
کارگر
Obama bu sebepten dolayı IŞİD’e saldırdı!
İndepent Gazetesi yazarlarından Robert Fisk Obama’nın Irak konusundaki iki yüzlülüğünü ortaya çıkaran bir makale yazdı.
Robert Fisk, Ebu Bekir Bağdadi’nin elebaşlılığını üstlendiği IŞİD adlı terörist gurubun, Irak’ta Şiileri katlettiği zaman kılı dahi kıpırdamayan Obama’nın, Hristiyan ve Yezidileri kurtarmak için harekete geçtiğini dile getirdi.
Obama’nın şuana kadar Irak, Suriye ve Afganistan’da bulunan aşırı guruplara finansman destek sağlayan Arabistan’dan da asla söz etmediğine dikkat çeken Fisk, Amerika’nın, bu vahşi teröristler ve onları oluşturan Arabistan arasındaki duvarın görünmez kalmasını tercih ettiğini belirtti.
Fisk makalesini şu cümleyle sonlandırıyor:
“Kuzey Irak’a sığınanlar (Hristiyan ve Yezidiler değil de) Filistinliler olsaydı, acaba Amerika yine de IŞİD’a saldırı hazırlığı içinde olur muydu?”
Irkaç, ABD iddialarını yalanladı
İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakan yardımcısı ve nükleer müzakere heyeti üst düzey yetkilisi Seyyid Abbas Irakçı, Ferdo ve Erak nükleer tesisler ile ilgili anlaşmaya varıldığı iddialarını yalanladı.
Irakçı, ABD Dışişleri Bakan yardımcısı bayan Sherman’ın kongrede yaptığı konuşmaya değinerek, aslında müzakerelerde müzakere edilen hususların hiçbirinde nihai anlaşmaya varılmadığını ifade etti.
Ferdo ve Erak nükleer tesislerinin hala ihtilaflı konular olduğunu ifade eden Irakçı, ‘’İran için tek kıstas ülkenin ihtiyaçlarıdır ve müzakerelerde sadece ülke ihtiyaçları doğrultusunda karar verilecektir’’ dedi.
Gazze Savaşının Tarafları ve Farklı Amaçları
Filistin direnişinin tavizsiz duruşu ve fedakarlıkları sadece Filistin’in değil bütün bir bölgenin geleceğini de belirleyecektir kuşkusuz.
Bismillah
Gazze’nin savunmasız halkına karşı İsrail ve Batılı hamileri desteğinde başlatılan vahşice saldırılar bir aya yaklaşırken çoğu çocuk ve kadınlardan oluşan şehid ve yaralıların sayısı onbin kişiye yaklaştı. İlan edilen 72 saatlik ateşkes de İsrail tarafından yeniden bozuldu.
Savaşı durdurmak için ateşkes çabaları devam ederken savaşa müdahil taraflardan her birinin kendi amaçları yönünde planlar yaptıkları açıklamaları ve gizli-açık görüşmeleriyle ortaya çıkmaya başladı.
Savaşın tarafları kimlerdir ve ne gibi amaçlar gütmektedirler. Gazze’deki savaşı başlatan, sürdürülmesini isteyen, uzlaşmayı salıkveren ve direnmeyi tercih eden tarafların hepsi bir an önce ateşkes ilan edilmesini istemekteler ama her bir kesim bu vesileyle kendi planlarını da hayata geçirmek peşindedir. Şimdi sıraıyla bu grupları ve amaçlarını tek tek inceleyelim:
İsrail-ABD- AB Cephesi
Başta Suriye ve Irak olmak üzere İslam ülkeleri arasında uçurum derecesinde ihtilaflar oluşturan ve bunu yeni bir fırsata dönüştürmeyi hesaplayan İsrail ve hamileri sudan bahanelerle Gazze’ye saldırmakla Direniş Cephesinin Filistin kanadına öldürücü bir darbe indirmeyi planlıyordu.
Ama aradan geçen bir aya yakın zamanda işledikleri bunca cinayete ve Gazze’nin alt yapı tesislerini tahrip etmelerine rağmen bu hedeflerine ulaşamadıklarını kendileri itiraf etmekteler. Ateşkes için çırpınıp durmaları bu yenilgi ve zilletin açık bir göstergesidir.
İsrail ve bütün uluslararası kuruluşlar, mali ve medya gücüyle birlikte Batı sulta sistemi yine hesap hatası yaptı. Çünkü,
Birincisi; Hamas’tan ve dolayısıyla İhvan hareketinden İsrail’in yardımıyla kurtulmayı planlayan Mısır ve Arabistan rejimlerinin desteğine haddinden çok güvendiler. Başarılı olsalar bu iki ülke rejimleriyle birlikte zaferlerini kutlayacak, başarılı olamamaları durumunda ise yine bu iki rejimin yardımıyla Filistin direnişini ateşkese zorlayacaklarını hesaplıyorlardı.
İkincisi; Suriye ve Irak’ta meşgül ettikleri Direniş Cephesini zayıflattıklarını, Filistinlileri hiç bir savaşta bu kadar yalnız bırakamıyacaklarını sandılar.
Üçüncüsü; Direniş Cephesinin eksenini oluşturan İran’la sürdürdükleri nükleer görüşmelerde bu ülkeyi İslam İnkılabının temel ilkelerinden olan Filistin davasına destek konusunda gevşettiklerini ve hatta şimdilik Hizbullah’a olmasa da en azından Hamas’a destek vermekten vazgeçirdikleri düşüncesine kapıldılar. Bu konuda da hesap hatası yaptılar. Çünkü Hasan Ruhani hükümetine nükleer görüşmeler de dahil İran’ın dış ilişkilerinde verilen kredinin sınırlı olduğunu bilmeleri gerekirdi. Muhetemelen Hamas’ın siyasi kanadının Suriye iç savaşındaki hatasının İran tarafından affedilemiyeceğine dair yanlış sinyaller aldılar. Halbuki İran dış siyasetini belirleyen güçler açısından Filistin meselesi İslam dünyasının baş meselesidir ve bu mesele çözüme kavuşturulmadığı sürece bölgenin huzur yüzü görmesi mümkün değildir.
Arabistan-Mısır- Filistin Özerk Yönetimi veya Hıyanet Cephesi
Bu üçlünün devam eden savaştaki tavrı yukarıda işaret edildiği üzere Hamas ve İslami Cihad’ın tamamen yok edilmesi yönündedir. Her birinin farklı amaçları olsa da Batı sulta sistemi tarafından başlatılan bu savaş aracılığıyla bir yandan İhvan Hareketine bir yandan da Direniş Cephesine ağır bir darbe indirerek rakiplerini yenilgiye uğratamasalar da zayıf bir konuma düşüreceklerini hesaplıyorlardı.
Dikkat edilirse İsrail’in karadan saldırılarının geri püskürtülmesiyle birlikte bu iki ülke rejimleri ateşkes için hemen harekete geçirildi ve aynen İsrail’in istediği doğrultuda Filistin direnişi yerine Filistin Özerk Yönetimini muhatap olarak gösterdiler. Direniş güçlerinin ateşkes için şartlar ileri sürmesi İsrail lehine çalışan bu üçlünün ateşkes çabalarını başarısız kıldı.
Bunların amacı Gazze’nin de Batı Şeria gibi İsrail’in denetimi altında tutulması ve İsrail ile yapılacak uzlaşmalara ortam hazırlanmasıydı. Bu vesileyle İhvan ve Direniş Cephesinin Filistindeki müttefiklerinden kurtulmayı umuyorlar.
Türkiye-Katar-Hamas’ın Siyasi Kanadı veya Uzlaşma Yanlısı Cephe
İhvan Hareketi eksenli bu üçlü de öteki kesimler gibi Gazze’de bir an önce ateşkes ilan edilmesini istemekte ve bu doğrultuda savaşan her iki tarafla açık ve gizli görüşmeler sürdürmektedirler.
Halid Meş’al, Musa Ebu Marzuk ve İsmail Heniyye’nin başını çektiği Hamas’ın siyasal kanadı bir an önce ateşkes ilan edilmesini isterken Kassam Tugayları engeline takılmaktadır. Siyasal kanat sivil halkın katliamını ve mevcut alt yapı tesislerinin tahribinin durdurulmasını ileri sürerek İsrail’le hesaplaşmayı başka bir zamana bırakmayı ileri sürerken askeri kanat savaşın Batı Şeria’ya ve hatta işgal altındaki Filistin’in her yanına yayılması gerektiğini vurguluyor.
Siyasal kanadın müttefikleri AKP Hükümeti ve Katar Emirliği ateşkes şartlarından birinde Gazze’nin dış dünyaya açılan tek kapısı Refah’ın uluslararası bir komitenin kontrolüne verilmesini teklif ederken Hamas’ı Mısır rejimine daimi muhtaçlıktan kurtarmayı planlamaktadır. Uluslararası gözlemciler ise bu teklifi İhvan hareketine yeni bir manevra imkanı sağlamaya yönelik bir çaba olarak değerlendirmektedir. Bu teklifin Mısır ve İsrail tarafından kabul edilemiyeceğine kesin gözüyle bakılmaktadır.
Bu cephenin ayrı bir planı da Gazze savaşı vesilesiyle Direniş Cephesini zor durumda bırakmaktır. AKP hükümetine yakınlığıyla tanınan Musa Ebu Marzuk’un yaptığı bir açıklamada Hizbullah’ı kuzeyden cephe açmaya davet etmesi bir yandan başta İran ve Hizbullah olmak üzere Direniş Cephesi’ni Filistinliler ve İslam dünyası nezdinde zor durumda bırakmak, öte yandan ateşkes şartlarında direnen Direniş Cephesinin Filistin kanadı Kassam Tugayları Komutanlığını uzlaşma cephesinin çizgisine razı etmeye yöneliktir.
İster Refah kapısı teklifi ister Lübnan’dan cephe açılması çağrısı olsun bu cephenin bütün çabaları İsrail ve Batı Sulta sistemiyle mücadele yerine başta Suriye ve Mısır olmak üzere bölgede İhvan çizgisine yeni manevra ve iktidar fırsatları oluşturmaktır.
İran-Hizbullah-Kassam Tugayları- İslami Cihad veya Direniş Cephesi
Bu cephe de öteki cepheler gibi Gazze’de bir an önce ateşkes yapılmasını istemektedir. Ancak ateşkesin daimi olması ve Filistinli esirlerin serbest bırakılması şartına ilaveten Gazze üzerindeki ablukaya daimi olarak son verilmesi şartını ileri sürmektedir. Aksi takdirde Gazze’nin tedrici ölüme terkedileceğini, İsrail’in fırsat bulduğunda yeniden saldıracağının kesin olduğunu belirtmektedir. Bu durumda dayatılan ateşkesi kabul yerine direnişin sürdürülmesinin ve başta Batı Şeria olmak üzere silahlı mücadelenin işgal altındaki Filistin’in her yanına yayılmasının daha faydalı olacağına inanmaktadır.
Kassam Tugayları komutanı Muhammed Ez-Zeyf’e nisbet verilen bu şartlar Direniş Cephesinin de görüşüdür. İslam İnkılabı lideri İmam Hamanei bir süre önce yaptığı bir konuşmada Batı Şeria’nın da silahlandırılması gerektiğini vurgularken bir yerde ilgili kesimlere (Hizbullah, Kudüs Ordusu, İslami Cihad ve Kassam Tugayları Komutanlığına) yol/görev gösteriyor ve İran’ın duruşunu ortaya koyuyordu.
İmam Hamanei’ye göre Direniş Cephesinin stratejisi savunma eksenlidir. Kendisine saldırılmadığı sürece hücuma geçmez. Suriye’ye yönelik Batı Sulta sistemi ve müttefiklerince başlatılan savaşta Direniş Cephesinin Suriye Yönetimin yanında yer alması da savunmaya yöneliktir. Bugün İsrail Filistin’in mazlum halkına karşı savaş açmışsa Filistin’in her yanında silahlı direniş başlatılması gerekir. Batı Şeria’nın silahlandırılması teklifi de bu savunma stratejisi çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Ebu Marzuk’un uzlaşmacı cephe adına Hizbullah’a kuzeyden cephe açmaya dair çağrısı gerçekte hedef saptırmaya yöneliktir. Çünkü saldırıya uğrayan ülke Lübnan değil Filistin’dir. İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarına Hizbullah’ın nasıl cevap verdiğini Ebu Marzuk ve uzlaşmacı dostları çok iyi biliyorlar. Direniş Cephesinin diğer üyeleri Filistinli müttefiklerine yardım edeceklerdir elbet ve nitekim Hizbullah lideri Seyyid Hasan Nasrullah, bu savaş bizim savaşımızdır diyerek duruşunu ilan etmiş, Kudüs Ordusu komutanı General Kasım Süleymani “zamanı geldiğinde yeri göğü İsrail için cehenneme çevireceğiz” diyerek Filistin direnişini geçmişte olduğu gibi bundan sonra da silahlandırmaya, desteklemeye devam edeceğini sulta sisteminin gözünün içine bakarak ilan etmiştir.
Ebu Marzuk’u böyle zihinleri karıştırmaya yönelik çağrılar yapmaya teşvik eden müttefikleri, Lübnan’dan İsrail’e cephe açılması durumunda acaba hangi cephede yer alacaklardır? İsrail aleyhtarı Direniş Cephesinde mi yoksa Direniş Cephesinin asli üyesi Suriye yönetimini yıkmaya çalışan ABD-NATO ve bölgesel müttefikleri safında mı?
Yukarıda sıraladığımız bu dört cephe Gazze savaşına doğrudan veya dolaylı müdahil ülkeler olup her birinin farklı plan ve amaçları bulunmaktadır. Şimdilik bu cephelerden hiçbirinin plan ve amaçlarının tek başına başarılı olacağı beklenmemektedir. Ama Filistin direnişinin tavizsiz duruşu ve fedakarlıkları sadece Filistin’in değil bütün bir bölgenin geleceğini de belirleyecektir kuşkusuz.
Ziya Türkyilmaz
Nasrallah İsrail’e seslendi
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Dünya Kudüs Günü’nde yaptığı konuşmada, İsrail’in tüm uluslararası desteğine rağmen hiçbir hedefine ulaşamadığını söyledi ve İsrail’e seslenerek; ‘Yenilgiyi intihara dönüştürmeyin’ diyerek Gazze’yi terk etme çağrısında bulundu.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Nasan Nasrallah’ın konuşmasının bir kısmı şöyle;
“Gazze’de yaşanan gelişmeler ve Dünya Kudüs Günü’nün kendine özgü niteliği bugün bizim bir araya gelmemizi kaçınılmaz kıldı….
Siyonistlerin Filistin’i işgal etmesinden ve tüm topraklarını hakimiyeti altına almasından sonra Filistin’in diğer bölgelerine yayılmak en başından bu güne kadar temel arzuları ve hedefleri oldu. Siyonistler Filistin halkını ve yurdunu dışsal bir gerçekliği olmayan bir şey gibi göstermeyi ve Kudüs’ü Yahudiler’in ebedi başkenti haline getirmeyi hedefliyorlar. İşgalden sonraki hedef Filistin davasını sona erdirmekti. Filistin topraklarından tek bir karışı bile sahiplerine vermeyi tek bir mültecinin bile evine dönmesini akıllarının köşesinden bile geçirmiyorlardı.
Nitekim İsrail’de Kudüs ve mültecilerin dönüşünün önlenmesi konusunda bir konsensüs görüyoruz. Onlar, bu büyüklükteki bir meselenin, kutsal toprakların ve bir halkın birkaç senede silinmeyeceğini, hatta birkaç nesil sonra bile yok edilemeyeceğini biliyorlardı. Bu yüzden uzun vadeli bir program öngördüler.
Tüm komplolara ve sorunlara rağmen direniş kendisini bölgeye ve dünyaya dayatıyor. Gazze’de yaşananlar işte bunun kanıtıdır.
Burada başta Suriye olmak üzere bazı ülkelerin direncine değinilebilir. Suriye teslim olmadı. Ayrıca İran devrimine Filistin’e ve Lübnan direnişine verdiği desteğe ve direnişin de İsrail karşısındaki zaferlerine değinilebilir. En önemli mesele şu ki Filistin halkı ümitsizlik ve teslimiyete karşı zafer kazandı. Direniş babadan çocuğa elden ele Filistinliler arasında bir miras olarak ulaştı. Filistin halkı, zorlu yaşam şartlarına göç vesveselerine rağmen topraklarına ve yurduna hala bağlıdır, teslim olmaya yanaşmamaktadır ve Filistin halkı hala direnmektedir.…
Arap devrimleri önce temiz ve dürüst niyetlerle başlamıştı; ancak bazıları bu devrimi çaldı ve onları istedikleri yönde değiştirdi. Bugün tanık olduğumuz şey bölge halkının ordularının ve toplumlarının yok edilmesi ve toplumlar arasında yüz yılda bile çözülemeyecek sorunların yaratılmasıdır.
Her zaman Siyonist rejime karşı sağlam bir bariyer olarak duran Suriye, Filistin direnişinin en büyük koruyucusu ve destekleyicisiydi bugün birçok sorunla boğuşuyor. Irak karanlık bir tünele girdi. Maalesef İslam adına, İslam Hilafeti adına Hıristiyan aileler zorunlu göçe tabi tutuluyor. Sünnilerin yalnızca iki seçeneği var; Ya IŞİD’e biat edecekler ya da kafaları kesilecek. Şiilerin ise seçme hakkı ile yok irtidat suçlamasıyla kafaları kesiliyor. Bizler birer Müslüman olarak bugün Irak’ta Müslümanlara ve Hıristiyanlara karşı yapılanları mahkum etmekle sorumluyuz.
İsrail’in bugün Gazze’ye başlattığı savaş, 2006′da Lübnan’a, 2008′de Gazze’ye yönelik savaşla aynı doğrultuda oldu. Ancak 2006 ile 2008 savaşlarının sonuçları birbirinden farklı oldu. Bugün bizler Lübnan’da düşmanın Gazze’ye yağdırdığı bombalarla yaşananları herkesten daha iyi anlayabiliriz. Çünkü bunlar, Siyonist rejimin 2006 savaşında Lübnan halkının başına getirdiği şeylerdi.…
İsrail üç yerleşimcinin kaçırılmasını kullandı, bunu Filistinli gruplara mal etti. Havadan, karadan denizden, evleri okulları camileri bombalamaya başladı, halkı mülteci haline getirdi. Uluslar arası toplumun sessizliğini; ABD, Batı BM Güvenlik Konseyi ve bazı Arap örgütlerinin desteğini arkasına aldı.
Ama bu saldırılara karşı koyan halkın yüce direnişi, Gazze halkının Direniş gruplarına dayanması ve direniş gruplarının da siyasi duruşu ve kararlılığı oldu. Burada bir kez daha vurguluyorum, nihai olarak belirleyici olan şu üçlü olacaktır. Sahadaki güç, halkın direnci ve dayanıklılığı ve siyasi istikamet.
2006 savaşında İsrail kendine yüksek ve ciddi bir hedef koymuştu; ancak son hafta savaşın bitmesini istedi ve devam etmesinden korktu. Halbuki bazı Arap liderleri İsrail’i savaşı sürdürmesi için teşvik ediyordu. Ancak İsrail savaşı sürdüremeyeceği sonucuna vardı ve Amerika’dan yardım istedi. Düşman, sadece Hamas ve İslami Cihat’ı değil tüm Gazze direnişini hedef aldı. Umut Filistinlilerin elindedir; ancak iş Amerika’ya ya da bazı Arap ülkelerine bırakılırsa bunu kötü yönde kullanacaklardır.
Şu an hedefte olan direniş, onun silahı ve direnişin iradesidir. Hedef sadece Hamas ve İslami Cihat değil, tüm Filistin direnişidir.
Gazze’deki tüm tüneller, Gazze’deki direnişin her füzesi hedeftir. Bundan daha da ötesi, düşman Gazze halkının damarlarında cereyan eden direnişin kanını nişan almıştır. İsrail’in kendi başına bir şey yapamayacağı noktaya gelip ABD’den yardım almaya mecbur olması perspektiftir.
Zafer Gazze’nin
Bugün direnişin mantığıyla söylüyorum. Zafer Gazze’nindir. Siyonistler ve tüm dünya Gazze’de tek bir hedeflerini dahi gerçekleştirememişse bunun anlamı, Gazze’de Direniş’in zafer kazandığıdır. Ben, Direnişin Gazze’deki zaferini sonuna erdirip sonunda muzaffer çıkacağını ilan ediyorum.
Çatışma iki taraf arasında oluyor. Taraflardan biri olan İsrail, dünyanın en güçlü ordularından birine sahip. Bundan daha da önemlisi, bu rejim 2006 ve 2008 savaşlarındaki zaaflarını gidermek için daha güçlü bir ordu kurmaya yöneldi. Çatışmanın diğer tarafı ise abluka altındaki Gazze; ama gördüğümüz gibi İsrail yenildi ve direniş kazandı.
Şu an İsrail’in hedef tayininde bir şaşkınlık yaşadığını görüyoruz. Onlar savaşın başında yenilgiden korkuyorlardı; bu yüzden de yüksek hedefler koymadılar, 2006′daki Lübnan savaşından ders almışlardı.
Bugün Gazze’ye hakim olma konusunda İsrail’in yenilgisi aşikar olmuştur. Kara saldırısındaki yenilgisi ve füzeleri yok etmedeki başarısızlığı aşikar olmuştur. İsrail basını da yenilgiyi itiraf ediyor.
İnsan kaybının büyüklüğü ve kara saldırısından duyulan korku İsrailli komutanların yüzünden okunuyor. Bu yüzden çocukları ve sivilleri öldürerek, Direniş’e verilen halk desteğini kırmaya çalışıyorlar. Bunlar Lübnan’da da aynı şeyi yapmışlardı; ama en onurlu insanlar olan sizlerin sayenizde bu hedefe ulaşamadılar.
Bugün İsrail, Direnişi herhangi bir çözüme zorlamaya çalışıyor. Bunun anlamı, İsrail ordusunun birer savaşçı asker değil, birer katil ve cani olarak Gazze’ye girmiş olmasıdır.
Yenilgiyi Gazze’de kalıp intihara dönüştürmeyin
Biz, Hizbullah olarak diğer meselelerdeki tüm ihtilafların ve hassasiyetlerin bir tarafa bırakılmasını ve Gazze’ye bir millet, bir sorun ve direniş olarak adilce bakılmasını istiyoruz.
Şu an Gazze, kanıyla, mazlumluğu ile direnişi ve kahramanlığı ile her meselenin üstünde tutulmalıdır.
İran, Suriye ve Hizbullah; Filistin direnişine yardımda zerre kadar ihmal göstermedi
Burada şunu söylemeliyim ki İran, Suriye ve Lübnan Direnişi, yıllardan beri Filistin’deki tüm direniş gruplarını desteklemek için hiçbir şeyi esirgemedi.
Gazze’deki gelişmeler konusunda biz Hizbullah olarak Filistin halkının ve tüm Filistinli direniş gruplarının yanında olacağız ve Filistin direnişine hiçbir yardımı esirgemeyeceğiz. Biz bu direnişle ortaklık duygusu taşıyoruz. Onların zaferi hepimizin zaferidir, yenilgileri ise bizim yenilgimizdir.
Yaşanan olayları dikkatle izliyoruz. Sahada ve siyasi alandaki her gelişmeyi yakından takip ediyoruz. Gazze’deki kardeşlerimize sizin yanınızdayız, direncinizden ve kararlılığınızdan eminiz, yapmamız gereken her şeyi yapacağız diyoruz”
Konuşmasının bitiminde İsrail’e seslenen Nasrallah; “Sizler bir yenilgi dairesinde ve örümcek yuvasındasınız. Dolayısıyla yenilgiyi, Gazze’de kalıp intihara dönüştürmeyin” diyerek sözlerine son verdi.
Bütün dünya Filistin haklını techizatlandırmalı
Tahran'da Ramazan Bayramı namazı İran İslam inkılabı rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei'nin imametinde İmam Humeyni (r.a) külliyesinde eda olundu.
İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamanei, bayram namazı hutbelerinde İslam dünyasının öncelikli meselelerinden Gazze meslesi olduğunu dile getirerek, “Mazlum insanlara saldıran köpekler ve kurtlara insanlık tepki göstermeli”dedi.
Suçlu ve suçluya destek verenlerin dünya çapında yargılanmaları gerektiğinin altını çizen İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, Gazze halkının dik duruşu bir halkın direniş ölçüsünün göstergesi olduğunu, Allah’ın yardımıyla düşmana karşı zafer elde edeceğini, bugüne kadar ise düşman kuduz bir köpek gibi pişman olduğu eylemlerde bulunduğunu konuşmasına ekledi.
İmam Hamanei, Siyonist rejimi kurtarmak için bugün dünya suçluları olan Amerike ve Avrupa el ele vererek Gazze halkına ateşkesi dayatmak istediklerini, ABD Başkanı da, bugüne kadar işlenen cinayetlere cevap veren Hamas’ın silahsızlandırılmasını istemesine karşın bütün İslam düyasının görevi Filistim milletini techizatlnadırmak olduğunu söyledi.
Kasım Süleymani’den Filistin Direnişine mektup
“Filistin için vahdeti sağlayabilirsek tüm düşmanlarımıza korku salarız”
İran Devrim Muhafızları Kudüs Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Kasım Süleymani Gazze’deki direnişçilere ve Filistin halkına bir mektup yazdı.
Mektupta Siyonist düşmana karşı yürüttükleri savaşta onlara olan desteklerini sürdüreceğini ifade eden Süleymani, İsrail’in en uygun şekilde karşılık bulacağını da ifade etti.
Gazze saldırılarıyla ilgili bir mektup yazan Süleymani mektupta “Direnişin silah bırakmasını bekleyenler uyanıkken rüya görenlerdir” dedi.
Süleymani El-Meyadin Haber Kanalı’nda yayımlanan mektubunda “Filistin Siyonistler için bir cehenneme dönüşünceye dek direnişe destek vermeye devam edeceklerini ve direnişi zafere taşıma hususunda ısrarlı olduklarını” ifade etti.
“Filistin’de şehit olmak Müslümanlar için bir onurdur” diyen Kasım Süleymani, Siyonist düşmana ve onun yardımcısı komploculara karşı savaşan Filistinli direniş gruplarını selamladı.
Kasım Süleymani’nin mektubu şu şekilde:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
“Yeminlerini bozan, elçiyi sürgüne göndermeye çalışan ve size saldırıyı ilk defa kendileri başlatan bir topluluğa karşı savaşmaktan geri mi duracaksınız? Onlardan korkuyor musunuz? Eğer müminlerdenseniz bilin ki, Allah korkulmaya daha layıktır.” (Tevbe Suresi:13)
Değerli Filistin halkı, direnen Gazze halkı… Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.
Sizler böyle bir zamanda işgalci saldırgan düşmana karşı, ümmet ve insanlık tarihine cesaret ve kahramanlık destanları yazanlarsınız. Sizler işgalci düşmana ve onun komplocu yandaşlarına meydan okuyarak ders verenlersiniz. Filistin insanlığın damarlarına kan pompalayarak insanlığa yepyeni bir hayat bahşediyor. Filistin insanlığa altın çağını yaşatıyor. Filistin’deki mazlumların akan kanları özgürlük çiçeklerini suluyor ve halkları derin uykudan uyandırıyor.
Filistin bugün hak ile batılı, zulüm ile adaleti, mazlum ile zalimi ayıran kesin çizgimizdir.
Filistin Allah-u Teala tarafından gönderilmiş olan ilahi bir volkandır ve İsrail’i yerle bir etmeden de söndürülemeyecektir.
Allah’ın selamı, insanlığı ayağa kaldıran ve direnişleriyle İslam sancağını en yüksekte dalgalandıran Filistin’in direnişçi kadın ve erkeklerinin üzerine olsun.
İsimlerini Filistin tarihine şerefle yazdıran direniş komutanlarına selam olsun. Haklarından asla vazgeçmeyen ve baskılara hiçbir surette boyun eğmeyen direniş önderlerine selam olsun.
Hamas’ta, İslami Cihad’da ve diğer direniş gruplarındaki öncü kardeşlerime selam olsun.
Kassam Tugayları, Kudüs Seriyyeleri, Ebu Ali Mustafa Tugayları, Aksa Şehitleri, Nasır Selahattin Tugayları’na ve Filistin topraklarındaki diğer tüm direnişçi gruplara ve direnişçilere selam olsun.
Filistin’deki mevcut durum karşısında üzüntü duyuyoruz. Üzüntü duyuyoruz, ama aynı zamanda bu durum bizim öfkemizi daha da güçlendiriyor. İsrail en doğru zamanda yaptıklarının karşılığını görecektir.
Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun.
Allah’ın laneti zulmünde devamlı olanların, siyonistlerin ve özellikle de küresel zulmün başı olan Amerika’nın üzerine olsun.
Allah’ın laneti Filistin’e giden yardım yollarını kapatan ve siyonistlerin cinayetlerine ortak olanların üzerine olsun.
Allah’ın laneti Filistin halkının acılarını görmesine rağmen bu mazlum halkın öldürülmesine göz yuman ve cesur davranmayarak suskun kalanların üzerine olsun.
Tüm dünya şunu iyi bilsin ki, direniş asla silahlı mücadeleden vazgeçmeyecektir. Bu birilerinin uyanıkken gördüğü rüyadan başka bir şey değildir.
Bizler Allah’ın huzurunda şehitlere söz veriyoruz: Biz geride kalanlar olarak asla sözümüzden dönmeyeceğiz. Direnişi desteklemeye devam edeceğiz. Filistin Siyonistler için bir cehenneme dönüşünceye dek direnişe destek vereceğiz. Bizler direnişi zafere taşıma hususunda kararlıyız. Bir an olsun direnişi ve şanlı Filistin halkını savunmaktan vazgeçmeyeceğiz ve tereddüt etmeyeceğiz.
Herkes bilsin ki, biz şehadet sevdalılarıyız. Filistin için, Kudüs uğruna kazanılan bir şehadet, her Müslüman için bir onur ve gurur kaynağıdır.
Ümmet için önemli olan böyle bir dönemde, tüm Müslüman kardeşlerimize silahlı mücadeleyi desteklemelerini, Filistin’de insanlık ve İslam adına bir mücadele verildiğini unutmamalarını tavsiye ediyorum. Şayet Filistin için vahdeti sağlayabilirsek tüm düşmanlarımıza korku salarız.
Tüm övgüler, temenniler direnişçi, cesur, mücahit, sabırlı Filistin halkının üzerine olsun.
“Size karşı savaşanları yakaladığınız yerde öldürün ve onları sizi çıkardıkları yerden (yurtlarından) çıkarın.” (Bakara Suresi:191)
İslam’ın askeri Kasım Süleymani
Gazze’ye giden füzelerin güzergahı
İşte Ahmed Cibril’in Dilinden Gazze’ye Giden Füzelerin Güzergahı
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlık(FHKC-GK) lideri Ahmed Cibril, Lübnan merkezli el-Menar Televizyonu’nda katıldığı programda Gazze’ye füzelerin hangi güzergah üzerinden sokulduğunu anlattı.
“Tahran’dan -Körfez aracılığıyla- gelen güzergah gözetim altında” diyen Cibril, “Dolayısıyla füzeleri Şam havalimanından Hartum’a transfer ediyoruz. Hartum’dan Port Sudan’a, oradan da Sina yarımadasına; Sina’dan da tüneller aracılığıyla Gazze Şeridi’ne transfer ediliyor” açıklamasında bulundu.
2008’den bu yana füzelerin menzillerinin geliştirildiğine de değinen Cibril, yüzlerce savaşçının Gazze’den Suriye’ye, Lübnan’a ve Tahran’a geçerek buralarda füze teknolojisi noktasında eğitim aldığını belirtti.
RAMAZAN BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN
HAJİJ ailesi olarak tüm İslam aleminin Mübarek Ramazan bayramını tebrik ediyoruz.-
Bu bayramın zulme maruz kalan bütün müslüman kardeşlerimizin bir an önce huzur ve refaha ermesini bölgelerinde yaşanan acıların sona ermesine vesile olmasını temenni ediyoruz.
“Gazze’de aslında İran’la savaşıyoruz”
Amerikan Daily Beast internet sitesi için bir yazı kaleme alan İsrail Ekonomik Bakanı Naftali Bennett, Gazze’deki savaşın İran’ın vekalet savaşı olduğunu iddia etti.
İşte Naftali Bennett’in o yazısı:
Gazze Savaşı’ndan Neden İran’ı Sorumlu Tutmalısın?
İslam Cumhuriyeti, yıllardır İsrail sınırındaki ‘terör’ gruplarını destekliyor. Eğer İran’ın nükleer silah elde etmesine izin verilirse, sonuç felaket olacak.
İsrail’in Gazze Şeridi’nde Hamas’la halihazırda devam eden savaşı, İran’ın Ortadoğu’daki istikrarsızlığın ‘asıl kaynağı’ olduğunu defalarca ortaya koydu.
Batılı güçler, İran’la ‘gayri meşru’ nükleer programı hakkında bir anlaşmaya varmak için çalışırken; Gazze’deki olaylar, eğer nükleer görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanırsa gelecekte ne olacağına dair uyarı niteliğinde olmayı gerektiriyor.
Yıllardır İsrail Hükümeti, İran’ın Hamas ve İslamî Cihad’ın ana sponsoru ve en önemli destekçilerinden biri olduğunu iddia ederken; bu iki ‘terörist’ grup son birkaç hafta içerisinde İsrail topraklarına 1600’den fazla füze fırlattı.
Defalarca Telaviv’e ve daha ötesine ateşlenen M-75 füzeleri, İran’ın Fecr-5 füzelerinin bir kopyasıdır ve İran Devrim Muhafızları’nın yardımıyla Gazze’de üretilmiştir. İsrail Hava Kuvvetleri tarafından düşürülen Hamas’ın insansız hava araçları(Ebabil-1) da İran’da tasarlandı ve üretildi.
Bu İran silahları İsrail’e karşı kullanılırken; eş zamanlı olarak İranlı liderler nükleer programları hakkında P5+1 ülkeleri ile Viyana’da yürütülen müzakereler için bir araya geliyordu. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’le aynı masada otururken, Hamas İran füzeleriyle Kudüs’ü yaylım ateşine tutuyordu.
İsrail için mesaj oldukça açık: Kendisinin ‘terör vekilleri’ne sofistike füze, insansız hava aracı ve diğer teknolojiler temin eden İran, günün birinde aynı teröristlere ham nükleer silah ve kirli bomba transfer edebilir.
Üstelik nükleer silah sahibi bir İran, risk almaya ve Batı’nın kararlılığını test etmeye çok daha hevesli olacaktır. Caydırıcılık artık işe yaramayacaktır.
İşte İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik operasyonunun niçin doğru bir bağlama oturtulması gerektiğinin cevabı buradadır. İsrail askerlerinin şu an Gazze’de savaştığı ‘teröristler’ Filistinli olmakla birlikte; aslında İran’ın bizim batı sınırımıza yerleşmiş ‘vekilleri’dir.
Basitçe söylemek gerekirse, İsrail İran’la savaşıyor.
Bu, yeni bir şey değil.
On yıllardır İran’ın bizim sınırlarımız boyunca ‘terör vekilleri’ inşa ettiğini izliyoruz. Şii gerilla örgütü Hizbullah, İsrail’i hedef alan 100,000’den fazla roket ve füzeye sahip ve de facto olarak Lübnan’ı kontrol ediyor. Suriye’de Beşşar Esed rejiminin hayatta kalmasını sağlamaktan ve masum sivillerin katledilmesinden sorumlu olan İran ve Hizbullah’tır.
O halde ortada İran’ın küresel bir terör faaliyeti var. Bu ay, Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te bulunan AMIA (Arjantin Yahudi Derneği)’nın bombalanmasının yirminci yıldönümünü idrak ediyoruz. Söz konusu saldırıda 85 kişi ölmüş; 300’den fazla kişi yaralanmıştı. O zamandan bu yana, sayısız İran komplosu önlenirken; 2012 yılında Bulgaristan’da yaşanan ve 5 İsrailli turistin ölümüyle sonuçlanan otobüs patlaması gibi bazı komplolar da başarılı oldu.
İran’la nükleer müzakerelerin 4 ay daha uzatılması, İran’ı zor duruma sokmak için kullanılmalıdır. Yaptırımlar yürürlükte kalmalı ve hatta gerekiyorsa daha da arttırılmalıdır. P5+1 ülkeleri, İran’ın diktelerine veya İran’ın nükleer altyapısını muhafaza etmesine imkan sağlayacak baskılara teslim olmamalıdır.
İran’ın nükleer programını tamamen yürürlükten kaldırmayan herhangi bir anlaşma, rejime yıllardır elde etmek için çabaladığı şeyi-nükleer güç olmayı- başarma imkanı verecektir.
İran şu anda, beraber çalıştırılmaları durumunda 6-7 hafta içerisinde atom bombası üretebilecek potansiyele sahip olan 19,000 civarında santrifüje sahip. Müzakere edilen anlaşma bu santrifüjlerin tamamen sökülmesini sağlamayacaksa; o zaman –her ne kadar biraz zaman alabilirse de- İran eninde sonunda bomba elde edecektir.
İran dört gözle yaptırımların kaldırılmasını veya dünyanın dikkatinin başka bir uluslar arası krizle farklı bir yöne çekilmesini bekliyor. İşte o zaman İran, önümüzdeki iki yıl ile beş yıl arasında nükleer bombaya doğru yol alabilecek.
Eğer santrifüjler sökülmezse, dünya üç yıla sahip olacak-İran’ın bomba üretip üretmediğini bilmek, bunu durdurmak için küresel bir koalisyon inşa etmek ve gerekirse cezai işlem uygulamak için yeterli bir zaman.
Artık yanlışa düşmeyin. Her ne kadar İsrail olarak barışçıl bir çözümü tercih etsek de, kendi güvenliğimizi dışarıdan gelecek bir desteğe bağlamayız. Kenarda oturup beklemeyeceğiz; kaderimizi başkalarının ellerine emanet etmeyeceğiz.
Geçmişteki performansımız, kendi kendini anlatmaya yeter. 1981’de dünya bizi kınarken Saddam Hüseyin’in Irak’ta inşa ettiği Osirak reaktörünü imha ettik. İddiaya göre, aynı şeyi 2007’de Suriye’de de yaptık.
Bunları yaptık; çünkü bu tehditlerin vahametini anladık. Bu şekilde davrandık; çünkü sadece kendimize karşı değil, aynı zamanda tüm dünyaya karşı sorumluluk hissettik.
Uygulanabilir bir nükleer programa sahip olarak kalacak bir İran, tüm dünyayı sadece nükleer silahlarıyla değil, aynı zamanda dünya genelinde desteklediği ve finanse ettiği ‘terör vekilleri’ aracılığıyla tehdit edecektir.
Gazze Şeridi’ndeki son savaş, eğer İran -asıl suçlu- temelli olarak durdurulmazsa tüm dünyanın gelecekte ne görmeye devam edeceğinin sadece bir örneğidir.
Naftali Bennett, İsrail Ekonomi Bakanı ve Yahudi Evi Partisi lideridir.
İmam Hamanei’nin fitre hakkındaki yeni fetvaları
Soru: Eğer bir baba fitre zekâtını vermiyorsa bu durumda kadın ve çocukların vazifesi nedir?
Cevap: Onların herhangi bir vazifesi yoktur ve fitre vermeleri gerekmez.
Soru: Eğer bir kadının kocasının ihtiyacından dolayı evin geçimine katkıda bulunuyorsa, bu ev halkının fitre zekâtını kimin vermesi gerekiyor?
Cevap: Eğer kadın erkeğin ekmeğini yiyen sayılırsa, erkek gücü yettiği takdirde kendisinin ve hanımının fitre zekâtını vermesi gerekir ve eğer kadın ne kocasının nede başka birisinin ekmeğini yiyen konumuda değilse kendisi kendi fitre zekatını vermelidir.
Soru: Sadece ramazan bayramı öncesi gece misafir gelen insanın fitre zekâtıyla ilgili hükmü nedir?
Cevap: Onun fitre zekâtı ev sahibinin boynuna düşmez.
Soru: Eğer misafir kendi fitre zekâtını kendisi verirse ev sahibinin boynundan onun fitresi kalkar mı?
Cevap: Eğer misafir ev sahibinin ekmeğini yiyen hesap edilirse, ev sahibinin izniyle ev sahibinden taraf fitresini verdiği takdirde ev sahibinin boynundan onun fitresi kalkar.
Soru: Eğer insan bayram öncesi akşam misafir olursa ve sabah olduğunda o gününün bayram olduğunu anlarsa, acaba misafirlerin fitre zekâtı ev sahibinin boynuna mı gelir?
Cevap: Hilalin görülüp görülmeyeceğini bilmemek fitreyi ödeme hükmünde bir tesir bırakmaz. Ancak daha öncede söylediğimiz gibi bir akşamlık misafirin fitresi kendi boynunadır.
Soru: Acaba mali gücü olmayan şahsın fitre zekâtı vermesi vacip midir?
Cevap: Eğer fakir olursa fitre zekâtı vermesi vacip değildir, ama üç kilo buğday ve benzeri bir şeyi varsa yâda onun miktarında parası varsa bu buğday veya parayı zekât olarak vermesi sünnettir. Eğer bu durumda olan şahsın ailesi varsa bu üç kilo buğdayı aile efradı bir birlerine fitre kastıyla verebilirler. Bundan daha iyi olan bu fitreyi son olan aile ferdinin onu aileden olmayan bir fakire fitre olarak vermesidir.
Soru: Kocasının cinsel talebine itaatsizlik eden kadının fitre zekâtını vermek kocanın üzerinden kalkar mı?
Cevap: Hayır kalkmaz, kadının fitre zekâtı başkasının boynuna vacip olmadığı müddetçe kocası onun fitresini vermek zorundadır.
Soru: Geçen yıllar içerisinde benim eşim, ben ve akrabalarımdan birçok altın takıyı hediye olarak almış bulunuyor, elbette kendisi ev hanımı olup herhangi bir gelire sahip değildir. Bu durumda sizin görüşünüze göre eşimin zekât vermesi gerekiyor mu?
Cevap: Sikke halinde olmayan altına zekât düşmez.
Soru: Acaba fitre zekâtının normalde tükettiğimiz şeylerden mi vermeliyiz, yoksa şeriatın belirlediği şeylerden mi?
Cevap: Eğer buğday, arpa, hurma, pirinç ve benzeri şeylerden verilirse yeterlidir ve insanın genel olarak tükettiği şeyden vermesi gerekmez.
Soru: Fitre zekâtının miktarı ne kadardır?
Cevap: Herkes kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu şahısların her biri için halkın tükettiği genel yiyeceklerden birisinden ( buğday, arpa, hurma, kuru üzüm, pirinç, mısır veya bunların benzeri şeyler) üç kilo veya onların değerini para olarak muhtaç olan birisine vermelidir.
Soru: Eğer birisi fitresini ayırırsa, daha sonra onun yerine başka bir mal bırakmak şartıyla onu kullanabilir mi?
Cevap: Hayır, fitre olarak ayırdığı malın bizzat kendisini fitre olarak vermelidir.
Soru: Fitre zekâtı ne zaman ayrılmalı ve ne zaman verilmelidir?
Cevap: Şevval ayının görüldüğü kesinleştikten sonra fitre zekâtı ayrılabilir. Eğer şahıs bayram namazı kılacaksa ihtiyatı vacip gereği namazdan önce fitre zekâtını vermeli veya bir kenara bırakmalıdır. Eğer şahıs bayram namazı kılmıyorsa bayram günü öğleye kadar vakti vardır.
Soru: Acaba fitre zekâtını ramazan ayından önce fakire vermek caiz midir?
Cevap: Hayır, yeterli değildir; ama parayı fakire borç unvanıyla verip ramazan bayramı günü o borcu fitre zekâtına sayabilirsiniz.
Soru: Acaba fitre zekâtını başka şehirde vermek caiz midir?
Cevap: Eğer kendi şehrinde fitreye müstahak olan birisi bulunmazsa, onu başka şehre götürebilir.
Soru: Acaba dindar olmayan fakir aileye fitre zekâtı verilebilir mi?
Cevap: Fitre zekâtının verildiği şahsın adil olması şart değildir. Ama açıkça büyük günah işleyen birine fitre vermemek ihtiyat gereğidir.
Soru: Acaba baba muhtaç durumdaki öğrenci oğluna fitre zekâtını verebilir mi?
Cevap: Eğer çocuklar fakir olurlarsa anne ve baba onların vacip ihtiyaçlarını karşılamak zorundadırlar ve kendi fitre zekâtlarını onların ihtiyaçlarını karşılamak için veremezler. Ama çocuklarının borçlarını ödemek için veya vacip olmayan ihtiyaçlarını gidermek için fitre zekâtını onlara vermelerinde bir sakınca yoktur.
Soru: Acaba fitre zekâtını haysiyetleri zedelenmesin diye hediye unvanıyla bazı akrabalara verebilir miyiz?
Cevap: Hediye olarak verebilir ve karşı tarafa onun fitre olduğunu söylemesi gerekmez, ama kendisi niyetinde fitre zekâtı vermeye niyet etmelidir.
Soru: Acaba fitre zekâtını kültürel çalışmalarda ve dinin yayılmasına vesile olan işlerde kullanmak caiz midir?
Cevap: Fitre zekâtının dinin yayılmasına neden olan işlerde kullanılmasının sakıncası yoktur, ama fitre zekâtının fakire verilmesi daha iyidir.
Soru: Seyit olamayan birisi seyide fitre zekâtı verebilir mi?
Cevap: Hayır, caiz değildir.
Soru: Hanımım seyittir ve onun fitre zekâtını vermek benim boynumadır. Benim kendim seyit değilim ve seyitlerin fitre zekâtı ayrı alınmaktadır. Acaba hanımıma ait fitre zekâtını seyitlere ait özel fitre sandığına mı atmam gerekir?
Cevap: Fitre zekâtının ödenmesinde ölçü zekâtı ödeyendir, zekat kendisinden taraf verilen şahıs değil. Dolayısıyla siz eşinizden taraf verdiğiniz zekâtı, eşiniz seyit dahi olsa, seyitlere veremezsiniz.
Soru: Acaba fakir seyitlere fitre zekâtı verilebilir mi?
Cevap: Seyit olamayan seyit olana fitre zekâtı veremez.