Bismillahirrahmanirrahim,
Alemlerin Rabbine hamdolsun, salat ve selam efendimiz Muhammed Mustafa ve onun güzel ehli beyti ve seçkin izleyicileri üzerine olsun...
Hac baharı, şu anda manevi sefa ve güzelliği ile Allah'ın bahşettiği ihtişamla gelip çatmış, mü'min ve aşık gönülleri tevhid ve vahdet Kabe'sinin etrafında pervaneler gibi kanatlandırmıştır. Mekke, Mina, Meş'ar ve Arafat, ‘O haccda insanlara ihtar et' nidasına cevap veren ve Gafur ve Kerim olan Allah'ın ziyafetine katılarak onur kazanan mutlu insanların evidir. Burası, açık ilahi ayetlerin kendisinden herkes için bir çatı ve güvenlik şemsiyesi oluşturduğu o mübarek ev ve hidayet merkezidir.
Gönlünüzü Safa zemzeminde, zikir ve huşu'da yıkayınız; batıni gözünüzü yüce Hakk'ın aydınlık ayetlerine açınız; hakiki ubudiyetin simgesi olan ihlasa ve teslimiyete yöneliniz; İsmail'ini tam bir teslimiyet içerisinde kurban mahalline götüren o babanın hatırasını defalarca kalbinizde canlandırınız; böylelikle Celil olan Rabb'imizle dostluğa erişmek için karşımızda açılan aydın yolu tanıyınız ve bu yolda bir mü'min himmetiyle ve sadıkane bir niyet ile adım atınız.
İbrahim makamı, işte bu açık ayetlerden biridir. İbrahim aleyhisselam'ın değerli Kabe'nin yanıbaşındaki ayak izi, İbrahim makamının yegane sembolüdür. İbrahim makamı, onun ihlası ve fedakarlığının sembolüdür; nefsani istekler, babalık duygusu ve zamane Nemrud'unun küfür, şirk ve sultası karşısında dikiliş makamıdır.
Bu her iki kurtuluş yolu şimdi İslam ümmetinin bireylerinden her birimiz karşısında açılmış bulunmaktadır. Her birimizin himmeti, cesareti ve yılmaz azmi bizleri Adem'den Hatem'e kadar tüm ilahi risalet peygamberlerinin beşeriyeti kendisine çağırdığı ve dünya ve ahiret saadeti ve onurunu bu yolun izleyicilerine vaad ettiği hedeflere yöneltebilir.
İslam ümmetinin bu büyük merkezinde hacı adaylarının İslam dünyasının en önemli meselelerini ele almaları gerekir. Şu anda bütün bu meselelerin başında, bazı önemli İslam ülkelerindeki kıyam ve devrimler gelmektedir. Geçen yılki ve bu yılki hacc arasında İslam dünyasında İslam ümmetinin kaderini değiştirebilecek ve parlak, onurlu, maddi ve manevi ilerlemelerle dolu bir geleceği müjdeleyebilecek olaylar meydana geldi. Mısır, Tunus ve Libya'daki kokuşmuş, uşak ve tağuti diktatörlükler kudret tahtlarından alaşağı edildiler ve bazı ülkelerde de halk kıyamlarının yükselen dalgaları servet ve kudret saraylarını sarsmakta ve onları yokoluşla tehdit etmektedir.
Ümmetimizin tarihinin yeni açılan bu sayfası, her biri açık ilahi ayetler oluşturan hakikatleri göz önüne sermekte ve bizlere hayat bahşedici dersler vermektedir. Bu hakikatlerin, müslüman halkların tüm hesaplamalarında devreye sokulması gerekir.
İlk olarak şu noktaya dikkat etmek lazımdır ki onlarca yıldır yabancıların siyasal egemenliği altında kalan halkların bağrından şu anda yepyeni bir kuşak çıkmış olup, övgüye değer bir özgüvenle tehlikelerle yüzleşmeyi bilmiş, sultacı güçler karşısında dikilmiş ve kendini mevcut durumu değiştirmeye adamıştır.
İkincisi, laik yöneticilerin sultası ve çabalarına ve bu ülkelerdeki açık ve gizli din karşıtı eylemlerine rağmen İslam'ın hala nüfuz sahibi olması, açık ve görkemli bir şekilde kendini göstermesi, gönülleri yönlendirmesi, dillerde dolaşması ve milyonluk kitlelerin söylemi ve tavrındaki berrak bir kaynak gibi onların topluluklarına ve davranışlarına hayat ve canlılık kazandırmasıdır. Minareler, camiler, tekbirler ve İslami sloganlar, bu hakikatin açık delillerinden olup, Tunus'daki son seçimler de bu iddianın kesin delili sayılmaktadır. Hiç kuşkusuz, başka her İslam ülkesinde düzenlenecek özgür seçimlerde de Tunus'dakinden başka bir netice alınamayacaktır.
Bu arada son bir yıldaki olaylarda görüldüğü üzere Kadir olan Allahu teala milletlerin azim ve iradesinde başka hiç bir gücün onun karşısında dayanamacağı öylesine büyük bir kudret oluşturmuştur ki milletler Allah vergisi bu güç sayesinde kendi kaderlerini değiştirmeye ve ilahi zaferi nasiplenmeye muktedir hale gelmişlerdir.
Ayrıca, onlarca yıldır siyaset ve güvenlik alanlarındaki çeşitli komplolarıyla bölge devletlerini boyundurukları altına alan ve kendi sanılarınca dünyanın bu hassas yöresinde her geçen gün daha da artan siyasal, kültürel ve ekonomik egemenlikleri önünde herhangi bir engel bulunmayan bir yol açmak peşindeki emperyalist devletler ve onların başında da Amerika, şimdi bölge halklarının nefretine muhatab olan ilk devletlerdir. Şuna inanmak gerekir ki, bu devrimlerden yükselen sistemler daha önceki alçaltıcı formüllere geri dönmeyeceklerdir. Bu bölgenin siyasal coğrafyası da yine milletlerin eliyle ve tam bağımsızlık ve onur kazanımı yolunda şekillenecektir.
Öte yandan, Batı'lı güçlerin hileci ve münafık doğası, bu ülkelerdeki halklar tarafından anlaşılmıştır. Amerika ve Avrupa Mısır, Tunus ve Libya'daki piyonlarını muhafaza edebilmek için çaba harcadı ve milletlerin azmi onların isteklerine galebe çaldığında da zafer kazanan halka hilekar dostluklarını empoze edebilmek için tebessümlere sığındı.
Bölgede son bir yılda meydana gelen olaylarda göze çarpan açık ilahi ayetler ve kıymetli hakikatler, bunların daha da üstündedir ve tedbir ehli için bunların görülüp tanınması hiç de zor değildir.
Bütün bunlara rağmen, günümüzde İslam ümmetinin tamamı ve özellikle de kıyam halindeki milletler, iki temel unsura ihtiyaç duymaktadırlar:
1. Direnişin sürmesi ve yılmaz azmin gevşemesinden şiddetle kaçınılması. Yüce Peygamber'imiz sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem'e Kur'an'da indirilen ilahi buyruk şöyledir: 'Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın.' ve 'Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru bir istikamet tuttur.' ve ayrıca Hz. Musa aleyhisselam'ın dilinden: 'Musa kavmine: "Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah'ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir." dedi.'
Şu dönemde ayaklanan halklar için en büyük takva örneği, kutlu hareketlerini duraksatmadan sürdürmeleri ve geçici kazanımlarla yetinmemeleridir. 'Hayırlı bir akıbet'le müjdelenip onurlandırılanların takvalarının bir bölümü budur.
2. Bu kıyamlar ve devrimlerde darbe yiyen uluslararası emperyalistler ve güçlerin hileleri karşısında uyanık davranmak. Onlar boş oturmayacaklar ve bu ülkelerde siyaset, güvenlik ve finans alanlarındaki nüfuz ve güçlerini yeniden onarmak için ortaya çıkacaklardır. Araçları da insanları satın almak, tehdit ya da aldatmaktır. Tecrübeler, bu araçların kimi elitleri etkilediğini ve korku, gaflet veya tamahkarlığın onları bilerek ya da bilmeyerek düşmanın hizmetine soktuğunu göstermiştir. Gençler, aydınlar ve din ulemasının uyanık gözleri bu durumu dikkatle denetlemelidir.
En büyük tehlike, küfür ve emperyalizm cephesinin bu ülkelerdeki yeni siyasal sistemin kuruluşu sırasındaki müdaheleleri ve etkileridir. Onlar, yeni düzenlerde İslami ve halka dayalı bir kimliğin oluşmaması için ellerinden geleni yapacaklardır. Bu ülkelerdeki tüm mücahidler ve ülkesinin onuru, haysiyeti ve ilerlemesine gönül veren herkes bu yeni düzenin İslami ve halkçı yönünün eksiksiz olarak temini için çaba harcamalıdır. Anayasaların bu bağlamdaki rolü önemlidir. Milli birlik ve mezheb, kabile ve ırk farklılıklarının resmen tanınması, gelecekteki zaferin şartları arasındadır.
Mısır, Tunus ve Libya'daki cesur ve kıyam halindeki halklar ile diğer uyanık ve mücadeleci uluslar şunu bilmelidirler ki, Amerika ve diğer Batı'lı emperyalistlerin zulmü ve tuzağından kurtuluşları yalnızca dünyadaki güç dengesinin kendi lehlerine değişmesi durumunda mümkündür. Müslümanların, dünyayı yutmak hevesindeki güçlerle aralarında olan sorunları ciddi olarak çözebilmeleri için kendilerini büyük bir evrensel güce dönüştürmeleri gerekmektedir ve bu da yalnızca İslam ülkeleri arasındaki işbirliği, gönül birliği ve dayanışma sayesinde gerçekleşebilir. Bu, büyük İmam Humeyni'nin unutulmaz vasiyetidir. Amerika ve Nato, habis ve diktatör Kazzafi'yi bahane ederek aylarca Libya ve halkı üzerine ateş yağdırdılar. Kazzafi ise Libya halkının cesur isyanından önce onların yakın dostları arasında sayılmaktaydı ve onu kucaklamaktaydılar; onun vasıtasıyla Libya'nın servetlerini çalmakta ve onu aldatmak için el sıkışmakta ya da onu öpmekteydiler. Halkın kıyamından sonra da yine onu bahane ederek Libya'nın tüm alt yapı tesislerini viran ettiler. Nato vasıtasıyla halkın katliamı ve Libya ülkesinin yerle bir edilmesi faciasını hangi devlet önleyebildi ? Vahşi ve kan içici Batı'lı güçlerin diş ve tırnakları sökülmedikçe böylesine tehlikeler diğer İslam ülkelerini de beklemektedir ve bu durumdan kurtuluş yalnızca güçlü bir İslam dünyası kutbunun oluşturulması sayesinde mümkündür.
Batı, Amerika ve siyonizm bugün her zamankinden daha da zayıftır. Ekonomik sıkıntılar, Afganistan ve Irak'da birbiri ardı sıra yaşanan mağlubiyetler, Amerikan ve Avrupa halklarının her geçen gün giderek yükselen protesto hareketleri, Filistin ve Lübnan halklarının fedakarlıkları, Yemen ve Bahreyn ile Amerika'nın nüfuzu altındaki kimi ülkelerdeki halkların cesur kıyamlarının hepsi, İslam ümmeti ve özellikle de yeni inkılapçı ülkeler için dev mesajlar içermektedir. İslam dünyasının her yerinde ve özellikle de Mısır, Tunus ve Libya'daki mü'min erkekler ve kadınlar, uluslararası İslam gücünün oluşturulması için bu fırsattan yararlanmalıdırlar. Kurtuluş hareketlerinin öncüleri ve elitleri yüce Allah'a dayanarak, O'nun zafer vaadine güvenmeli ve İslam ümmeti tarihinde açılan yepyeni sayfayı, Allah'ın rızasını kazanacak ve ilahi zafere ortam hazırlayacak olan iftihar vesilesi kalıcı eylemleriyle süslemelidirler.
Selam, Allah'ın salih kulları üzerine olsun...
Seyyid Ali Hamenei
29 Zilkade 1432 / 27 Ekim 2011