Başbakan Tayyip Erdoğan'ın başlıca gündemi yine Suriye oldu, Suriye'yi Kerbela'ya benzetti, Şiilleri de bölücülükle suçladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Suriye’de Esed güçlerinin kendi halkına uyguladığı zulmün, Kerbela’da yaşananla aynı olduğunu söyledi. Erdoğan: “Hz Ömer efendimiz ve Ali efendimiz arasında herhangi bir sıkıntı yoktu. Aynı idealler için mücadele verdiler. Bu günkü yaklaşım niye böyle, bunun üzerinde durmak lazım. Mazlum değişik olabilir ama yaşananlar yeni Kerbela’dır.” dedi.
Türk Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ve Marmara Üniversitesi tarafından ortaklaşa düzenlenen ‘Arap Uyanışı ve Ortadoğu’da Barış: Müslüman ve Hristiyan Perspektifler’ konferansının açılışı yapıldı. Açılışı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İSAM Başkanı Prof. Dr. M. Akif Aydın, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Mısır Başmüftüsü Şeyh Ali Cuma, Küdüs Rum Ortodoks Patriği III. Theofilos, Kataib Partisi Lideri Lübnan Eski Cumhurbaşkanı Emen Cemayel ve çok sayıda davetli katıldı.
Erdoğan Şiileri ele aldı ve Şiileri İslamı bölmekle suçladı.
“Kerbela hadisesi üzerinden bölünmek, bu bölünmenin ardından da yeni ve çok fazla Kerbela hadisesi üretmek inanın en başta Hz. Hüseyin ve Ehlibeyt'in ruhunu muazzep etmektedir.”
'SURİYE'DEKİ ZULME MEZHEPSEL TAASSUPLA SESSİZ KALMAK ANLAŞILABİLİR DEĞİL'
Konuşmasında Suriye’de Esad yönetiminin kendi halkına gerçekleştirdiği saldırılarına da tepki gösteren Erdoğan, yaşananların İslam tarihinin en acı olaylarından Kerbala ile aynı olduğunu söyledi. Esad güçlerinin kendi halkına en ağır silahlarla uyguladığı katliamı bazı ülkelerin sırf mezhepsel taassup sebebiyle sessiz kalmasını da eleştiren Erdoğan ‘Bu masum çocuklar bizim mezhebimizden, bizim dinimizden değil, öyleyse bakın öldürsünler’ anlayışının kabul edilemeyeceğini vurguladı. "1332 yıl önce Kerbela’da yaşanan neyse, açık söylüyorum bu gün Suriye’de yaşanan da odur." diyen Erdoğan, “Hz Ömer ve Ali efendimiz arasında herhangi bir sıkıntı yoktu. Aynı idealler için mücdaele verdi. Bu günkü yaklaşım niye böyle bunun üzerinde durmak lazım. Mazlum değişik olabilir, zalim değişik olabilir… Ama yaşananlar, yeni birer Kerbela’dır. İnançları, o inancın tüm mensuplarını, hırsla, tamahla, nefsani çıkarlarla, karanlık siyasetle kirletmeye, töhmet altında bırakmaya hiç kimsenin, ama hiç kimsenin hakkı da, hukuku da yoktur. Benim mensubu olduğum din ve bu dinin ana kaynakları, inancına, mezhebine, statüsüne bakmadan, insana insan der, cana can der ve insanı varlıkların en kutsalı olarak görür.” şeklinde konuştu.
Türkiye olarak Suriye, Irak, Lübnan ve diğer ülkelerde hiçbir etnik kökene, dine, mezhebe karşı ön yargılı olmadıklarını belirten Erdoğan şöyle konuştu: “Biz inançları, mezhepleri, etnik kökenleri bir referans olarak kabul edip, insanın insanı öldürmesine ya da zulmetmesine göz yummaktan Allah’a sığınırız. Yüzlerce yıldır yaşanan acı tecrübelerden bugün artık dersler çıkartmak, ibretler almak, tarihin tekerrür etmesini önlemek zorundayız. Çünkü tarihten ibret almak durumundayız.”
İslam içindeki mezhepleri tarihin acı hadiseleri üzerinden okumanın yanıltıcı olduğu gibi, dinler arasındaki münasebetleri de aynı şekilde okumanın yanlış olacağına işaret eden Erdoğan, “ Bugün artık, dinler arasındaki münasebetlere, Haçlı seferleri, Endülüs tecrübesi, dünya savaşları, Filistin meselesi gibi acı olaylar değil; bir arada yaşamaya dair güzel örnekler, birlikte inşa ettiğimiz medeniyetler yön vermelidir. 21’inci Yüzyıl’ın bu ilk yıllarında, herkes, her dini lider, her kanaat önderi, kendi özeleştirisini samimi şekilde yapmalı, hataları ve sevapları ortaya koymalıdır.”ifadelerini kullandı.
Konferansın "ilginç" konukları
Erdoğan’ın Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki gelişmelerle ilgili “dışarıdan yönlendirme yok” sözleri, ister istemez Libya’yı bombalayan NATO uçaklarını ve Suriyeli silahlı grupları topraklarında barındıran, eğiten ve silahlandıran bölge ülkelerini akla getiriyor.
Dahası, İSAM ve Marmara Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği konferansa katılan bazı isimlerin şeceresine bakıldığında, bu sözlerin sarf edildiği konferansın bile bir müdahale biçimi olduğu izlenimi oluşuyor.
Örneğin toplantının ABD’li katılımcıları arasında yer alan Georgetown Üniversitesi’nden iki isim, John Esposito ve Thomas F. Michel, daha önce bağlı bulundukları üniversitede yapılan “Gülen Hareketinin Alternatif Perspektifleri” başlıklı konferansla gündeme gelmişlerdi. 15-16 Kasım 2008’de gerçekleştirilen konferansta Fethullah Gülen’in sadece Türkiye için değil, dünya için de önemli bir değer olduğu, yaptığı çalışmaların aktarımlarıyla birlikte savunulmuştu. Konferansta konuşan Profesör Esposito, "ılımlı" yerine sıkça “hoşgörülü” olarak nitelediği Gülen’i “yüzyılın en önemli islami hareketinin yürütücüsü” sözleriyle selamlamıştı. Esposito, diğer bir değerlendirmesinde ise Fethullah Gülen’i başka bir liderle kıyaslaması gerekirse bunun ancak Dalay Lama olacağını ifade ediyordu.
Aynı konferansta konuşan yine Georgetown Üniversitesi’nden Thomas F. Michel de Gülen hareketinin “Sovyetler Birliği sonrası eğitimin yeniden inşasında kilit bir oyuncu” olduğunu vurguluyordu. Vatikan'ın eski dinler arası diyalog sekreteri Dr. Michel, daha önce 9 Eylül ve Selçuk Üniversiteleri'nde de ders vermiş bir rahip. bir Katolik okulu olan Georgetown Üniversitesi'nde çalışan Michel ve Esposito’nun, AKP'nin kapatılması gündemdeyken konu üzerine AKP'li Mehmet Şimşek'e konferansa davet etmek, Orhan Pamuk'a fahri doktora unvanı vermek ve Bill Clinton adlı değeri ABD'ye kazandırmak gibi faaliyetleriyle de hatırlanıyor.
"Kardeşler" olmadan olur mu?
“Arap Uyanışı ve Orta Doğu’da Barış: Müslüman ve Hıristiyan Perspektifler” konferansının bir başka ilginç katılımcısı ise Cambridge Üniversitesi’nden Tarık Ramadan. Ramadan, Müslüman Kardeşler’in kurucusu Hasan el Benna’nın torunu. 1997 yılında yazdığı doktora tezinin konusu da büyükbabası. Ramadan, Müslüman Kardeşler’in ideolojik öncülerinden Mısır doğumlu Katar vatandaşı, El Cezire televizyonu programcısı ve islami bankalara şeriat konusunda danışmanlık hizmeti veren Yusuf el Karadavi’nin “fetvalar”ını topladığı kitabına önsöz yazmasıyla da tanınıyor.
Konferansın önemli “Müslüman Kardeş” katılımcıları arasında yer alan bir diğer isim ise Tunus Müslüman Kardeşler’in ve Ennahda Partisi’nin lideri Raşid Gannuşi.
Şiilere pek rağbet yok
Basın bildirisinde “Arap Uyanışı ve Orta Doğu’da Barış: Müslüman ve Hıristiyan Perspektifler” konferansında şu sorulara yanıt aranacağı belirtiliyor:
“Adalet, özgürlük ve onurlu bir yaşam talep eden bölge halkları, art arda gerçekleştirdikleri devrimlerle bölge tarihinde yeni bir sayfa araladı. Bu yeni dönem, bölgede yeni dinamiklerin, fırsat alanlarının ve tehditlerin de ortaya çıkmasına neden oldu. Konferansta, bu noktalardan yola çıkılarak, şu sorulara yanıtlar aranacak: “Yeni Orta Doğu’da bölgenin kadîm dînî gelenekleri bu süreçte nerede durmaktadır? Yüzlerce yıllık bir arada yaşama kültürü ve dînî çoğulculuk tecrübesi, bölgede adil ve barışçıl bir düzenin inşasına nasıl katkılar sunabilir? Müslüman ve Hristiyan topluluklar ve onların ruhani liderleri, tehditleri fırsata çevirmek için nasıl bir liderlik rolü üstlenebilir? Yeni Orta Doğu’da dînî ve sosyal barışın ve uyumun tesisi için üzerimize düşen görevler nelerdir?”
Böyle bir konferansta Ortadoğu ülkelerinde yaşayan, İslam’ın farklı mezheplerine, özellikle de Şiiliğe mensup olanların da temsil edilmesi beklenebilir. Konferans düzenleyicileri de belli ki bu konuda çaba harcamış, ama çerçeve “bölge halkları, art arda gerçekleştirdikleri devrimlerle bölge tarihinde yeni bir sayfa araladı” şeklinde çizilince, pek geniş bir katılım sağlanamamış anlaşıldığı kadarıyla.
Konferansa Şiileri temsilen Irak’tan Şii Vakıflar Divanı adlı kuruluşun iki temsilcisi ile Lübnan’dan Ali Fadlallah katılmış yalnızca. Yani 139 resmi katılımcı içinde üç kişi…
Az sayıdaki Şii katılımcıdan Lübnanlı Ayetullah Ali Fadlallah’ın temmuz ayında Anadolu Ajansı’na Suriye konusunda şunları söylediğini okumuştuk:
“Rejim tarafından zulme maruz bırakılan Suriye halkının haklı taleplerini destekliyoruz. Lübnan’da Şiilerinin azımsanamayacak bir kısmı Esed rejimine karşı Suriye halkını destekliyor. Mısır, Türkiye, Suudi Arabistan ve İran'ın Suriye'nin içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulmasını sağlamak için uzlaşmaları gerekiyor.”
Bahreyn halkına saldıran Körfez monarşileri AKP ile müttefik El Halife hanedanı da “perspektife” girdi
Konferansın bir diğer ilgi çekici katılımcısı da Bahreyn’deki el Halife hanedanı mensuplarından Şeyh Abdullah bin Halid el Halife. Bahreyn Din İşleri Yüksek Konsey Başkanı olan el Halife, Bahreynlileri Suudi tanklarının altında ezdiren iktidarın önemli figürleri arasında.
2011 yılında, ülkesinde Şiilere ait tarihi camiler buldozerlerle yıkıldığında konuyla ilgili şöyle konuşuyordu Şeyh Abdullah bin Halid: “Onlar cami değil. Onlar yasadışı binalar.”
Suriyeli katılımcılar…
Toplantının Suriyeli katılımcıları da var. İşte onlardan bazıları:
Mouaz Moustapha: ABD’deki Suriye Acil Görev Gücü Siyasi Direktörü
Dr. Zaher Sahloul : Şikago’daki İslami Örgütler Konseyi Başkanı/Suriye-Amerika Tıp Derneği Başkanı
Suhaib Haider : ABD’deki “Özgür Suriye İçin Birlik” adlı STK’nın yönetim kurulu üyesi
Bassel Korkor : “Özgür Suriye İçin Birlik” adlı STK’nın yönetim kurulu üyesi
Önemli Şii düşünür ve liderler toplantıya katılmadı.
İran’dan İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei’nin vekili Ali Ekber Velayeti, İran Eski Meclis Başkanı ve İslam İnkılabı Rehberi Yüsek Danışmanı Gulamali Haddad Adil, İran İnsan Hakları Konseyi Başkanı Muhammed Cavad Laricani toplantıya davet edilenler arasındaydı. Fakat bu isimlerden katılan olmadı.
Ayetullah Sistani de vekilini göndermedi
Daha önce hiçbir siyasi liderle görüşmeyi kabul etmemesine rağmen Başbakan Erdoğan’ı kabul ederek tarihi bir görüşme yapan Ayetullah Sistani, bu sefer, davet edilen vekili Kerbela Cuma İmamı Seyit Ahmet Safi’yi toplantıya göndermedi.
Açılışta Başbakan Erdoğan’ın yaptığı konuşmada Şiilerin baskı ve zulüm altında olduğu Bahreyn ve Suudi Arabistan gibi ülkelerden tek kelime etmezken Suriye’deki olaylar üzerinde durması, toplantının hedefinin AK Parti hükümetinin Suriye politikasına destek arama çabaları olarak yorumlandı. Ayetullah Sistani’nin taraflı yapılan hiçbir toplantıya temsilci göndermemesi, önceden bu toplantının detaylarını bildiğini gösteriyor.
Lübnan, Bahreyn, Yemen, Arabistan gibi ülkelerden davet edilen tanınmış Şii lider ve düşünürler de toplantıya katılmayarak Türkiye’ye olan güvenlerinin kalmadığı mesajını verdiler.
Türkiye’nin dış politikası için destek aramayı hedefleyen toplantıya, özellikle İran, Irak ve Lübnanlı Şii lider, akademisyen ve uzmanların katılmaması, Türkiye’nin artık inandırıcılığını yitirdiği değerlendirmelerine neden oldu.