, beklemekte ve buna ortam hazırlamaya çalışmaktadırlar.

Başta İmam Humeyni olmak üzere İnkılabın gerçek sahipleri mezhepçilik ve milliyetçiliği kabul etmediklerinden ne pers imparatorluğunun peşindeler, ne İran milliyetciliğini savunurlar, ne de mürteci, kuru ve münzevi bir Şiiliği benimserler.

İmam Humeyni, “2500 yıllık imparatorluğu yıktık“ derken İran coğrafyasında kurulmuş tüm imparatorlukların batıllığını ilan ediyor ve “bazıları İslam’ı İran için istiyorlar ama ben İran‘ı İslam için istiyorum“ derken de milliyeçi ve mezhepçilere gereken cevabı veriyordu. Bu son gruptakiler kendilerini peygamberlerin varisi gördüklerinden Şii-Sünni, Arap-Acem, Afrikalı-Asyalı arasında fark gözetmeden “Muhammedi İslam’ın“ peşindedirler.

Sünni-Şii kardeşliğine vurgu yapıp İslami vahdeti savunmalarının arkasındaki espiri de budur. Bunlar fedakarlıklarıyla, şehadetleriyle, direnişleriyle bugün istikbara, tağuutlara karşı direniş cephesini oluşturmayı başaranlardır.Müstekbirlerin müslümanlar arasındaki mezhepçi tefrika ve fitne planlarını deşifre ettiler. Muhammedi İslam‘ın karşısına önce liberal müslümanlar, daha sonra da tekfirciler aracılığıyla çıkarılan Amerikancı İslamı dünyaya tanıttılar.Bütün bunların bir bedeli olduğunun bilincindeydiler, istikbarın karşısında dimdik durdular; Filistin’de, Irak’ta, Lübnan’da, Suriye’de, Yemen’de halkları uyandırdılar.

Velayet çizgisindeki inkılabçılar bu bölgelerde üst rütbeli komutanlarını dahi şehid vermekten çekinmedi ve kimseden korkmadılar. Bunu idrak edemeyenler veya hazmedemeyenler İran’ı milliyetçilik ve Şiicilik ile suçluyorlar.Unutulmamalıdır ki mezhepçilik ve milliyetçilik yaptığı anda İran’ın müstekbirlerle hiçbir farkı kalmaz ve ilahi takdir gereği kaybetmeye mahkum olur. Zaten kimsenin anlatmasına, tanıtmasına gerek kalmadan halklar bu durumda İran’dan nefret duyarlar. Aynen diğer mezhepçilere, milliyetçilere ve Batı emperyalizminin güdümündeki işbirlikçilere ve kuklalara nefret duydukları gibi.İslam İnkılabını şu şekilde okumanın en doğru yorum olacağını düşünüyoruz:1-İran’da İslami inkılabını gerçekleştirmek atılmış ilk adımdı; İran’a musallat olmuş tağuutu devirerek zalimlerin zülmüne son vermek, sömürünün karşısında durmak, korku imparatorluğunu yıkmak, emperyal gücün yenilebilirliğini ortaya koymak ilk hedefti. Bundan sonra inkılab ruhu yaşatılmalıdır ki, inkılabı başka bölgelere ihraç etmek mümkün olsun, müstazafların ümit kaynağı olmaya devam etsin, bölgesel inkılablar gerçekleşsin, müslüman ve mustaz‘af halklar uyansın. Günümüzde “İnkılab bitti veya İmam Humeyni‘nin hattından ayrıldılar“ diye düşünenler inkılabı tanıyamadıklarından böyle bir yanılgı içine düşmekteler.

İnkılap canlı tutulmalı, inkılap ruhu diri tutulmalıdır; tağutlara karşı dik duruş, şehadet, kıyam ruhu korunmalıdır. İmam Humeyni’nin(r.a) “İslam inkılabını bütün dünyaya ihraç edeceğiz“ sözü bu hakikati beyan ediyordu.2- „İslam hükümeti/devleti kurmak“ ikinci adımdı; İnkılab yapıp tağuutu devirdikten sonra ikinci merhale başlıyordu; İslam cumhuriyeti kurmak; ilahi hükümleri icra etmek, ahkamı toplum hayatında pratize etmek, sosyal adaleti sağlamak, İslam devlet modelini sunmak, siyasal İslam doktrinini pratize ederek dini yönetimi hakim kılmak, İslam hukukuna dayalı İslam devlet modelini İslam ümmetine tanıtmak için bir model sunmak. Müslüman ve mustazaflara haklarını geri alacakları adalet eksenli bir devlet modeli var olduğunu, Batı sömürü sistemlerine mahkum olmadıklarını bildirmek.3- “İslami toplumu oluşturmak“ asıl hedefe götürecek son adımdır; İslam hukukunu icra edecek İslam devletini kurduktan sonra din medeniyetini hakim kılmak, örnek toplum oluşturmak, örnek insan yetiştirmek, evrensel adalet devletinin zeminin oluşturmak asıl hedefe ulaşatıracak son adım olacaktır.

İmam Humeyni, “Bizim inkılabımızın hedefi evrensel adalet devletini kuracak hz. Mehdi (af) inkılabına ortam hazırlamaktır“, derken tam olarak bunu buyurmaktaydı. İmam Hamenei son vahdet haftası konferansında “Yeni İslam medeniyeti oluşturulmalıdır“, derken tam da bu noktaya işaret ediyordu.İslam inkılabı bu üç aşamada incelendikten sonra İslami İran’ın hedefi daha iyi anlaşılacaktır. Sadece İslam Cumhuriyetini korumak nihai hedef olmamalıdır; hükümeti/iktidarı korumak için istikbar karşısında taviz vermek, onlarla uzlaşma yoluna girmek şeytanla masaya oturmaktır. Statükoculuk, mevcut durumu korumak pasifleşmeyi getirir, nihayi hedeften uzaklaşmay neden olur. İmam‘ın hattından sapma inkılabi ruhtan ayrılmakla başlar.

İran’ın dünyada ve bölgede başarısının sırrı aşağıdaki hedeflerinde yatmaktadır:-İslam‘ın evrensel değerlerini coğrafya, ırk, milliyet ayrımı yapmadan bütün milletler için istemesi,-İnkılabın başlangıcından günümüze kadar istikbara karşı tavizsiz bir dik duruş sergilemesi,-Müslüman ve mustazafların dertleriyle dertlenerek dünya halklarına el uzatması,-Batı sömürü sistemlerinin karşısında İslam siyasi doktrinini ortaya koyması,-Hedefinin İran için değil müslüman ve mustazafların uyanıp haklarını talep etmelerini sağlamak olması, İranın dünyada müslüman ve mustazaf halkaların kalbinde yer etmesini sağlamıştır.Kısacası İran’ın yaptığı, mustazafların müstekbirlere başkaldırısına ortam hazırlamak ve küresel çapta adaletin talep edilmesidir.

Sabahattin Türkyılmaz

Read 109 times