Displaying items by tag: NPT

Çarşamba, 11 Şubat 2015 00:00

İslam inkılabı zafer yıldönümü munasibetine

İran ve Batı arasında nükleer müzakerelerin üzerinden on yılı aşkın bir süre geçiyor. Bu konu ilkin bazı teknik ve hukuki sorularla beraber gündeme geldi, fakat kısa bir süre sonra UAEK'nun en tartışmalı dosyasına ve ardından da siyasi bir meseleye dönüştü ve UAEK tarafından BM güvenlik konseyine sevk edilerek yeni aktörlerin bu süreçte rol ifa etmesine zemin hazırlandı.


Ancak nükleer müzakereler bugün İran İslam Cumhuriyeti nizamının İran milletinin haklarını küresel zorba güçlere karşı savunmasının simgesi haline geldi.

İran'ın nükleer meselesi son on yılda engebeli bir süreci geride bıraktı. Bu süreçte en önemli tartışma, NPT anlaşmasına göre uranyumu zenginleştirme meselesiydi. NPT anlaşmasında uranyumu barışçıl amaçlar için zenginleştirme yolunda hiç bir engel bulunmuyor, fakat görünen o ki Amerika 60'lı yılların sonunda anlaşmanın onaylanması ve ardından 70'li yılların başından itibaren uygulamaya konulmasından sonra bu güne kadar hiç bir ülkede zenginleştirmeyi tanımak istemedi. Bunun anlamı da şu ki zenginleştirme süreci NPT anlaşmasından sonra bu teknolojiye kavuşan hiç bir ülkede Amerika tarafından tanınmadı, oysa Amerika zenginleştirmenin NPT anlaşmasına aykırı olmadığını çok iyi biliyor.

Buna karşın Amerika İran ve 5+1 arasında devam eden nükleer müzakerelerde eğer İran'ın zenginleştirme hakkı tanınırsa bu durum dünya genelinde zenginleştirme bağlamında bir rekabeti ve sonuçta nükleer silahların tehlikesini tetikleyeceğini ileri sürüyor. Fakat bu konuda bile bazı istisna durumlar bulunuyor ve Amerika yönetimi bazı ülkelere karşı farklı bir politika izliyor. Örneğin Amerika sözde güvendiği Almanya ve Japonya gibi ülkelerde zenginleştirmeyi dolaylı bir şekilde ve pratikte kabul etmiş bulunuyor. Fakat Amerika'nın zenginleştirme meselesi hakkında başka ülkelere dayattığı politikası NPT anlaşmasına aykırıdır, çünkü NPT anlaşması anlaşmaya üye ülkelerin haklarını açıkça belirliyor ve anlaşmanın uygulanmasının gözetimini de UAEK'una veriyor.

Buna göre 24 Kasım 2013 tarihinde İran ve 5+1 grubu arasında ortak eylem planı adı altında bir belge imzalandı. Belgede ilk adım olarak iki tarafa 6 aylık bir süre içerisinde nükleer anlaşmaya varmak üzere çaba harcama hakkı tanındı. Anlaşmanın ayrıca bu süreyi uzatabileceği belirtildi.
Bu çerçevede İran ortak eylem planı çerçevesinde ve güven arttırıcı bir adım olarak gönüllüce bazı nükleer faaliyetlerini askıya aldı. Batı da bu adıma karşı attığı adımda bazı yaptırımlarını kaldırdı. Bu yüzden İran ve 5+1 arasında imzalanan anlaşmaya göre uranyum zenginleştirme meselesinin de bu anlaşmada yer alan maddelere göre çözüme kavuşturulması gerekiyor.

NPT anlaşmasına göre uranyum zenginleştirme üye ülkelere tanınan ve yasal olan bir haktır ve bugün 5+1 grubu da İran'ın kendi topraklarında uranyum zenginleştirme hakkını benimsemiştir. Hali hazırda beş nükleer gücün dışında NPT üyesi olan 14 ülke uranyum zenginleştirme teknolojisine kavuşmuş veya bu teknolojiye kavuşma aşamasındadır. Bu yüzden İran'ın bu bağlamda en büyük kazanımlarından biri nükleer teknolojiden barışçıl amaçlar uğruna yararlanma imkânına kavuşmuş olmasıdır. Bu mesele İran ve 5+1 grubu ile müzakerelerin tüm aşamalarında büyük bir ciddiyetle izlenmiş ve İran asla bu alandaki hakkından geri adım atmamıştır.

Amerika yönetimi Cenevre anlaşmasından önce İran'da uranyum zenginleştirmeye yüzde yüz karşı çıkıyordu, oysa Avrupa ülkeleri özel denetim altında sınırlı ölçekte zenginleştirmeyi kabul etmeye hazırdı. Bu mesele 2005 yılında nükleer müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanmasına neden oldu. Gerçekte İran hiç bir zaman konvansiyonel olmayan zenginleştirme ve nükleer silah üretme peşinde olmadı. İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei defalarca nükleer silahların yapımını ve kullanımını haram ilan etti. Rehber Hamanei bu çerçevede Nisan 2010'da Tahran'da düzenlenen uluslararası nükleer silahsızlanma konferansına gönderdiği mesajda da bir kez daha nükleer silahların ve kitle imha silahlarının haram olduğuna vurgu yaptı. Ayetullah Hamanei nükleer silah hakkında İran'ın tutumunu şöyle beyan etti: İran İslam Cumhuriyeti nükleer, kimyasal ve benzeri silahları kullanmayı büyük ve affedilemez bir günah olarak saymaktadır. Biz nükleer silahtan arınmış Ortadoğu bölgesi sloganını gündeme getirdik ve bu slogana da bağlıyız.
İran'ın bu konudaki resmi tutumu BM'de resmi belgelerin arasında kayda geçti.

Amerika ve Batı İran'ın nükleer meselesini BM güvenlik konseyine sevk etmek ve İran'a her türlü yaptırım dayatmakla Tahran yönetimini kesin haklarından vazgeçirebileceğini zannediyordu. Son yıllarda bu çerçevede İran'a en zalimane yaptırımlar dayatıldı. Oysa İran NPT üyesidir ve UAEK da tüm raporlarında İran'ın nükleer programında askeri hedeflere sap tığı tespit edilmediğini belirtmişti.
Öte yandan Cumhurbaşkanı Ruhani'nin BM genel kuruluna silahsızlanma hakkında sunduğu öneri ve İran'ın 5+1 ile nükleer müzakerelerde ciddiyeti gibi durumlar da İran'ın dünyada tüm nükleer silahların imha edilmesini ve nükleer enerjiden barışçıl amaçlar uğruna kullanılmasını istediğini ortaya koymuştur.

Cumhurbaşkanı Ruhani'nin Eylül 2013'te bağlantısızlar hareketinin 120 üyesini temsilen BM genel kurulunun nükleer silahsızlanma ile ilgili düzenlediği ilk liderler zirvesinde sunduğu üçlü önerisi oturumda onaylandı. Bu önerilerde nükleer silahların üretimini, geliştirilmesini, depolamasını ve kullanımını yasaklamak amacıyla acilen uluslararası bir konvansiyonun hazırlanması için müzakerelerin başlaması ve dünyada var olan nükleer silahların tamamen imha edilmesi ve 2018 yılında nükleer silahsızlanma konusunda uluslararası bir konferans düzenlenmesi ve 26 Eylül günü de uluslararası nükleer silahları imha günü olarak adlandırılması yer alıyordu.

İran 1958 yılında UAEK üyesi oldu ve 1968 yılında NPT anlaşmasını imzaladı. Anlaşmanın birinci maddesine göre nükleer silahların yapımı ve geliştirilmesi ve depolanması yasaklandı. Yine NPT anlaşmasının 6. maddesine göre nükleer güçler iyi niyetle nükleer silahsızlanma doğrultusundaki müzakerelerini sürdürmekle yükümlendi. Fakat nükleer güçler nükleer silahlarını koruma üzerinde ısrarını sürdürüyor ve her yıl yeni nükleer silahlar üretmek ve bu silahları korumak için yüklü paralar harcıyor.

İran İslam Cumhuriyeti ise dini ve insani inançları ve savunma doktrinine göre kitle imha silahlarının üretimine karşıdır, fakat kırmızı çizgileri konusunda hiç bir zaman hiç kimse ile pazarlık etmeyecektir. Bugün Batı'nın tüm sabotajlarına karşın nükleer bilim ve teknoloji İran'da yerli hale getirildi ve İran milletinin onur kaynağı oldu. Hali hazırda İran'da özel hastalıkların tedavisinde kullanılan radyoaktif ilaçların %95 kadarı İran'ın nükleer tesislerinde üretilmektedir.

Batı dünyası ise son on yılda İran'ın nükleer programı hakkında bir takım muğlaklıklar yaratarak İran'ı BM güvenlik konseyinin haksız ve Batılı devletlerin tek yanlı yaptırımlarına maruz bıraktı. Bu yıllarda korsan İsrail rejimi de siyonist lobi AIPAC aracılığı ile İran'ın nükleer haklarının tanınmasını engellemeye çalıştı. Ancak buna rağmen bugün Tahran nükleer araştırma reaktörü İranlı uzmanların ürettiği nükleer yakıtla çalışıyor ve İran'ın %20 zenginleştirilmiş uranyum ihtiyacı İran tesislerinde üretiliyor.

Yaptırım, psikolojik savaş, siyasi baskı, askeri tehdit ve hatta İranlı nükleer bilimcilerine yönelik suikastler ve İran'ın nükleer tesislerine siber saldırılar, düşmanların İran milletini barışçıl nükleer enerjiden mahrum bırakmak için başvurduğu taktiklerdir. Fakat İran milletinin son yıllarda nükleer teknoloji alanında elde ettiği büyük kazanımlar ve başarılar, bu milletin küresel istikbarın tüm komplolarına ve sabotajlarına karşın barışçıl amaçlarına doğru ilerlemekten asla vazgeçmediğini gösteriyor.

Published in Münasibetler

İran Ulusal Güvenlik Konseyi sekreteri, IŞİD ile mücadele adı altında bir araya gelen birliğin, şüpheli amaçlar ile oluştuğunu belirtti.

 
 MHA’nın haberine göre Çin Komünist Partisi’nin merkez komitesi üyelerinden, Meng Ching Chu ile görüşen İran Ulusal Güvenlik Konseyi sekreteri, Ali Şemkhani, iki ülke arasındaki ilişkilerin, özellikle terör ile mücadele konusu başta olmak üzere, birçok farklı konuda işbirliği yapmak için olanak sağladığını belirtti.

Şemkhani sözlerinin devamnda ise İran İslam Cumhuriyeti’nin terör ile mücadele konusunda öncü olduğunu belirterek, IŞİD ile mücadele adı altında bir araya gelen koalisyonun, şüpheli amaçlar ile oluştuğu söyledi ve sözlerine “IŞİD ile mücadele birliğine üye ülkelerin politik, ekonomik ve güvenlik çıkarları, terör ile mücadele çalışmaları ile çelişki içerisindedir” diye ekledi.

İran’ın nükleer müzakereler ve NPT yasalarına bağlı olduğunu belirten Şemkhani, “İran’ın tüm barışçıl nükleer çalışmaları, ilk baştan itibaren gerçek ihtiyaçlar doğrultusunda ve UAEK denetimi çerçevesinde gerçekleşmiştir. İran, her zaman iyi niyet ve ortak çalışma programı çerçevesinde, tüm görevlerini yerine getirmiştir. Müzakerelerdeki karşı tarafımızın da gerçekçi, mantıklı ve politik dışı bir yaklaşım ile müzakereye devam etmesi durumunda, çok kısa bir zaman içerisinde nükleer anlaşmaya varılabilir” dedi.

Şemkhani sözlerinin devamında ise İran’a karşı uygulanan yaptırımlar hakkında konuştu ve “İran’a karşı uygulanan tüm yaptırımların tamamen kaldırılması ve İran’a NPT çerçevesindeki yasal haklarının verilmesi, yapılacak olan her türlü anlaşmada yer alması gereken konulardır. Ülkelerin bu konudaki aç gözlülükleri ve iç sorunları, İran nükleer müzakere timinin görüşlerini değiştirmeyecektir” dedi.

Çin Komünist Partisi’nin merkez komitesi üyesi ise Şemkhani ile yaptığı görüşmede, “İran, barışçıl nükleer enerjiden yararlanma hakkına kesinlikle sahiptir ve şüphesiz İran’ı nükleer müzakereler boyunca destekleyeceğiz” dedi ve dünyada gelişen terör tehlikesine dikkat çekerek, bu sorun ile mücadele etmek için uluslararası ortak çalşmaları yapılması gerektiğini söyledi ve sözlerine “Terör ile geniş kapsamlı, ayırım yapmadan ve ciddi bir mücadele yapılmaması durumunda bu tehlike, kontrol dışı bir durum alacaktır” diye ekledi.

Published in Rapor
Tagged under

İran Cumhurbaşkanı, ülkenin savunma sanayinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesinin, caydırıcılık doktrini açısından gerekli olduğunu bildirerek, İran'ın silah peşinde olmadığını söyledi.
İran devlet televizyonun haberine göre,  Cumhurbaşkanı, ülkenin savunma sanayinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesinin, caydırıcılık doktrini açısından gerekli olduğunu bildirerek, İran'ın tecavüz ve saldırganlık ehli olmadığını, İran'ın savunma gücünün kesinlikle zayıf ülkeler de dâhil hiçbir ülkeye yönelik saldırı ve tecavüz amacı gütmediğini söyledi.

ülke hava sanayi müdürleri ve çalışanlarına hitaben konuşan İslami İran cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İran'ın düşman'ın tehdit ve komploları karşısında sessiz kalmayacağını belirterek, İran'ın kesinlikle bir saldırı silahına sahip olmadığını, savunma sanayinin geliştirilmesinden tek gayenin ülkenin savunma bünyesinin güçlendirilmesi ve muhtemel savaşların önlenmesi olduğunu zira İran'ın askeri doktrininin, caydırıcılık esasına dayalı olduğunu bildirdi.

İran'ın askeri rekabet ve silahlanma peşinde olmadığını, kendini savunmak için gerekli olan tüm girişimlerde bulunabileceğini ve bu hususta hiç kimseden de izin almayacağını belirten cumhurbaşkanı Ruhani, konuşmasının devamında komşu ülkeleri hitap alarak, savunma  alanında İran'ın kudretinin İran için olduğu gibi bölgenin güvenlik ve barışı için de olduğunu, İran'ın savunma gücünün komşuları, dost ülkeleri ve İslam ülkelerini hedef almadığını söyledi.

"Dünya toplu kıyım silahlarından arınmalıdır. NPT anlaşmasının bir bölümünü hayata geçirip de başka bir bölümün devre dışı bırakmak olamaz. NPT konvansiyonunda belirtildiği üzere Ortadoğu da dahil hatta tüm dünyanın toplu kıyım silahlarından arındırılması gerekmektedir" diyen Hasan Ruhani, "İslami İran'ın, kendi dini ve akidevi inançları uyarınca ve İslam İnkılabı rehberinin fetvası doğrultusunda kesinlikle toplu kıyım silahları peşinde olmadığını ve olmayacağını söyledi.

Dünyada mevcut radikalizm ve şiddet olaylarına da değinen cumhurbaşkanı, bu sorunun bugün bir çok ülkenin başına bela olduğunu, huzur ve sükuneti yok ettiğini, hatta bu şiddet gruplarını oluşturanların bile başına bela olduğunu bildi

Published in Rapor