کارگر

کارگر

Cumartesi, 22 Eylül 2012 05:56

İslam Ordusunda İlim ve Amelin Birlikteliği

İslam İnkılabı Rehberi ve Başkomutan İmam Seyyid Ali Hamenei, bu sabah İran İslam Cumhuriyeti Ordusu komutanlarına hitaben yaptığı konuşmada ordudaki ilerlemelerin sırrının ‘ilim ve amelin birlikteliği' olduğunu belirterek, bu bağlamda özgüven, inisyatif, hareketlilik, esneklik ve yenilik gibi özelliklerin de büyük önem taşıdığını vurguladı.

İnsanın girift ve meçhul nice yeteneklerinin keşfedilmesiyle her bir muhitte ve hatta askeri alanlarda bile önemli gelişmelere yol açılabileceğini belirten İmam Hamenei, bu yüzden askeri eğitim alanında çıtanın daha da yükseltilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Başkomutan Hamenei, silahlı kuvvetlerin uzun erimdeki hedefinin, İslam Cumhuriyeti'nin hedefleri ve idealleriyle uyum halindeki sapasağlam bir ordu teşkil etmek olduğunu kaydederek şöyle konuştu: ‘İslam nizamının idealleri, kapsamlı ve tüm beşer toplumunu kuşatıcıdır. Elbette bizler bu idealleri tahakkuk ettirmek için hiç bir ülke ve milletin haysiyetine taarruz ve tecavüzü caiz bilmemekteyiz. Ancak, silahlı kuvvetlerimiz, hiç kimsenin aziz İran halkı ve ülkesi etrafındaki sağlam hisarlara saldıramayacağı kadar güçlü olmak zorundadır.'

 

İslam İnkılabı Rehberi ve Başkomutan İmam Seyyid Ali Hamenei bu sabah, İran'ın kuzeyinde ve Hazar Denizi sahilinde yer alan Novşehr'de İran İslam Cumhuriyeti Ordusu'na ait yeni savunma donanımları fuarına katılarak, savunma ve savaş teçhizatı sektöründeki son teknik ve bilimsel faaliyetler hakkında bilgi aldı.

İmam Hamenei en az iki saatlik incelemeleri sırasında, İran tarafından Hint Okyanusu, Bab'ül Mendeb ve Kızıldeniz'e gönderilen deniz filosunun komutanıyla sağladığı canlı irtibat sırasında İran'ın şerefi ve onurunu savunmak amacıyla hizmet veren deniz birliklerine Allahu tealadan başarılar diledi.

İnkılap Rehberi'nin incelemeleri sırasında Novşehr'deki İmam Humeyni Deniz Bilimleri Üniversitesi öğrencileri, yeni ürünlerinin bazılarını tanıttılar. Bunlar arasında lazer düzenekleriyle donatılmış insansız uçaklar ile deniz altında uzaktan kontrollü keşiflerde bulunan Taha adlı yüzer araç dikkat çekti. Cask-2 adlı deniz altından karaya roket atma kabiliyetine sahip sistem hakkında bilgi edinen Başkomutan Hamenei daha sonra günümüz dünyasının en ileri teknolojisinden yararlanılarak tamir edilen Tarık adlı denizaltı, yapım halindeki Sehend destroyeri ve füze rampasına sahip Peykan adlı savaş gemisi hakkında görüş teatisinde bulundu.

 

İslam İnkılabı Rehberi ve Başkomutan İmam Seyyid Ali Hamenei  İran İslam Cumhuriyeti Ordusu savaş akademileri mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada Hatem'ül Enbiya Hz. Muhammed Mustafa (S)'in nurani çehresine yönelik hakaretlere değinerek, emperyalistler ve siyonistlerin İslam aleyhindeki siyasetlerini tanıyan milletlerin Amerika ve bazı Avrupa ülkelerini bu bağlamda suçlu bulduklarını ve bu ülkelerdeki yöneticilerin bunca tepkiye neden olan çılgınca hakaret eylemlerini önlemeleri ve bu büyük suç ve cinayete ortak olmadıklarını pratikte ispatlamaları gerektiğini vurguladı.

İmam Hamenei, İslam düşmanlarının İran halkı ve İslami uyanış hareketi karşısında geri kalmışlık duygusuna kapıldığını ve bu yüzden son olayda olduğu gibi çılgınlıklara başvurduklarını söyledi.

İnkılap Rehberi, bu hadiseyi tarihte kalıcı ibretli olaylardan biri olarak niteledi ve şöyle konuştu: ‘Emperyalist düzenlerin şefleri bu cinayeti kınamak ve suçlularla ilgili görevini ifa etmek yerine bu olayda herhangi bir rollerinin olmadığı iddiasındalar. Emperyalist odaklar, İslam karşıtı hedefler gütmekteler ve işte bu nedenle müstekbirler İslam ve mukaddesata yönelik hakaretleri önlememektedirler ve önlemeyeceklerdir de...'

İmam Hamenei Amerika'lı ve Batı'lı yetkililerin İslam'a hakareti önlemenin ifade özgürlüğüyle çeliştiği şeklindeki yalanlarını eleştirerek şu değerlendirmede bulundu: ‘Batı'lı ülkelerin çoğunda hiç kimse ne idüğü belirsiz Holokast hakkındaki kuşkularını belirtme ya da eşcinsellik gibi ahlaksız politikalar aleyhinde görüş açıklama cesaretine sahip değildir ? Nasıl oluyor da bu tür meselelerde ifade özgürlüğü hiç bir anlam taşımıyor, ve fakat İslam'a ve İslami mukaddesata yönelik hakaretler, ifade özgürlüğü adı altında serbestçe sürdürülüyor ?'

İslam İnkılabı Rehberi, Amerika'lılardan ‘diktatör yetiştiricileri' olarak söz etti ve onlarca yıldır Amerika'nın Mısır diktatörü Hüsni Mübarek ve İran diktatörü Muhammed Rıza Pehlevi ile şimdi bölgede mevcut diğer diktatörleri nasıl desteklediklerini hatırlatarak, şu soruyu yöneltti: ‘Amerika'lılar böylesine siyah bir karne ile nasıl oluyor da demokrasi ve özgürlük taraftarı olduklarını iddia edebiliyorlar ?

İmam Hamenei konuşmasını şöyle sürdürdü: ‘Halkların çeşitli ülkelerdeki Amerikan merkezlerine yönelik protesto gösterileri onların emperyalist ve siyonist politikalardan ne denli nefret duyduklarını ortaya koymuştur. Dünya halklarının kalpleri, Amerika'ya olan nefretle dopduludur ve işte bu yüzden son olaydaki gibi bir hakaret gündeme geldiğinde bu öfke ve nefret kitlelere malolmaktadır.'

İnkılap Rehberi, konuşmasını şöyle tamamladı: ‘Hiç kuşkusuz, İslam güneşi, emperyalistlerin bu ilahi dinle olan hesaplaşmasında eskisinden daha parlak olarak üzerimize doğacak ve zafer, İslam ümmetinin olacaktır.'

 

İran Cumhurbaşkanı, kültürsüz İsraillilerin kendilerini kurtarabilmek için etnik, dini-mezhebi çatışmalar yaratma komplosunu takip ettikleri uyarısında bulundu.

İran Cumhurbaşkanı Dr Mahmud Ahmedinejad “Kutsal Savunma Haftası”nın ilk günü olması münasebetiyle İslam Cumhuriyeti kurucusu İmam Humeyni’nin-ks- türbesi alanında düzenlenen askeri geçit töreninde yaptığı konuşmada, kutsal savunma haftası nedeniyle tebriklerini ifade ederken “İran halkının kutsal savunması, dünya arenasında büyük bir hadise ve şeffaflaştırıcı bir faktördü. Bu savunma aynı zamanda tüm insanlık için çok kıymetli bir tecrübe niteliğinde” dedi.

Dr Ahmedinejad daha sonra konuşmasını şöyle sürdürdü: “Batıya bağımlı en sert bir diktatörlüğün yıllarca süren istilasının ardından mümin bir halk semavi bir adamın liderliği altında boş ellerle kıyam ederek zorba güçlere galip geldi ve özgürlük, tevhit ve adaleti haykırdı.”

Cumhurbaşkanı Ahmedinejad konuşmasının devamında, insan hakları ve uluslararası güvenliğin savunucusu olduklarını iddia edenlerin bu yöndeki tüm sloganlarını ayakları altına alarak, kentlere kimyasal saldırı düzenlemeye bahane buldukları ve en kaba diktatörlükleri desteklediklerini hatırlatarak “İslam inkılabı ve kutsal savunmamız sayesinde onların tüm sloganlarının yalan olduğu ortaya çıktı” diye vurguladı.

Ahmedinejad ayrıca, bölgedeki son gelişmeleri değerlendirirken, kültürsüz İsraillilerin kendilerini kurtarabilmek için etnik, dini-mezhebi çatışmalar yaratma komplosunu takip ettikleri uyarısında bulundu.

 

 ABD’de çekilen ve Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (sav) hakaret içeren filme karşı İslam aleminden tepkiler yükselmeye devam ediyor.

ABD etkisindeki Körfez ülkeleri, Fas ve Türkiye konu hakkında sessizliğini sürdüre dursun, dünya genelinde geniş çaplı protestolar yapılıyor.

Ucu ABD’ye dayanan ama kolları Türkiye’de mevcut bazı çevreler yolladıkları mesajlarda, Türk halkının böyle vahim bir hadise karşısında sessiz kalması gerektiğini belirttiler.

Gerekçeyi, Müslümanın anlayışlı olmasının gerektiği ve diğer din mensupları İslam’a ve Müslümana saldırsa da aynı şekilde karşılık vermemizin doğru olmayacağı fikri oluşturmaktadır.

Türk insanını "Dinlerarası diyalog", dinlerin kardeşliği gibi İslam inancında yeri olmayan görüşlerle tanıştıran bu çevreye, Hıristiyan Batının dinini sömürü aracı olarak kullandığını hatırlatmak gerekir.

Batı medeniyeti kan ve gözyaşı ile şekillenmiştir. İşgal ve vahşet temellidir. Dünya genelinde yapılan misyonerlik çalışmalarından maksat da Hıristiyanlığı yaymanın ötesinde, itikadını değiştiren ve işgale ses çıkarmayacak halklar oluşturmaktır. Dediklerimizin ispatı bugün çekilen filme tepki veren ülkelerdir.

Geçtiğimiz yıllarda Danimarka’da Hz. Muhammed’e hakaret içeren karikatürlerin yayınlanmasına İslam alemi topyekun itiraz etmişti. Ancak çekilen yeni filmin ABD’de hazırlanmış olmasının etkisi ile Hz. Muhammed’in bir şahıs tarafından canlandırıldığı ve İslam Peygamberine karşı büyük aşağılanmaların yer aldığı yeni filme "demokratik ortak" Türkiye beklenilen tepkiyi vermedi. Keza ABD’nin arka bahçesi olan Körfez Ülkeleri de halen sessizliğini bozmadı.

Gelinen noktada ABD süper güçtür ve misyonerlik çalışmalarında en etkin devlettir. Bugün Hıristiyanlık ve İsevi öğeler kendini kabul ettirdiği yerde işgale ses çıkarmamanın adı haline getirilmiştir. Ortadoğu’da ve İslam aleminde büyük bir hızla devam eden misyonerlik çalışmalarının esas gayesi de budur.

Ortadoğu’da İslam, birliğin ve var olmanın sembolüdür. Direnişin adıdır. Bugün İsrail’in korkulu rüyası Hizbullah, Esad olmasa biz zorlanırız demektedir. Filistin, bugünlere gelmesinde Esad’ın rolünün çok büyük olduğunu ifade ediyor. Yani, Esad ve Suriye Ortadoğu’da Müslümanın ve İslam dininin koruyucusu ve kalesi mesabesinde. İki yıldır devam eden baskılarla Esad’ın devreden çıkarılmaya çalışılmasının asıl nedeni de İslam’a verdiği bu desteği ortadan kaldırmaktır.

Öyleyse çekilen filmler veya hakaret dolu karikatürler nabız yoklama çalışmalarından başka bir şey değildir. Önemli olan itikadımızın arkasında durarak kimden gelirse gelsin dik duruşumuzu muhafaza edebilmemizdir. Çünkü İslam adına açıklanacak bir irade beyanı aslında bizim işgale karşı direnme gücümüzü belirtecektir.

İran: Suriye'ye birlikte gözlemci gönderelim 

Mısır'ın girişimiyle kurulan "Suriye temas grubu", İran'ın da katıldığı ilk toplantısını Kahire'de yaptı. İranlı bakan Salihi'nin, Suriye'ye bölgesel gözlemciler gönderilmesini önerdiği bildiriliyor.

Mısır'ın girişimiyle kurulan "Suriye temas grubu", İran'ın da katıldığı ilk toplantısını Kahire'de yaptı.

Toplantıda Türkiye, Mısır ve İran'ın dışişleri bakanları hazır bulundu; Suudi Arabistan ise mazeret bildirerek katılmadı.

İran'ın resmi haber ajansı IRNA, Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi'nin, bu dört ülkenin Suriye'ye gözlemci göndermesini önerdiğini bildirdi.

Ajansa göre Salihi, çatışma ve şiddetin karşılıklı olarak durdurulmasını, yabancı müdahale olmadan barışçı çözüm bulunmasını ve Suriye muhalefetine maddi, askeri ve eğitim yardımının sona ermesini istedi.

Salihi açıklamasında, acil çözüm beklemenin de gerçek dışı olduğunu savunarak, ''Çözüm için daha fazla müzakere ve toplantıya ihtiyacımız var. Ancak üzerinde anlaştığımız noktalar, anlaşamadıklarımızdan daha fazla.'' dedi.

Suriye'deki BM gözlemcileri, ülkede ateşkesin sağlanamaması üzerine geçen ay çekilmişti.

New York'ta görüşecekler

Diğer bakanlar da yaklaşık üç saat süren buluşma sonrasında bu öneriye değinmedi.

Mısır Dışişleri Bakanı Kamil Amr, "Somut bir karar için henüz çok erken" diye konuştu.

Ahmet Davutoğlu da "'Sorunun bölgemiz içinde çözülmesi için bölge ülkelerinin geliştirdiği inisiyatif bizim açımızdan çok önemlidir. Umarız bu toplantılarda hayırlı bir netice alabiliriz.'' dedi.

 İran'ın ilk defa bu konuda bölgesel bir toplantıya katıldığına dikkat çeken Davutoğlu "İran'ın dışişleri bakanı düzeyinde toplantıya katılması, bizim için kayda değerdir." diye konuştu.

Beşar Esad rejimini destekleyen İran, Türkiye ile Suudi Arabistan'ı, Suriyeli muhaliflere askeri yardım sağlamakla ya da bu yardımı sağlayan çevrelere yardım etmekle suçluyor.

Mısır, Türkiye ve Suudi Arabistan ise, ülkede barış için Esad'ın istifa etmesinin şart olduğunu savunuyor.

Bakanların bu ayki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sırasında New York'ta tekrar bir araya gelecekleri bildiriliyor.

Suriye Temas Grubu'nun fikir babası, Mısır'ın yeni Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi.

RAST HABER

 

 

 İmam Hamenei: Holokost Söz Konusu Olunca İfade Özgürlüğünü Umursamazlar, İslamî Mukaddesata Saldırıysa Serbesttir!

Başkomutan İmam Hamanei, düzenlenen Nuşehr İmam Humeyni Deniz Harp Akademisi Mezuniyet ve Terfi Töreni’nde yaptığı konuşmada Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) nurani şahsiyetine yönelik saldırıya değinerek şöyle konuştu: “Halklar, İslam karşıtı emperyalist ve Siyonist siyasetlere aşina oldular ve Amerika ile bazı Avrupa ülkelerini işaret ettiler. Bu ülkelerin liderleri bu saçma sapan girişimlerin önünü alarak pratikte bu büyük suça ortak olmadıklarını kanıtlamalıdırlar.”

Büyük İran milleti ve coşkulu İslamî uyanış hareketi karşısında İslam düşmanlarının geri kalmışlık duygusuna kapıldıklarını belirten İmam Hamanei, “Bu, İslam ümmetinin düşmanlarının son olaydaki gibi çılgınca işlere girişmelerine sebep olmuştur” diye konuştu.

Bu son olayın tarihin kalıcı ibret derslerinden biri olacağını ifade eden İmam Hamanei, “Emperyalist düzenlerin liderleri bu olayı kınamaktan kaçınmakla ve bu büyük suç bağlamında üzerlerine düşen görevi yerine getirmemekle kalmıyor olayla herhangi bir ilgilerinin olmadığını iddia ediyorlar” dedi.

İmam Hamanei şöyle konuştu: “Biz onların bu suçla ilgilerinin bulunduğunu ispatlama peşinde değiliz. Tutumları dolayısıyla Amerikalı ve Avrupalı siyasetçiler dünya kamuoyunda suçlu duruma düşmüşlerdir ve kendilerini sözle değil uygulamayla bu ağır suçun yükü altından kurtarmalıdırlar.”

Emperyalist sistemdeki İslam karşıtı eğilimlere de değinen İmam Hamanei, “Bu eğilimleri yüzünden müstekbirler İslam’a ve mukaddesata yönelik saldırıların önünü almadılar ve almayacaklar” diye konuştu.

Amerikalı ve Batılı makamların “İslam karşıtı söylem ve eylemleri yasaklamak düşünce özgürlüğüyle çelişir” yönündeki açıklamalarının birer yalandan ibaret olduğunu ifade eden Ayetullah Hamanei birkaç realiteyi örnek göstererek görüşünü destekledi.

Emperyalizmin ilkelerine yönelik her türlü saldırıyı engellemek için belirlenen Batı’daki kırmızıçizgiler bu realitelerden bir tanesidir.

İmam Hamanei konuşmasında, “Dünyanın farklı ülkelerinde emperyalizme yönelik her türlü saldırının önü güç kullanımına başvurmak pahasına alınırken, İslamî mukaddesata yönelik saldırıların engellemesinin ifade özgürlüğüne aykırı olduğuna kim inanır?” diye sordu.

Başkomutan İmam Hamanei konuşmasını şöyle sürdürdü: “Birçok Batı ülkesinde kimse şüpheli Holokost (Yahudi soykırımı) meselesini tartışma cesaretinde bulunamıyor. Veya kimse emperyalizmin ahlak dışı siyasetleri, örneğin eşcinsellik hakkında bir şey yazamıyor. Nasıl oluyor da böyle durumlarda ifade özgürlüğü kimsenin umurunda olmuyor da İslam ve İslamî mukaddesata saldırı söz konusu olunca ifade özgürlüğü yalanı adı altında her şey serbest olabiliyor?”

Amerika’yı “diktatör terbiyecisi” diye niteleyen İmam Hamanei, Amerika’nın onlarca yıl hiç çekinmeden Mısır’da Hüsnü Mübarek’i, İran’da Muhammed Rıza Pehlevi’yi ve bölgedeki diğer diktatörleri himaye ettiğini hatırlatarak şöyle konuştu: “Bu kapkara karneyle Amerika nasıl demokrasi taraftarlığına ve özgürlük hamiliğine kalkışabilir?”

Çeşitli ülkelerde Amerikan elçiliklerine yönelik düzenlenen mitingleri “halkların emperyalist ve Siyonist siyasetlere duyduğu nefretin göstergesi” sözleriyle niteleyen İmam Hamanei, “Halkların kalbi Amerika’ya karşı öfkeyle dolu; bu yüzden son olayda olduğu gibi bir çatlak bulduklarında bu öfke ve nefreti dışa vuruyorlar” diye konuştu.

İmam Hamanei konuşmasının sonunda şunları kaydetti: “Kuşkusuz İslam güneşi, müstekbirler ilahî dine karşı koydukları müddetçe, her zamankinden çok daha parlak ışıyacak ve zafer İslam ümmetinin olacaktır.”

 

Celili, Davutoğlu’yla görüşmesinde Tahran-Ankara stratejik ilişkileri bölge ülkelerine yardımcı olabilir

İran MGYK Sekreteri Celili, Tahran-Ankara stratejik ilişkilerin İslami uyanışı yaşayan ülkelerin dünya ilişkilerinde daha etkin rol oynamalarına yardımcı olabileceğini vurguladı.

Milli Güvenlik Yüksek Konseyi (MGYK) Sekreteri Said Celili dün Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’yla görüşmesinde, İran’la Türkiye’nin çeşitli alanlarda ortak yönlere sahip olduklarına değinerek “Tahran’la Ankara arasındaki stratejik ilişkiler İslami uyanışı yaşayan ülkelerin uluslararası ilişkilerde daha etkin rol oynıyabilmeleri yolunda onlara yardımcı olabilir” dedi.

Celili ayrıca, bölgedeki Müslüman halkların ABD ve Siyonist İsrail’e karşı isyanlarına değinerek “Siyasi ve uluslararası alanlarda İslam düşmanlarına karşı İslami uyanıştan yararlanmak bağımsız ve İslami bütün ülkelerin vazifesidir” diye vurguladı.

MGYK Sekreteri Celili daha sonra korsan İsrail’in Müslüman ülkeleri arasında ihtilaf oluşturma ve onları bölmeye ilişkin komplo planları olduğu uyarısında bulunarak İslam ülkelerin fiilen birlik, bütünlük içerisinde olmaları gerektiğini vurguladı.

Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu da yaptığı konuşmada İran-Türkiye stratejik ikili ilişkilerin daha da geliştirilmesi ve bölgesel-uluslararası ilişkilerdeki olumlu etkilerinin altını çizdi.

Konuşmanın geniş özeti

 'ABD çifte standart uyguluyor'

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Hz. Peygamber'e hakaret içeren ve İslam dünyasında infiale yol filme ilişkin, ''ABD, ifade özgürlüğü konusunda çifte standart uyguluyor. Filmle ilgili tavrı bunun açık göstergesi'' dedi.

Nasrallah Lübnan El-Menar televizyonunda yayınlanan konuşmasında, birçok İslam ülkesinde protesto gösterilerine neden olan filmden ABD'yi sorumlu tuttu.

Hizbullah genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, İslam’a hakaret içeren filmin Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında çatışma çıkarmayı hedeflediğini açıkladı.

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, pazar akşam saatlerinde el-Menar televizyonu aracılığıyla yaptığı konuşmasında, Hz. Peygamber'e hakaret içeren filmi protesto etmek için Lübnanlıları gösteri düzenlemeye çağırdı.

Amerika'yı söz konusu filimle Müslüman ve Hıristiyanlar arasına fitne sokmayı hedeflediğini belirten Nasrullah "Pazartesi gününü, hareket için başlangıç olarak seçtik. Yarın 17:00'de Dahiya'da düzenlenecek olan gösteri, tüm Lübnan'da, İslam ve Arap aleminde devam etmelidir" dedi.

Nasrallah "Bu filimden ötürü öncelikli olarak yargılanması, cezalandırılması gerekenler, bu filmin sorumlularıdır. Sonrasında bu filmi yapanların arkasında duranlar, destek verenler ve koruyan Amerika gelmektedir" dedi.

Hizbullah lideri Seyyid Nasrallah, Hz. Peygamberimizin şahsiyetine yönelik ağır hakaret içeren filme karşı ümmeti ayağa kalkmaya çağırdı.

Hizbullah lideri Seyyid Hasan Nasrallah, yayınlanan filmde Resulüllah (s..a.v)’e yönelik hakaretin çok ileri boyutlarda olduğuna dikkat çekerek “bu çok ciddi ve kabul edilemez bir durum” dedi.

Pazar akşamı El Menar televizyonunda film üzerine bir konuşma yapan Seyyid Nasrullah, “Bugün karşılaştığımız durum çok ciddidir ve daha beteri de bu filmin hala internet sitelerinde yayınlanıyor olmasıdır. Bu durum, 1969 yılında Mescid-i Aksa’nın ateşe verilmesinden de daha ciddidir. Hz. Resulüllah’ın şahsiyetine yönelik bu hakaretler karşısında sessiz kalmak çok tehlikeli bir durumdur. Hz. Resulüllah’ın şahsiyetine yönelik hakaretlere musamaha gösterenler Mescid-i Aksa’yı yıkmak isteyen İsraillilere de yanlış bir mesaj göndermektedirler” dedi

Hz. Resulüllah’a karşı saldırı karşısında Müslümanların sorumluluklarını üslenmesi gerektiğini belirten Seyyid Nasrullah düşmanın İslam ümmetine karşı askeri, politik, fikri, kültürel veya ekonomik saldırıları karşısında iki yolun takip edilmesine dikkat çekti.

“Birinci yol, düşmanın amaçlarını bilip bunları başarısızlığa uğratıp amaçlarını gerçekleştirmesine fırsat vermemek. Düşman Müslümanlarla hristiyanlar arasında bir çatışmanın çıkmasını amaçladığı için böylesi bir çatışmadan kesinlikle kaçınmak. İsrail Müslümanların hristiyanları öldürmesini ve onların kiliselerini yakmasını görmek istiyor” diyen Seyyid Nasrullah, Müslümanların dünya çapında gösterdikleri tepkilerde hristiyanları değil de Amerika ve İsrail’i hedef almasının olumlu bir işaret olduğunu belirtti.

İslam dünyasından Amerikan yönetimine İslam’ın mukaddesatına karşı böylesi saldırıları önlemesi çağrısında bulunduğunu, ancak ABD yönetiminin bu yönde hiçbir şey yapmadığını belirten Seyyid Nasrullah, Müslümanların protesto gösterileri yaptıktan sonra geri evlerine dönmelerine dönmelerinin yeterli olmadığını söyledi.

“Bütün İslam Ümmeti olarak tarihi sorumluluklarımızı üslenmeliyiz. Bugün Hz. Resulullah'ı savunmak İslam'ın bütün mukaddesatını savunmaktır. Hz. Resulullah'ı savunmak Kudüs'ü, Mescid-i Aksa'yı savunmaktır. Hz. Resulullah'ı savunmak bütün peygamberleri ve bütün kitapları savunmaktır” diyen Seyyid Nasrullah, acilen İslam Konferansı’nın toplanmasını istedi.

Seyyid Nasrullah “bu din sizin dininiz, merak ediyorum, niçin çoğunuz niçin güçlü bir tavır koymuyorsunuz. Arap yöneticilerimize şunu söyleyelim; bu sizin sorumluluğunuzdadır” diyerek Arap rejimlerinin tutumunu sert bir şekilde eleştirdi.

Lübnan hükümetine çağrıda bulunan Seyyid Nasrallah, Hz. Peygambere karşı sergilenen bu saldırganlık karşısında Lübnan hükümetinin harekete geçmesini isteyerek “Lübnan Arap Birliği içinde ve BM’nin bir üyesi. Açık protestolarımızla bu filmin yayınlanmasını durdurmalı, bu saldırganlığın arkasında olanları cezalandırmalıyız” dedi.

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman’a, Meclis Başkanı Nebih Berri’ye, Başbakan Necip Mikati’ye ve Lübnan’daki tüm siyasi gruplara çağrıda bulunan Seyyid Nasrullah, bu filme karşı küresel bir rol üslenmelerini, Irak hükümetinin de İslam İşbirliği Konferansı’nın bir zirve düzenlemesine ön ayak olmasını istedi.

Hizbullah lideri Seyyid Hasan Nasrullah, başta batı olmak üzere bütün dünya ülkelerine şu kesin uyarıyı yaptı:

“Dünya devletleri Arap ve İslam dünyasındaki çıkarları Arap ve İslam dünyasının mukaddesatına gösterecekleri saygıya bağlıdır.”

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed ve İslam Dini'ne hakaret içeren ve İslam dünyasında infiale yol filme ilişkin, ''ABD, ifade özgürlüğü konusunda çifte standart uyguluyor. Filmle ilgili tavrı bunun açık göstergesi'' dedi.

''İslam ümmeti gereken cevabı vermelidir. İslam'a karşı birçok kez eylemler yapıldı. Bunlar arasında Salman Rüşdi'nin kitabı, Amerikalı papaz Terry Jones'un Kur'an-ı Kerim'i yakması gibi eylemler var. Bu operasyon Amerikan Gizli Servisi'nin işidir. İslam dünyası ABD'den bu filmi durdurmasını istiyor ama gereken işlemler bir türlü yapılmıyor, internetten kaldırılmıyor.''

İslam dünyasının çok önemli bir dönemeçten geçtiğini belirten Nasrallah, çok dikkatli olunması gerektiğini dile getirdi.

ABD Kongresi'nin Müslümanları hedef alan saldırıları suç sayacak bir karar alması için bu ülkedeki Müslüman nüfusun çaba harcaması gerektiğini bildiren Hizbullah lideri, Papa'nın ziyareti sırasında, Lübnan'daki Müslümanlar'ın gereken hoşgörüyü gösterdiğini ancak bundan sonra filme yönelik gereken tavrın gösterilmesi, politikacıların da tavır alması gerektiğini belirtti.

İslam dünyasının liderlerinin de acil olarak toplanmasını isteyen Nasrallah, taraftarlarına filme yönelik tavırlarını bildirmek için gösteriler düzenlemeleri çağrısı yaptı.

Konuşmasını bütün dünya Müslümanlarının dünyanın bütün şehirlerinde caddelere çıkarak büyük protesto gösterileri düzenlemeye çağırarak bütün Lübnanlıları önümüzdeki günlerde Hz. Resulüllah’ın hürmet ve şahsiyetini savunmak için Lübnan’ın her tarafında düzenlenecek olan protesto gösterilerine katılmalarını isteyerek "Lebbeyk Ya resulüllah" sözleriyle bitirdi.

“Bütün dünya bilsin ki, bu peygamberin onu terk etmeyen ve ona hakaret edilmesine asla sessiz kalmayan bir ümmeti vardır.”

 

Salı, 18 Eylül 2012 04:47

Hz. Fatıma Mâsume"nin Doğum Günü

Hz. Mâsume, Hicrî 1 Zilkade 173 tarihinde Medine'de dünyaya gelmiştir.

Merhum Ayetullah Şeyh Ali Nemazî,[1] Müstedrek-i Sefinetu'l-Bihar adlı değerli eserinin 8. cildinde Fatıma-i Mâsume'nin H.173 yılının Zilkade ayının başında dünyaya geldiğini yazmıştır.[2]

Merhum Feyz, Encum-i Furûzan'da; Gencine-i Âsar-ı Kum, Levakihu'l-Envar fi Tabakati'l-Ahyâr'dan naklen [Abdulvahhab Şa'rânî Şâfiî'nin (ö. 937 H.) eseri] ve Seyit Musa Berzencî Şafiî Medenî, Nezhetu'l-Ebrar fi Neseb-i Evlad-ı Eimmeti'l-Athâr kitabında şöyle naklederler:

"İmam Musa Kâzım'ın (a.s) kızı Hz. Masume, Hicrî 183 yılının Zilkade ayının başında Medine'de dünyaya gelmiş ve Hicrî 201 yılında, Rebiyülahır'nin 10'unda Kum'da vefat etmiştir."[3]

Hz. Mâsume'nin (s.a) Zilkade ayının başında doğduğunu rivayet eden diğer kaynaklar ise şunlardır:

1- Avalimu'l-Ulum, Allame Behranî, c.21, s.328.

2- Hayatu's-Sett, Şeyh Mehdi Mensurî, s.10.

3- Fatıma Bint'i-İmam Musa el-Kâzım, Dr. Muhammed Hâdi Eminî (el-Gadir müellifi Allame Eminî'nin oğlu), s.5, 21.

4- Zindigani-i Hz. Musa b. Cafer, İmad Zâde c.2, s.375.

Bazı kaynaklarda Hz. Mâsume'nin doğum yılı Hicrî 183 olarak zikredilmiştir. Ama doğru olan, Müstedrek-i Sefine'de nakledilen 173 yılıdır. Çünkü İmam Kâzım (a.s), 25 Recep 183 tarihinde Harun Reşid-'in Bağdat zindanında şahadete ermiş. Hapiste en az dört yıl kaldığı ve bu süre içerisinde Medine'de bulunan ailesinden uzakta oluşu dikkate alınırsa, Hz. Mâsume'nin 183 yılında doğması imkânsızdır. Görünen o ki, rakamda bir yanlışlık olmuş ve 173 yerine 183 yazılmıştır.

Araştırmacı yazar merhum İmamzâde İsfahanî şöyle yazar:

Hz. Mâsume, Hicrî 173 yılının Zilkade ayında, Medine'de dünyaya geldi; 201 yılının Rebiyülahır ayında da Kum kentinde vefat etti."[4]

İmam Rıza'nın (a.s) kutlu doğumu 11 Zilkade 148 Hicrî'de, Medine'de gerçekleşmiştir. Bu vesileyle, İmam Rıza (a.s) ile kardeşi Hz. Mâsume'nin doğum günleri arasındaki on gün "Nurlu On Gün" olarak adlandırılmıştır.

Kutlu Doğum

Zilkade'nin başlangıcı, İmam Rıza (a.s) ve Ehl-i Beyt hânedanı için özel ve mutluluk habercisi bir gündü. Çünkü Necme hatunun İmam Rıza (a.s)'dan başka bir çocuğu yoktu ve İmam'dan sonra, uzun bir süre çocukları olmamıştı. Zira İmam Rıza (a.s) Hicrî 148'de dünyaya gelmişti ve Hz. Mâsume 173 yılında doğacaktı. Yani, arada 25 yıllık bir fasıla vardı.

İmam Cafer Sadık (a.s) böyle bir hatunun dünyaya geleceğini müjdelediği için Ehl-i Beyt hânedanında uzun süredir bir bekleyiş vardı.

Bu yüzden Hz. Mâsume'nin dünyaya geldiği bugün, Necme hatun ve İmam Rıza (a.s) için çok mutlu bir gündü. Çünkü imamet ve velayet evinde bir kız çocuğu dünyaya gelmişti. Parlak simasıyla kalpleri okşuyor, gözleri aydınlatıyordu.

--------------------------------------------------------------------------------

[1]- Merhum Nemazî, Hicrî Kamerî 1405 yılında, 2 Zilhicce'de vefat etmiştir. Mezar-ı şerifi, İmam Rıza'nın (a.s) Harem-i Şerif'inin Razevî Avlusu'ndaki odalardan birinde bulunmaktadır.

[2]- Müstedrek-i Sefinetu’l-Bihar, c.8, s.257.

[3]- Encum-i Furûzan, s.58; Gencine-i Âsar-ı Kum, c.1, s.386; Feyz, Gencine adlı eserinde şöyle yazar: “Hüccetü’l-İslam Şeyh Cevad Müçtehid, hac yolculuğunda Medine’deki kütüphanede adı geçen iki kitabı (Levakih ve Nezhe) büyük zorluklardan sonra bularak bu konuyu o kitaplarda gördüğünü söylemektedir.” (Gencine-i Âsar-ı Kum, c.1, s.387)

[4]- Zindigi-i Hz. Musa b. Cafer (a.s), İmadzâde, c.2, s.375.

İmam Sadık"ın (a.s) Hz. Mâsume Hakkında Sözleri

Hz. Mâsume'nin özel bir makama sahip olduğunu gösteren bariz delillerden biri de, henüz o doğmadan, hatta babası dahi dünyaya gelmeden İmam Cafer Sadık'ın (a.s) onun hakkında buyurduğu sözlerdir.

Bu sözler, peygamber ailesinden gelen bu hatunun özel ve yüce değerlere sahip olduğunu ve ilahî kişiliği bulunduğunu açıkça göstermektedir. Örnek olarak, şöyle sıralamak mümkündür:

1- Şiîlerden biri İmam Cafer Sadık'ın (a.s) huzuruna çıktı. İmam'ın (a.s) beşikte bir bebekle konuştuğunu gördü. Oldukça şaşırmıştı. İmam'a (a.s) dönerek, "Yeni doğan bir bebekle mi konuşuyorsunuz?" diye sordu. İmam Sadık (a.s), "Eğer istiyorsan gel, sen de konuş" dedi.

Bu Şiî, olayın devamını şöyle anlatır: Beşiğe yaklaşıp selam verdim. Bebek, selamımın cevabını verdi ve bana "Yeni doğan kızına verdiğin ismi değiştir. Zira Allah, o isimden hoşlanmaz" dedi. (Bu kimsenin, olaydan birkaç gün önce bir kız çocuğu olmuş, adını da Humeyra koymuşlardı.) Yeni doğan çocuğun konuşması, gaipten haber vermesi ve hatamı düzeltmeye çalışması beni daha da şaşkına çevirmişti. Bunun üzerine İmam Sadık (a.s), bana şöyle buyurdu: "Şaşırma, bu çocuk oğlum Musa'dır (a.s). Allah, onun neslinden bana bir kız verecek. Adı, Fatıma-'dır. O, Kum toprağında gömülecek. Kim onu Kum'da ziyaret ederse, cennet ona vacip olur."[1]

2- Yine İmam Cafer Sadık (a.s), Hz. Mâsume henüz dünyaya gelmeden onun hakkında şöyle buyurmuştur: "Pek yakında Kum'da benim evlatlarımdan Fatıma isminde bir hâtun defnedilecek. Kim onu ziyaret ederse cennet ona vacip olur.[2]

İmam Musa Kâzım'ın (a.s) Hicrî 128'de dünyaya geldiğini, Hz. Mâsume'nin de 173 yılında doğduğunu göz önünde bulundurursak, İmam Sadık'ın, (a.s) bu sözü Hz. Mâsume'nin doğumundan 45 yıl önce söylemiş olduğu sonucuna varırız.

İmam Sadık (a.s) bir başka rivayette de şöyle buyurmuştur:

"Benim kızlarımdan bir hâtun, Kum'da vefat edecek ve onun şefaatiyle tüm Şiîlerim cennete girecektir."[3]

Bu gaybî haberler, aynı zamanda Şiîleri bu yüce hâtunun kutsal hedeflerine davet etmektedir.

Baban Sana Feda Olsun!

Hz. Fatıma Zehra’nın (a.s) faziletlerinden biri de, Hz. Peygamberin defalarca onun hakkında söylediği “Babası ona feda olsun”[4] sözüdür.

Peygamberimizin söylediği bu söz, Hz. Fatıma’nın makamının yüceliğini ve saygınlığını beyan etmektedir.

Hz. Mâsume hakkında da buna benzer sözler, babası İmam Kazım (a.s) tarafından söylenmiştir. Bu konuyla ilgili olarak aşağıda yer alan anlamlı olayı naklediyoruz.

Ayetullah Uzma Seyit Ebu’l-Kasım Hoî'nin ilk damadı olan Merhum Ayetullah Müstenbit, IX. yüzyılın alimlerinden Salih b. Arendes’in Keşfu’l-Leali kitabından[5] şöyle nakleder:

İmam Kâzım (a.s) döneminde bir grup Şiî, sorularına cevap almak kastıyla Medine’ye geldi. Ancak İmam (a.s) yolculukta olduğundan geri dönmek zorunda kaldılar. Bir sonraki seferde sorularını bir kâğıda yazarak İmam Kâzım'ın (a.s) ailesine bırakmak istediler. Ancak, İmam’ın kızı Hz. Mâsume, buna fırsat vermeden bütün sorularına cevap verdi. Şiîler, cevapları alınca vatanlarına doğru yola koyuldular. Yolda İmam Musa Kâzım (a.s) ile karşılaşınca konuyu ona da anlattılar. İmam, Hz. Mâsume’nin yazdığı cevapları onlardan alarak gözden geçirdi. Hepsini doğru buldu ve üç defa şu cümleyi tekrar etti: "Babası ona feda olsun!"

O dönemde Hz. Mâsume'nin yaşının küçük olduğunu da göz önüne alırsak, bu olay, onun ilim ve marifet derecesinin büyüklüğünü ve eşsiz makamını gösteren bir kanıt olarak ortaya çıkar.[6]

--------------------------------------------------------------------------------

[1]- Minhacu’d-Dumû, s.441.

[2]- Bihar, c.60, s.117.

[3]- Bihar, c.60, s.228.

[4]- Bihar, c.43, s.86, 88.

[5]- Bu kitabın el yazması nüshası, Necef’teki Şuşterîliler Kütüphanesi'nde mevcuttur.

[6]- Kerime-i Ehl-i Beyt, Ali Ekber Mehdi, s.63-64.

Tebyan