Hizbullah'a büyük kuşatma
Sol Haber'in Lübnan Al Manar sitesinden aktardığı habere göre Siyonist İsrail ve ABD'nin Avrupa'ya Lübnanlı direniş örgütünü "terör listesine" alması için başlattığı diplomatik atağa, Suriye'deki silahlı grupların saldırıları eklendi. Gelişmeler, Esad iktidarının devrilmesinin ardından hedefe konulacağı tahmin edilen Hizbullah için düğmeye daha erken basıldığını gösteriyor.
Lübnan'da selefi gruplar üzerinden Suudi Arabistan'la birlikte Hizbullah'a karşı örtülü operasyonlar düzenleyen ABD yönetimi bu stratejinin başarısızlığının ardından hedef tahtasına İran ile örgüt arasında bağlantı kuran Suriye'yi yerleştirdi.
Suriye'de Beşar Esad yönetiminin devrilmesinin ardından sıranın Hizbullah'a geleceği, Şam yönetimine muhalif veya destekçi kesimlerin ortaklaştığı ender konulardan biriydi. 23 aydır Suriye'ye yönelik dış destekli müdahalenin hiçbir başarı elde edememesiyle, İsrail önce Suriye sorununa daha doğrudan müdahil olacağının sinyallerini verdi ve ardından Hizbullah'a karşı diplomatik ve askeri alanda büyük bir kuşatma başlatıldı.
İlk itiraf
İsrail'in Esad'ın devrilmesinin ardından sıranın Hizbullah'a geleceğini ilk kez açıkça geçtiğimiz Temmuz ayında açıkladı. İsrail Ordusunun kuzey sınırlarında konuşlandırılan 91'inci Tugayı'nın komutanı Hertzi Hallevy, gazetecilere "büyük bir Lübnan savaşına hazırlandıklarını ve müstakbel savaşın 2008'deki Gazze'ye yönelik saldırılarından çok daha büyük bir yıkıma neden olacağını" söylemişti. Hallevy planlanan saldırının hedefinin Güney Lübnan olduğunu ve amacının Hizbullah'ı yok etmek olduğunu kaydetmişti.
Aslında Hallevy'in söyledikleri, 2007'de Newyorker'da yayımlanan ve ABD'nin yeni dönemdeki dış politikasının ana hatlarını anlatan Seymour Hersh'in söyledikleriyle örtüşüyordu. Hersh'e göre, Lübnan'da selefi gruplar üzerinden Suudi Arabistan'la birlikte Hizbullah'a karşı örtülü operasyonlar düzenleyen ABD yönetimi bu stratejinin başarısızlığının ardından hedef tahtasına İran ile örgüt arasında bağlantı kuran Suriye'yi yerleştirdi.
İsrail doğrudan müdahil
2010 yılında ABD'nin Suriye yönetimine, Hizbullah'a verilen desteğin kesilmesi durumunda İsrail işgali altındaki Golan Tepesi'ni önermesinin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad yönetimi tarafından reddedilmesiyle birlikte vekalet savaşı olarak adlandırılan süreç başladı. Hallevy'in açıklamaları ise bu savaşın en çok kızıştığı 2012 yılının Temmuz ayında geldi. Libya'dan getirilen ve İskenderun Limanı üzerinden Esad yönetimine karşı savaşan silahlı gruplara ulaştırılan yüklü miktardaki silahla birlikte muhalifler Halep ve Şam'a yönelik büyük bir saldırı dalgası başlatmıştı ancak aradan geçen 6 ayda muhalifler herhangi bir başarı elde edemedikleri gibi, Ocak ayı itibariyle Suriye ordusu, özellikle güneyde karşı atağa geçerek, bu grupların işgali altındaki birçok yerleşim birimini ele geçirmeyi başardı. Ocak ayındaki bu değişimle birlikte, İsrail'in sürece çok daha aktif olarak müdahalesi başladı.
29 Ocak'ta Şam yakınlarındaki Cemraya'da bulunan askeri tesisin İsrail uçakları tarafından vurulmasından bir ay önce, Lübnan'da yayın yapan El Mayedin televizyonu Golan Tepeleri'ndeki tarafsız bölgede kendilerine Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adını veren grubun bazı üsler elde ettiğini belgelemişti. Bu üsler, aynı dönemde Ürdün'ün militanlara sınırı kapatmasının ardından güney eyaleti Dera'nın kontrolü için çok daha hayati bir öneme sahip oldu. Suriye yönetimi, Cermaya saldırısından İsraille işbirliği yapan silahlı grupları da sorumlu tuttu.
Cemraya saldırısından 15 gün sonra Lübnan'da bulunan İran Devrim Muhafızları komutanı silahlı saldırıda yaşamını yitirdi. İran yönetimi, Hüsam Hoşnevis'i "paralı milislerin ve İsrail yanlılarının" öldürdüğünü duyurdu.
İranlı komutanın öldürülmesi, Hizbullah'a yönelik en açık mesajlardan biri olarak dikkat çekti ve Tel Aviv yönetimi bu saldırıların ardından süratle harekete geçerek Avrupa'nın Hizbullah'ı terör örgütü listesine alınması için diplomatik baskısı yapmaya başladı. Bulgaristan yönetiminin Temmuz ayında 5 İsrailli turistin öldürülmesinden delil yetersizliğine rağmen Hizbullah'ı suçlaması ile ABD'nin de ortak olduğu diplomatik çaba yoğunlaştırıldı. İsrail'in Doğu Akdeniz'deki doğalgaz rezervleri için birlikte çalıştığı Güney Kıbrıs'tan da benzer bir suçlama geldi. İddialara göre, Hüssam Yakup adlı Lübnan pasaportlu bir tutuklu, Hizbullah üyesi olduğunu ve amacının İsrailli turistlere yönelik saldırılar için istihbarat toplamak olduğunu itiraf etmişti. Hizbullah ise İsrailli turistlere yönelik saldırıların sorumlusu olduğuna yönelik iddiaları kesin bir dille reddetti.
Avrupa Birliği (AB) içinde Hizbullah'ın terörist ilan edilmesine direnç gösteren Fransa'yı hedef alan diplomatik çabalarını artıran İsrail yönetimi, İç Güvenlik Bakanı Avi Dicther, hafta içinde Paris'e gönderildi. Dicther burada yaptığı açıklamada, AB'nin Hizbullah'ı terör örgütü saymamasının "saçma ve gerçeklikten uzak" olduğunu söyledi. Örgütün istedikleri gibi terör örgütü listesine alınması durumunda müstakbel saldırılarının finansal kaynaklarının kurutulacağını iddia etti. Avrupa Birliği ise henüz Hizbullah kararını açıklamadı... Hafta içinde AB Dışışleri Bakanları toplantısında, kesin bir karar için Bulgaristan'ın sunduğu dosyanın incelenmesi gerektiği diplomatik kaynaklar tarafından açıklandı.
ÖSO'dan Hizbullah'a saldırı
Diplomatik atak sürerken, ÖSO'dan önce Hizbullah'a saldırı tehdidi geldi ve örgüt adına Anadolu Ajansı'na önceki gün açıklamalarda bulunan Hisam el-Avvak, Hizbullah'ın, Suriye ve Lübnan'da bulunan bölgelerini bombaladıklarını açıkladı. ÖSO, saldırının nedeninin Hizbullah'ın, kendi kontrolleri altındaki bölgelere operasyon yapması olduğunu iddia etti ancak Hizbullah da, ÖSO'nun Lübnanlıların yaşadığı ve Lübnan toprakları içinde bulunan sınır köylerini ele geçirmeye çalıştığını savunuyor. Dün Russia Today'e konuşan Lübnan Dışışleri Bakanı Adnan Mansur da bu iddiaları doğruladı. Mansur, saldırgan tarafın ÖSO olduğuna, hedefin de Lübnan köyleri olduğuna dikkat çekti. Lübnanlı Bakan, köylerdeki çatışmaların bu saldırılara karşı "meşru müdafa" olduğunu vurguladı.
ABD'nin 2007 öncesindeki örtülü operasyonlarının finansörü olan Müstakbel Partisi'nin lideri Saad Hariri ise, ülkesinin resmi açıklamasıyla ters düşerek ''Hizbullah'ın esas görevi, artık İsrail'e karşı direniş değildir'' dedi.
Ülkenin kuzeyindeki Selefi gruplarla ittifak kurarak 2007 yılında Hizbullah'a karşı mücadeleye başlayan Hariri, "Hizbullah'ın Suriye cephesinde ne işi var? Suriye'deki silahlı grupların saldırılarını durdurmak görevimiz olsa bile, Lübnan sınırlarını savunma hakkını Hizbullah'a kim vermektedir" sorularını dile getirdi.
'Suriye'ye müdahale etmiyoruz'
ABD ve İsrail'e göre, Hizbullah Suriye ordusuna militanlara karşı mücadelesinde yardım ediyor. Bu iddia daha önce ÖSO komutanları ve bazı muhalif siyasetçiler tarafından da dile getirildi. Hizbullah, Suriye içinde askeri bir operasyona girişmediklerinde ısrarcı. Örgüt, daha önce yaptığı açıklamalarda Suriye ordusunun kendilerinden yardım talep etmediğini ve buna gerek de duymadığını açıklamıştı.
Hizbullah'ın Suriye içindeki savaşa dair konumu açıklık kazanmasa da, karşıtı Hariri ve müttefikleri bifiil Suriye savaşının içinde yer alıyor. Hariri'ye çok yakın bir isim olan Okab Sakr'ın Türkiye'de olduğu ve Körfez ülkelerinden gelen parayla militanların silahlandırılmasını kontrol ettiği ortaya çıkmıştı. Ayrıca Hariri'nin kuzeydeki müttefikleri olan Selefi gruplar da Suriye'ye savaşçı yolladıklarını gizlemiyorlar. Dahası ÖSO'nun Kuzey Lübnan'daki Trablusşam'da kamplar elde ettiği ve bu kentte silahlı militanlarının Arap Alevilerine yönelik saldırılara katıldığı biliniyor.
Hizbullah'a yönelik kuşatmanın ana amacı ise henüz belirsiz... Bazı yorumlar, İsrail'in Suriye'ye doğrudan müdahil oldukça, Hizbullah'ın misillemelerinden çekindiğini ve bu nedenle de örgütü zayıflatmak için operasyonlarına hız verdiğine dikkat çekiyor ancak ABD'nin muhaliflerle Şam yönetimi arasında müzakerelere ağırlık verdiği dönemde, bir diğer iddia ise Tel Aviv'in bitmekte olan savaştan çıkabileceği en büyük kazançla çıkmaya çalıştığına yönelik.