Bir gün okuldan eve dönerken mahallede toplanan kalabalık ilgimi çekmişti. Evimize çok yakın olan bahçenin önünde toplanmışlardı. Kalabalık içinde boyunlarında fotoğraf makinelerinin asılı olduğu gazetecilerin olduğunu fark ettim. Bende merak hissi uyanmıştı. Bahçeye aniden atlayarak kalabalığın içine daldım. Her ne yaptımsa bir şey anlamadım. Bir gazeteciye: “Burada bir olay mı oldu?” diye sordum. Gazeteci “şimdilik hayır, ama bundan sonra önemli olaylar olacak.” Dedi. Daha sonra bana siz bu köyden misiniz? Diye sordu. Ben onun söylediklerinden bir şey anlamamıştım. Dedim ki “Evet, evimiz az ileride.” Gazeteci “Kısa bir süre sonra köyünüz dünyanın en ünlü köyü olacak!” dedi. Ben de şaşırarak dedim ki: “Köyümüzün ünlenmesine sebep olacak bir olay mı olacak?”
Gazeteci dedi ki: “Şu ana kadar Ayetullah Humeyni adını duydun mu?” ismi bana tanıdıktı. Defalarca ismini radyo ve televizyondan duymuş, resimlerini de gazetelerde görmüştüm. Dedim ki: “İran’ın dini lideri olan mı?” dedi ki: “Bravo sana delikanlı, işte o artık burada ve sizin komşunuz oldu.” Heyecanlı bir biçimde dedim ki: “Tamam da siz niye buraya toplandınız, yoksa dışarı mı çıkacak?”
Gazeteci “Hayır, dışarı çıkmayacak, ama röportaj yapacak.” Dedi. Bende oluşan merak onu her ne olursa olsun görme hissini uyandırmıştı, çünkü her gün gazetelerin bahsettiği kişiyi görerek okulda arkadaşlarıma hava atabilecektim.
Dedim ki: “Eğer burada beklersem onu görmeme izin verirler mi?” dedi ki: bilmiyorum, ama ileride duran kişiyi parmağıyla işaret ederek ona sorarsan belki izin verir. Ona doğru gittim ve dedim ki: “Evimiz az ileride, acaba Ayetullah Humeyni’yi yakından görebilir miyim?” adam dedi ki: “Ayetullah Humeyni hakkında ne biliyorsun?” dedim ki: “Bunu biliyorum ki İran’ın dini lideri ve her gün gazeteler hakkında bir şeyler yazıyor.” Biraz düşündükten sonra dedi ki: “Senden başka kimse var mı?” gazetecileri göstererek dedim ki: “Gördüğünüz gibi bunlarda var. Size söz veriyorum toplantının düzenini bozmadan sadece birkaç dakikalığına göreceğim.” Dedim.
Bahçenin kapısı açıldı. Ayetullah Humeyni ruhani elbiseleri giymiş başının etrafına siyah bir sarık sarmış yaşlı bir adamdı. Bir an için, onun “önümde duran Mesih olduğunu hissettim.” Bir saatin nasıl geçtiğinin farkına bile varmadan vakit bitmişti. Hayret ve şaşkınlığımı henüz üzerimden atamadan anneme gittim ve dedim ki: “Anne, Mesih’i yakından görmek istiyor musun?” biliyordum ki eğer onu görürse benim duygularımı anlayacak.
Anneme dedim ki: “Sana göre onun buraya gelmesinin bir sakıncası var mı?” dedi ki: “Hayır, ama baban sakin bir yer peşindeydi. Artık bundan sonra burası sakin bir yer olmaktan çıkacak.”
Annemin öngörüsü doğruydu. Babam geldikten sonra oldukça sinirlendi. Ceketini çıkardıktan sonra kendisini kanepenin üzerine atarak sinirli bir şekilde şöyle dedi: “Bu yıl şanssızlıklar peşimi bırakmıyor. Her nereye gitsem bir şey oluyor. Şirketimin iflas etmesi yetmiyormuş gibi şimdi de buradaki şu durum.”
Annem onu sakinleştirmek isteyerek şöyle dedi: “Bu durum fazla uzun sürmez, şayet birkaç gün sonra ortam sakinleşir.” Babam sinirli bir şekilde: “İnşallah öyle olur.” Dedi. Annem: “Gazetelerde okudum, birkaç güne kadar İran’a dönebilirmiş.” Dedi. Babam sinirli bir şekilde kendi kendisine şöyle söyleniyordu: “Neden buraya geldi ki, hem de bu küçük köye?”
Noel tatiline birkaç gün kalmıştı. Artık ders okuma hevesim kalmamıştı. Devamlı onu düşünüyordum, öyle ki ona bakmaktan bir türlü kendimi alamıyordum. Ama babam öfkeli bir şekilde polise şikayet etmek istiyor ve şöyle diyordu: “Bizimde hak ve hukukumuz var. Daha ne kadar tahammül edelim?” artık dayanamadım ve şöyle dedim: “Kaç zamandır o burada, hatta bir kereliğine bile olsa onu görmeye gitmedin.” Babam alaycı bir şekilde şöyle dedi: “O da tıpkı öteki keşişler gibidir. Kesinlikle o da ötekiler gibi durmadan nasihatler etmekte.” Dedim ki: “Baba, sen söylememiş miydin acele karar vermeyin diye? Senin daha mantıklı biri olduğunu düşünüyordum. Bugün bir konuşuma yapacak, benim hatırımla da olsa gel birlikte gidelim. Eğer hoşlanmasan geri dönersin.” Babam dedi ki: “Ne zaman gitmemiz gerekiyor?” dedim ki: “Yarım saatten az zaman kaldı, o zaman konusunda çok dakik biridir.”
Babamla konuşma yapacağı yere gittik. Gazetecilerin dışında halktan da orada toplanmış baya bir kalabalık vardı. Benim için oldukça ilginçti. Çünkü oradakilerin birçoğu konuşmasının bir kelimesini bile bilmiyorlardı.
O geldiğinde hepsi saygıyla ayağa kalktılar. O anda babama baktığımda gözleri yaşlarla dolmuştu. Artık rahatlamıştım. Sonraki günlerde babamla birlikte konuşmalarını dinlemeye gidiyorduk, artık babamda sinirlilik alameti yoktu.
*** *** ***
Hz. İsa’nın (a.s) doğum günü akşamıydı. Herkes evdeki çam ağacının etrafında toplanmıştık. Birden kapının zili çaldı. Acaba gecenin bu saatinde kim gelmişti?! Babam kapıya doğru gitti bende peşi sıra. Elinde birkaç demet gül ile bir tatlı kutusuyla kapının önünde bir adam duruyordu. Güler yüzlü bir şekilde selâm vererek gülleri babamın önüne tutarak: “Bunlar Ayetullah Humeyni tarafındandır. Ayetullah Humeyni, Hz. İsa’nın doğum gününden dolayı sizleri tebrik etmekte ve köyde bulunmasının sizleri zahmete düşürme olasılığından dolayı sizlerden özür dilemekte.” Dedi.
Babam gülleri ve tatlı kutusunu aldıktan sonra şöyle dedi: “Bizden taraf ona teşekkürlerimizi iletin.” Babam hiçbir şey söyleyemeden odaya doğru gitti ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Sanki içinde bir şeyler kopuyordu. İlk defa babamın yüksek sesle ağladığını görmüştüm. Anneme doğru gittim ve sevinçle dedim ki: “Anne, bu yıl bize Mesih’ten hediye geldi. Gül ve tatlı.”
Gelecek pazar 3 haziran rahmatli İmam HÜMEYNInin vefatının 23. yıl dönemi münasibetiğle onu sevgi ve saygiğle yad edip ve onun çizdiği yola devam etmemizi bir kere daha ant içiyoruz . ALLAHTtan ona rahmet ve onun halifesi olan IMAM HAMENEYIye basarilarve salamat diliyoruz .