Kur’an ve Hadis Açısından ''Taş Kalpli'' Olmanın Faktörleri?

Rate this item
(0 votes)
Kur’an ve Hadis Açısından ''Taş Kalpli'' Olmanın Faktörleri?

 Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyuruyor: Beş şey kalbi öldürür ve imanı zayıflatır: Aşırı yiyip içmek, çok gülmek, çok uyumak, çok konuşmak, çok kederlenmek ve haram yemek.


İnsanın kalbi, Allah’ın muhatabı olarak hakikatleri kabullenmelidir. Eğer insan bu sorumluluğa olumlu yönde cevap vermezse, kalbi ölecek ve kemale doğru ilerleyeceğine aksi yönde ilerleme kat edecektir.

İnsanın kalbi, işlemiş olduğu günahlar sayesinde mühürlenmeye sebep olacaktır ve böylelikle insan İlahi nimetlerden mahrum olacaktır.

Terim olarak ele alacak olursak, Kur’an kültüründe insanın hakikatini, kalbi oluşturmaktadır. Yani insanın hakikati, kalbidir.

Kalpten maksat; insan bedeninde bulunan ve kan pompalamaya yarayan et parçası değildir. Aksine kalpten maksat; insanın ruhu ve nefsidir.

İşte bundan dolayı Kur’an-i öğretilerde kalbin zinde olması, hastalıklardan arınmış olması ve kalbin ölmesi gibi konular üzerinde tekit edilerek durulmuştur.

Aşağıda okuyacağınız makalede, yazar kalbin ne olduğu, taş kalpli olmanın nedenleri ve kalbin ölmesi gibi konuları açıklamaya çalışmaktadır.

Kalp Nedir

Arapça ’da ‘‘kalp’’ Farsça ’da ise ‘‘del’’ kelimesi birkaç farklı manada kullanılmaktadır.

Burada bizim üzerinde durduğumuz kalp kelimesinden maksat; insanın hakikatini oluşturan kalptir.

Filozoflar kalpten maksadın ‘‘Nefs-i Natık-e’’ olduğunu kabul etmektedirler. Kur’an öğretilerinde ise kalpten maksat; insanın ruhu ve nefsidir.

İşte insan bu kalbi sayesinde hayır ve şerri ayırt edebiliyor, iyiyi ve kötüyü teşhis edebiliyor, Kur’an’ın bahsettiği kalpten maksatta budur. Bkz: Keşfi ıstılahatı el-funun ve el-ulum, c2, s 1334-1335, (el-Kalp); Lügat name, c 11, s 15585-15586, (Kalp) ve manendi anha.

İnsan kalbinin özellikleri

Daha öncede söylediğimiz gibi insan kalbinden maksat; yani insanın hakikatidir; zira Allah Teâlâ insan bedenine ruh üflemiştir.

(Hicr ayet 29; Sad ayet 72; Secde ayet 9) ruh, Şems suresinde ki 7. ayet-i kerimeden 10 ayet-i kerimeye kadar, nefs olarak tanıtılmaktadır. Zira ruh mücerret bir varlıktır.

İşte sırf bundan dolayı Kur’an-i öğretilerde kalp yerine bazen akıl, bazen nefs ve bazen de sadr kelimesi kullanılmaktadır.

Kalbin Ölmesi

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi kalpten maksat; insanın hakikatidir. Allah Teâlâ dışında tüm varlıklar, bir şekilde ölümü tadacaktır. Allah Teâlâ her daim hay ve kayyumdur zira hayat Allah’ın zati sıfatlarındandır yani Allah’ın sıfatları aynı zamanda Allah’ın zatıdır.

Bu arada insan da ölümü tecrübe edecektir ve bu tecrübe farklı şekillerde gerçekleşecektir. Elbette her şeyin ölümü o şeye has bir şekilde olacaktır. Zira insanın ölümü yani; insanın içinde bulunduğu bir haletten, başka bir halete intikal etmesidir.

Bu intikal kemal ve nakıs cihetinde gerçekleşmektedir. Yani biz ölümden bahsettiğimizde; bir şey üzerinde hal ve durumların değişmesi demektir, yani ya kemal noktasında veyahut ta nakıs noktasında.  

Ölüm hayat karşısında yer aldığından dolayı, ölümü mutlak manada hayır olarak düşünemeyiz; zira mutlak manada ki hayır, hayattır. Ölüm Allah’ın yaratmış olduğu bir varlıktır (Mülk / 2) akrep kendisi için mutlak manada hayırdır, ama diğer varlıklar için mutlak manada şer olabilir.

Elbette bu hayır ve şer diğer varlıklara nispetle mutlak manada hayır ve şer değildir zira bazıları ölüm sayesinde yok olduğu gibi bazıları da ölüm sayesinde kemale ulaşmaktadır. Gerçekte her ölüm aynı bir yılanın deri değiştirmesi gibidir. Bu bağlamda bazı deri değiştirmeler nakıs olmaya yöneliktir fakat bazı deri değiştirmeler ise kemali elde etmektedir. İnsan ve Cin’de ise bu şekilde değildir zira ölüm, insanın nefsinin sahip olmuş olduğu şartlar dahilinde hayra da şerre de yönelik olabilir.

Her hâlükârda Kur’an’a göre «کل نفس ذائقه الموت؛ tüm canlılar ölümü tadacaktır. (Enbiya / 35 ve Enkebut / 57) gerçekte insan ölümü tadıyor, ölüm insanı değil. İnsan ölüme doğru gitmektedir aynı balı ve zehri tattığı gibi, ölümü de tadacaktır.

İnsanın nasıl yaşantı seçip ve nasıl bir şekilde ölümü tecrübe edeceği, insanın kendisine bağlıdır. Eğer bir insan hayatı boyunca yaşantısını bala çevirirse, ölüm onun için baldan daha tatlı olacaktır ama hayatını acı bibere çevirmişse, ölüm de onun için acı biber kadar acı ve yakıcı olacaktır.

İnsan kendi yapmış olduğu ameller, söylemiş olduğu sözler ve davranışlar sayesinde, kendi kalbine ölümü yâda hayatı tattırır. Allah Teâla, Kur’an’da insanın Allah’a olan inancı, imanı ve İslami öğretilere olan bağlılığı sayesinde kendi kalbini öldürebileceğini de zinde edebileceğini de belirtmiştir.

Kalbin Kararmasının Nedenleri

Kur’an ayetlerinde birçok kez insanın dünyada imtihan ve belalara duçar edilerek, sınandığı ve bu sayede batınını ve hakikatini güçlendirdiği belirtilmektedir. (Enkebut / 2 ve 3)

İnsan kendi hakikatini belli etmesi için kalbide her daim imtihan ve sınava tabi tutulmaktadır. (Hucurat / 4; Ali İmran / 154) zira daha öncede söylediğimiz gibi insan hakikatinin bir diğer adı da kalptir.

İnsanın kalbi, Allah’ın muhatabı olarak hakikatleri kabullenmelidir. Eğer insan bu sorumluluğa olumlu yönde cevap vermezse, kalbi ölecek ve kemale doğru ilerleyeceğine aksi yönde ilerleme kat edecektir.

İnsan eğer günah işlerse, kalbine bir mühür ve bir kilit vurulur, netice itibariyle insan ilahi nimetlerden mahrum bırakılır. (Bakara / 88)

Aşağıda sayacağımız faktörler insanın kalbinin kararmasına neden olmaktadır:

1-Alay etmek: İnanan mümin kimselerin akait, düşünce ve amelleriyle alay etmek, kalbin kararmasına neden olmaktadır. ( Bakara / 10-14; Müddesir / 30 ve 31)

2-İftira atmak: Mümin ve inanmış insanlara iftira atmak, kalbin ölmesine neden olmaktadır. (Bakara / 8-13; Enfal / 49)

3-Aşırı yiyip içmek: Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

: یا علی، من اکل شبعا علی شبع مات قلبه، و فسد لحمه، و یخاف علیه المرض؛

Ey Ali, her kim tok olduğu halde yiyip içmeye devam ederse kalbi ölür, eti fasit olur ve hastalığa duçar oluverir.

Allah Resulü (s.a.a) aynı şekilde yine şöyle buyuruyor: Ey Ali, Beş şey kalbi nurlandırır: Tevhit suresini (İhlas suresi) çok okumak, az yiyip içmek, Alimlerle oturup kalkmak, çöl tohumları ve taneleri yemek ve gece namazı kılmak.

4-Beş amelde ifrat etmek (Haddi aşmak): Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyuruyor: Beş şey kalbi öldürür ve imanı zayıflatır: Aşırı yiyip içmek, çok gülmek, çok uyumak, çok konuşmak, çok kederlenmek ve haram yemek. (Şeyh Saduk, Men La Yahduruhu’l-Fakih, tashih Ali Ekber Gaffari, c 4, s 352.

Elbette İslam dini Müslümanların her daim güler yüzlü olmalarını tavsiye etmiştir. Zira Kur’an’ı Kerim, Hz. Süleyman (a.s) hakkında şöyle buyuruyor:

فتبسم ضاحکا من قولها؛

Süleyman, onun sözünü duyunca hafifçe güldü. (Neml suresi / 19)

Allame Tabatabai konu hakkında şöyle yazıyor: Gülmenin en az miktarı tebessümdür, eğer cümle içinde her iki kelime de kullanılırsa, mecazi manada kullanılmış demektir, yani tebessüm edenin tebessümü gülmeye yakın bir hadde demektir. (El-Mizan, Neml suresi 19. Ayet-i kerimenin tefsiri)

Elbette Kur’an’ı Kerim’de Hz. İbrahim’in (a.s) eşi Sare’nin güldüğü işlenmiştir, buda gülmenin caiz olduğunu göstermektedir. وامراته قائمه فضحکت:Karısı, ayakta durup sevincinden gülmedeydi ki (Hud suresi / 71)

Her hâlükârda gülmenin hiçbir sakıncası yoktur, sakıncası olan gülme çeşidi hadislerde de açıklandığı üzere çok aşırı gülmektir. Zira çok aşırı gülmek kalbin ölmesine sebep olmaktadır.

5-Haram yemek: Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyuruyor: Her kim şüpheli şeyler yerse, dini onun için şüpheli olur ve dininde şek ve şüpheye düşer, kalbi kararır ve her kim de haram lokma yerse, kalbi ölür dini eskilir ve yakini zayıflar.

Allah Resulü (s.a.a) aynı şekilde başka bir yerde şöyle buyuruyor: Her kim helal lokma yerse, dini sefa bulur, kalbi yumuşar ve gözleri ilahi alçakgönüllüğe erişir ve duasının kabul olması için herhangi bir engel bulunmaz ve duası kabul olur.

Allah Resulü (s.a.a) yine bu konu hakkında şöyle buyuruyor: Zalimin nişanelerden biri de şudur ki; yediği lokmanın helal mi yoksa haram mı olduğuna dikkat etmez. ولا یبالی من این یاکل.(Şeyh Saduk, Men La Yahduruhu’l-Fakih, tashih Ali Ekber Gaffari, c 4, s 352.

Read 4795 times