Aşk bir ameldir. Aşk bir fiildir. Aşk bir mukavemettir, isyan bayrağı açılmış yelkenlilerin, ters yönünden esen bir Sam yelidir Aşk. Canından, malından, kanından geçebilmektir en üst düzeyde.
Günahkarların da Rabbinin adı ile;
Karanlıklar’dan Nur’a çıkaran (Bakara 257) kimdir O’ndan başka?
Konfüçyus’un çoklarını etkileyen o sözü akla geliyor hemen ‘Karanlığa küfredeceğine ona bir mum yak!’
Her daim şuarımız olması gereken bir hayat felsefesi değil midir bu bahis? Neden hemen umutsuzluğa kapılırız? Neden hemen sus pus olup yerli yerimizde takılıp kalırız? Biz hür yaratılanlar değil miyiz?
Ne çabuk da unutmuş, nankörlük müptelası olmuşuz. Halbuki el ve ayakları olmasa da insanın, aşk ile kalkmayı bilmesi gerekir. Nitekim öyleleri vardır ki onları en kötü düşüş ve sürçmelerden, Sahibi (Allah) kaldırır da ona ihsanda bulunur.
Böylesi kurtuluşların tek ameli Aşk’tır. Aşk bir ameldir. Aşk bir fiildir. Aşk bir mukavemettir, isyan bayrağı açılmış yelkenlilerin, ters yönünden esen bir Sam yelidir Aşk. Canından, malından, kanından geçebilmektir en üst düzeyde. Eğer gerçek anlamda aşık olabilir isek, karanlıklardan nura çıkarız, tevekkül ehlinden oluruz, yaratılış gayemizi derk ederiz. Samimi ve ihlaslı bir kalp taşırsak hakikatin takip edenlerinden sayılırız.
Zamanın birinde yolda oturup tefekküre dalmıştı bir Alim. Önünden ise genç bir kız geçiyordu. Alimin gözleri bu genç kızın sırtındaki ağzına kadar dolu küfeye ilişti, bir yandan tesbihini çekip,zikirle meşgul olup, diğer yandan da sakallarını sıvazlayıverdi. Genç kız gittikçe yaklaştı alimin yakınına. Alim bu genç kıza merakla bakmaya devam ederken, birden durdurdu kızı ve selam verip dedi ki
-Ey genç, nedir bu acelen?
Kız ise selamına karşılık verip dedi ki
-Acilen yetişmem gereken bir yer vardır
Alim;
-Peki o sırtındaki küfede ne taşıyorsun ?
kız;
-Yarime elma götürüyorum, o elmayı çok sever
Alim şaşırdı ve sordu;
-Peki kaç adet elman vardır küfende?
Genç kız ;
-Sevgiliye verilecek olan bişey sayılır mı? Kaç tane olduğunu bilmem, çünkü onları sevdiğime götürüyorum.
Alim bu sözün karşısında hiç bişey söylemedi, elindeki tesbihe baktı ve tesbihi kopardı, taşları bir tarafa, imamesi bir tarafa dağılıp gitti…
Bazen böyle küçük meseleler derin ufuklar açabiliyor zihnimizde. Bir yanda Aşık olmak, diğer yanda ise bazen bir rutinleşmiş bir şekle bürünen eylemlerimiz. Belki de o Alim hayatının en büyük dersini almıştı bu kızdan, o aciz bir kul olan sevgilisine götürmekte olduğu elmaları saymamışken, alim
yüceler yücesine sayı ile sınırlandırdığı bir zikri söylemekten hicap duydu…
Aklın ve kalbin ortak yönlendirişleri gerçek anlamda salim davranmak, güzel bir eylemdir. Zira insanı bataklığa götürmeyen, yanlışlara düçar etmeyen bir yoldur bu. Bu yollardan nice avamlar, nice Havasslar, alimler, nice dervişler, arifler geçer gider. Ama bir gerçek de şudur ki genellikle düşülmeden, sağlam kalkışlar öğrenilemez. Bu düşüşler hükümdarlar için bile geçerlidir. Hz Yusuf ne güzel demiş;
Omuzlarda taşınanlar, sert düşüşlere meyillidirler.
Tefekkür, Okumaktır alemi. Görmektir baktığını! Derinlemesine işlemektir hakikatı kalbe.
Böylesi bir nimet Adl-i İlahi’nin ne güzel bir delilidir öyle değil mi? İnsanoğlu diyemez ki ben tefekkürden haricim. Ben düşünemiyorum. Hayır böylesi bir söz kendini kandırmaktır. Alim’e tesbihini kopartan şey de aldığı ibret ve tefekkürüdür. Teknolojinin gelişmesi de tefekkürdür. Aslına bakılırsa tefekkür bizi biz yapan Öz dediğimiz şeydir, zira bu sayede hayatımızı idame ederiz.
Ünlü düşünür, siyasetçi, fikir adamı, bilim adamı olan kişilerin hayatları boyunca hep düşünce aleminde hazırladıkları ürünlerin meyvesi olan Başarıyı nasıl yakaladıkları ve bu başarı merhalelerinin kademelerini nasıl aştıklarını, Biyografilerinden kolaylıkla öğrenebilmekteyiz. Başarı, planın, gayretin ve kaliteli bir amelin getirisidir. Bu Havass olan kesim için de geçerlidir, avam olan kesim için de. Zira Havass (seçkin) ‘ ın öylesi vardır ki kendi mahiyetini derk edemeyişinden dolayı Avam kulvarda yer almıştır. Nice de avam vardır ki seçkinlerden olmuştur.
Tarih, bizim hayatlarımızın gelecekteki veya geçmişteki tasviridir bendenizin görüşünde. Başarılardan ibret alındıkça çağ atlatır, hatalardan ders çıkarılmadıkça tekerrür eder ve acımaz göz yaşlarımıza. İşte insanın öğretmeni olan Tarih, bize tefekkürün, Aşk ehlinin, mutluluğun iksirinin Samimiyet, İnce düşünce, Muhabbette olduğunu göstermektedir. Hz Muhammed’in İslam düşmanlarına bile hoşgörü ile davranması onun Seçkin bir yönetici olduğunun ispatı değil midir? Zira getirdiği din Hoşgörü ve güzel Ahlak dinidir. Yusuf’un kölelikten Padişahlığa çıkması hoşgörüsünün, İlahi aşkının neticesi değil miydi? Örnekler çoğaltılabilir ve hepsinin derinlemesine nüfuz edersek, sebeplerinin Tefekkür – Aşk ekseninde olduğunu görebiliriz. Böylesi bir Vahşet döneminde, birbirinin değerini bilen insanları, güler yüzlüleri, Aşık olanları gördükçe Derin bir nefes alabiliyoruz ciğerlerimize.
Tarih çoğu zaman zalimleri affetmiştir, biz tarihimizi kendimiz yazabilir, doğrularımızı da adil bir terazide tartıp bu kitaba dökebiliriz. (Biz kulumuzun kaderini, kendi çabasına bağlı kıldık – İsra ) İyilerden olup, kendimizi affettirme gayreti gösterebiliriz. Hakk’ın safında olan Havass’tan olabilir, sevip – sevilebiliriz. Zira bizim fıtratımızda vardır muhabbet. Belkide Toprağa olan aşkımızdandır tekrar Turab’a dönüşümüz. Belki de o aleme olan aşinalığımızdandır kalplerimizin, Lafzatullah’ı işittiğinde ki titreyişleri. Kesinlikle samimiyet ve Aşkımızın ciddiyetindendir İnna Lillah ve İnna ileyhi Raciun’lar ile sevdiklerimizi O’na tapşırmaklarımız…