Displaying items by tag: Seyyid Hasan Nasrallah

Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri, yaptığı konuşmada, gelecekte Hizbullah ve Siyonist Rejim arasında bir savaş çıktığı halde,milyonlarca İsrailli’nin mülteci durumuna düşeceğini söyledi.

Mehr Haber Ajansı’nın Almanar’dan aktardığı habere göre, Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, dün yaptığı konuşmada, İsrail’in yenilmez olduğu efsanesinin gerçek dışı ve yalan olduğunu belirterek, , gelecekte Hizbullah Haraketi ve Siyonist Rejim arasında bir savaş çıktığı taktirde,milyonlarca İsrailli’nin mülteci durumuna düşeceğini söyledi.

Nasrallah, Siyonist İsrail Rejimi’nin kurulduğu andan itibaren korku hissi yaratarak diğerlerine musallat olduğuna vurgu yaparak, “2006'da ve Gazze savaşında bizlerin evlerinin yıkılıp onların evlerinin ayakta kalması, bizlerin insanlarını göç ettirip kendilerinin rahat yaşaması Temmuz Savaşı'yla bitti. Sizler 1,5 Lübnanlı’yı göçle tehdit ediyorsanız bizler de milyonlarca İsrailli’nin göçüyle sizleri tehdit ediyoruz. Savaş çıkacak olursa bunu yapacağımızı en iyi siz biliyorsunuz. Suriye, Cerud ve benzeri bölgelerde sizinle gerçekleşebilecek savaşımızda aleyhimize değil, lehimize olacağını birçok kez söyledim. Bu savaşlarımız bizleri daha da güçlendirdi. Savaşmak bizleri asla yıldırmaz. Lübnan halkına düşmanın, Direniş'i zayıflatmak için bu tür propagandaları kullandığını söylüyorum dedi.

Hizbullah Haraketi lideri Nasrallah sözlerinin bir diğer kısmında ise IŞİD konusuna temasen, “Bu oluşum bir yıldan fazladır Musul'da ortaya çıktı. Aslında daha önce Irak'ta ortaya çıkmıştı. Bu IŞİD'in kimin yapılandırması olduğu hep soruldu. Suudi Arabistan'da Kudeyh, Katif'te intiharcılar Şiilere saldırıp onlardan bir kısmını şehit edince, IŞİD'in arkasında İran'ın olduğuna dair bölgemizde haberler ve görüşler yayıldı. İran'ın IŞİD'i yönlendirdiği, mescitlere gönderdiği ve bu şekilde Şiileri yönetime karşı manipüle ettiği söyleniyor. Bu nasıl bir yorumdur? Aynı şekilde bunlar IŞİD'i Esad'ın çıkardığını ve yönettiği topraklarını IŞİD'e verip yönetimin düşmanlarını ortaya çıkarmak istediğini söylüyor. Hollywood bile bu senaryoyu yazamaz” diye konuştu.

 

Published in Rapor

"Tüm gücümüzü ve imkanlarımızı tekfirci gruplara karşı mücadele için seferber edeceğiz...Bugünden sonra artık sessiz kalmayacağız, tekfircilerle yürütülen savaş var olma ve dini bir savaştır..."


Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah İslami Direnişin gazi ve yaralılarıyla yaptığı bir görüşmede çok önemli açıklamalar yaptı.

Al Akhbar ve Fars News'in bildirdiğine göre Nasrallah "Lübnan'ın şartlarının 1982 yılından (İsrail işgali) daha tehlikeli olduğunu" belirterek yakında gerçekleştirilecek bir genel seferberlik ihtimalinden söz etti

Nasrallah konuşmasından öne çıkan başlıklar;


"Artık daha fazla sessiz kalmayacak ve hiç kimseyi idare etmeyeceğiz. Bu, direnişin varlık yokluk savaşıdır. Onur ve din savaşıdır. Gün seferberlik günüdür. Buna herkes katılabilir, isterse sadece dille olsun. Herkes bu seferberliğe katılabilir. Halkın gözünde itibarı, nüfuzu ve söz hakkı olan, herkes bu seferberliğe katılmalıdır, âlimler konuşmalıdır.

Konuşmadan aktarılanların çevirisini sunuyoruz:

Bu yolu Sıffın'a kadar sürdüreceğiz

Önümüzdeki merhaleler için ümitsiz olmaya gerek yok. Bu merhalede tekfircilerle mücadele için tüm güç ve imkanımızı kullanacağız... Her mekanda ve sınırsız bir şekilde ve hiç kimseden utanmadan açık bir gözle mücadele edeceğiz. Bizim bu seçeneğimizden hoşlanmayanlar nasıl uygun görüyorlarsa öyle davransınlar. Moralimiz iyi ve güçlü olmalı. Zaferlerimizi küçük göstermek isteyen ya da inkar edenlere aldırış etmiyoruz, hatta tüm şehirlerimiz de düşşe irademizde zayıflık olmaz... Allah bu savaşı bize vacip kıldı, tıpkı Resulullah (s.a.a.a) ile birlikte olanlara Bedir Savaşını ve Hayber'e kadarki diğer savaşları vacip kıldığı gibi... Bu yolu Sıffın'a kadar sürdüreceğiz ve kim sabit kadem durursa maksada ulaşacak.

Artık Arabistan, Katar ve Türkiye arasındaki ihtilaflar son bulmuştur ve hepsi karşımızda birleşmiş durumdadır

Önümüzde üç seçenek var: 1) Geçmişteki dört yıldan daha fazla savaşmak 2) Teslim olmak suretiyle kadın ve kızlarımızın boğazlanıp esir olmasına göz yummak 3) Ya da Filistin'in işgali gibi yeni bir faciayla yüzleşmek, sürgün olmak. 

Eğer bu savaşta yarımız şehid düşer ve diğer yarımız sağ kalır ve izzet ve şerefle yaşarsa bu bizim için daha iyidir. Hatta bu savaşta dörtte üçümüz şehid olsak ve geriye dörtte birimiz kalsak, ama izzet ve şerefle yaşamaya devam etsek bu da iyidir. Elbette inşallah bu kadar şehid vermeyeceğiz fakat fiili durum büyük fedakarlıklar gerekmektedir, zira saldırı büyüktür. Artık Arabistan, Katar ve Türkiye arasındaki ihtilaflar son bulmuştur ve hepsi karşımızda birleşmiş durumdadır.

Artık her kim başkalarını gönülsüz kılıp morallerini bozar ve bundan başka söz söylerse ahmak, kör ve haindir. Amerikan elçiliğinden beslenen Şiiler hain ve satılıktırlar ve bizim bu konudaki kabulümüzü asla değiştiremezler.

Artık daha fazla sessiz kalmayacak ve hiç kimseyi idare etmeyeceğiz. Bu, direnişin varlık yokluk savaşıdır. Onur ve din savaşıdır. Gün seferberlik günüdür. Buna herkes katılabilir, isterse sadece dille olsun. Herkes bu seferberliğe katılabilir. Halkın gözünde itibarı olan herkes bu seferberliğe katılmalıdır, alimler konuşmalıdır. Önümüzdeki aşamada da tüm halk için genel seferberlik ilan edebiliriz. Her yerde savaşabiliriz diyorum. Bugün kimse karşısında susmayacağız. Her kim bizim karşımızda durur ve sözle buna engel olmak isterse gözlerinin içine bakacak ve sen hainsin diyeceğiz, ister büyük olsun ister küçük.

Published in Rapor

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Hizbullah Komutanı İmad Muğniye’nin bir terörist saldırı sonucu şehit olmasının yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada Lübnan’da ve bölgede yaşanan gelişmelere de değindi.


Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Hizbullah Komutanı İmad Muğniye’nin bir terörist saldırı sonucu şehit olmasının yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada Lübnan’da ve bölgede yaşanan gelişmelere de değindi.

Sözlerine IŞİD’in Libya’da başlarını keserek öldürdüğü 21 Mısırlı Hıristiyan’ın katledilmesini kınayarak başlayan Nasrallah, Mısır devletinin, halkının ve Kıbti kilisesinin acılarını paylaştığını söyledi.

İmad Muğniye’den sonra oğlu Cihad Muğniye’nin de İsrail saldırısında hayatını kaybettiğini hatırlatan Nasrallah, İmad Muğniye’nin kanının İsrail’in yakasını bırakmayacağını söyledi.

Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri’nin ölüm yıldönümü dolayısıyla Hariri ailesine de başsağlığı dileyen Nasrallah, Hizbullah olarak terörle mücadeleye yönelik bir strateji planı hazırlanmasını desteklediklerini söyledi ve “Terörle mücadele konusunda bir strateji oluşturulması konusunda görüş birliği var; ama maalesef İsrail’e karşı mücadele konusunda görüş ayrılıkları söz konusu” dedi.

Nasrallah, “Lübnan’ın Beka bölgesinde bir güvenlik planı uygulanmasını bir kez daha desteklediğimizi açıklıyoruz. Hepimiz güvenlik ve istikrar için Lübnan ordusunu, güvenlik güçlerini ve hükümeti desteklemeliyiz” dedi.

Hizbullah ile Ulusal Özgürlük Hareketi’nin anlaşması önemli

“IŞİD, Libya’dan bizim bölgemize kadar uzanıyor. Arsel eteklerine kadar varlıkları söz konusu. Hükümet, bu tehlikeli durumu ve doğu dağlarındaki IŞİD ve Nusra varlığını dikkatle izlemelidir. Hükümet ve halk, Arsel’de IŞİD’le mücadele konusunu ciddiye almalıdır. Hizbullah ve Ulusal Özgürlük Hareketi arasındaki anlaşma önemlidir. Biz bu ilişkinin daha da derinleştirilmesini istiyoruz. Biz Hizbullah ve Ulusal Özgürlük Hareketi arasındaki anlaşmanın benzerinin ulusal düzeyde de gerçekleşmesini istiyoruz” diyen Nasrallah, cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda da azami düzeyde çaba gösterilmesi gerektiğini söyledi.

Hizbullah-Mustakbel görüşmelerinin olumlu etkileri oldu

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Sa’ad Hariri liderliğindeki el-Mustakbel Partisi ile sürdürülen görüşmelere de değinerek şunları söyledi:

“El Mustakbel Partisi ile yapılan görüşmelerin olumlu sonuçları oldu. Öngörülerimiz doğrultusunda bunu sürdürüyoruz ve olumlu sonuçlara varmayı umuyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda, uluslararası ve bölgesel güçlerden yana beklenti içine girmemek gerekiyor; çünkü bunalım daha da derinleşiyor.

Çevremizde yaşanan olaylar konusunda tarafsızlıktan söz edilmesi mantıksız ve gerçek dışıdır. Bizim bölgemizin yazgısını bölge yaratıyor, tek bir ülke değil. Bugünün dünyasının yazgısı, bölgede belirleniyor. Biz, Lübnan’ın bölgede yaşanan olaylardan etkilenmediğini söyleyemeyiz. Lübnan bugün her zamankinden çok daha fazla bölgeden etkileniyor.

Suriye, Irak, Lübnan, Ürdün ve diğer ülkelerinin kaderi bölgede belirleniyor. Bizi Bahreyn tutumumuz konusunda eleştirenler, diğer ülkelerin, özellikle de Suriye’nin iç işlerine karışmamalıdır. Suriye’ye askeri ve siyasi anlamda müdahale edenlerin bizim Bahreyn konusundaki barışçı tutumumuzu eleştirmeye hakkı yoktur. Bahreyn hükümeti, muhaliflerle diyalog konusunda kör ve sağır davranıyor ve her haklı sözden korkuyor.”

IŞİD’in hedefi Kudüs değil, Mekke ve Medine

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, bölgedeki tekfirci teröre değindiği konuşmasında şunları söyledi:

“Biz en başından beri tekfirci terörün herkese, bir din olarak İslam’a yönelik tehlikesi konusunda uyarılarda bulunmuştuk. Dünya bugün bunu anlamaya başladı. Şu an IŞİD ve Nusra’yı tehlike ve tehdit olarak görmeyen tek taraf İsrail’dir. Şu an IŞİD’in yaptığı her şey bütünüyle İsrail’in çıkarınadır.

IŞİD’in hedefi Kudüs değil, Mekke ve Medine’dir. IŞİD Lideri Ebu Bekir Bağdadi’nin Mekke ve Medine için emir tayin ettiğini duyuyoruz.

Tekfirci akımlar belirli bir rejime değil, tüm bölgeye tehdittir, tüm halklara ve bir din olarak İslam’a yönelik bir tehdittir.

IŞİD’in işlediği cinayetler dehşet vericidir. Mossad, ABD ve İngiliz istihbaratları IŞİD’e hedef gösterme konusunda rol oynuyor.

İtalya, terörizmin sınırının 350 kilometresinde bulunduğunu ve dağlarının eteklerine geldiğini açıkladı.

Bölgedeki tüm devletlerden ve halklardan tekfirci terörizm konusunda ortak adımlar atmasını istiyoruz. İslam’ı savunmak için fikri, siyasi ve askeri düzeyde terörizmle mücadele etmek gerekiyor. İnsan fıtratına zıt olan hiçbir şey İslam’a mal edilemez. Biz tekfirci teröre karşı İslam’ı savunuyoruz.”

IŞİD’le Nusra’nın bir farkı yok

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Ürdünlü Plot Muza Kesasbe’nin yakılarak öldürülmesi sonrasında Ürdün hükümetinin tavrına değindiği konuşmasında şunları söyledi:

“IŞİD’le Nusra arasında bir fark yok. Her ikisi de aynı akımdır, onların tek farkı liderlerinin ayrı olması. Ürdün, Irak’ta IŞİD’le savaşırken Suriye’de Nusra’yı destekleyemez.

Yemen’deki devrim, Suriye’ye hakim olup oradan Arabistan’a ulaşmayı planlayan el-Kaide’ye karşı durdu. Öfke ve çözümsüzlük, Yemen’i herkese tehdit oluşturabilecek noktalara götürüyor.

Suriye’deki savaş, bazılarının Suriye’yi yıkma pahasına inadıyla sürdürülüyor. Suriyeliler arasında teröristler hariç olmak üzere bir siyasi çözüm yolu bulunmalıdır.” 

ABD’ye umut bağlayanlar serap görüyor

Hizbullah genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, terörle mücadele konusunda Amerika’ya umut bağlayan ülkeleri eleştirdi ve şunları söyledi:

“Körfez ülkeleri bölgeye yönelik farklı bir tutum sergilemelidir; çünkü tehdit herkese yöneliktir. Bölgedeki tüm ülkeler, bölgedeki sorunların çözümü yönünde hareket etmelidir.

Amerika, IŞİD’le mücadele bahanesiyle bölge ülkelerinin kaynaklarını yağmalıyor. Umutlarını Amerika’ya bağlayanlar, kuruntu içindedir ve serap görmektedir. Bizi yıkmaya ve yok etmeye çalışanlara nasıl umut bağlanır? Direniş, düşmanla mücadele için Arapların veya uluslararası güçlerin stratejisini beklemeyecektir. Bu tekfirci gruplarla mücadele etmek ve onların yayılmasını engellemek gerekiyor.

Amerika, IŞİD’i ortaya çıkararak bizi yıpratma, bölgede büyük kin, düşmanlık ve yıkımla İsrail’in egemenliği yönünde hareket ediyor. IŞİD’e karşı duran Iraklılar, teröristlerin Kuveyt’e ve Arabistan’a ulaşmasını önlediler.”

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Hizbullah’tan Suriye’yi terk etmesini isteyenlere hitaben de “Gelin hep beraber Suriye’ye, Irak’a ve bölge ülkelerine yönelik tehditlerin olduğu yerlere gidelim” dedi.

Hizbullah’ın Irak’ta terörle mücadeleye katılıp katılmadığı yönündeki belirsizliğe de açıklık getiren Nasrallah, “Şimdiye kadar Irak konusunda konuşmamıştık; ama şu an Irak’ın halen geçirmekte olduğu hassas aşamadan dolayı Irak’ta sınırlı bir askeri varlığımız var” dedi.

 

 

 

Published in Rapor

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah iki kelimelik mesajında Siyonistleri uyararak “Sığınaklarınızı Hazırlayın” dedi.

 

El Menar kanalı internet sitesi, Lübnan Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah’ın projesini flaş haber olarak verdi. Fotoğrafa bakacak olursak, Nasrallah’ın iki kelimede Siyonistlere uyarıda bulunduğunu görebiliriz: Sığınaklarınızı hazırlayın.

Siyonist rejimin Golan tepelerindeki Hizbullah ve direniş birliklerine yaptığı saldırı sonrası, Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah Siyonistlere iki kelimeyle cevap verdi: «جهزوا ملاجئکم!» Sığınaklarınızı hazırlayın.

Açıklama olmaksızın sadece Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah’ın resmiyle el-Menar sitesinde Arapça ve İbranice olarak yayınlanan bu resim aslında Nasrallah’ın Siyonistlere savaşının bir ilanı olarak sayılmaktadır.

 

 

Published in Rapor

Seyyid Hasan Nasrallah, Muharrem ayının yedinci gününde yaptığı konuşmada ahir zaman alametlerinden ve Hz. Mehdi’nin zuhurundan söz etti.
 
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Beyrut’un güneyinde bulunan Seyyidüşşüheda kompleksinde düzenlenen ve binlerce kişinin izlediği Muharrem ayı sohbetlerine video-konferans şeklinde katıldı. Nasrallah şöyle konuştu: Hz. Mehdi’nin zuhuru uluslararası bir vaka olacak ve zamanın tüm tağutlarını yerle bir edecek; mustazaflar iktidara gelecek. Tabi bunun gerçekleşmesi gereken ön hazırlığa ihtiyacı vardı. Yüce Allah mümin mustazafları iktidara ulaştıracaktır ve kıyametten önce onların hükümeti ahir zaman hükümeti olacaktır. Allah, nihayetinde Müslümanların muzaffer olacaklarını, müşriklerin ise yenilgiye mahkum olacaklarını vaad etmiştir. Müminler bu vaadlerin gerçekleşeceği günü sabırsızlıkla beklemektedirler. Elbette hiçbir şey yapmadan oturup beklemek doğru değildir. Ahir zaman alametleri gelecek hakkında bizlere bir projeksiyon sunmakta, önümüzü net olarak görüp ilerlememize ve gerekli azami çabayı sarf ederek yolumuzu sürdürmemize yardımcı olmaktadır. Dediğim gibi, sadece oturup Hz. Mehdi’yi beklemek doğru değil; aksine bu yolda faaliyet göstermeli ve Allah’ın vaadlerine inanarak yolumuzu sürdürmeliyiz.

Nasrallah sözlerine şöyle devam etti: Yeryüzünü adalet ve hakkaniyetle dolduracak olan Hz. Mehdi Hz. Muhammed Peygamberin (s.a.a) Ehlibeytindendir ve biz inanıyoruz ki Hz. İsa Mesih de zuhur edecek, dünyaya adalet hâkim olacaktır.


Zuhur alametlerinden bazılarına değinen Nasrallah şöyle konuştu: Hz. Mehdi’nin zuhurundan önce bazı alametler gerçekleşecektir. Süfyani, Horasani ve Yemani’nin zuhur etmesi bu alametlerdendir. Süfyani, Medine’ye doğru bir ordu gönderecek; beldeleri viran edecek ve birçok cinayetler işleyecek.


Nasrallah, Hz. Mehdi’nin zuhurunun vakti konusunda şöyle dedi: Zuhurun, aynen kıyamet gibi kesin olmakla birlikte vuku bulacağı anı, Allah’tan başka kimse bilemez.

 

safaqn

Published in Rapor

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, İslam’ın imajını bozan tekfirci akımın, İslam dinine yönelik en büyük tehlike olduğunu söyledi.

 

El Menar televizyonunun haberine göre Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Muharrem ayının 3. Günü münasebetiyle yaptığı konuşmada İslam dünyasında yönelik tehditlere değindi.

Tekfirci akımın bazı Arap ve İslam ülkelerinde büyük bölgeleri kontrol altına almasından dolayı onlara karşı açıkça cephe almak zorunda kaldıklarını belirten Nasrallah, “teröristler, işledikleri cinayetleri kendi fikri liderlerine veya onları destekleyenlere değil, bizatihi Allah’ın kitabına mal ediyorlar, bu ise büyük bir tehlikedir” dedi.

Tekfircilerin kafa keserek işledikleri cinayetleri Kur’an’a ve uydurma hadislere dayandırdığına dikkat çeken Nasrallah, “İslam’dan çıkarıldığı iddia edilen bu yanlış düşünce bugün tarih boyunca İslam’ın imajının bozulmasına yönelik en büyük tehlike haline gelmiştir” dedi.

Nasrallah, tekfirci düşüncenin bölgemizde 200 yıl önce kökünün kazındığını; ancak son yıllarda devletlerin desteği ve milyarlarca doların akıtılması ile bu düşüncenin bölgede yeniden yaygınlık kazandığını söyledi.

Tekfirci düşüncenin yayılmasından Suudi Arabistan rejiminin sorumlu olduğuna dikkat çeken Nasrallah, uluslar arası ittifakın da tekfirci düşünceyi dizginleyebilecek güçte olmadığını söyledi

Published in Rapor


Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, 2006’daki Temmuz Savaşı zaferinin yıldönümü münasebetiyle bir konuşma yaptı.
 
 
 Hizbullah Genel Sekreteri el-Menar ve el-Meyadin televizyonları tarafından canlı olarak yayımlanan dün geceki konuşmasında bölgede yaşanan son gelişmelere de değindi.

Nasrallah, 2006 ve 2008’de Lübnan ve Filistin direnişlerini yok etmeye yönelik hedefin direnişin zaferi sonucu başarısız olduğunu belirtti, ABD’den yeni Muhafazakarların seçim yenilgisine ve Obama yönetiminin Irak’tan çekilme kararı almasına rağmen Washington’un bölge hedeflerinden vazgeçmediğini söyledi.

Amerika’nın hedefine ulaşmak için birçok farklı yolu gündemine aldığını belirten Nasrallah ABD-İsrail planı var oldukça imkanlar doğrultusunda yeni yolların deneneceğini vurguladı ve şunları söyledi:

“İsrail’in Gazze’ye saldırısı, eski yolun başarısız olmasından sonra aynı hedefe giden yeni yolun bir parçasıdır. Bu hedef, petrol ve gaz kaynaklarına hakim olmak ve İsrail’in bölgedeki sultasını gerçekleştirmektir. Bu yol da Gazze savaşından önce başladı.

Bu yeni yol eskisinden daha tehlikeli ve daha zorludur. Çünkü şimdiki yol rejimleri devirip yerine yeni rejimler kurmak değildir. Ülkelerin, değerlerin, toplumların tahrip edilmesi, yok edilmesidir. Şu an yaşanmakta olanlar bunun bir delilidir. Bunun hedefi de parça parça edilmiş bir ceset üzerine yeni bir harita çizmektir.

Cesetten, insan cesedini değil, ülkelerin halkların cesedini kastediyorum. Yaşanan olaylardan dolayı küle dönen ülkeler ve şaşkına dönmüş akıllar üzerine çizilmeye çalışılan haritadan söz ediyorum. Bu sahneyi gözlemlemek mümkün. Sincar dağlarında kadın ve çocukların bir Amerikan helikopterine binmesini göz önünde bulundurun ve kadınları ve çocukları düşünün.

Hepimizin bölgede facia yaşamasını ve bu faciadan kurtulmak için her şeyi kabul edecek hale gelmemizi istiyorlar. En kötü şey, asli düşmanın bir kurtarıcıya dönüştüğü zamandır.

Bu yeni yolun temel unsurları da direnişe darbe vurmak için İsrail ve şu an IŞİD olarak görünen tekfirci akımdır.

Bu yeni yolla mücadele etme imkanları bulunmaktadır; ama bu çalışma ve çaba gerektirmektedir. Öncelikle tehlikenin hacmini anlayalım ve bu tehdide karşı koymak ve onu yenmek için gerekli olan araçları bulalım.

Kuruntular ve başarısız olmuş eski seçeneklere yönelmemeli tecrübelerimize dayalı başarılı seçeneklere başvurmalıyız bu şekilde bu yeni yolu yenebilmemiz mümkündür. Tehlikenin olmadığını söyleyenler gerçeklikten uzak yaşıyor. 20. Yüzyılın başlarında Filistin’e gelen siyonistlerin sayısı çok fazla değildi. Bunların orada devlet kuracaklarını söyleyenlere kimse inanmıyordu. O dönemde bu tehlikenin gerçekliği öngörülemedi.

Bu aileler gelip yerleşim yerlerini, güvenliği ve siyasi yapıyı taksim etmeye başlayınca bazıları neler olduğunu anlamaya başladı. Elbette bazıları neler olduğunu biliyordu; ama halkın çoğu durumu kavramıyordu.

1948’e geldik, tehlikeyi anlamadılar, 1967’de de bazı Araplar İsrail’in adımlarına karşı bahaneler ürettiler, İsrail’in bu adımları Arapların kader belirleyici nihai savaş hazırlığını önlemeye yönelik bir savaş olduğunu söylediler.

Tehdidi ve hacmini kavrayamadığımız için bu noktaya geldik. Bazıları, uluslar arası topluma ve uluslar arası müdahaleye, bazıları Arap Birliği’ne ve Arap Bütünlüğü stratejisine, bazıları İslam Konferansı Örgütüne umut bağladı. Ama geçen 70 yıla rağmen hala beklemedeyiz. Uluslar arası insan hakları örgütlerine bel bağlayanlar da oldu. Ama doğru olan tek seçenek silahlı mücadeleydi. Çünkü Filistin’i işgal edip Filistin halkını mülteci durumuna düşürenler silahlı gruplardı. Buna karşı doğru reaksiyon, ümmetin ayağa kalkıp işgalcileri buradan sürmesi doğru olan yoldu.”

 

Direniş tek gerçekçi seçenek

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, İsrail rejiminin kurulmasını sağlayan eski acı tecrübelere ve uluslar arası toplumla Arap Birliği’nin kararlarına umut bağlayan yanlış seçeneklere işaret ederek Filistin’in işgalden kurtarılmasının tek gerçekçi seçeneğinin direniş olduğunu söyledi ve şunları ifade etti.

Bu, İsrail dosyasında yaşanan tecrübedir. Bugün eğer Gazze, halk ve direniş grupları buna dayanıyorsa bu, İsrail’e teslim olmak istenmemesinden dolayıdır. Bugün herkes, silahlı direniş seçeneğinin tek doğru seçenek olduğunu bilmektedir.

 

IŞİD bir devlete dönüştü

IŞİD bugün bir devlete dönüştü ve Irak ve Suriye’de işgal ettiği topraklarla bölgedeki bazı ülkelerden bile güçlü hale geldi. Enerji kaynaklarını ve sınırları ele geçirdi. Şu an çok sayıda silahı var, petrol satıyor, bazıları da uluslar arası toplumun gözünün önünde ondan petrol satın alıyor, bunun satışını kolaylaştırıyor.

Bu grup dışarıdan adam getirilmesinin kolaylaştırılması sayesinde çok sayıda savaşçıya sahip. Bu grup cinayetler işliyor, eski müttefikleri de dahil olmak üzere kendine muhalif gördüğü herkesi öldürüyor. Kameraların önünde kafa kesiyor. Bu, bu grubun psikolojik savaş yöntemidir ve bu grup birinci derecede Sünnilere yönelik cinayetler işliyor.

IŞİD, kendi öngördüğü yaşam tarzını silah zoruyla halka dayatıyor. Bunun İslam’la, Peygamberle ve Kur’an’la hiçbir ilgisi yok.

Sahne son derece açık ve ciddi. Hepsinden daha tehlikelisi de tüm Arap ülkelerinde IŞİD için uygun bir zeminin bulunmasıdır. Bunlar, İslam’la hiçbir ilgisi olmayan tekfirci düşünceyi destekliyorlar.

 

IŞİD herkes için bir tehlike

Bu, sadece Hizbullah’a yönelik bir tehlike midir, herkese yönelik bir tehlike midir? Bu tehlike sadece Şiileri, Alevileri, Hıristiyanları ve Dürzileri mi tehdit ediyor? Kesinlikle herkesi, birinci derecede de Sünnileri tehdit ediyor.

Bu savaş bir taifeci veya mezhebi savaş değildir. IŞİD’in ve tekfircilerin kendilerine karşı gördüğü herkese yönelik savaşıdır. Bunlar bölgenin tüm tarihini yok etmeye çalışıyor bu yüzden de herkesi için bir tehlikedir.

Öncelikle hepimizi tehdit eden bu tehlikenin hacmini anlayıp onunla mücadele yollarını araştırmamız gerekiyor. Acaba, siyonist tehlike tecrübesinden yararlanabilir miyiz? Acaba uluslar arası topluma mı sığınmalıyız?

Uluslar arası toplum neden müdahale etsin? Hıristiyanlara yönelik cinayetler işlendiğinde neden müdahale etmedi?

Herhangi bir saldırıya uğramaları durumunda Lübnanlı Hıristiyanların ABD ve Batılılar için zerre kadar bir önem taşıdığını düşünenler büyük bir kuruntu içerisindedir. Iraklı Hıristiyanlara yaptıkları çağrının aynısını sizin için de yapacaklar. (Avrupa ülkelerine sığınma)

 

Hizbullah Suriye’den çekilirse Lübnan’a yönelik tehlike ortadan kalkmış mı olacak?

Lübnan için bir tehlikenin var olduğu ve bunun açık ve yakın bir tehlike olduğu konusunda görüş birliğine varırsak her an her şey bir gecede olabilir. Bu tehlike, Irak ve Suriye’ye yönelik gözüküyor; ama asında tüm bölge ülkelerini tehdit ediyor.

Dolayısıyla ne yapabileceğimizi araştırmamız gerekiyor. Biz artık ulusal diyalog çağrısı yapmıyoruz; çünkü bir sonuca ulaşamıyoruz. Bu yüzden gruplar arası ikili görüşme çağrısı yapıyoruz.

Bazıları bizim Suriye’den çekilmemizi istiyorlar. Peki Hizbullah Suriye’den çekildiğinde Lübnan’a yönelik tehlike ortadan kalkmış mı olacak? Bazı Lübnanlı liderler, Ebu Bekir Bağdadi’nin yanına gidip haritadan 10452 kilometre çekilmesini mi söyleyecek?

Bu tür tartışmaların hiçbir faydası yok şu an büyük ve açık bir tehlikeyle karşı karşıya bulunuyoruz ve ulusal sorumluluğumuz da bize halkımızı savunmamız gerektiğini söylüyor.

 

Suriye’den çekilirsek mi yoksa orada kalarak mı Lübnan’ı savunmuş oluruz?

ABD çıkarlarına dokununca müdahale etti

IŞİD, Erbil’e ulaşıp ABD ve Batı çıkarlarını tehdit ettiği zaman ABD müdahale etti. ABD açısından Şiilerin, Sünnilerin kafaları kesilerek toplu katliamlara uğratılmasında bir sorun yok. Ama Erbil’in onlar açısından özel bir önemi var. Böyle bir uluslar arası topluma umut bağlayıp dayanabilir miyiz? Ya da Arap Birliği ve Arapların bütünlüğü projesine?

Herkes vazgeçse de biz savaşacağız

Biz, halkımızı ve mukaddesatımızı savunmak için hiçbir fedakarlıktan geri durmayacağız. Bu, bir onur ve varlık savaşıdır. Sorumluluğumuzu asla bırakmayacak ve bu toprakları terk etmeyeceğiz. Herkes vazgeçse de biz zafere ulaşıncaya veya şehit oluncaya kadar savaşacağız.

Biz bölgedeki bu yolu tıpkı Temmuz Savaşı’nda olduğu gibi değiştireceğiz. Sorumlu davranmamız durumunda IŞİD’e galip gelmek mümkün.

Published in Rapor