Dünya Ehlibeyt Kurultayı Genel Sekreteri Ayetullah Muhammed Hasan Ahteri: ‘Batılılar, Müslümanların Cehaletini Suiistimal Etmekte’
Ayetullah Muhammed Hasan Ahteri, Batılıların devamlı olarak İslam ülkelerinin geri kalmışlığını İslam’a yorarak, İslam’dan kaynaklandığı propagandasını yapmakta olduklarını belirterek şunları söyledi:
İslami İran bu iddiaları boşa çıkararak geri kalmışlığın nedeninin İslam olmadığını ortaya koymuştur. Batılılar her zaman insanların İslam’a olan cehaletini suiistimal etmiştir. Örneğin elli yıl kadar önce Almanya’daki Yahudiler Kur’an ayetlerinin ön ve arkasını söyler veya eksik bir şekilde ifade ederlerdi, hatta diyorlar ki Müslümanlar taharet için ilk önce ellerini kirletmektedirler, İslam’ı iyi bilmeyen kendi halkları da bunlara inanmaktadır. Bizlerin bu cehalet karşısında sorumluluğumuz vardır. O da İslam’ı tanıtmaktır…
Dünya Ehlibeyt Kurultayı Genel Sekreteri Ayetullah Muhammed Hasan Ahteri, Kur’an televizyon kanalında yayınlanan “Şeb-i Asuman” programına katıldı. Programda şunları söyledi: Batılılar kendi çıkarlarını korumak için İran halkının talepleri olan hak cephesiyle mücadele etmekte ve bu cephede bir gedik açılması için tüm imkanlarını kullanmaktadırlar. Bugüne kadar dünya kamuoyu İran’ın uluslar arası toplum karşısında duramayacağını tasavvur etmekteydi, ancak birçokları gördüler ki İslam Devrimi içeride kendisini iyi bir şekilde örgütleyerek bilimsel ve teknoloji alanında iyi bir konum elde etti. İşte bu önemli konu batılıların tasavvur etmedikleri bir durumdu.
Ayetullah Ahteri konuşmasını şöyle sürdürdü: Batılılar devamlı olarak İslam ülkelerinin geri kalmışlığını İslam’a yorarak, İslam’dan kaynaklandığı propagandasını yapmaktaydılar, ancak halklar İran Devrimine bakarak geri kalmışlığın nedenin İslam olmadığını anladı ve bundan dolayı Müslüman milletler ve gayri Müslim halklar İslam dinine dönmeye başladı.
Batılılar her zaman insanların İslam’a olan cehaletini suiistimal etmiştir. Örneğin elli yıl kadar önce Almanya’daki Yahudiler Kur’an ayetlerinin ön ve arkasını söyler veya eksik bir şekilde ifade ederlerdi, hatta diyorlar ki Müslümanlar taharet için ilk önce ellerini kirletmektedirler, İslam’ı iyi bilmeyen halkları da bunlara inanmaktadır. Bizlerin bu cehalet karşısında sorumluluğumuz vardır. O da İslam’ı tanıtmaktır. İşte bu bizim en önemli ve en ağır görevimizdir.
Bizler, Ehlibeyt (a.s) mezhebinin özellikleri olan etkileyici bir dil ve mantıkla İslam dinini tanıtmalıyız. Ve insanlara demeliyiz ki batılıların İslam diye insanlara anlattıkları yalandan başka bir şey değildir ve gerçek İslam’la çok farklılıklar arz etmektedir.
Kur’an-ı Kerim ve İslam dininin, hakkı batıldan ve doğruyu yanlıştan ayırmak için çeşitli yollar belirttiğine değinen Ayetullah Ahteri şöyle devam etti: Allah’ın ölçü karar kıldığı çok açık, umumi ve kapsayıcı ölçülerden biri akıldır. Allah, hakla batılı birbirinden ayırma görevi olan aklı bize bağışlamıştır. Dolayısıyla Kur’an’da “neden akletmiyorsunuz” gibi çok değişik ifadelerle ayetler vardır.
Bütün ilahi hükümlerde kendisine değinilen “akıl” ölçüdür. Elbette bunun anlamı herkesin heva ve hevesine göre hareket ederek “benim aklım bunu diyor” değildir. Bu konu mantık kuralları içinde, akli çözümlerle ve heva ve hevesten ayrı olarak ele alınmalıdır.
Allah’ın peygamberlerinin uyguladığı çözümlerden biri akılları işe koyarak keşfedilmemiş beşeri güçleri keşfederek onu gün yüzüne çıkarmaktır. Kur’an tefsir ve ayetlerindeki mütaariz (çakışan, çelişkili gözüken) ayetler ve hadislerdeki mütaariz rivayetlerde de akla başvurulmakta ve akıl ölçüleri doğrultusunda saf ve pürüzsüzleri pürüzlülerden ayrılmaktadır.
Bizler, Allah’ı da akıl yoluyla tanıyarak onun mevcudiyetine ulaşmaktayız. Akıldan ari bir şekilde buna ulaşmamız mümkün değildir. hadislerde de akıl, “evvel-u ma halakellah”; “Allah’ın yarattığı ilk şey” diye geçmiştir.
Başka ölçülerden biri de tecrübedir. İnsan bu konuya dikkat etmelidir. Ayrıca buna ilave olarak geçmiştekilerden ibret almak da ölçülerden biridir ki buda dikkat edilmesi gereken konulardandır.
Ayetullah Ahteri, “İslam’ı savunmak ve onu tebliğ etmek kimin görevidir?” sorusuna şu yanıtı verdi: İslam’ı savunmak herkesin vazifesidir. Din, herkes içindir. Herkes onu savunmalıdır. Her seviye ve düzeydeki müminler, dini güzel bir şekilde tanıtmak ve onu savunmak için sorumludur. Elbette bu konuda temel görev ulemaya düşmektedir. Onların bu konuda çok ağır sorumlulukları vardır.İmam Hamaney de defalarca ilmi havzalar, üniversiteler ve diğer insanların görevinin İslam dinini güzel ve etkili bir şekilde tüm dünyaya tanıtmak olduğunu söylemiştir.
Ayetullah Aheteri, “Çeşitli dinler arasında neden İslam dinine bu kadar saldırı olmaktadır” sorusuna ise şu yanıtı verdi: Bizler, dinlerin hakikatinin bir ve peygamberlerinin İslam olduğuna inanmaktayız, ancak Hz. Resulü Ekrem’in (s.a.a) getirdiği dinin tüm dinlerin tamamlayıcısı ve tüm şartların riayet edildiği dindir. Bununla birlikte –Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi- geçmişlerini bildiğimiz bazı dinler şimdiki halihazırdaki dinlerden farklıdırlar ve onlarda değişiklikler yapılmıştır. Örnek olarak şu anki İncillerin hiçbirinde bir uyum ve hemahenklik yoktur.
Sonuç olarak şunu söyleyebilir ki İslam’a bunca saldırı ve düşmanlık onun hakikatine, şiar, slogan ve ilkelerinedir. Örneğin İslam ve Kur’an, zulme başkaldırıdır, ancak tahrif edilmiş dinlerde zulme başkaldırı görülmemektedir. Dolayısıyla İslam’ın bu düsturlarına karşı bir şey yapamadıkları ve onda tasarruf ve manipülasyona gidemedikleri için ona muhalefet etmekte ve saldırmaktadırlar.