کارگر

کارگر

İran Cumhurbaşkanı, Rusya, Çin ve Fransa Cumhurbaşkanları ve İngiltere Başbakanı’yla telefon görüşmesi gerçekleştirdi.


Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Rusya, Çin ve Fransa Cumhurbaşkanları ve ayrıca İngiltere Başbakanı’yla gerçekleştirdiği telefon görüşmelerinde, Nükleer Müzakereler ve Ortadoğu’daki son gelişmeler ele alındı.

 Ruhani ayrıca 5+1 Grubu’na üye ülkelerin liderlerine de birer mektup gönderdi.

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İngiltere Başbakanı Philip Hammond ile yaptığı telefon görüşmesinde, İran’ın nükleer mesele konusundaki görüşlerini izah ederek, İran’ın barışçıl nükleer enerji konusunda uluslararası hukuk çerçevesinde sahip olduğu hak ve hukuka vurguda bulundu.

İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile düzenlediği ikili telefon görüşmesinde ise, Rusya’nın Nükleer Müzakereler sürecinde tutunduğu yapıcı rol nedeniyle Putin’e teşekkür etti ve bundan sonra da Rusya’nın İran ve 5+1 Grubu arasında devam eden Nükleer Müzakere sürecinde daha aktif bir rol üstlenmesini istedi.

Hasan Ruhani, Fransa ve Çin cumhurbaşkanlarıyla da gerçekleştirdiği ikili telefon görüşmesinde ise, İran ve 5+1 Grubu arasında devam eden Nükleer Müzakereler ve ayrıca bölgedeki son gelişmelere değindi.

Reuters; geçtiğimiz yıla kadar İngiltere'nin Arabistan elçisi John Jenkins'e dayandırdığı haberde, İran'ın hâlihazırda 4 Arap başkentinde hâkimiyeti ele geçirdiğini yazdı.
 

Reuters Haber Ajansı İran'ın bölgedeki etkili rolü, Suudi Arabistan'ın duyduğu büyük rahatsızlığı ve ABD'nin Sünni müttefiklerini ele aldı.

Bazılarına göre; Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani perde arkasında Arap topraklarında yeni bir Şii ve İran İmparatorluğu kurma peşinde.

Reuters; Kasım Süleymani'nin şimdiye kadar perde arkasında olduğunu, fakat IŞİD terör örgütünün Irak'ta Musul'u işgal etmesinin ardından, kendisinin Ortadoğu'da ki tüm savaş meydanlarında ön safta cephe hattında hazır olduğunu yazdı.

Reuters; Kasım Süleymani'nin her yerde görüldüğünü, hatta Beyrut'ta Hizbullah liderlerinden Şehit İmad Muğniye'nin oğlu Cihat Muğniye'nin mezarı başında dua ederken görüldüğünü satırlarına taşıdı.

ABD dışişleri bakanı Chan Kerry Suudi Arabistan dışişleri bakanı Suud El Faysal ile katıldığı bir ortak konferansta Kasım Süleymani'den bahsedip, İran'ın Irak'ı işgal etmek üzere olduğunu söyleyerek, El Faysalın çıldırmasına sebep olmuştu.

Reuters; İran'ın Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen'de kazanan taraf olduğunu itiraf etti.

Reuters; Devrim Muhafızları Kudüs Gücünün, Kasım Süleymani komutasında 1980 yılında İran İslam İnkılabını tüm dünyaya yaymak için kurulduğunu iddia etti.

Reuters; geçtiğimiz yıla kadar İngiltere'nin Arabistan elçisi John Jenkins'e dayandırdığı haberde, İran'ın hâlihazırda 4 Arap başkentinde hâkimiyeti ele geçirdiğini yazdı.

Perşembe, 26 Mart 2015 02:26

çanakkale savaşı

ALLAHIN ADIĞLE

Geçen hafta çanakkale savaşın 100.yıl dönümü Türkiyede kutlandı . Bu yüzden kaç noktaya değinmek istiyorum .

1 – 100 yıl önce zalım ve kafirler bir islamı ülkeye saldırdığında ; diğer müslüman ülkelerden kafirlerle savaşmak ve islami bir ülkeyi korumak için çanakkaleye ulaşıp ; savaşıp ve bazen şehitte olmuşlar . Bunların içinde Süriyeli – Iraklı – filistinli – bosnslı ve hatta şii İranlılarda var .

2 – Eğer diğer islami ülkeler Osmanlı hakimiyyeti altinda yaşamış ve diyelim ki zorakı gelmişse ; ama İrandan savaşçılar çanakkalede ne işi varmış? O zamanki İranlı ( Şii) alimler kafire karşı ve müslümanlara yardım için fetva verip ve İranlılar farz olarak Türk karedşlerine yardım için çanakkaleye gelmişler. ( İranlı şehitlerin adları çanakkaledeki arşivlerde bulunur)

3- 100 yıl önce müslümanlar ( sünni – şii demeden) yekparçe ve birlik ve beraber ; kafire karşı cebhe tutmuşlar .Ama bügünler mülümanların halına bakmak ve ağlamak gerekir . Bü 100 yıl içinde kafirler ne yaptılar ki müslümanlar onlara karşı değil ; kendilerin karşısında durup ve müslüman , müslümanı öldürüyor . Ne oldu ki bu 100 yılda düşmanların yeri değişildi ? kafir –dost ve dost – kafir olarak tanıttırıldı ? Bügün Türkiye ile Süriye ; Türkiye ile Irak ve Mısırle Filistin ilişkileri bozuk noktadadır . Bahraın – tunus – yemen – libiya _ Afrıkadakı islami ülkelerin halı karışık ve mülümanlar rahat yaşıyamıyor . Maalasaf müslümanlar birbirinin canını kıyıyor ve ifiharla yaptiği cinayet ve terörü dünyanin gözü önüne seyrettiriyor .

4 – Geldiğimiz nokaya kim ve neden bizi getirmiş ? Kim düşmanin yerini değiştirmiş ? Kim müslümanların arasına fitne sokmuş ? Kim müslümanların ölmesinden hoşnud oluyor? Kim Sii – Sünni savaşından faydalanır ?

5 – Türkiye başbakanı Canakkale töreninde İranı ve İranlı şehitlerden hiç yad etmedi . ( İnşaalah unutmuştur) . Ama biz üzüldük . nedeen üzüldik ? 100 yıl sonra geldiğimiz noktaya üzüldük .

Ümüt ediyorum müslümanlar üyansınlar ve zalimler ve kafirlerin tuzağında bir daha düşmesinlar. ALLAH Birlik ve beraberlik versin ve tüm ummeti MÜHHAMMEDİ zafare ulaştırdın .

 


İmam Humeyni'nin öğrencileri en büyük isteği olan İslam İnkılabını, bölgede en güzel şekilde yaymayı başardılar.Bölgedeki gelişmeler İran lehine işliyor, ABD ve Batılı müttefikleri İran ve Hizbullah'ı terör listesine alacaklarına açıkça İran'ın terörizmle mücadele ettiğini söylüyorlar.

Eş-Şarku'l-Avsat bugünkü başyazısında şunları yazdı: İran, İslam Devrimi'nin başlangıcından buyana, bölgedeki ilerlemelerine başlamıştı. Arap ve Körfez ülkeleri İran'a dünya siyasetinden dışlanmış kendi kabuğuna çekilmiş bir ülke olarak bakıyorlardı ama gözlerinden kaçan bir şey vardı, oda İran'ın gizlice Arap ülkelerin kalbine kadar nüfuz etmesiydi

Gazete haberin devamında şöyle yazıyor: Arap liderler bölgedeki siyasi gelişmeler karşısında hiçbir aksülamel göstermezken tüm olaylar İran lehine dönüverdi, şimdiyse İran'la başa çıkmak için Arap-Türk koalisyonu oluşturma çabası içerisindeler.

Arap şeyhleri, Ensarullah ve Hizbullah liderlerini ortadan kaldırarak İran ile baş edebileceklerini sanıyorlar ama yanılıyorlar, çünkü İran kendi ideoloji ve düşünce tarzını Arap ülkelerinin en derinliklerine kadar işlemiş durumda. İmam Humeyni'nin öğrencileri en büyük isteği olan İslam İnkılabını, bölgede en güzel şekilde yaymayı başardılar.

Gazete son olarak şunlara yer verdi: ABD ve Batılı müttefikleri, İran ve Hizbullah'ı terör listesine alacaklarına, açıkça İran'ın terörizmle mücadele ettiğini söylüyorlar ve Irak ve Suriye'de Sünnilerin karışıklık çıkardıklarını iddia ediyorlar.

İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Nükleer Müzakerelerdeki Başmüzakereci, İran ve Batı arasında bir anlaşma olacak ise eğer, bu anlaşmanın denetime bağlanması gerektiğini söyledi.
 
Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran Dışişleri Bakanı Yardımcısı ve Nükleer Müzakerelerde Başmüzakereci Seyyid Abbas Irakçi, İran ve 5+1 Grubu arasında olası bir anlaşmanın imzalanması halinde, bu anlaşmanın uygulanması konusunda denitim yapılması gerektiğini ve İran’ın bu denetimin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu tarafından gerçekleştirilmesini kabulleneceğini belirtti.

Irakçi, İran ve karşı taraf arasında imzalanacak her türlü anlaşmanın dengeli olması gerektiğine de vurgu yaparak, “İran’ın karşı tarafın tedirginliğini gidermek için bazı yükümlülükleri var, diğer taraftan ise Batılı taraflar da İran’a karşı uygulanan ambargo ve yaptırımların tamamen kalkmasını güvence altına almalı” diye açıklamada bulundu.

İran başmüzakerecisi Irakçi, Nükleer Müzakereler’de çok kritik bir aşamada olundunduğu belirtti ve olası bir Nükleer Anlaşma’da karşı tarafa hiç bir taviz verilmeyeceğinin de altını çizdi.

Yeni tur Nükleer Müzakereler, yeniden Lozan’da düzenlenecek
 İran ve 5+1 Grubu arasındki Nükleer Müzakereler, Prşembe günü Lozan’da yeniden başlayacak.
 
Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran ve 5+1 Grubu arasında geçen Cuma günü son bulan Nükleer Müzakerelerin yeni turu bu hafta Perşembe günü başlayacak ve geçen tur görüşmeleri gibi bu tur da İsviçre’nin Lozan kentinde düzenlenecek.

Bu habere göre , İran Nükleer Müzakere Heyeti de bu oğrultuda Nükleer Müzakerelere 5 günlük bir aranın ardından yeniden başlamak için Çarşamba günü İsviçre’ye gitti.

Prşembe günü başlanması ön görülen yeni tur müzakereler, geçen haftaki gibi İsviçre’nin Lozan kentinde ve Beau-Rivage Palace hotelinde düzenlenecek.

İmam Hamanei yeni Hicri-Şemsi yılın ilk günü Nevruz dolayısıyla cumartesi günü Meşhed’de İmam Rıza’nın(as) türbesinde yüzbinlerce kişiye hitaben yaptığı konuşmada iç ve dış birçok konuya değindi. Konuşmanın önemli satır başları şöyle:

Yaptırımların kaldırılması görüşmelerin ana konusudur, görüşmelerin sonucu değil. Anlaşma tarihinde yaptırımlar da lağvedilmelidir.

Daha çok yaptırım ve askeri tehdit İran milletini korkutamaz.

Dış siyasetimizi değiştirir, müstekbirlerle uzlaşır, dayatmaları kabul edersek ekonomimiz canlanır düşüncesi akim ve faydasız bir siyasettir. Bu düşüncede olanlar yanılıyor.

Düşmanın İran milletine karşı koymak için başvuracağı tek silahı yaptırımlardır.

Amerika’nın müzakereye ihtiyacı çok fazladır; Amerikalılar arasındaki ihtilaflar müzakereye ihtiyaçları olmadığı anlamına gelmez.

Amerikan Cumhurbaşkanı, İran’da bazı kesimlerin müzakereye karşı olduğuna dair ifadeleri tam bir yalandır. Biz görüşmeye değil dayatmalara, zorbalığa karşıyız.

ABD ile müzakere nükleer meselesiyle sınırlıdır ve bölgesel, dahili ve silahlar konusunda onlarla kesinlikle konuşmuyoruz. Çünkü bölgesel konularda birbirine zıt  görüşte ve karşı  cephelerdeyiz.

En büyük emir bil maruf İslam nizamı kurmak, İslam nizamını korumak ve milletin izzetini korumaktır.

En büyük münker İslam nizamını zayıflatmak, İslam kültürünü, ekonomiyi, ilim ve teknolojiyi zayıflatmaktır.

Yetkili makamlar uygulamaları, izlenen siyasetleri eleştirenlere hakaret etmemelidir. Muhalifi tahkir etmek tedbir ve hikmete aykırıdır.

Kaygılanmak suç değildir, hükümet ve hükümet yanlıları bazı siyasetlerden endişe duyanlara ihanet etmemelidir.

Ben, bütün hükümetleri destekledim, bu hükümeti de destekliyorum ama kimseye açık çek de vermem, desteğim sınırsız değildir.

Bugün ülkenin en büyük problemlerinden biri ekonomik meseledir. Düşman ekonomik baskıyla halkı hükümet ve İslam nizamı karşısına geçirmek ve iç huzur ve güvenliği ortadan kaldırmayı planlamaktadır.

Pazar, 22 Mart 2015 02:05

Ban Ki-moon’dan Nevruz kutlaması

BM Genel Sekreteri, yıllık Nevruz Bayramı’nın, toplumların birbiriyle kaynaşmak ve çeşitli kültürlerle saygı ve diyalog çerçevesinde yaşamak adına eşsiz bir fırsat olduğunu belirtti.


Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, Tahran'da bulunan Birleşmiş Milletler enformasyon merkezinin dün Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un, 21 mart Nevruz Bayramı nedeni ile gönderdiği kutlama mesajını yayımladığı bildiride, Nevruz'un toplumların birlik ve dayanışma günü olduğuna vurgu yapıldı.

Ban Ki-moon'un mesajında ayrıca bu yıl Nevruz Bayramı’nın başka bir anlam taşıdığını, zira BM'nin sürdürülebilir gelecekten yeni bir portre çizmeye, yararlı Küresel iklim anlaşmasını onaylamaya çalıştığını belirtti. Söz konusu önceliklerin ise Nevruz'un özü doğrultusunda olduğu belirtildi.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin mesajının bir diğer kısmında ise, tarihi Nevruz geleneğinin baharın başlaması ile birlikte, Güney Asya’dan Orata Asya’ya kadar ve Kafkasya’dan Balkanlar’a kadar,  bir çok toplum tarafından geleneksel ve bereketli kutlamalara vesile olduğu ifade edildi.

Pazar, 22 Mart 2015 01:59

İmam Hamanei’nin Nevruz mesajı

İslam inkılabı rehberi İmam Seyyid Ali Hamaney, Hicri-i Şemsi 1394 yeni yılını, “Hükümet ve millet, gönül ve söz birliği” yılı olarak adlandırarak, nevruzu kutlayan İran halkı ve tüm halklara kutladı.


İmam Hamanei yeni yıl mesajında, bu yılın Hz. Fatime-i Zehra’nın –sa- şehadet günleri ile eşzamanlı olmasına işaretle, İran halkının İslam peygamberi (sav)’in Ehli Beyt’ine ve muhterem kızına olan sevgisinin bazı gereklerinin olduğunu, halkın bu gereklere kesin riayet edeceklerini ve yeni yılın Fatımi bereketlerle dolu olmasını ve o yüce insanın ad ve anısının halkın yaşamında çok derin etki bırakmasını temenni etti.

İmam Hamanei, Nevruz mesajının devamında geride bırakmış olduğumuz 1393 yılının bazı önemli olaylarını hatırlatarak hükümet ile halk arasında yakın işbirliği ve dayanışmanın zaruri olduğunu bildirerek, “Yeni yılın şiarı olan “1394 Yılı, “Hükümet ve Millet, Gönül ve Söz birliği” sloganının tahakkuku için bu sloganın her iki tarafı da yani aziz, yüce, yiğit, bilge ve gayretli İran halkıyla hizmetkar hükümet birbirine güvenmeli ve samimiyet içinde birbiriyle işbirliğinde bulunmalıdır” ifadesini kullandı.

İslam inkılabı rehberi yeni yılda İran halkının önündeki arzularına temas ederek, bunların “Ekonomik Kalkınma”, “Uluslararası ve Bölgesel İktidar ve Onur”, “Gerçek Anlamda Bilimsel Atılımlar”, “Yargı ve Ekonomi Adaleti” ve “İman ve Maneviyat” olduğunu ve kendisinin bunları halk için temenni ettiğini, elbette tüm bu arzuların elde edilebilir arzular olduğunu ve İran halkının büyük kapasitesinin ve nizamın siyasetlerinin dışında olmadığını belirtti.

İmam Hamanei yeni yılı “Hükümet ve millet, gönül birliği ve söz birliği” olarak adlandırdığına dikkat çekerek, halk ve hükümet arasında daha fazla samimiyet, daha fazla işbirliği ve gönül birliği ile işlerin daha iyi ilerleyeceğini belirterek; “Hükümet halkın hizmetçisi ve halk da hükümetin işverenidir. Hükümet ile halk arasındaki işbirliği ne kadar fazla olursa işler de o kadar ilerleme kaydedecek. Bunun için hem hükümet halkı kabul etmeli ve halkın değer, önem ve yeteneklerini yerinde kabul etmeli ve hem de halk sözün tam manasıyla hükümete güvenmelidir” dedi.

İmam Hamanei geride bıraktığımız Hicri-i Şemsi 1393 yılının şiarının ne kadar tahakkuk bulup bulmadığını değerlendirerek, “Milli İrade ve Cihadi İdarecilik” mevcut sorunlar dikkate alınarak 93 yılı için seçilmiştir ve halkımız da hem bir takım sorunlar karşısında tahammül ve hem de 22 Behmen (11 Şubat), “Dünya Kudüs Günü” ve “Büyük Erbain” yürüyüşü gibi bir takım yürüyüş ve etkinliklerdeki kendi sarsılmaz irade ve gayretini sergilemiştir” ifadesini kullandı.

Geçen yılda cihadı iradenin de açıkça görüldüğüne işaret eden İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamaney, 93 yılı sloganların sadece bu yıla özel olmadığını, gelecek yıllarda yaşamın tüm kesitlerinde milli irade ve cihadı yönetime ihtiyaç olduğunu hatırlatarak, “Nerede “Cihadi İdarecilik” var olmuşsa ilerlemeler de kendini göstermiştir” dedi.

 

 

Allah’ın adıyla

Komplo Planlarının Geri Tepmesi

ABD ve bölgesel müttefiklerinin Suriye ve Irak üzerindeki komplo planları geri tepmeye başladı. Daha önce defalarca işaret ettiğimiz üzere oyun kurucu ABD, oyuncu komşu müttefik ülkeler ve taşeron teröristler aynı cephede toplanmalarına rağmen herbirinin farklı hedefleri vardı.

Bu farklı hedefler bazı alanlarda örtüşürken bazı konularda çelişmekteydi. Öngörülen zamanda planları gerçekleşseydi bu kesimlerin her biri pastadan beklediği payı alacaktı. Suriye’de mevcut yönetimin yerine geçirilecek sünni tandanslı bir hükümet ABD ve İsrail’in işine geleceği gibi AKP Türkiyesi, Selefi Arabistan, rejim değişikliğine uğrayan Mısır ve Tunus’un beklentilerini karşılıyacak ve Suriyeli muhalifleri de iktidara geçirecekti. İç savaş uzayıp sahada taşeronlar arası mücadele şiddetleşince ve beklenmeyen aktörler(IŞİD ve Nusra gibi El-Kaide türevleri) ortaya çıkınca zamanında gerçekleşmeyen komplo planının ortakları arasında anlaşmazlıklar da gün geçtikçe derinleşmeye başladı.

Neye mal olursa olsun Suriye yönetimini yıkmaya odaklanan komşu müttefikler kullandırdıkları kimyasal silahları bile bu ülke hükümeti üzerine atmaya kalkışıp ispatlayamayınca kamuoyunun ilk tepkisiyle karşılaştılar. Çünkü onları bu maceraya teşvik eden ve her türlü cinayeti işlemekten çekinmeyen ABD’nin bu defa kendi çıkarları için bu yönteme göz yummamasını beklemiyorlardı.

Suriye’de rejimi yıkma planı geri tepince terörist çetelerini destekleyerek Irak’a yönlendiren komşu müttefikler, Irak içindeki dostlarının da yardımıyla başta Musul şehri olmak üzere kısa sürede birçok önemli merkezi ele geçirdi ve Bağdat kapılarına kadar dayandılar. Irak’ta Amerikan işgalinden sonra gündeme gelen “Sünni Devlet” projesi şimdi fiilen hayata geçirilmeye çok yaklaşmıştı.

İran’ın Suçu

Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da zamanında harekete geçen İran eksenli direniş cephesi bu ülkeyi de parçalanmaktan kurtarmak doğrultusunda yerli halk güçlerini örgütlemeye başladı. Yani hem Suriye ve hem de Irak’ta İran’ın yapmış olduğu bu ülkeler gönüllü halk güçlerini örgütlemek ve cepheye sevketmek olmuştur.

ABD ve bölgedeki müttefikleri mezhebi ayrılıkları kullanarak sünnileri Irak’ta ve Suriye’de seçilmiş yasal hükümete karşı örgütlerken ve de Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya ve Kafkasya’dan Güney Asya’ya kadar birçok ülkeden binlerce teröristi bu iki ülkeye aktarırken İran bu ülkeler hükümetlerinin talebi üzerine bu ülkelere yasal yollarla askeri müsteşarlar göndererek yardımda bulunmuş ve bulunmaktadır.

Bölgede öne çıkan konjoktürün İran’ın elini güçlendirdiği inkar edilemez ve hatta İran’lıların bu durumu fırsat bilerek faraza çıkarları yönünde ve kendine yönelik uluslararası baskıları hafifletmek için kullanmaları da muhtemeldir. Ancak Suriye ve Irak ülkelerini kaosa sürükleyen, bu ülkelerde iç savaş çıkaran İran mıdır? IŞİD ve Nusra gibi ölüm makinası terör çetelerini besleyip bölgeye musallat eden İran mıdır? İran’ın suçu Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü ve bağımsızlıklarını korumaları için yardım etmesi midir? Irak hükümetinin daveti ve talebi üzerine Irak’a müdahale etmeyip IŞİD terör çetesinin Bağdat’a girmesine engel olmamalı mıydı?!

İran’ın bu yardımları ve yasal yönetimlerin çağrısıyla müdahaleleri ister istemez bu ülkenin bölge halkları arasında nüfuzunu artıracaktı. Bölgesel meseleleri çözmek doğrultusunda ABD’nin yedeğine takılmak yerine bölge halklarıyla işbirliğine geçecek her ülke İran gibi aynı nüfuz ve sevgiye mazhar olurdu. İran’ı şiicilik yapmakla suçlayanlara sormak gerekir: Irak Kürdistanı halkı ve Yerel Yönetimi şii oldukları için mi IŞİD’in saldırılarına karşı İran tarafından korundu ve silah yardımında bulunuldu? Daha önemlisi Filistin halkı şii oldukları için mi İsrail’e karşı Gazze savaşında açıkca desteklendi ve bu destek açıkca ilan edildi? Bu yardımlar İran’a yeni bir konum kazandırıyorsa bundan ibret dersi mi almak gerekir yoksa ihtilafları, mezhebi taasupları daha bir körüklemek mi?

Şii Milisler Sünni Şehirlerine Girmesin, Nakaratı

ABD’nin bölgesel müttefikleri Selefi Suudi Krallığından AKP Hükümetine, satılmış kapıkulu ulemasından Barzani’nin yerel yönetimine kadar çeşitli çevrelerin son sıralarda tekrarlayıp durdukları nakaratlardan biri de Irak’lı Şii Milis Güçleri dedikleri gönüllü halk güçlerinin IŞİD’den kurtarılacak şehirlere girmemesi gerektiğine dair saçmalamalardır.

Birincisi; Şii milisler dedikleri bu ülke nüfusunun %65’ini oluşturan Şii halkın çocuklarıdır, Irak’ın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığını korumak isteyen, buna herkesten daha çok hakkı olan ve bu yolda canlarını feda etmeye hazır Irak’lı gençlerdir, Kuzey Afrika ve Kafkasya’dan getirilip bu ülkeye musallat edilen teröristler değil.

İkincisi; Şii halk kadar olmasa da bu mücadeleye Irak’ın çeşitli bölgelerindeki sünni aşiret mensupları da katılmaktadır. Daha ilginç olanı bu mücadelenin sünni savunma bakanının komutasında sürdürülmesidir.

Üçüncüsü; Sünni bölgelerine şii milisler girmesin de bu bölgeleri IŞİD işgalinden kim kurtarsın peki? Eğer mevcut Irak ordusu bunu başarabilseydi zaten işgale karşı direnir ve bölge ülkelerinde eğitilip donatılmış ve modern silahlara sahip IŞİD’in bu bölgelere girmesini önlerdi. Önleyemediğine göre halkın seferber edilmesi kadar doğal bir teşebbüs olabilir mi? Buna karşı olanların IŞİD’le açık gizli ilişkileri de dikkate alındığında şii halk güçlerine itiraz etmeleri daha iyi anlaşılmıyor mu?

Bu nakaratları tekrarlayanlar ya bu bölgelerin IŞİD işgalinde kalmasını ya da kendi yandaşlarına teslim edilmesini istiyorlar. Birinci görüşte olanlar, yani IŞİD işgalinin devam etmesini isteyenler şii milislerin güçlenmesine tahammül edemedikleri için gerçek niyetlerini işte böyle dışa vurmaktalar. Yandaşlara teslim edilmesini isteyenler bunun mümkün olmadığını herkesten daha iyi biliyorlar. Bu bölgeleri IŞİD’e teslim edenler zaten sizin yandaşlarınız değil mi? Bir defa hainlik edenlerin aynı hainliği tekrarlamayacaklarını kim garanti edebilir?

Başkaları da çıkıp Arabistan’da şiilerin yaşadığı doğu bölgelerine veya Türkiye’de Alevilerin yoğunlukta yaşadığı bölgelere Vahabiler veya sünniler giremez dese nasıl bir tepki verirler acaba bu cenaplar?! Yoksa kendi ülkeniz söz konusu olduğunda ayrılıkçılık olarak nitelenen şey Irak ve Suriye’de meşru mu oluyor?!

ABD güdümündeki ve müttefik rejimlerin bu tavırları üstlendikleri görev gereği normal karşılansa da İslamcılık iddiasında bulunan çevreler ve İslam alimi iddiasıyla fetvalar veren – El Ezher alimleri misali- zevatın bu konudaki tavırları ise daha bir üzücü ve bir o kadar da gülünçtür.

Yazarlarımızdan Munatazar Musavi’nin son makalesinde etraflıca üzerinde durduğu üzere Türkiye’nin İslamcıları tam bir akıl tutulmasına yakalanmış bulunuyor.

Bunlara göre; elin oğlu Kuzey Afrika’dan Kafkasya’dan gelip Suriye ve Irak’ta katliam yapınca mücahit oluyor ama Suriyeli ve Iraklı gençler örgütlenip ülkelerini savunmak ve işgalden kurtarmak istediklerinde mezhepçi oluyorlar!

Ziya Türkyılmaz

Nükleer Müzakereler’e yakın bir kaynak, BM Antlaşması’nın 7. Bölümü çerçevesinde bir kararın olmaması halinde, İran ve Batı arasında bir Nükleer Anlaşma’ya varılmasının mümkün olmayacağını bildirdi.


Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran ve 5+1 Grubu arasında devam etmekte olan Nükleer Müzakereler’e yakın bir kaynak, nükleer bir anlaşmaya varılacak ise eğer, Birleşmiş Milletler Örgütü Antlaşması’nın 7. Bölümü çerçevesinde alınacak bir kararla pekiştirilmesi gerektiğine vurgu yaptı.

BBC muhabiri bu haberi Nükleer Müzakere heyetlerine yakın bir kaynaktan aktardığını belirterek, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in ise, bir anlaşmaya varılacak ise eğer, bu BM Antlaşması çerçevesinde ve Güvenlik Konseyi tarafından alınacak bir kararla pekiştirilmesi gerktiği üzerinde israr ettiği haberini verdi.

Bundan önce de İran Dışişleri Bakanı Zarif, tüm ve özellikle de teknik konularda tam bir uzlaşmaya varmanın mümkün olduğunu ama varılacak bu uzlaşıyı bir anlaşmaya çevirmek için Birleşmiş Milletler Örgütü Antlaşması’nın 7. Bölümü kapsamında, Güvenlik Konseyi tarafından bir karar çıkarılmasının da zorunlu olduğunu bildirmişti.

İranlı yetkili:“Bir anlaşmaya varıncaya kadar Lozan’dan ayrılmayacağız”
İsviçre’nin Lozan kentinde bulunan İran müzakere heyetinin üst düzey bir üyesi, bir anlaşmaya varıncaya kadar Lozan’dan ayrılmayacaklarını bildirdi.
Mehr Haber Ajansı muhabirinin haberine göre, İran nükleer müzakere heyeti üst düzey üyesi, MHA muhabirine yaptığı açıklamada, İran ve 5+1 Grubu arasındaki Nükleer Müzakereler’in önceden planlandığı gibi Cuma günü son bulmasını beklediklerini ama henüz ne zaman Lozan’ı terk edeceklerinin tam olarak belli olmadığı haberini verdi.

İranlı yetkili, ‘bir anlaşmaya ulaşabilmek için Lozan’da mı kalacaksınız?’ sorusu üzerine, “Bu gelecek iki gün içerisinde müzakerelerde ne kadar ilerleme sağlanacağına bağlı” diye yanıt verdi

Daha önce de İran nükleer müzakere heyetinin bir başka üyesi, bakanlar düzeyinde gerçekleştirilen toplantı sonrası işi bitirene kadar Lozan’da kalacakları açıklamasını yapmıştı.

Aktarılan haberlere göre, İran ve 5+1 Grubu arasındaki nükleer görüşmelere Cuma gününe kadar devam edilecek ve müzakerelerin Cuma günü sonrası da devam edip etmeyeceği henüz netlik kaznmış değil.