İstanbul-Beyrut seferini gerçekleştiren Türk Hava Yolları (THY) uçağının iki pilotu, 8 Ağustos günü geç saatlerde Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta kaçırıldı. Altı kişilik uçuş ekibini otele taşıyan aracı durduran silahlı saldırganlar, Kaptan Pilot Murat Akpınar ve İkinci Kaptan Pilot Murat Ağca’yı yanlarına alarak kayıplara karıştı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Lübnan’da kaçırılan THY pilotlarıyla ilgili olarak, “Güvenli bir şekilde arkadaşlarımıza ulaştık, nerede oldukları da az çok biliniyor. Hayatta olduklarını, huzur ve rahat içinde olduklarını biliyoruz” dedi.
Eylemin sorumluluğunu "İmam Rıza'nın Ziyaretçileri" adlı grup üstlenmişti. Grup adına yapılan açıklamada, Türk pilotların, Suriye'de rehin tutulan 9 Lübnanlı karşılığında serbest bırakılacakları ifade edilmişti.
Konuyla ilgili; Suriye’de rehin alınan Lübnanlıların dosyasına bakan en yetkili isimlerden Şeyh Abbas Zuğeyb, Türkiye'ye ağır suçlamalarda bulundu.
Gazeteci İslam Özkan’ın konuyla ilgili röportajını yayınlıyoruz:
“Lübnan’da kaçırılan Türkler ve Suriye’de kaçırılan Lübnanlılarla ilgili kiminle görüşeceğimiz konusunda yaşadığımız küçük bir tereddüdün ardından bu konuda en etkili ismin Yüksek Şii Konseyi üyesi ve Rehineler Dosyası Sorumlusu Şeyh Abbas Züğeyb olduğu kanaatine vardık. Kendisi Lübnan Şiilerinin en etkili kurumlarından biri olan Konsey’de rehineler dosyasından sorumlu olduğu gibi aynı zamanda amcasının oğlu, İzaz’da rehin alınan isimlerden biriydi. Dolayısıyla konuyla her anlamda güçlü ilişkisi olan bu isimle konuşmadan konuya ilişkin sağlıklı bir elde etmek mümkün değildi. Biz de kendisiyle konuyu ayrıntılı bir şekilde ele alan bir röportaj yaptık.
Soru: Bu dosyayla ilgili gelinen son durumdan biraz bahseder misiniz?
Cevap: Ben Yüksek Şii- İslami Konseyi’nin İ’zaz bölgesinde kaçırılan Lübnan Vatandaşları dosyasından sorumluyum, sorunu halletmek için Türkiye ve Lübnan yetkilileri arasında bir takım resmi görüşmeler devam etmekte. Bu müzakerelerin mutlu sona ulaşması konusunda umutluyuz.
Soru: Biz Türk istihbaratından bir heyetin konuyla ilgili görüşmelerde bulunmak için Lübnan’a geldiğini duyduk. Acaba bu konuda bize bilgi verebilir misiniz?
Cevap: Evet, Türk emniyet ve istihbarat yetkililerinden bir heyetin geldiği bilgisi doğru. Aynı şekilde Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Dışişleri bakanları düzeyinde bağlantılar ve müzakereler yapılmaya devam ediliyor. Fakat üzülerek söylemeliyim ki bunlar geç kalınmış adımlar. Çünkü biz daha bu kaçırma eylemleri gerçekleşmeden, sürekli Türk yetkilileri, sorunun bu düzeye taşınabileceği ve dolayısıyla vakit geçmeden bir şeyler yapılması gerektiği konusunda uyarıyorduk. Zira, siyaseten bu tür eylemlere kesinlikle karşıyız. Bu tür eylemler ne dini, ne akli ve ne de örfi açıdan kabul edilecek bir şey değildir ve en basit tabirle, başkalarının hürriyetini elinden almaktır dolayısıyla asla tasvip edilemez. Evet bu konuda Türk yetkilileri sürekli uyardık. Çünkü biliyorduk ki daha önce kaçırılan Lübnanlıların sorununa ilişkin çözümün anahtarı Türk Hükümetinin elindedir.
“LÜBNANLILARI KAÇIRANLAR TÜRKİYE’NİN GÖZETİMİNDE”
Soru: Ama Türk yetkililer, Suriye muhalefetiyle bir alakalarının olmadığını, en azından Lübnan vatandaşlarını kaçıran grup üzerinde bir etkilerinin olmadığını söylüyor.
Cevap: Bizce bu iddialar geçerliliğini ve gerçekliğini yitirmiş iddialar... Türkiye-Suriye sınırına gittiğinizde o bölgede kimin hakim olduğunu görürsünüz. O bölgeler tamamen Türk istihbaratının ve hükümetinin gözetim ve denetimi altında. Ve Türk hükümeti bu konuda her türlü desteği vermekte. Kaçırma olayını gerçekleştiren grupların temsilcisinin, Lübnanlı yetkililerle Türk istihbaratının gözetimi altında Türkiye topraklarında görüşmeleri, bu söylediğimizin açık bir ispatı değil mi? Biz Türk yetkililere sesleniyoruz, lütfen insanların düşünce ve duygularıyla oynamasınlar.
Soru: Ama Türk yetkililer diyor ki, yüzden fazla silahlı grup Suriye’nin çeşitli bölgelerine dağılmış durumda ve bunların hepsi bizim kontrolümüzde değil...
Cevap: Evet biz de orada bulunan bütün grupların böyle olduğunu iddia etmiyoruz. Aksi takdirde Suriye sorununun çözüm anahtarı Türklerin elinde olurdu ki böyle değil.
Soru: Peki neye dayanarak kaçırma eylemini yapanların Türkiye’yle ilişkili olduğunu söylüyorsunuz?
Cevap: Lübnanlıları kaçıran grubun Türkiye’nin gözetim ve denetimi altında olduğunu biliyoruz.
Soru: Hangi grup bu?
Cevap: Sözde “Kuzey Suriye Fırtınası” isimli grup.. Ama ben şimdi ona “Güney Türkiye Fırtınası” diyorum.
Soru: Bu grup Özgür Suriye Ordusu’na mı bağlı, yoksa başka gruplara mı?
Cevap: Hayır bunlar, Türk istihbaratının gözetimi altında. Bunun en açık kanıtı “İZAZ” denen ve bu grubun hâkimiyeti altında bulunan bölgeye, sadece Türk hükümetinden resmi olarak izin alan kimselerin girebiliyor olmasıdır. Yani oraya giden gazetecilerin pasaportlarına Türkler mühür vuruyor. Aynı şekilde bir ara kaçırılan vatandaşlarımızın aileleri, rehinelerle görüşmek için oraya gittiklerinde görüşmeler Türk yetkililerin denetiminde gerçekleşmişti ve Suriye’ye girerken Türklerin pasaporta vurdukları mühürle girmişlerdir. Dolayısıyla Türkiye’nin onlarla herhangi bir ilişkilerinin olmadığı boş ve anlamsız bir iddiadan başka bir şey değildir. Tam aksine çözümün anahtarı Türklerin elindedir ve onların ailelerine dönmesi, ancak Türklerin iradesi ve kararıyla olacaktır.
“BU NOKTAYA GELMESİNE TÜRKİYE VESİLE OLDU”
Soru: Acaba yapılan müzakerelerle ve gelinen noktada sorunun çözümüne ve kaçırılanların serbest bırakılmasına yaklaşıldığını söyleyebilir miyiz?
Cevap: Cumhurbaşkanlığından başlayarak en yükseğinden en aşağısına kadar çeşitli düzeylerde gerçekleştirilen görüşmeler ve müzakereler neticesinde ve bilahare son gelen heyetinden ardından, çözüme çok yaklaştığımızı söyleyebilirim.
Soru: Bu bir tahmin mi yoksa bunu somut bir takım gelişmelere dayanarak mı söylüyorsunuz?
Cevap: Artık olayın ciddiyetinin fark edildiğini düşünüyorum. Ben burada Sayın Erdoğan ve hükümetine sesleniyorum: Bu konuda ihmale yer yok ve ciddiyetin ön plana çıkması gerekiyor. Bu iş ne kadar ihmal edilir ve geciktirilirse, insanların size menfi bakışları da o kadar derinleşecektir. Gerçi ben, Türk halkının Lübnan ile ilişkilerinin olumsuz yönde ilerlemesine rıza göstermeyeceğine can-ı gönülden inanıyorum. Biz de kesinlikle böyle bir şeyi istemeyiz. Daima karşılıklı saygı ve hoş görüye dayalı kardeşçe ilişkiler içinde olmaktan yanayız. Bir sorun olursa iyi niyet ve diyalog yoluyla bunların çözülebileceğini düşünüyoruz.
Türkiyeli yetkililer, vatandaşlarının durumunu çok önemsediklerini vurguladılar, biz de onlara bizim de vatandaşlarımızın konumunu önemsediğimiz cevabını verdik.
Soru: Türk yetkililer, müzakereleri kiminle yaptılar ve ne istediler?
Cevap: Lübnan yetkilileriyle görüştüler. Ve kaçırılan Türklerin serbest bırakılması için çaba gösterilmesini istediler. Lübnan yetkililerinin tavrı ise, çok netti. Türk yetkililerin istediği yönde çaba gösterebileceklerini ancak Türklerin de bunun karşılığında İ’zaz bölgesinde kaçırılan Lübnanlıların serbest kalması ve söz konusu dosyanın kapatılması yönünde ciddiyet göstermesi gerektiğini ifade ettiler. Çünkü bu olayın yaşanmasına birinci kaçırma olayı zemin hazırlamıştır. Evet biz inancımız ve prensiplerimiz gereği Lübnan’da yaşanan bu kaçırma eylemini kınıyoruz. Ama ondan önce de Türkiye hükümetini kınıyorum. Çünkü olayın bu aşamaya gelmesine ve böyle girift bir noktaya taşınmasına onlar vesile oldular. Eğer onların gözetiminde bulunan malum gruplar Suriye’de bu eylemi gerçekleştirdiklerinde, bizim çağrılarımıza kulak verip zamanında bu işe el koysalardı ve çözüm anahtarı ellerinde olduğu halde “Bu iş bizi ilgilendirmiyor” demeselerdi sorun zamanında çözülürdü, hiç bir Türk vatandaşı da herhangi bir sıkıntıya maruz kalmazdı, kimsenin de burnu kanamazdı.
Soru: Yani Lübnanlılar konusunda Türk yetkililer size hiçbir olumlu karşılık vermediler mi?
Cevap: Hayır, hayır. Bilakis Onların yaptığı resmi açıklamalar, tamamen Lübnanlıların duygularıyla oynamak, alay etmek gibi bir şeydi.
Soru: Peki neden bunu yapsınlar? Neyi amaçlıyor olabilirler ki?
Cevap: Gerçekten neden böyle yaptıklarını biz de anlamış değiliz. Acaba bunu Suriye’den mesela bazı tavizler almak için mi yaptılar? Suriye’nin bundan dolayı bir tavize yanaşacağına ben ihtimal dahi vermiyorum. Çünkü konu Türkiye’yi ilgilendiren, onun için önem arz eden bir şey değil ki. Veya başka bir sebep mi söz konusu? Şimdiye kadar bize bir tane dahi geçerli veya geçersiz bir sebep söylemiş değiller.
Soru: Peki Türk pilotların kaçırılmasının bu sorunun çözümüne katkı sağlayabileceğini düşünüyor musunuz?
Cevap: Maalesef evet. Maalesef diyorum, çünkü biz başından beri durumun bu noktalara gelmemesi için Türk yetkilileri ısrarla uyardık. Ama onlar bu uyarılara kulak tıkadılar. Dedik ki sizin yardım ettiğiniz ve koruduğunuz kimselerin bu yaptıkları, Lübnanlıların hürriyet ve onurlarıyla oynamaktır. Lübnan ve Lübnanlılar, hatta hiçbir insan kendi haysiyet ve onurlarıyla oynanmasına, haklarının çiğnenmesi izin vermez.
Tekrar ediyorum, maalesef ama maalesef Türkiye hükümeti, yaptığı hatalarla bu sorunun çözümü için böyle tasvip edilemez bir yoldan başka bir seçenek bırakmadı.
“TÜRK HALKI HÜKÜMETE BASKI YAPSIN”
Soru: Acaba sizce, adam kaçırmanın şer’i ve dini bir ruhsatı olabilir mi?
Cevap: Hayır kesinlikle ... Bu iş ne aklen ne dinen, ne örfen ve ne de kanunen, doğru ve kabul edilir bir şey değildir. İnsanları hürriyetini elinden almak kimsenin hakkı değildir.
Soru: Yani siz Türk pilotların kaçırılması olayına kesinlikle karşısınız, öyle mi?
Cevap: Tabi ki öyledir. Ama ondan önce bir yıldan fazladır, esarette bulunan Lübnanlı vatandaşlarımızın kaçırılmasına karşıyım ve yapanları kınıyorum. Ama maalesef bizim dışımızdakiler, sıra kendi vatandaşlarının başına gelenlere gelince, sesleri çıkmaya ve bunu bir insanlık sorunu olarak gündeme taşımaya çalışıyorlar, ama buna vesile olanlara, zemin hazırlayanlara ses çıkarmıyorlar.
Soru: Acaba bunu başka bir yolla çözmek mümkün olamaz mıydı?
Cevap: Bizce maalesef başka bir çözüm yolu bırakmadılar. Yani bunca zaman içinde Lübnan halkının ve esir ailelerin onur ve haysiyetleriyle bu denli oynanması ve aşağılanmaları ve bir türlü çözüme yaklaşmamaları bu insanlardan bazılarını bu yanlış yönteme itti maalesef.
Soru: Acaba kaçırılan Türk ve Lübnanlıların sağlık durumlarıyla ilgili bir bilgi elde edebildiniz mi?
Cevap: İ’zazda ve Türklerin denetiminde olan bölgedeki rehine olarak tutulan Lübnanlıların hakkında dört aydan fazla sağlıklı bir bilgiye sahip değiliz. Sadece Türk yetkililer ara sıra sorulduğunda hayatta olduklarını ve durumlarının iyi olduğunu tekrarlıyor. Başka da bir şey söyledikleri yok.
Türk Pilotlarıyla ilgili ise biz hala onlara ulaşmış değiliz. Ancak ben geçenlerde verdiğim bir mülakatta da söylediğim gibi, söylediklerimi burada da tekrarlıyorum. Ben bizzat görevim icabı onlara ulaşmaya gayret edeceğim. Ve serbest bırakılmaları için hiçbir ön şart gözetmeden uğraşacağım. Çünkü düşüncemiz, prensiplerimiz, ahlakımız, iftihar ettiğimiz Lübnanlılığımızın bize yüklediği bir sorumluluk olarak bunu yapacağım.
Elbette buna mukabil Türk hükümetinden değil (çünkü bir yıldır onlara derdimizi bir türlü dinletemedik), sadece hamiyet sahibi Türk halkından isteğimiz, suçsuz günahsız Lübnan vatandaşlarının serbest kalmaları için çaba göstermeleridir. Hükümetlerine baskı yapsınlar. Çünkü onların ziyarete gitmek ve dönmek için, Türkiye topraklarını kullanmaktan başka bir suçları yoktu.
HİZBULLAH İLİŞKİSİ VAR MI
Soru: Sizce Türk pilotları kaçıranların Şii olduklarını söyleyebilir miyiz?
Cevap: Bu aşamada kesin bir şey söylememiz mümkün değil.
Soru: Bir de İzaz’daki Suriyeli rehinecilerin, Suriye hapishanelerinde tutuklu 220 kadının tutuklunun serbest bırakılması yönünde talepleri olduğu iddiaları var…
Cevap: Evet bu talepleri vardı. Ama takdir edersiniz ki bu vatandaşlarımızın ne muhalifler ve ne de Suriye rejimiyle müspet veya menfi hiçbir ilişkileri yoktu. Ama buna rağmen biz, Suriye rejiminden istenen esirlerin serbest bırakılması yönünde ricacı olduk. Onlara ulaştırılan beş yüze yakın isimden 150 civarında tutuklunun hapishanelerde olduğu tespit edildi ve bunların bir kısmı serbest bırakıldı. Ama yine de bu sözde “Kuzey Fırtınası” isimle grup sözünü tutmadı ve Lübnanlıları bırakmadı. Bu da onların nasıl kimseler olduklarını ve en insani girişimlere dahi ne kadar kapalı olduklarını ortaya koymaktadır.
Soru: Türkiye’de bazıları, Türk pilotları kaçıranların Hizbullah ile bağlantılı olduklarını ve Hizbullah’ın onların üzerinde yeterli bir etki ve nüfuza sahip olduklarını ileri sürüyor. Veya İ’zazda kaçırılan Lübnanlıların Hizbullah üyeleri oldukları söyleniyor..
Cevap: Hayır, kesinlikle aralarında herhangi bir organik bağ bulunmamakta... Bu gerçekten kuru bir iddiadan başka bir şey değil. Ben baştan beri söylüyorum. Bunlar, kendi halinde normal vatandaşlarımızdır. Bir tanesi, açık kalp ameliyatı geçirmiş, kalp pili taşıyan birisi. Diğerlerinin de çoğu hasta ve zaten yaşları da Hizbullah’ın aktif bir elemanı olmaya müsait değil; hepsi 45-50 yaş sınırında bulunan insanlar.
Türk pilotları kaçıranların Hizbullah’la ilişkisine gelince, benim bildiğim kadarıyla onların da Hizbullah’la organik bir bağları yok. Bu konuda ileri sürülebilen tek gerekçe, kaçırılma olayının Hizbullah’ın kontrolü altında bulunan bölgede gerçekleşmiş olması... Evvela şunu söylemem gerekir ki bölgenin emniyetinden Hizbullah değil, Lübnan emniyet güçleri sorumludur. Kaldı ki daha birkaç gün önce aynı bölgede, büyük bir patlama gerçekleşti ve birçok suçsuz insanın şehid olmasına yol açtı. Bu da Hizbullah’ın kontrolü altındadır dedikleri yerde değil miydi? Dolayısıyla bunlar dayanaksız ve abes iddialardır. Ben de aynı bölgede yani Dahiye’de yaşıyorum. Hizbullah’tan, güvenlik güçlerinin görevini yerine getirmesini bekleyemeyiz. Hizbullah’ın bölgede olan biten her şeyden önceden haberdar olmadığının en büyük kanıtı, onca suçsuz insanın ölümüne yol açan patlamadır. Her şey Hizbullah’ın kontrolü altında olsaydı bu patlama gerçekleşmezdi. Ve üzülerek söylemem gerekir ki Türk hükümeti böyle cani teröristlere destek vermektedir.
DAVUTOĞLU’NUNKİ BOŞ İDDİA
Soru: Ama sayın Davutoğlu, kendilerinin Nusra Cephesi veya El-Kaide’ye hiçbir destek vermediğini, zira onları Suriye devrimine ihanet edenler olarak gördüklerini ifade etti.
Cevap: Bizce bu, kuru ve boş bir iddia... Eğer böyleyse neden Türkiye, Suriye sınırını ardına kadar açık tutuyor?
Soru: Sınırı özgür Suriye ordusu için açık tuttuklarını el Kaide’ye ise destek vermediklerini söylüyorlar.
Cevap: Hayır, bizce bunlar boş laflardır ve kabul edilecek bir yanı yoktur. Ben buradan Sayın Erdoğan ve Hükümetine sesleniyorum. Şunu bilin ki bu teröristlere verdiğiniz destek çok geçmeden kendi aleyhinize dönecektir. Onların kimseye saygısı yoktur. Onlar, kendilerine yardım için uzanan elleri dahi keserler. Türkiye’deki birçok patlama ve cinayetlerde de onların eli vardır. Onlara destek vermek, tıpkı kendisini öldürmek isteyen kimsenin eline zehir vermesi veya eline silah tutuşturması gibi bir şeydir. Maalesef Sayın Erdoğan’ın siyaseti, halkları düşmanlığa sevk edecek hatalı bir siyasettir. Bu yüzden siyasetlerini yeniden gözden geçirmelidirler. Milletine düşman değil, dost kazanmanın yollarına bakmalılar.
Soru: Türk yetkililere mesajınızı ilettiniz. Ama Türk halkına da eğer söyleyeceğiniz bir mesaj varsa, bu vesileyle iletebilirsiniz.
Cevap: Ben sözlerimin satır aralarında da söyledim ki biz Türk halkıyla karşılıklı saygı ve sevgiye dayalı ilişkilere sahip olmak istiyoruz. Aynı şekilde Türk hükümetiyle de… Bir yıldan fazladır bize bir çok sıkıntı yaşatmalarına rağmen, yine de ilişkilerimizin normale dönmesini, karşılıklı saygı esasına dayalı bir ilişki olmasını arzuluyor ve kalbimize bu arzunun gerçekleşmesine açık tutuyor, dostluk elini onlara uzatıyoruz. Hz. Ali’nin de (a.s) buyurduğu gibi insanlar bizim ya dinde kardeşimiz, ya da insanlıkta eşimizdirler. Biz böyle düşünüyoruz, bizim hakkımızda da böyle düşünülmesini arzuluyoruz. Size de bu mülakattan dolayı teşekkür ediyor, sağlık ve afiyet diliyoruz.