Merhum Ayetullah Behçet; ölümün müminlerin lezzetlerinden biri olduğunu ve mümin için hiçbir şeyin ölümden daha leziz olmadığını söylemektedir. İmkân âleminin mertebelerine zahiri ve batını olmak üzere ikiye ayrılır. İnsan türünün de bunun özeti konumunda olduğunu belirtmek yerinde olacaktır. Âlemin dünya olan mülki boyutu vardır. Yakın ve elimizin altındadır. Ancak yakın ve elimizin altında olmasına rağmen bunun hiçbir değeri yoktur.
Dünya hedef ve maksat değildir. Dünya mezradır. Dünya ticaret mahallidir. Dünya ile ticaret yapanlar dünyayı vesile kılmışlardır.
Dünya ile marifet hazinelerine ve cennetin en yüce makamlarına ulaşılabilir. Ancak dünyayı tanımayan kimseler hataya duçar olup dinlerini satarak dünyayı satın alırlar. Yani dinini kendisine kalmayacak olan bir şeye satarlar. Bu açıdan dünya bazen kirleticidir ve dünyaya gönül verenler en kötü şeye gönül vermiş kimselerdir. Zira dünya sevgisi hataların başıdır.
Dünya kelimesi denaet kökünden alınmış olup aşağılık ve değersiz anlamındadır. Peygamberler ve Ehlibeyt İmamları köprüyü geçmemiz için bizlere yol gösteren kimselerdir. Dünya bir köprüdür. Bu köprüyü geçemeyenler bu âlemde de bir yere varamazlar.
Herkes iyi bir yere gelmek ve iyiler arasında Salihlerle anılmak ister. İnsan zincirlerini kırmalı ve bu kafesin kapısını açarak uçmalıdır. İnsan nefis tuzaklarına takılıp dünyanın güzellik kafesinin içinde kaldıkça vahdete ulaşamaz ve Hakk Teâlâ'nın tevhid ve vahdaniyetine doğru adım atamaz.
Dünyanın hicapları bir iki tane değildir. Bu hicaplar karanlık perdelerdir ve karanlıkta gözler görmez. Geçen gün arzettiğim basiret konusunun meselelerinden biri de insan ruhun kemale erdirilmesidir. Bu âlemin rahminde çocuk gözlerini açıp dünyaya geldiği günden, berzah âlemine gideceği güne kadarki süreçte kör olmamasıdır.
Kıyametin kendisine has merhaleleri vardır. Başlangıcı ölümdür. İnsan berzah âlemine girdiği zaman kör olarak girerse sonuna kadar da kör olarak kalacaktır. Burada gözleri açılmayan, basiret sahibi olmayan, batın gözü açılmayan, Hakk'ı ve İmam'ı göremeyen kimse oraya vardığında orada da kör olacaktır.
İnsan orada başkasında gözlerini ödünç alması mümkün değildir, kimin orada neyi varsa buradan götürmüştür.
Bu âlemde haramdan gözlerini sakındıranlara ve haram için ağızlarını açmayanlara Allah Teâlâ batında başka bir ağız verecek ve kendilerine oradan marifet lokmalarını yedirecektir. Allah Teâlâ böylesi bir insan için Emir'el-Müminin vesilesiyle bir sofra açar ve o kimse Emir'el-Mümininin misafiri olur.
Masum İmamların isimlerinin tatlılıklarını bu surette algılarız. Bizim için İmamların isimleri ile başkalarının isimleri bir değildir. Hüseyin denildiği zaman, Ali denildiği zaman, Fatma denildiği zaman birden farklılaşırız.
Sekuni, İmam Sadık'ın (a.s) öğrencilerindendi. Halk tarafından sevilen bir insandı. Birkaç gün İmam'ın (a.s) derslerine katılmadı. Sonra geldiğinde İmam kendisine “Neredeydin?” diye sordu. Sekuni, “Eşim doğum yaptı. Evimizde kimse yoktu, eşime yardımcı olmak için evde kaldım” dedi. İmam: “Allah sana ne verdi?” diye sordu. Sekuni, “kızım oldu” deyince İmam: “Peki, ismini ne koydun?” dedi. Sekuni: “Fatma” yanıtını verdi. İmam: “İsmini Fatma koydun madem, kendisine tokat atmamaya dikkat et” diye buyurdu.
Bu isimlerin kendisi insana itibar verir. İnsanın Masum İmamların itibarından itibar kazanmaması yazıktır.
Gençler, çocuklar ve ailelerin en güzel isimleri seçmeleri gerekir. Her ne kadar görünüşte bunlar farklı şeyler olmasa da içerikleri açısında bu isimlerin seçilmeleri önemlidir. Bu insanın dile getirebileceği bir duygu değildir. Bu beş duyu organından biri değildir. Bu kendisine altıncı his denilen ve normal fiziki hissin ötesinde olan bir duyudur. Bu âlemin rahminde görme yetisine sahip olmayan ve kör doğan kimse, bu âlemde de kör olur. Zira gözleri olmadan dünyaya gelmiştir.
Burada basiret gözü olmayan ve bu gözlerle Allah'ı, İmamları, vahyi, bâtılı ve düşmanı göremeyen kimseler orada da bunları görecek gözlere sahip olamaz.
Birçok rivayette “Allah ile irtibatı olan ve Allah'ı gerçek şekilde tanıyan kimseler ölecekleri zaman Allah Teâlâ rahmet kapılarını onlar için özel bir şekilde açar” denmektedir.
İlmi ve irfani birçok dereceyi aşan ve kitapları herkes için çok faydalı olan Merhum Allame şeyh'ul-İslam şeyh Bahai Erbain adlı kitapta kırk hadis seçmiştir ki biz bu sofranın başında oturup misafiri olabiliriz.
Kitapta nakledilen hadislerin birinde şöyle denilmektedir: “Allah Teâlâ buyurdu; ben mümin kulumun ruhunu almak dışında hiçbir şeyden tereddüt etmem. Ben ona kavuşmak isterim. Zira o bana ölümle ulaşır.”
Merhum Ayetullah Behçet; ölümün müminlerin lezzetlerinden biri olduğunu ve mümin için hiçbir şeyin ölümden daha leziz olmadığını söylemektedir.
Mümin insan sekerât ve can verme anında ıstırap içinde olur. Azrail ıstırabının nedenini sorduğunda “Bir ömür zahmet çektim ve artık zahmetlerimden istifade etmek istiyordum” der. Azrail bir işaret ile perdeyi kenara çeker ve mümin cennetteki sarayını görür. Ancak yine de ıstırabı bitmez ve ailesi ile çocuklarını bu ıstırap sebebi olarak zikreder. Tekrar perde kenara çekilir. Hz. Fatma'nın (a.s), Allah Resulü'nün (s.a.a), İmam Ali'nin (a.s), İmam Hasan ve İmam Hüseyin'in (a.s) kendisini karşılamaya geldiklerini görür, sen çocuklarını kaybedecek ama bunları elde edeceksin denir ona.
ehlader