Displaying items by tag: Müstekbir güçler
İslami Bir Devrimin Üç Özelliği
Bismillah
İslam dünyasında son yıllarda ortaya çıkan halk hareketleri hedefe ulaşıp ulaşmamaları bir yana çıkış noktaları bakımından hiç kuşkusuz adil bir toplum özleminin dışa yansımalarıdır. Adına ister İslami uyanış, ister Arap baharı ve ister demokratik talepler denilsin asıl amaç bu ülkelere hakim rejimlerin yıkılması, diktatörlerin iktidardan uzaklaştırılması ve yeni düzenlerin kurulmasıdır.
Her ne kadar açıkca ilan edilmemiş olsa da bu ülkeler Müslüman halklarının kendi dini inanç ve yaşantılarıyla uyum içinde bir düzeni arzuladıklarını kimse inkar edemez. Dini uyanış, bahar veya demokratik hayat talebleri tanımları asılda birbiriyle çelişke oluşturmaz. Çünkü sonuçta hak, hukuk ve adalet esaslı bir toplum düzeni talebi bu tanımların hepsiyle uyuşabilir.
Ancak arzulanan ile pratikte ortaya çıkan durum arasında maalesef hiç bir uyumluluk ve benzerlik bulunmuyor. Bu halk hareketlerinin nasıl temel amacından saptırıldığı, hangi faktörlerin bunda etkili olduğu, ne gibi eksikliklerden kaynaklandığı ayrıca incelenmesi gereken bir konudur.
Müstekbir güçlerin halk kıyamlarını hedefinden saptırmak için uygulamaya koydukları komplo planları yanında lider kadrolarının eksiklikleri, zaafları ve hatta bazen hıyanetleri de dikkatlice incelemeye tabi tutulmaldır.
Bütün bunlara rağmen ülkemizde bu halk hareketleri konusunda kafa karışıklığının devam etmesinde çarpık dini anlayışlar yanında bu hareketlere yerli yersiz müdahil olan iktidar partisinin medya gücüyle kamuoyu oluşturma rolü de görmezden gelinemez.
Bu kıyamları İslami hareketler olarak tanımlıyorsak şimdilik şu ve bu ülke veya partiyi suçlamak yerine bu halk kıyamlarının mahiyeti üzerinde duralım. Bu hareketlerin her birinin çkış noktası, iktidara ulaşmada izlediği yöntem, müstekbir güçlerle girdikleri uzlaşmacı ilişkileri ve yenilgilerde suçu başkalarının üstüne atmak için öne sürdüğü bahane ve tevilleri ayrı ayrı incelemek yerine İslami bir kıyam veya devrimin temel ilkelerini beyan edersek bunların mahiyeti de kendiliğinden ortaya çıkar.
İslami bir devrimin taşıması gereken birçok özellikleri düşünülse de üç özellik vardır ki olmazsa olmazlardandır: İlahi hedefler taşıması, halk desteğine sahip olması ve müstekbirlere karşı durması.
İlahi olması: İslami bir devrim hareketi her şeyden önce meşrû olmalıdır. İslam’da meşruiyetin kaynağı Allah’tır. Allah’ın rızasının hedeflenmediği, insanların dünyevi refahı yanında uhrevi saadetini hedeflemeyen, toplumsal adaleti savunmayan devrimler ilahi olamaz. İlahi bir devrimin lideri veya liderlik kadrosunun da ilahi kriterlere göre meşrû olması ve salahiyet sahibi olmaları gerekir.
Makbuliyet: İslami bir devrim hareketinin temel ilkelerinden biri halk desteğine ve genel makbuliyete sahip olmasıdır. Sınırlı bir silahlı kadro veya servet/sermaye/medya çevrelerince yapılan iktidar değişiklikleri devrim değil, darbedir. Devrimin gerçekleşmesinde ve sürdürülmesinde halk desteğine sahip olmayan hareketlerin ayakta durması zaten mümkün değildir. Devrim, kendi nefislerini değiştirmiş; her türlü zorluğa, baskıya karşı direnmeye hazırlıklı olan halk kesimlerinin desteği ile hayatını sürdürebilir. Devrimin gerçekleşmesi ardından halkın oyunu, görüşünü dikkate almayan yönetimler yıkılmaya mahkumdur.
İstikbar ve emperyalizm karşıtlığı: İslami bir devrim hareketinin temel ilkelerinden biri müstekbir/emperyalist güçlerin sultasına karşı mücadeleyi göze alması ve baskılara karşı direnmesidir. Esasen devrimler emperyalist güçlere ve onların işbirlikçilerine karşı başlatılan hareketlerdir. Bugün İslam ülkelerine egemen rejimlerin çoğu ya doğrudan emperyalist güçlerin tayin ettiği kadrolardır ya da onların çok yönlü destekleriyle ve onların çıkarları doğrultusunda hükümet eden kadrolardır. Bu kukla kadrolara ve efendilerine karşı mücadeleye düşünce ve eylem planında hazırlıklı olmayan hareketler İslami devrim olarak tanımlanamaz ve er–geç hedefinden saptırılmaya, yenilgiye uğratılmaya mahkumdurlar.
Kısaca değindiğimiz bu üç ilkenin Kur’an ve Sünnette kanıtları, şahitleri vardır ve ehil kişiler bu kaynaklara ulaşabilir veya uzmanların eserlerine başvurabilirler. Bu üç ilkenin herhangi birinden yoksun halk hareketlerinin İslami meşruiyeti, makbuliyeti ve varlığını koruyabileceği tartışılabilir.
Bu ilkeleri göz önüne alarak İslam ülkelerinde son yıllarda vuku bulan hareketleri ve silahlı mücadeleleri yeniden değerlendirelim. İran’dan Afganistan’a, Filistin ve Lübnan’dan Tunus, Mısır ve Libya’ya, Suriye’den Yemen ve Bahreyn’e kadar İslam ülkelerinde son yarım asır içinde ortaya çıkan ve hala da devam eden halk hareketlerinin hangisi bu üç ilkeye göre şekillenmiş ve devam etmektedir?
Adı geçen ülkelerdeki devrim ve halk hareketlerini saydığımız bu üç temel ilkeye uyarlamayı ve yorumlamayı siz değerli okurlara bırakıyor ve görüşlerinizi bekliyorum.
ZTY