
کارگر
Esad’la görüşen Çakırözer Suriye izlenimlerini anlattı....
Esad’la görüşen Çakırözer, Başbakanlık tarafından Suriye’ye gönderilmediği söylenen gazeteciler ve Suriye izlenimlerini Sol Haber'e anlattı....
*…”Bana söylenen daha kalabalık bir grubun gideceğiydi. Biliyorsunuz iddia, Başbakan’a yakın bir yetkilinin bu isimleri arayarak ‘gitmeseniz iyi olur, bu röportaj Esad propagandası haline gelir’ dendiği yönünde. Bu iddia ne Başbakan tarafından ne de bahse konu kişiler tarafından doğrulanmadı. Ama yalanlanmadı da.”
* …“Daha önce de kriz çıktı birçok kez Suriye’yle. O zamanlar Birand’ın da Özkök’ün de dahil olduğu birçok gazeteci gidip görüştü Esad’la. Keza Kaddafi görüşmelerini hatırlayın. Kimsenin aklına propaganda diye bir şey gelmiyordu o zamanlar. İktidarın elinde Suriye konusunda tabanı tarafından, desteklemediklerini ortaya koyan bazı rakamlar var. Eğer durum böyleyse ‘böyle bir röportaj, üzerine tuz biber ekecek’ diye mi düşünüyorlar acaba?”
* …”Medya, bu konuda iktidarın politikalarının parçası gibi, böyle görüyorum. Zaten büyük oranda iktidarın denetimindeler. Maalesef eskiden de vardı, iktidarlarla içli dışlı olmuş basın. Ama bu kadarı söz konusu olmamıştı. Yorumcuların pek karışılmıyormuş gibi görünebilir. Ama haber kısmında büyük bir otokontrol ve otosansür var. Bir muhabir , “ya, bu haber benim yöneticimi ürkütür, benim başıma iş açar, patronumun başına iş açar” diyerek koymuyor haberi.“
* …”Halkının arkasında olduğuna inanıyor. Rahat konuşuyor. “Benim durumuma bakın, Amerika yanımda değil, bölge ülkeleri yanımda değil, ambargolar var” diyor ve “söylendiği gibi Suriye halkı bana karşıysa o zaman nasıl durabilirim ben hala ayakta” diye soruyor."
Geçtiğimiz günlerde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la bir röportaj yapmak üzere bu ülkeye gidecek olan bazı gazetecilere iktidardan “vize” çıkmadığı konuşuldu. İddiaya göre, Mehmet Ali Birand, Ertuğrul Özkök ve Amberin Zaman, çıkmayan vize üzerine Esad’la olan randevularını iptal ettirmişlerdi.
Aynı gazetecilerle birlikte Esad’dan randevu almış olan Cumhuriyet gazetesinden Utku Çakırözer ise, bu ülkeye gitmekten vazgeçmedi. Ve tüm dünyanın gündemine oturan, çok başarılı bir Esad röportajına imza attı.
soL Haber olarak Çakırözer’le bu iddiaların ayrıntılarını ve Suriye izlenimlerini konuştuk.
Bu süreç nasıl gelişti?
Kriz başladıktan sonra birçok kez Suriye makamlarına röportaj için başvurmuştum aslında. Suriye büyükelçisi gitmeden önce, O’nun aracılığıyla başvurdum. Sonra biliyorsunuz, büyükelçi gitti. Akşam gazetesi yazarı Hüsnü Mahalli Suriyeli olduğu için, bu ülkedeki karar vericilerle arası iyidir. Daha önce Türkiye basınında ses getiren röportajlarda da, Esad’la olanlar da dahil olmak üzere, Mahalli’nin yardımı vardır hep. Suriye Dışişleri Bakanı Velid el Muallim ile görüşmemizi, -ki daha kalabalık bir gruptuk o zaman - yine Mahalli sağlamıştı. Ben de Mahalli’den yardım istedim. Uçağımızı düşürdükten sonra, anladığım kadarıyla Esad da mesaj verme ihtiyacı duydu ki, bu başvurularımızı yanıtladı. Bana, “sizi kabul ediyorlar” diye bir yanıt geldi, diğerlerini bilmiyorum.
Gazeteciler Birand , Özkök ve Zaman’ın da davet aldığı ancak, iktidar tarafından bu görüşmeye izin verilmediği söylendi… Sizin bilginiz var mı bu konuda?
Bana söylenen daha kalabalık bir grubun gideceğiydi. Bu gazeteciler kendileri mi istedi, davet mi geldi? Bunu bilmiyorum. Sonra internette bir haber çıktı; “dört kişi gidecekti, üçü çeşitli gerekçelerle iptal ettiler görüşmeyi” diye. Altını bir daha çizeyim ben kendim başvurdum. Ama başvurmayan kurumlara da bu yönde “gelmek ister misiniz” diye bir davet gittiğini tahmin ediyorum. Sadece ana akım ya da muhalif basın değil, iktidara daha yakın olan basın kuruluşlarına “gelmek ister misiniz, Esad röportaj verecek” dendiğini biliyorum.
Ama yanıtları hakkında bir fikrim yok. Herkesin konuştuğu bu haberde dört kişiden bahsediliyor. Bunu teyit etti mi bu gazeteciler bilmiyorum. Mehmet Ali Birand’ın özel sorunlarını gerekçe gösterdiğini biliyoruz sadece. Amberin Zaman ve Ertuğrul Özkök bir şey demedi galiba bu konuda.
Biliyorsunuz iddia, Başbakan’a yakın bir yetkilinin bu isimleri arayarak “gitmeseniz iyi olur, bu röportaj Esad propagandası haline gelir” dendiği yönünde. Bu iddia Başbakan tarafından da bahse konu kişiler tarafından da doğrulanmadı. Ama yalanlanmadı da. Amberin Zaman’ın kendi açıklaması var, yöneticisi Fatih Altaylı’nın ”yapılsa da basmazdım gazeteme” dediği yönünde. Amberin aynı zamanda The Ekonomist’in de Türkiye temsilcisidir. Orası için yapmak istedi röportajı ama bunu da Suriye tarafı kabul etmedi. Türkiyeli gazetecilerle görüşmek istiyorlardı çünkü.
Başbakanlık’tan size bir telefon ya da telkin geldi mi, gitmemeniz yönünde?
Hayır, böyle bir şey olmadı. Umut ederim ki böyle bir şey yukarıdaki gazeteciler için de olmamıştır. Ne böyle bir telkin, ne de öyle bir istek olmamıştır diye, umut etmek istiyorum.
Siz ne düşünüyorsunuz iptal gerekçeleri hakkında?
En azından Amberin’i biliyorum. The Ekonomist adına olsa da gelmek istedi. Ama Esad kabul etmedi bunu. Özkök’ün de Birand’ın da geçmişte Esad’la yapılmış iyi röportajları vardır. Ben eminim onlar da bu röportaja gelmek isterlerdi. Geçmişte yaptıkları büyük işlere bakınca, herhalde gelmek isterlerdi, diye düşünüyorum.
Bir sebepten dolayı çekindiler yani? Siz tedirgin oldunuz mu döndüğünüzde iktidardan gelecek herhangi bir tepkiden?
Hayır, böyle bir şeyden tedirgin olsaydım gitmezdim zaten. Ben sadece, diğerleri randevuyu iptal edince, beni de kabul etmezler herhalde diye düşündüm. Esad daha kalabalık bir gruba mesaj vermek isterken, bir kişi geliyor. İptal eder diye düşünmüştüm, ama öyle olmadı, etmedi.
Esad röportajınızı,”O’nun adına yapılmış propaganda” olarak değerlendirenler oldu. Bu sizi rahatsız etti mi?
Diyelim ki Esad propaganda yapıyor. Bunun ne önemi var. Esad’ın görüşünü bilmek zorundasınız. Ben, olabildiğince röportajın tek taraflı olmamasına çalıştım. Türkiye’deki kamuoyunun bilgi eksiğini gidermeye gayret ettim. Suriye ile ilgili herkes bir şeyler söylüyor. Bakın yani, eğer diyelim Esad’ı alaşağı mı etmek istiyorsunuz ya da Esad’dan sonra daha demokratik bir ülke mi olacağını düşünüyorsunuz. Her ne düşünüyorsanız düşünün, O’nun ne dediğini bilmek zorundasınız. İşte, örneğin ülkesinde yaşananları sordum. “Böyle diyorsunuz ama BM raporları var” dedim. “Bunlar Batı’nın uydurduğu şeyler, takmıyorum” dedi. Bunu bilmeden, BM’li çözümler öneremezsiniz. Suriye ile ilgili bir şeyler söylemek için Esad’ın ne dediğini bilmek zorundasınız.
Esad da kendini anlatmaya çalışıyor. Ben iddiaları soruyorum, O yanıtlıyor ve ortaya bir portre çıkıyor. Nitekim O da “hatalarım olabilir benim” dedi. Ancak “dış müdahalelerin vereceği zararın, kendi iktidarından çok daha yıkıcı” olacağına inanıyor.
Esad’ı inandırıcı bulmadıklarını söylüyor insanlar. Hangi lider röportajında yüzde yüz inandırıcıdır. Bizim Başbakan, yabancı gazeteciye demeç verirken bire bir doğruları mı söylüyor? Türkiye’nin o konudaki resmi görüşü neyse onu söylüyorlar doğal olarak.
Önemli olan verilen mesajı almaktır…
Gazetecinin işi kamuya yararlı bilgi sağlamaktır. Ortaya bilgiyi koyarsın, ne kadar çok bilgi olursa kamu da bakar ona göre verir kararını. Ne kadar çok bilgi olursa o kadar doğru karar verilebilir. Bunun yanı sıra Esad’ın kendi ülkesinde olan biteni nasıl gördüğü ve yorumladığı da önemli. “Esad halkını öldürüyor, kan, vahşetin sorumlusu” deniyor. O da diyor ki “bunlar dışarıdan yönlendiriliyor, Suriye’ye dışarıdan silah sokuluyor. Ben bunlarla mücadele etmeye devam edeceğim”. Bu sözlerden Suriye’yi önümüzdeki süreçte pembe, günlük güneşlik değil, daha karanlık bir sürecin beklediği söylenebilir. Önemli olan verilmek istenen mesajı almaktır.
Dünyanın savaşın ucuna gelmesine neden olan bir ülke ve onun başındaki insanın neler dediğini merak ediyor insanlar.
Ben genel anlamda kamunun bilgilenmesini sağlayacak bir iş yaptığımı düşünüyorum. Eğer propaganda ise bile onun arasında önemli bilgi kırıntıları olduğunu düşünüyorum. Yazdım da “saray karanlıktı, ışıklar yanmıyordu, cep telefonu ışığıyla yol buluyorduk” diye. Suriye’yi anlamak, Esad’ı anlamak isteyen birisi için bu bile çok önemli bir bilgidir.
Daha önce de görüşüldü ama propaganda tartışmaları yaşanmadı…
Daha önce de değişik ülkelerle krizler yaşandı ve gazeteciler bu ülkelerin devlet başkanlarıyla gidip, görüştüler. O zamanlar “propaganda” tartışmaları yapılmamış, böyle bir şey gündeme bile gelmemişti. Neye bağlıyorsunuz bunu?
Gerçekten de öyle. Daha önce de kriz çıktı birçok kez Suriye’yle. O zamanlar Birand’ın da Özkök’ün de dahil olduğu birçok gazeteci gidip görüştü Esad’la. Keza Kaddafi görüşmelerini hatırlayın. Kimsenin aklına propaganda diye bir şey gelmiyordu o zaman.
Bu konuda şöyle düşünüyorum; Hükümet, Suriye konusunda tabanı tarafından desteklendiğinden o kadar emin değil. Hatta desteklemediklerini ortaya koyan bazı rakamlar var ellerinde. Erdoğan bundan korkuyor olabilir. Eğer durum böyleyse “böyle bir röportaj, üzerine tuz biber ekecek” diye mi düşünüyorlar acaba, bilmiyorum.
Medyanın Suriye krizine yaklaşımını ve savaşı destekler nitelikte yayın yapmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Medya, bu konuda iktidarın politikalarının parçası gibi, böyle görüyorum. Zaten büyük oranda iktidarın denetimindeler. Bir grubun başında zaten Başbakan’ın akrabaları bulunuyor. Aydın Doğan’ın vergi meseleleriyle cezalandırılması ve bazı televizyon ve gazeteleri elden çıkarma süreci var. Televizyonu Star ve gazeteleri Milliyet, Vatan gibi. … Arkasında desteği olan, güçlü bir iktidar söz konusu olan. Aynı zamanda eleştiriye çok hoşgörülü olmayan bir iktidar. Böyle olunca, bu yapı doğal olarak kendisini medyada da gösteriyor. Maalesef eskiden de vardı, iktidarlarla içli dışlı olmuş basın. Ama bu kadarı söz konusu olmamıştı. Ülkedeki özgürlükler olsun yargı olsun, yaşananlar ortada. Basının başka türlü olması mümkün mü? Birçok gazeteci çalıştıkları yerlerden ayrılmak zorunda kaldılar. Hala bazı gazetelerde sınırlı da olsa özgürce yazabilen meslektaşlarımız var. Daha çok yorumcu olan bu gazetecilerin işlerine pek karışılmıyormuş gibi görünebilir. Ama haber kısmında büyük bir otokontrol ve otosansür var. Bir muhabir , “ya, bu haber benim yöneticimi ürkütür, benim başıma iş açar, patronumun başına iş açar” diyerek koymuyor haberi.
Görüşmeniz sırasında Esad’la ilgili izlenimleriniz nasıldı?
Öyle çok büyük bir panik havası yoktu, çok sakindi. Her soruyu sordum, hani hiç fren yapmadan da yanıtladı.
Cevaplamak istemediği soru oldu mu?
Hiç olmadı, hepsini cevapladı.
İktidarının kalıcılığına güveniyor mu? Nasıl bir izlenim edindiniz?
Kendisi buna güveniyor. Halkının arkasında olduğuna inanıyor. Rahat konuşuyor. “Benim durumuma bakın, Amerika yanımda değil, bölge ülkeleri yanımda değil, ambargolar var” diyor ve “söylendiği gibi Suriye halkı bana karşıysa o zaman nasıl durabilirim ben hala ayakta” diye soruyor.
Esad’dan sonrası kaos…
Daha önce de gittiniz Suriye’ye, halkı gerçekten Esad’ın yanında mı?
Büyük kentlerde evet, Şam’da, bildiğim kadarıyla Halep’teki orta sınıf Esad’ın yanında. Görebildiğim kadarıyla, Hristiyanlar da yanında. Esad, halkı tarafından yüzde yüz sevilen, herkesin taptığı birisi değil tabi. Benim kanaatim, Esad sonrasından korkuyorlar. Örneğin Hıristiyanlar baya önemli bir azınlık orada. Onlar, Tunus ve Libya’da yaşananlardan korkuyorlar. Halk, “islamcılar gelecek” diyor, bundan korkuyor. Şu anda en azından bu konularda rahat yaşıyorlar. Bir hak ihlali vesaire yaşanmıyor. İkinci olarak Sünni büyük bir orta sınıf var. Onlar da önemli oranda sınıfsal çıkarlara sahip bu ülkede. Tüm bu insanlar Esad devrilip de kartlar yeniden dağıtılacağında bu ayrıcalıklarını yitirmekten korkuyorlar. Bir de Kürtler var tabi, önemli bir grup onlar da. Aslında Esad döneminde çok rahat oldukları söylenemez, ama buna rağmen onlar da Esad karşıtı harekete dahil olmuyorlar. Sonrasından, ağır bir darbe yemekten korkuyorlar. Kimse sonucunu göremediği bir oyuna girmek istemiyor.
Esad giderse kim gelecek? Belki de bir kaos olacak, belki de parçalanma olacak. Böyle teoriler de var tartışılan biliyorsunuz. Bunlar Suriye halkını korkutuyor.
"Erdoğan’ın gerçek yüzünü gördük"
Erdoğan ailesiyle Esad ailesinin geçmişteki dostlukları malum. Esad nasıl yorumluyor Erdoğan’daki bu değişikliği?
O’na da sordum bunu. Şöyle düşünüyor; “Ben değişmedim, Erdoğan da değişmedi. Sadece koşullar değişince biz Erdoğan’ın gerçek yüzünü gördük”. “İkimizin de, İran’la, Irak’la Lübnan’la ilişkilerine bakın” diyor. Gerçekten de Türkiye’nin bu ülkelerle ilgili durumu değişti ve gerginleşti. Suriye tüm yaşananlara rağmen bu ülkelerle arasındaki ilişkiyi koruyor. Erdoğan’ı mezhepçi bulduğunu, Sünni İslam’ın kendilerine dayatıldığını düşünüyor. Müslüman Kardeşler orada yasaklı biliyorsunuz, buna rağmen Türkiye’nin Müslüman Kardeşleri desteklemesinden duyduğu rahatsızlığı anlatıyor.
Gördüğünüz kadarıyla Müslüman Kardeşler’in Suriye’deki gücü nedir? Nasıl bir halk desteği var arkalarında?
Bunu ölçme şansı yok. Ancak, anladığım kadarıyla Mısır ve Tunus’taki kadar güçlü değiller Suriye’de. Oralarda seçimleri silip süpürdüler. “Burada da öyle olur mu” diye sorarsanız, bundan o kadar emin olmadığımı söylerim. Buradaki İslami doku biraz daha farklı. Ve ayrışmalar Libya ve Tunus’taki kadar net değil. Bu yüzden Suriye’deki güçlerini kestirmek güç.
Muhaliflere Türkiye üzerinden giden silahlar meselesi… Bu konuda herhangi bir istihbarat bilgisi ya da belge paylaştılar mı sizinle?
İstihbarat bilgisi paylaşmadılar ama söylüyorlar zaten silahların Türkiye sınırından girdiğini. Türk uçağının düşürülmesiyle ilgili telsiz, radar kayıtlarını istedim ama vermediler.
Suriye’den bakılınca savaş olasılığı oradan nasıl görünüyor?
Ben kendi duygumu söyleyeyim. Esad’ın Türk halkına mesaj verme arayışını, isteğini, gazetecilerle konuşma ve benimle konuşurken hep “hükümetle halkı ayırıyorum, Türk halkına mesajım şu” demesinden şunu anlıyorum; Türkiye’nin özellikle uçak düşürülmesi meselesinden sonra bu işi tırmandıracağını düşünüyorlar. Bunun olabileceğini öngörerek alttan alıyorlar. Esad’ın kafasında “bunlar bir şey yapacak” düşüncesi var.
Benim kişisel görüşüm de Türkiye’nin krizin tırmandıracağı yönünde. Hükümet, Türk uçağının düşürülmesi konusunda halk nezdinde mahçup hissediyor kendini. Türk halkının “her gelen bir şey yapıyor. Türkiye, yapılan hiçbir şeyin karşılığını veremiyor” diye düşündüğüne inanıyor iktidar. Bu yüzden krizi tırmandıracak bir adım atacaklardır mutlaka.
İran İstihbaratının Dünya İstihbarat Teşkilatlarına Karşı üstünlüğü
İslami İran istihbarat bakanı Haydar Muslihi, Fransa ve Alman istihbarat teşkilatlarının Amerika ve siyonist İsrail casusluk teşkilatlarıyla, İran halkı ve İran İslam Cumhuriyeti aleyhinde terörist faaliyetler düzenleme çerçevesinde işbirliği içinde olduklarını bildirdi.
Cuma günü konuyla ilgili açıklama yapan İran istihbarat bakanı, Amerika, siyonist İsrail, Fransa ve Almanya istihbarat teşkilatı arasında, bazı bölge ülkelerinin de, İran İslam nizamı aleyhinde komplo ve terörist planlarla ilgili istihbarat işbirliği içinde olduklarını ama İran istihbarat ve güvenlik güçlerinin son birkaç ayda başarı ve yoğun çabaları sonucu sözkonusu şeytani komploların suya düşürüldüğü ve etkisiz hale getirildiğini söyledi.
İran İslam Cumhuriyeti'nin başta nükleer enerji teknolojisi olmak üzere, bilimdeki ilerlemesini önlemek için düşmanların İranlı nükleer bilim adamlarına yönelik düzenledikleri terörist saldırılar ve cinayetlerle ilgili olarak İran istihbarat ve güvenlik güçlerinin faaliyetleri sonucu son zamanlarda bu cinayetlerde rolü bulunan iki terörist örgüt tespit edilerek çökertildi. Sözkonusu terör örgütlerinin geçen Ocak ayında İranlı genç nükleer bilim adamı Mustafa Ahmedi Ruşen'in şehit edilmesinde rolleri oldukları ortaya çıktı. Sözkonusu terör örgütlerinin ırkçı İsrail rejimi casusluk ve terör teşkilatı MOSSAD'la işbirliğ içinde olduğu ve bunların yine İran'da terörist faaliyetler düzenlemek için plan ve program içinde oldukları ortaya çıktı. Sözkonusu terör örgütlerinin üyeleri son 10 yıldır MOSSAD tarafından mali ve her türlü yatırım ve destekle İran'da başta casusluk olmak üzere her türlü faaliyet içinde olduklarını itiraf ettiler. Hiç kuşkusuz İranlı bilim adamlarının ve özellikle de nükleer alandaki bilim adamlarının şehit edilmelerine dayalı terör faaliyetlerinin temelinde elbette düşmanların İran İslam Cumhuriyetinin bilim ve teknolojideki ilerlemesini önlemek, ayrıca İran halkını İslam nizamından soğutmak bulunmaktadır. Zira, İran'da İslam inkılabının zaferinden geçen 30 yılı aşkın sürede bu sürekli olarak görülmektedir. Ama, İran halkı, düşmanların her türlü şeytani emelleri ve girişimlerine rağmen, bilim ve teknoloji olmak üzere her alanda ilerlemesini sürdürmüş ve İran İslam cumhuriyetine olan halk desteği de düşmanların oyunlarının tamamen bozulmasına sebep olmuştur. Nükleer bilim adamlarının şehit edilmesi, siber savaş, kuşkusuz bölgede İranofobi, yani İran korkusu oluşturmak ve İran'ı inzivaya itme amacıyla yapılmaktadır. İran istihbarat bakanının açıklamasına göre, düşmanlar İran İslam nizamı aleyhinde yumuşak savaş çerçevesinde akla hayale gelmedik her türlü yola başvurarak, hedeflerini gerçekleştirmek için de bunu çok boyutlu bir şekilde yaptılar. Elbette Amerika ve dünya emperyalizmi İran İslam Cumhuriyeti aleyhindeki hedeflerini gerçekleştirmek için tamamen koordineli bir şekilde hareket etmişlerdir.
Elbette, düşmanların İran İslam Cumhuriyeti aleyhinde böylesine yoğun faaliyetlerine karşı İran İstihbarat bakanlığı birimleri de, düşmanların her türlü entrikalarını bozmaya dayalı çok başarılı çalışmalarla İran istihbaratının gücünü düşmanlara göstermiş ve bunun da en açık örneği, düşmanların aralarındaki casusluk faaliyetlerinin İran istihbaratı tarafından ortaya çıkarılması ve onların planlarının yenilgiye uğratılmasında görülmektedir. Zira, batılı ülkelerin İran İslam nizamı aleyhindeki son komplolarından biri elbette İranlı bilim adamlarına yönelik terörist saldırılardı. Çünkü onlar bu şekilde Batıya karşı teslim olmayan ve kararlı bir şekilde duran, aynı zamanda bölge ve dünya milletleri için de ilham kaynağına dönüşen İran İslam Cumhuriyetine baskı yapmayı hedeflemekteydiler. Ama, Almanya, Fransa, Siyonist İsrail ve Amerika'ya bağlı casusluk servislerinin İranlı bilim adamlarının öldürülmesinde işbirliklerinin ifşa edilmesi ve bunun da İran ve batılı ülkeler arasında İran'ın nükleer enerji konusunda müzakerelerin yapıldığı bir dönemde ortaya çıkması, kuşkusuz batılı ülkelerin milletlerin haklarını sözde garanti altına alan uluslar arası kanunları tanımadıkları ve ayaklar altına aldıklarını göstermiş ve bu durum aynı zamanda batılı ülkelerin İran'la nükleer müzakerelerde de samimi olmadıklarını ortaya koymuştur. Tabii ki, onların bütün bu hedeflerinin temelinde İran'ın ilerlemesi ve kalkınmasına vesile olan ve geleceğe ışık tutan genç bilim adamlarını hedef almak suretiyle İran'a darbe indirmekti. Ama, yaşanan son olay da yani İran İstihbarat birimlerinin düşman ülkelerin casusluk teşkilatları arasındaki işbirliğini ortaya çıkarması kuşkusuz İslam cumhuriyetinin düşmanlarına karşı istihbarat başarısını sergilemesi açısından son derece takdire şayandır.
Siyonist 'Bild gazetesi' ile 'Münafıkların' komplosu ifşa edildi...
İslami İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Hasan Kaşkavi, Almanya’da yayınlanan Siyonist 'Bild gazetesi' ile 'Halkın Mücahitleri (Münafıkları)' terörist örgütüyle ilişkisini ortaya çıkarttı.
MHA’nın bildirdiğine göre, Frankfurt’taki İran Başkonsolosluğu’nun diplomatlarından birine yöneltilen ithamla ilgili bir soruya cevap veren Dışişleri Bakan Yardımcısı Hasan Kaşkavi, ithamı kesin dille red ederek, Siyonist Bild gazetesi ve Münafıklar’ın işbirliğiyle düzenlenen bir senaryoyla İran İslam Cumhuriyeti’ne yönelik komplo yapıldığını söyledi.
Hasan Kaşkavi, Dışişleri Bakanlığı Alman polisi tarafından şiddet gören İran diplomatının hakkını arayacağını konuşmasına ekledi.
Geçtiğimiz Pazartesi günü İslami İran Başkonsolosluğu’na mensup bir diplomat evine giderken Afrika asıllı bir kadın tarafından hayali bir gerekçeyle saldırıya uğradı. Almanya polisi ise olayın ne olduğunu araştırmadan İran diplomatına şiddete uygulamıştı.
Dua ve Gözyaşlarımız seninle ey mücahit! Ayetullah Nemr, Suikaste uğrayarak Kaçırıldı
Suudi Arabistan’ın önde gelen din adamlarından Ayetullah Şeyh Nemr Al-i Nemr, Arabistan’ın şarkiye bölgesinde silahlı saldırıya uğrayarak kaçırıldı. Ayetullah Nemr, önceki konuşmalarında Suudi devletinin içyüzünü şu sözlerle açıklamıştı: “En büyük bidat, diktatör ve zalim birinin müminlerin, veliyi emri olarak anılmasıdır. Suudi hanedanı bizim veliyi emrimiz değildir. Meğer zulüm eden bir hükümet ve nizam veliy-i emr ve hakim olabilir mi? Bizim tek velayetimiz Allah’a, Peygamberi Ekrem’e (s.a.s), Pak Ehlibeyti’ne (a.s) ve onlardan sonra onların bayraklarını dalgalandıran ulemalardır. Velayet zalim devlete ait değildir. Bizim velayet ve dostlarımız sadece Allah ve onun seçtiği veli kullarıdır.”
Suudi Arabistan güvenlik güçlerinin silahlı saldırısına uğrayarak yaralanan Ayetullah Şeyh Nemr, daha sonra bilinmeyen bir yere götürüldü.
Ayetullah Nemr’in aracını takip eden Suudi güvenlik güçleri kendisine silahla ateş ettiler. Yaralanan Ayetullah Nemr, aracın kontrolünü kaybederek bir evin duvarına çarparak durdu. Saldırıda yaralanan Ayetullah Nemr, tutuklanarak bilinmeyen bir yere götürüldü.
Ayetullah Şeyh Nemr El Nemr, Suudi Arabistan’ın tanınmış Şii alimlerinden olup 1959 yılında Awamiye kasabasında dünyaya geldi. Babası Bahreyn ve Arabistan’ın El-İhsa bölgesinin tanınmış en gözde alimlerindendi. Hayatı boyunca Suudi Arabistan tarafından defalarca tutuklanmıştı.
Ayetullah Nemr, dini eğitimini İran’da almış, devrimci ve ateşli konuşmalarıyla halkın dilinde olan çok ender kişiliklerden biri sayılmaktadır.
Ayetullah Şeyh Nemr’in daha önce Suudi Arabistan devletine karşı korkusuzca yapmış olduğu Cuma vaazlarından bir kesit sunuyoruz:
“Bugün artık bizi işkencelerle, zindanlarla ve ölümlerle korkutamazlar. Çünkü artık zorbalık ve tehdit dönemi bitmiştir. İster bize her türlü baskılar yapsınlar ister her türlü işkenceyi etsinler.”
“Eğer devlet Bahreyn’de uyguladığı şiddeti bize de uygularsa o zaman bizimde yıkıcı bir cevap verme hakkımız doğacaktır.”
“Eğer Arabistan hükümeti aşağılamalarına ve evleri yıkmalarına ilave olarak insanların mal ve namusuna da el uzatacak olursa onların karşısında şiddetle duracağız. Acaba Arabistan’ın siyaseti yurttaşlarını korkutmak ve onları baskı altına almak için gece yarılarında evlerin kapılarını çalmak ve insanların üzerine ateş açmak mıdır?”
“Bizim kapımız bizimle diyalog ve müzakere etmek isteyenlere açıktır, ancak bizler asla hiçbir kral ve amirin kapısına gitmeyeceğiz.”
“Bizler özgürlük ve kendi insanlık onurumuzun peşindeyiz ve sadece zindanlarda tutuklu bulunanların, keyfi ve sahte sebeplerle gözaltına alınmaların son bulması ve Bahreyn’e gönderilen askeri birliklerin geri çekilmesiyle sakinleşebiliriz. Eğer birisine zulüm ve haksızlık yapılıyorsa tüm mümin ve Müslümanların ona yardım etmesi farzdır. Mazlumlar her yerden bizden yardım istemektedirler. Başta Bahreynli kardeşlerimiz olmak üzere tüm mazlumlara yardım etmek bizim görevimizdir.”
“Bizler el Halife, Suud ve Sabah hanedanının köleleri değiliz, bilakis Allah’ın kuluyuz ve sadece O’ndan yardım ve destek diliyoruz ve tüm sorun ve sıkıntılarımıza karşı sabır ve sebat göstereceğiz.”
“Bizler, irade, iman ve direncimizle düzenin yıkılması için mücadele ediyoruz, şiddet ve çatışmayla değil. Çelik irademiz demir yumruklar kırılıncaya kadar payidar kalacak ve sineler aynı şekilde imanla dolu olacaktır.”
“Bizler ya bu topraklarda güzel bir şekilde yaşacağız, ya da özgür insanlar gibi burada öleceğiz. Ama asla zulme teslim olmayacağız.”
“Her kim her ne şekilde olursa olsun; bir mazluma serzeniş ediyorsa ve onu eleştiriyorsa, zalimin suçuna ortaktır, çünkü şöyle buyrulmuştur: «كونوا للظالم خصماً وللمظلوم عوناً» (Zalimlere hasım, mazlumlara yardımcı olun.)”
“En büyük bidat, diktatör ve zalim birinin müminlerin, veliyi emri olarak anılmasıdır. Suudi hanedanı bizim veliyi emrimiz değildir. Meğer zulüm eden bir hükümet ve nizam veliy-i emr ve hakim olabilir mi? Bizim tek velayetimiz Allah’a, Peygamberi Ekrem’e (s.a.s), Pak Ehlibeyti’ne (a.s) ve onlardan sonra onların bayraklarını dalgalandıran ulemalardır. Velayet zalim devlete ait değildir. Bizim velayet ve dostlarımız sadece Allah ve onun seçtiği veli kullarıdır.”
Allah’ın seçmediği bir yönetime itaat etmek, Kur’an-ı Kerim’in nassına göre ilahlık ve rububiyetine inanılmayan rabbe inanmak gibidir.
“Bizleri İran’la bağlantılı olmakla itham etmektedirler. 1399 (Kameri yılına göre) yılında çevik kuvvet polisi Aşura günü halka saldırmış ve Awamiye halkı kendi onurunu korumak için devrim yapmıştı. O zamanlar ki daha İran devrimi yaşanmamıştı. Acaba o devriminde mi İran’la ilişkileri vardı?!”
“Bahreynli kardeşlerimizle birlik ve dayanışmamız öncekinden daha fazla ve daha güçlü olacaktır. Bizler onlarla birlikte tutuklanmaya ve onları korumak için kanlarımızın dökülmesine hazırız. Bahreyn halkı, bizim halkımız ve bizim akrabalarımızdırlar. Ve bizler ta son nefesimize kadar halkımızı ve tutuklanan Bahreynlileri savunacağız.”
“Bizler gösterilerimizi şu amaçlar üzerine devam ettireceğiz: “Bahreyn halkını savunmak”, “Zindanlarda unutulmuş kişilerin özgürlüğü”, “Son tutuklananların serbest bırakılması” ve “Elimizden alınmış keramet ve özgürlüğümüzü geri almak”
“Bizler 100 yıldır bu ülkede zulüm, haksızlık, adaletsizlik, ve güvenliğin olmadığı bir durumla karşı karşıyayız. Bu ülkedeki halk güvenlik, ekonomik ve diğer alanlarda keşmekeş ve kaos içinde yaşamaktadır. Ben 50 yaşındayım ve dünyaya geldiğim günden beri daha emniyet ve güvenliğin tadını tatmamışım. Ve her an tutuklanma tehditleriyle karşı karşıyayım.”
İncil’de Hz.Mehdi (a.s)
İNCİL'DE HZ. MEHDİ (A.S)'IN GELİŞİNDEN ÖNCEKİ DÖNEMİN ÖZELLİKLERİ:
İsa, Zeytin Dağı'nda otururken öğrencileri yalnız olarak yanına geldiler. "Söyle bize" dediler, "Bu dediklerin ne zaman olacak, senin gelişini ve çağın bitimini gösteren belirti ne olacak?" İsa onlara şu karşılığı verdi: "Sakın kimse sizi saptırmasın! Birçokları, 'Mesih benim' diyerek benim adımla gelip birçok kişiyi aldatacaklar. Savaş gürültüleri, savaş haberleri duyacaksınız. Sakın korkmayın! Bunların olması gerek... Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak; yer yer kıtlıklar, depremler olacak. Bütün bunlar, doğum sancılarının başlangıcıdır. O zaman sizi sıkıntıya sokacak, öldürecekler. Benim adımdan [Hz. İsa (a.s)'ın adından] ötürü bütün uluslar sizden nefret edecek. O zaman birçok kişi imandan sapacak, birbirlerini ele verecek ve birbirlerinden nefret edecekler. Birçok sahte peygamber türeyecek ve bunlar birçok kişiyi saptıracak. Kötülüklerin çoğalmasından ötürü birçoklarının sevgisi soğuyacak. Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır. Allah'ın egemenliğin bu müjdesi bütün uluslara tanıklık olmak üzere dünyanın her yerinde duyurulacak. İşte o zaman son gelecektir. (Matta, 24:4-12)
... İmandan dönüş başlamadıkça... o gün gelmeyecektir. (Pavlus'tan Selaniklilere II. Mektup, 2:3)
... İsa Mesih'in elçileri tarafından söylenen sözleri anımsayın. Size demişlerdi ki: "Dünyanın son günlerinde alay edenler Allah'sızlığa yönelip kendi tutkularına göre yaşayanlar olacaktır." Bunlar bölücü, insan doğasıyla sınırlı, Allah inancından yoksun kişilerdir. (Yahuda'nın Mektubu, 1:17-19)
Allah'ı bildikleri halde, O'nu Allah olarak yüceltmediler [Allah'ı tenzih ederiz], O'na şükretmediler. Tersine, düşüncelerinde budalalığa düştüler; anlayışsız yüreklerini karanlık bürüdü. Akıllı olduklarını ileri sürerken akılsız olup çıktılar. Ölümsüz Allah'ın Yüceliği yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklılara, sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler... Allah'la ilgili gerçeğin yerine yalanı koydular. Yaratan'ın yerine yaratığa tapıp kulluk ettiler [Allah'ı tenzih ederiz]. Oysa Allah sonsuza dek övülmeye layıktır! Amin. (Pavlus'tan Romalılara Mektup, 1:21-25)
Çünkü öyle bir zaman gelecek ki, sağlam öğretiye dayanamayacaklar... Kulaklarını gerçeğin sesine tıkayacak, dönüp efsanelere dalacaklar. (Pavlus'tan Timoteos'a II. Mektup, 4:3-4)
Şunu bil ki, son günlerde çetin anlar olacaktır. İnsanlar kendilerini seven, para düşkünü, övüngen, kibirli, küfürbaz, anne baba sözü dinlemez, nankör, kutsallıktan ve sevgiden yoksun, uzlaşmaz, iftiracı, özünü denetleyemeyen, azgın, iyilik düşmanı olacaklar. Hain, aceleci, kendini beğenmiş, Allah'tan çok eğlenceyi seven, Allah yolundaymış gibi görünüp bu yolun gücünü inkar edenler olacaklar... (Pavlus'tan Timoteos'a II. Mektup, 3:1-5)
Benim adımdan [Hz. İsa (a.s)'ın adından] ötürü kralların ve valilerin önüne çıkarılacaksınız... Anne babalarınız, kardeşleriniz, akraba ve dostlarınız bile sizi ele verecek ve bazılarınızı öldürtecekler. Benim adımdan ötürü herkes sizden nefret edecek... Dayanmakla canlarınızı kazanacaksınız. [Hz. Mehdi (a.s) ve talebeleri de bu şekilde zorluk çekeceklerdir.] (Luka, 21:12, 16-19)
"Savaş ve isyan haberleri duyunca telaşlanmayın. Önce bunların olması gerek, ama son hemen gelmeyecek." Sonra [Hz. İsa (a.s)] onlara şöyle dedi: "Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak. Şiddetli depremler, yer yer kıtlıklar ve salgın hastalıklar, korkunç olaylar ve gökte olağanüstü belirtiler olacak." (Luka, 21:9-11)
... Güneşte, Ayda ve yıldızlarda belirtiler görülecek. Yeryüzünde uluslar denizin ve dalgaların uğultusundan şaşkına dönecek, dehşete düşecekler. Dünyanın üzerine gelecek felaketleri bekleyen insanlar korkudan bayılacak... (Luka, 21:25-26)
Lut'un günlerinde de durum aynıydı. İnsanlar yiyip içiyor, alıp satıyor, tohum ekiyor, ev yapıyorlardı. Ama Lut'un Sodom'dan ayrıldığı gün gökten ateşle kükürt yağdı ve hepsini yok etti. İnsanoğlu'nun [Hz. İsa (a.s)'ın] ortaya çıkacağı gün [gelişi öncesinde] durum aynı olacaktır. (Luka, 17: 28-30)
Nuh'un günlerinde nasıl olduysa, İnsanoğlu'nun [Hz. İsa (a.s)'ın] günlerinde [gelişi öncesinde] de öyle olacak. Nuh'un gemiye bindiği güne dek insanlar yiyip içiyor, evlenip evlendiriliyorlardı. Sonra tufan gelip hepsini yok etti. (Luka, 17:26-27)
... Dünyadan barışı kaldırma yetkisi verildi. Bunun sonucu olarak insanlar birbirlerini boğazlayacaklar... (Vahiy, 6:4)
Kardeş kardeşini, baba çocuğunu ölüme teslim edecek. Çocuklar anne babalarına başkaldırıp onları öldürtecek. (Markos, 13:12)
Bazı kişiler mescidin nasıl güzel taşlar ve adaklarla süslenmiş olduğundan söz edince İsa, "Burada gördüklerinize gelince, öyle günler gelecek ki, taş üstünde taş kalmayacak, hepsi yıkılacak!" dedi. (Luka, 21:5-6)
Dünya tüccarları onun [Babil*] için ağlayıp yas tutuyor. Çünkü mallarını satın alacak kimse yok artık. Altını, gümüşü, değerli taşları, incileri, ince keteni, ipeği, mor ve kırmızı kumaşları, her çeşit kokulu ağacı, fildişinden yapılmış her çeşit eşyayı, en pahalı ağaçlardan, tunç, demir ve mermerden yapılmış her çeşit malı, tarçın ve kakule, buhur, güzel kokulu yağ, günnük... zeytinyağı, ince un ve buğdayı, sığırları, koyunları, atları, arabaları... satın alacak kimse yok artık. Diyecekler ki, "Canının çektiği meyveler elinden gitti, bütün değerli ve göz alıcı malların yok oldu..." Babil'de bu malları satarak zenginleşen tüccarlar, kentin çektiği ızdıraptan dehşete düşecekler... "İnce keten, mor ve kırmızı kumaş kuşanmış, altın, değerli taş ve incilerle süslenmiş koca kent! Onca büyük zenginlik bir saat içinde yok oldu. Gemi kaptanları, yolcular, tayfalar, denizde çalışanların hepsi, onu yakan ateşin dumanını görünce uzakta durup, "Koca kent [Babil] gibisi var mı?" diye feryat ettiler... " Denizde gemileri olanların hepsi onun sayesinde, onun değerli mallarıyla zengin olmuşlardı. Kent bir saat içinde viraneye döndü." ... "Koca kent Babil de işte böyle şiddetle atılacak... Senin tüccarların dünyanın büyükleriydi." (Vahiy, 18:11-21)
*Babil: Günümüz Irak'ın başkenti Bağdat yakınlarında bulunan eski bir şehir ismidir.
Çocuklar, bu son saattir [son dönemdir]. Mesih karşıtının [antikrist/deccal] geleceğini duydunuz. Nitekim şimdiden çok sayıda Mesih karşıtı [antikrist] türemiş bulunuyor. Son saat olduğunu bundan biliyoruz. (Yuhanna'nın I. Mektubu, 2:18)
Sonra yasa tanımaz adam [deccal] ortaya çıkacak... İsa onu ağzının soluğuyla öldürecek, gelişinin görkemiyle yok edecek. (Pavlus'tan Selaniklilere II. Mektup, 2:8)
İNCİL'DE HAZRETİ MEHDİ (A.S)'IN HAKİMİYET DÖNEMİ:
Ne mutlu mülayim huylu olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar. (Matta, 5:5)
Bu olaylar gerçekleşmeye başlayınca doğrulun ve başlarınızı kaldırın. Çünkü kurtuluşunuz yakın demektir. İsa onlara şu benzetmeyi anlattı: "İncir ağacına ya da herhangi bir ağaca bakın. Bunların yapraklandığını gördüğünüz zaman, yaz mevsiminin pek yakın olduğunu kendiliğinizden anlarsınız. Aynı şekilde, bu olayların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, Allah'ın Egemenliği yakındır." (Luka, 21:28-31)
İncir ağacından ders alın! Dalları filizlenip yaprakları sürünce, yaz mevsiminin yakın olduğunu anlarsınız. Aynı şekilde, bütün bunların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, İnsanoğlu [Hz. İsa (a.s)] yakındır, kapıdadır. (Matta, 24:32-33)
[Bundan sonra] aydınlanmak için kentin Güneş ya da Ay'a gereksinimi yoktur. Çünkü Allah'ın görkemi onu aydınlatıyor... Artık gece olmayacak. Çıra ışığına da Güneş ışığına da gereksinmeleri olmayacak. Çünkü Rab Allah onlara ışık verecek ve sonsuzlara dek egemenlik sürecekler. (Vahiy, 21:23-25; 22:5)
... "Yasalarımı zihinlerine işleyeceğim, yüreklerine yazacağım... Hiç kimse yurttaşını, kardeşini, Rab'bi tanı diye eğitmeyecek. Çünkü küçük büyük hepsi tanıyacak Beni." (İbranilere Mektup, 8:10-11)
... İnsanoğlu'nun [Hz. İsa (a.s)'ın] gelişi, doğuda çakıp batıya kadar her taraftan görülen şimşek gibi olacaktır. [İman ışığı tüm dünyayı kaplayacaktır.] (Matta, 24:27)
O günler kadın erkek kullarımın üzerine Ruhum'u dökeceğim, onlar da Peygamberler gibi bir ahlaka sahip olacaklar. (Elçilerin İşleri, 2:18)
Şunu bil ki, son günlerde... [gerçeğe karşı gelenler] düşünceleri yozlaşmış, iman konusunda reddedilmiş insanlardır. Ama daha ileri gidemeyecekler. Çünkü... bunların da akılsızlığını herkes açıkça görecektir. (Pavlus'tan Timoteos'a II. Mektup, 3:1, 8-9)
... Allah, bu dünyada yoksul olanları imanda zenginleşmek ve Kendisi'ni sevenlere vaat ettiği egemenliğin mirasçıları olmak üzere seçmedi mi? (Yakup'un Mektubu, 2:5)
Bundan sonra yeni bir gökle yeni bir yeryüzü gördüm... Artık ne yas, ne ağlayış, ne de ızdırap olacak. Çünkü önceki düzen ortadan kalktı. (Vahiy, 21:4)
İsa kalabalıkları görünce dağa çıktı. Oturunca öğrencileri yanına geldi. İsa konuşmaya başlayıp onlara şunları öğretti: "Ne mutlu ruhta yoksun olanlara! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır... Onlar teselli edilecekler. Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar. Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Çünkü onlar doyurulacaklar. Ne mutlu merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklar. Ne mutlu yüreği temiz olanlara!... Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Allah kulları denecek. Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır." (Matta, 5:1-11)
Uluslar kentin ışığında yürüyecekler. Dünya kralları servetlerini oraya getirecekler. Kentin kapıları gündüz hiç kapanmayacak, orada gece olmayacak. Ulusların görkemi ve zenginliği oraya taşınacak. (Vahiy, 21:24-26)
Eski çağlardan beri kutsal Peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi, kulu Davud'un soyundan bizim için güçlü bir kurtarıcı [Hz. Mehdi (a.s)] çıkardı; düşmanlarımızdan, bizden nefret edenlerin hepsinin elinden kurtuluşumuzu sağladı. (Luka, 1:69-71)
... Yazılmış olduğu gibi: "Kurtarıcı [Hz. Mehdi (a.s)]... gelecek, Yakup'un soyundan Allah'sızlığı uzaklaştıracak." (Pavlus'tan Romalılara Mektup, 11:26)
... Ulusları bir daha saptırmasın diye onu (deccali) dipsiz derinliklere attı, oraya kapayıp girişi mühürledi... (Vahiy, 20:3)
... Dünyada kötü arzuların yol açtığı yozlaşmadan kurtulmuş olarak, bu vaatler aracılığıyla Rahmani özyapıya ortak olasınız. (Petrus'a II. Mektup, 1:4)
Artık acıkmayacak, artık susamayacaklar... (Vahiy, 7:16)
İNCİL'DE GEÇEN FARAKLİT KELİMESİ HZ. MEHDİ (A.S)'A İŞARET ETMEKTEDİR
Faraklit'in kelime anlamı: Yardımcı, Hakikat Ruhu, Tesellici.
Eğer beni seviyorsanız, emirlerimi gözetirsiniz. Ben de Allah'a yalvaracağım ve O size başka bir "Faraklit" gönderecektir. (Yuhanna, 14:15-16)
Faraklit, öyle bir hakikat ruhudur ki, Rab onu benim ismimle gönderecektir. O size her şeyi öğretecek ve benim size söylediklerimi de tekrar hatırlatacaktır. (Yuhanna, 14:26)
Faraklit geldiğinde benim için şahitlik edecektir ve siz de bana şahitlik edersiniz. (Yuhanna, 15:26-27)
Ben size hakkı söylüyorum. Benim gitmem sizin için hayırlıdır. Çünkü ben gitmezsem Faraklit size gelmez. Ama ben gidersem onu size gönderirim. (Yuhanna, 16:7)
Faraklit geldiğinde bütün alemi hataları
sebebiyle kınar ve onları terbiye eder. Günah konusunda, çünkü bana iman etmezler. Doğruluk konusunda, çünkü Allah'a gidiyorum ve artık beni göremezsiniz. Ve hüküm konusunda, çünkü bu dünyanın reisinde hükmedilmiştir. Size söyleyecek daha çok şeylerim var, fakat şimdi dayanamazsınız. Fakat o, yani hakikat ruhu gelince, size her hakikate yol gösterecek. Zira kendiliğinden söylemeyecektir, fakat her ne işitirse söyleyecek ve gelecek şeyleri size bildirecektir. (Yuhanna, 16:8-13)
Mesih şöyle dedi: Artık ben sizinle çok söyleşmem. Çünkü bu alemin reisi geliyor. Bende asla onun nesnesi yoktur. (Yuhanna, 14:30)
Gaddar Düşman İslami Hareketler Karşısında Direnmekte
Her yıl İran'da düzenlenen Uluslararası Kur'an-ı Kerim Yarışması'nın 29.suna katılan bu yılki hafızlar, Ebul'fazl'il Abbas (S)'in kutlu doğum yıldönümünde İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei'yi ziyaret ederek, Rehber'in huzurunda Kur'an'dan bölümler okudular ve manevi ve nurani bir merasim düzenlediler.
Meşhed şehrinde İmam Rıza (S)'in türbesinde gerçekleştirilen bu ziyaret sırasında konuşan Ayetullah Hamenei, ilahi ayetler üzerinde düşünmek ve Kur'an'ın öğretilerini algılayarak dersler edinmenin, tüm müslüman halkların temel ihtiyacı olduğunu vurguladı ve şunları söyledi: 'Kur'an'ın güzel makamlarla okunması temel hedef değildir ve bu amel, gönüllerin huşuya dalması ve Kur'an'ın mesajını doğru algılama bağlamında gerekli bir başlangıç sayılmalıdır.'
İnkılap Rehberi İran halkının Kur'an-ı Kerim'e ne denli gönül verdiğini açıklarken şu ifadeleri kullandı: 'İran halkı, Kur'an ve İslam'ın hakimiyet bayrağını günümüz maddi dünyasında dalgalandırdığı için iftihar etmekte, sabır ve dirençle sıkıntılara göğüs gererek bu bayrağı daha da yükseltmekte ve dikkat ve kudretle ilerleyerek düşmanların entrikalarını suya düşürmektedir. İran halkının onur kazanması, Kur'an'ın hayat bahşedici dersleri doğrultusunda amel etmesinden kaynaklanmaktadır. Müslüman halklar işte bu parlak modelden şunu devşirmektedirler ki, eğer bir millet inancına dayanır, ilahi vaadlere güvenir, Kur'an ve İslam yolunda hareket eder ve düşmanın gülümsemesi ve oyunlarına aldanmazsa en modern askeri teçhizat, en büyük siyasi ve ekonomik komplolar ve istihbarat mekanizmaları karşısında zafere erecektir.'
İmam Hamenei, Amerika ve siyonizmin bölgedeki İslami hareketler karşısında başvurduğu plan ve eylemlere değinerek şöyle konuştu: 'Hunhar ve gaddar düşman, halkların İslami hareketlerinin genişlemesi karşısında direnmektedir. Ancak, milletlerin Kur'an çizgisindeki hareketinin sürmesi durumunda bu entrikalar başarısız kalacaktır.'
İran'dan İsrail tehditlerine yanıt: Hizbullah'a yenilen İsrail nasıl olurda İran'a saldırabilir
İran, İsrail'in kendilerine saldırması durumunda kendisini haritadan sileceklerini açıkladı
Devlet televizyonunun haberine göre, Devrim Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacızade, İsrail'in, İran'a yönelik saldırı tehditleriyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Tuğgeneral Hacızade, İsrail'in kendileriyle boy ölçüşemeyeceğini belirterek, ''Siyonist rejim, İran'a saldıracak güçte olsaydı bir an bile durmazdı'' dedi.
İsrail ile Hizbullah arasındaki ''33 Gün'' savaşını hatırlatan Tuğgeneral Hacızade, ''Onlar, Lübnan'daki Hizbullah gibi küçük bir gruba karşı mağlup oldular. Nasıl olur da İran'a saldırabilirler-'' ifadelerini kullandı.
Tuğgeneral Hacızade, İsrail'in, ABD olmaksızın böyle bir işe kalkışamayacağını savunarak, bölgedeki tüm Amerikan üslerinin saldırı menzillerinde olduğunun bilindiğini kaydetti.
Washington yönetiminin böyle bir yükün altına giremeyeceğini anlatan Tuğgeneral Hacızade, bu konuda İsrail'in de defalarca uyarıldığına dikkati çekti.
Tuğgeneral Hacızade, ''Onların böyle bir cesareti yok. Siyonist rejim, böylesine büyük bir hata yaparsa kesinlikle yok olur, onları yeryüzünden sileriz'' diye konuştu.
İran-Avrupa gaz hattının yolu değişti
İran doğalgazını Avrupa'ya taşıyacak boru hattı güzergâhı değiştirildi. Gümüşhane, Kırşehir, Kütahya ve Tekirdağ illeri yeni güzergâha dahil oldu.
Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA- İran doğalgazını Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşıyacak boru hattının güzergâhında değişikliğe gidildi. Eski güzergâhta yer alan Tokat ve Çorum şehirlerinin çıkarıldığı yeni güzergâha Gümüşhane, Kırşehir, Kütahya ve Tekirdağ illeri dahil oldu. Projeyi geliştiren Turang Transit Taşımacılık AŞ, güzergâh değişikliği için resmi başvurusunu yaptı. Öte yandan Enerji ve Çevre bakanlıkları kaynaklarından alınan bilgiye göre, İran boru hattı için halkı bilgilendirme ve kamulaştırma çalışmaları da başladı.
Turang Transit Taşımacılık AŞ, İran doğalgazının Türkiye toprakları üzerinden Almanya'ya boru hattı ile taşıyacak. Turang, bunun için İran'ın Bazargan ilinden başlayıp Türkiye üzerinden Yunanistan ve Almanya'ya kadar devam edecek boru hattı için Türkiye'ye resmî başvuru yapmıştı. Bakanlar Kurulu onayından sonra karar Resmi Gazete'de (Ağustos-Ekim 2010) yayımlandı.
Zaman'ın haberine göre, boru hattının Türkiye sınırları içerisindeki uzunluğu bin 720 kilometre olacak ve hattan yıllık 35 milyar metreküp doğalgaz Avrupa'ya (Almanya'ya kadar) taşınacak. İlk başvuruda güzergâh için Türkiye'den 15 şehir belirlenmişti.
Azeri doğalgazını Avrupa'ya taşımak için Türkiye ile Azerbaycan'ın TANAP doğalgaz boru hattı anlaşmasını imzaladığı bir dönemde, İran doğalgaz boru hattı çalışmaları da 'sessiz bir şekilde' hızlandı. Enerji ve Çevre Bakanlığı kaynaklarına göre, İran doğalgazını Avrupa'ya taşıyacak boru hattının güzergahında değişikliğe gidildi. Boru hattını geliştiren şirket Turang, güzergah değişikliği için resmi başvuru yaptı. Şirket ayrıca ÇED mevzuatı gereği halkı bilgilendirme toplantılarına başladı. Proje için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile de görüşme yapılıyor. Kamulaştırma işlemleri içinde İçişleri Bakanlığı nezdinde gerekli çalışmalara başlandı.
İmam Hamaney: Namazın Esrarı
Namaz ve dua; İnsanın kendini bulmak ve kendini yetiştirmek için, bütün iyilik ve güzelliklerin kaynağı, yaratıcı Allah ile kısa bir sohbet, irtibat ve ondan sürekli feyiz isteme programıdır.
Namaz, dertli, yoğun ve bezgin kalplerin sakinleştiricisi, teselli vericisi, iç huzur ve ruh aydınlığının esasıdır. Tüm kötülük ve çirkinlikleri reddetmek tüm güzellik ve iyilikleri elde etmek için, hile ve riyadan uzak samimi bir halde antlaşma, harekete geçme sebebi, hazırlık ve iradedir.
Neden namaz farzların en önemlisi ve üstünü olarak bilindi? Neden namaz dinin temeli ve esası olarak kabul edildi? Neden namaz olmaksızın hiç bir amel kabul edilmez? Acaba namazda ne gibi bir olağanüstülük gizlidir?
Namazı çeşitli yönleri ve boyutlarıyla araştırabilir ve değerlendirebiliriz. Başlangıçta İslami dünya görüşünde temel olarak kabul edilen insanın yaratılış hedefine kısaca işaret etmek gerekir.
İnsanın yaratılmış olduğuna ve bu yaratılışın kudretli-hikmetli bir güç tarafından gerçekleştiğine inanmak, onun yaratılmasında bir hedefin olduğu manasını ortaya koyar. İşte bu hedefi, nihai noktaya ulaşmak için belli bir yolu kat ederek gösterilen çaba diye kabul edebiliriz. Yani yolu dikkatli bir plan ve belirli vesilelerle kat etmekle ve sonuçta nihai noktaya ulaşmak gerekir. Böylece o hedefe götüren yolu mutlaka tanımalı ve hedefi daima göz önünde tutmalı ki vaat edilen sonuca ulaşılsın.
Bu yolda adım atan birisi kesinlikle müstakim hareket etmeli, daima hedefi göz önünde bulundurmalı, sapmalar ve yersiz hareketler onu meşgul etmemeli, hareketin devamlılığı ve doğru yönelişin korunması için tayin edilmiş olan yol gösterici rehberin Peygamber’in emirlerine itaatsizlik etmemelidir.
O hedef; insanın sonsuz tekamülü, yükselişi, Allah’a dönüşü, insandaki gizli kabiliyetlerin, enerjinin, iyi hasletlerin ortaya çıkarılması ve aynı zamanda bütün bunların; kendisine, insanlara, aleme iyilik yapma yolunda harekete geçirilmesidir.
İnsanı hedefine yaklaştıran amelleri işlemek, manasız zararlı davranışları terk etmek, insan hayatına anlam kazandırır ve hayatının felsefesi olan bu yolda onu ileriye götürür. Aksi halde insanı hedefsiz ve anlamsız bir hayat beklemektedir.
Başka bir deyişle hayatı bir dershane ve laboratuar kabul edersek kainatın yaratıcısı-hayat vereni Allah’ın kanunları ve formülleri üzerinde amel edildiği zaman insan istenilen iyi neticeye ulaşabilir. Bunun için de bir yandan ilahi sünnetler ve yaratılış kanunları iyice tanımalı ve hayatımızda tatbik etmeliyiz ve diğer bir yandan da bunu yapabilmek için kendisimizi iyi tanımalı, ihtiyaçlarımızı belirlemeliyiz.
Bu insanın en büyük mesuliyeti ve görevidir. Öyle bir mesuliyet ki yalnızca onu yerine getirmekle insan bilinci hareket ederek, başarılı olma gücünü elde edecektir. Aksi taktirde insan ya hareketsizdir ve ya bilinçsizdir ve sonuçta ise ister istemez başarılı olamayacaktır.
Din insana hedef, yön, yol ve vesileyi belirtip açıklayarak, ona yolunu kat etmesinde ihtiyaç duyduğu yol azığını verir. Bu yolu kat edenler için yanlarında taşımaları gereken en önemli azık “Allah’ı hatırlamak”tır.
İnsanın yücelmesi için güçlü kanaat rolünü oynayan istek, ümit ve güven de Allah’ı anmakla gerçekleşir. Allah’ı anmak bir yandan sonsuz güzellik ve kemale bağlanmak anlamına olan hedefi unutmamasını ve yönü kaybetmeksizin sürekli yolcunun kat etmesi gereken yol hakkında uyanık ve hassa olmasını sağlarken diğer yandan güven, neşe ve gönül rahatlığı verir; onu bunalımdan, insanı boşuna uğraştıran şeylere aldanmaktan veya zorluklara karşı korkuya kapılmaktan korur.
Müslüman fert ve toplum İslam’ın gösterdiği bütün peygamberlerin (her türlü zorluklara göğüs gererek) davet ettiği yolda azim ve sebatla yürümesi Allah’ı unutmamalarına bağlıdır. Böylece din çeşitli yollar ve vesilelerle Allah’ı hatırlamayı Müslümanların kalbinde daima canlı tutar.
İnsanın her yanını tamamen Allah’ı tanımakla saran, onu kendisine gelmesini sağlayarak uyanık tutan, yön tayin edici bir levha gibi Allah yolunda yürüyenleri şaşırma ve sapmalardan koruyan, onları doğru yoldan ayırmayan, yaşamında bir an bile olsa gaflete düşmesine mani olan, Allah’ı anmakla dopdolu amellerden birisidir namaz.
İnsan, kendisini saran karmakarışık, oyalayıcı düşüncelerden kurtularak geçen zamanı ve hayatın hedefini düşünme fırsatını genellikle bulamamaktadır. Gündüzler geceye dönüyor, yepyeni günler doğuyor, haftalar ve aylar bütün hızıyla geçiyor, ama insan bir türlü hayatın başlangıç ve sonuna dikkatini çekemiyor, geçen hayatın anlam veya boşluğunu fark edemiyor.
“Namaz” uyandırma zilidir. Gece ve gündüz tüm saatlerin bir uyarıcısıdır. İnsana düzenli bir program sunarak gecesine ve gündüzüne derin bir anlam kazandırmakta ve insanın geçen zamanın hesabını yapmasını sağlamaktadır.
Oyalanma ve bilgisizlik içerisinde zamanın akıp gitmesinden ve ömrünün boşa geçmesinden habersiz olan insana çağrıda bulunarak ona bir günün geçtiğini ve yeni bir günün başladığını hatırlatmakta, “faaliyete geçmelisin” demektedir. Çünkü ömrün bir kısmı geçmiş, iyi amel yapma fırsatı elden çıkmıştır. Bu yüzden daha fazla çalışmak, ilerlemek gerek. İnsanın fırsatları kaçırmadan bu büyük hedefe ulaşması gerekir. Hedef büyüktür, fırsatı elden çıkarmadan ona ulaşması gerekir.
BİR BAŞKA AÇIDAN NAMAZ
Maddi işlerin zorlukları altında sıkışma yüzünden hedefi unutmak doğaldır. Öte yandan hedefe ulaşmak için insanın üstlenmiş olduğu sorumluluğu her gün tekrar gözden geçirmesi, aşağı yukarı imkansız bir iştir. Bu işin ehli olan birinden duyacak ise daha bir zor, tekrarlamak ise mümkün değildir. Bunun yanı sıra insan, mutluluk veren bu İslam mektebinin bütün istek ve ideallerinin tamamını araştırmak için yeterli zamana sahip değildir. Böyle bir fırsat hiç bir zaman ele geçmez. Ama bu mektebin temel ilkeleri kısa ve öz olarak “namaz” da vardır. Onda var olan düzenli, hesaplı sözler ve hareketler İslam’ın çizelgesidir.
Namazı, yön veriş ve içerik yönünden farklı olmalarına rağmen, bazı yönlerden ülkelerin milli marşlarına benzetebiliriz.
Her ülke; hedeflerinin, ideolojilerinin ve kabul ettikleri hayat tarzının bir özeti olan milli marşını; kendi ilke ve ideolojisini halkının beynine yerleştirmek ve onları benimsediği düşünce tarzı üzerinde sağlamlaştırmak için tekrar tekrar söylenmesini zorunlu sayar. Bu tekrarların sebebi; bu fikir tarzının onlarda devam etmesi, bu ülkenin ve hedeflerinin izleyicisi olduklarını bilmeleri içindir. Ülkelerinin ilke ve hedeflerinin unutulması; o ülke halkının yollarını değiştirdiği ve ülkelerinin hedeflerinin izleyicisi olmadıkları anlamına gelir. Tekrarlamalar ise bu cephedeki iş ve hizmetler için hazırlıklı olmalarını sağlar. Aynı zamanda mesuliyet ve görevlerini hatırlatır, temel ilkeleri zihinlerinde canlı tutar, onlara cesaret ve yapabilirlik gücünü verir ve onları çaba ve girişime hazır hale getirir.
Namaz, İslam mektebinin temel ilkelerinin özü, İslam’ı hayata geçirme yolunun aydınlatıcısı, mesuliyet, yol ve sonuçların göstergesidir. Günün başlangıcında, günün yarısında ve akşam vaktinde Müslümanları çağırıp ona kolay bir dille kulluk bilinci ve hedefini anlatarak, manevi bir güçle onu amel etmeye teşvik etmektir. İşte namaz budur ve bu yüzden mümini adım adım, basamak basamak imanın zirvesine ve salih amele yaklaştırır. Onu çok kıymetli bir şahsiyet, iyi bir Müslüman haline getirir. Evet “Namaz müminin yükseliş için merdivenidir” (miracıdır)[1]
İnsanın karşısında gerçek saadet ve kurtuluşa ermek için uzun ve zor bir yol vardır. Bu yolu kat ederek ebedi saadete ermeye çalışmak insanın var oluş hedefidir. Fakat insanın ayağının altına serilmiş önündeki tek yol bu değildir. Onun asli yolu üzerinde çok sayıda çıkmazlar, saptırıcı ve tehlikeli yollar bulunmaktadır. Öylesine aldatıcı ve çekicidir ki bu saptırıcı yollar, yolcuların şüpheye düşüp hata yapmalarını sağlar.
Bu şüphelerden kurtulmak ve doğru yoldan şaşmamak için gerekli olan; devamlı nihai hedef ve gaye olan Allah’a doğru yönelmek ve kat edeceği yolun bir haritasını kendi yanında taşımaktır. Namaz dikkatleri devamlı Allah’a çeken bir etken ve dosdoğru yolun (sırat-ı müstakimin) haritasından başka bir şey değildir. Allah ile mümin arasında devamlı bir irtibatın temin edildiği namazda İslam düşüncesinin özü, özet bir şekilde zikredilir. Bu açıklamadan namazı beş vakte taksim etmenin ne denli önemli olduğu da ortaya çıkmaktadır. Tıpkı bedenin ihtiyacı olan gıdanın belirli zamanlarda bedene verilmesi gibi…
İslam’ın yüce hedeflerini, özellikle içinde barındıran namazda Kuran okumak da farz bir ameldir. Bu durum, namaz kılan kimseyi Kuran’ın bazı kısımlarının içeriği ile tanıştırır. Onu bu içerik üzerinde tefekkür etmeye ve Kuran’la fikri irtibat kurmaya alıştırır.[2] Aslında namazda mevcut olan bütün hareketler, İslam’ın küçük etaptaki bir harita ve görüntüsüdür.
İslam insanların beden, ruh ve beyinlerini toplum içerisinde harekete geçirerek -bu üç öğeyi- insanın saadeti için çalıştırır. Namaz da insanın amelinde aynı rolü oynar. Namaz halinde bu üç öğe harekete geçerek faaliyet halinde olur.
Beden: el, ayak, dil ve eğilme oturma, toprağa kapanma hareketleriyle…
Beyin: Genel hedef ve vesilelere işaret olan namazın söz ve manasını düşünerek İslam’ın dünya görüşünü baştan başa gözden geçirerek…
Ruh: Allah’ı anmak suretiyle manevi bir gönül rahatlığına kavuşarak, kalbi başıboşluk ve hedefsizlikten koruyarak, gönülde Allah korkusu ile huşu tohumunu besleyip yetiştirerek…
Her dinde ibadet, o dinin özetidir denilmiştir. İslam’da da tamamen bu şekildedir. Söz, içerik ve davranışlarda; ruh ile cismi, madde ile manayı, dünya ile ahireti birleştirmek namazın hususiyetlerindendir. Böylece kamil bir namaz kılan Müslüman, bütün enerjisini kendisini yüceltme yolunda harekete geçirir ve aynı onda tüm beden, fikir ve ruh yeteneklerini bu yolda seferber eder.
Namazı dosdoğru kılan bir kişi bütün kuvveti ile Allah’ın yolunda yürüdüğü için tüm şer, fesat ve çöküş sebeplerini kendinde ve etrafında tesirsiz hale getirir. Kur’an-ı Kerim bir kaç ayetinde ikame-i namazı yani namazı koruyarak, canlı tutarak kılmayı mütedeyyin (dindar) olmanın belirtilerinden saymakta ve birçok ayette namaz kılmanın üzerinde önemle durmaktadır.
Namazın ikamesi, namaz kılmaktan çok daha önemli bir konudur. Yani namaz kılmak sadece insanın kendi üzerine farz olan bir ibadeti yerine getirmesiyle sınırlı bir şey değildir. Bilakis bununla birlikte namazın çağırdığı yöne doğru yola koyulması ve başkalarının da bu yola koyulmasını sağlamasıdır. Gerçek manada namazın yerine getirilmesi kişinin gereken çabayı yaparak hem kendisinin, hem de başkalarının yaşadığı ortamı namazla uyumlu manevi bir ortama dönüştürmesine denir. Bu atmosfer insanı, Allah’ı arama ve Allah’a tapınma eylemine sevk eder. Herkesi namaz hattı ve yönünde harekete geçirir. Mümin bir kişi ve mümin bir toplum namazı ikame ederek ahlaki bozukluk günah ve fesadın kökünü bünyesinde yakar, yok eder. Günah işleme yapısını ve günahın iç ve dış sebeplerini yani nefsani ve toplumsal etkenlerini tesirsiz hale getirir. Namaz kesinlikle fert ve toplumu çirkin ve beğenilmeyen şeylerden korur.[3] Hayatın karmakarışık ve fırtınalı sahnesinde şeytani güçler her fırsatta -tam teçhizatlı olarak- iyi işleri ve iyilik sebeplerini kimde ve nerede olursa olsun yok etmek istemektedirler. Bu bağlamda ilk hücum edilecek ve viran olunacak kale insanların irade ve azim gücüdür. Çünkü bu dayanıklı koruyucuyu ortadan kaldırmakla; insanın şahsiyet kalesini (topladığı çok kıymetli bilgi ve asalet hazinesini) zapt etmek ve yağmalamak mümkündür.
Allah’ı anmayı telkin ve tekrar ederek sınırlı meziyetlere sahip aciz insanın, sınırsız kudrete sahip Allah ile ilişki kurmasını, O’na dayanmasını sağlayan ve bu yolla onun sonsuz ve sınırsız bir manevi güç elde etmesini sağlayan namaz, insan zaafının en iyi dermanı, irade ve azmin en etkili ilacı olarak değerlendirilmelidir.
Yüce İslam Peygamberi (Allah’ın selamı O’na ve Ehl-i Beyt’ine olsun) İslam’ın zuhurunun eşiğinde, her tarafı kuşatmış olan cehalet karşısında, omuzunda dağlar kadar ağır sorumluluk hissettiği bir dönemde gece yarısı namaz ve zikir ile emrolunuyordu "Ey örtünüp bürünen (Resulüm)! Birazı hariç geceleri kalk namazı kıl. Gecenin yarısında, yahut bunu biraz azalt, ya da çoğalt ve Kur’an’ı tane tane oku. Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahiy edeceğiz.”[4]
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[1]- hadise Nebevi
[2]- “Şüphesiz insanlara namazda Kur’an okumalarının emrolunması, Kur’an’ın unutulmaması, kaybolmaması ve yıpranmaması içindir. Böylece Kur’an ortadan kalkmaz ve meçhul olmaz.” (Fazl b. Şazan’ın İmam Rıza’dan naklettiği hadis.)
[3]- "(Resulüm) Sana vahiy edilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alı-koyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin)en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” Ankebut/45
[4]- Müzemmil/1-5
İran, Hürmüz Boğazı'nı kapatmaya hazırlanıyor
İran Parlamentosu'nun, İran'a dönük ekonomik yaptırımlara destek veren ülkelere giden petrol tankerlerinin Hürmüz Boğazı'ndan geçişini engelleyecek bir yasa tasarısı üzerinde çalıştığı duyuruldu.
İranlı parlamenter İbrahim Ağa Muhammedi dün gazetecilere yaptığı açıklamada, “Parlamentonun Ulusal Güvenlik ve Dışişleri komitesinde, İran'a yaptırım uygulayan ülkelere petrol taşıyan tankerlerin geçişinin engellenmesine dair bir yasa tasarısı hazırlanıyor” diye konuştu. Muhammedi ayrıca, Pazar günü itibariyle 290 üyeli İran Parlamentosu'ndan 100 milletvekilinin tasarıyı imzalamış bulunduğunu belirtti.
Tasarı, İran'a dönük yaptırımların sıkılaştırıldığı ve İsrail kaynaklı tehditlerin arttığı son günlerde, İran'ın askeri ve ekonomik baskıları karşılamaya dönük manevralarının bir parçası olarak yorumlanıyor.
Tehditlere ve ekonomik yaptırımlara yanıt
AB ülkelerinin 12 Ocak'ta kabul ettiği İran'dan ham petrol alımını durdurmaya yönelik kararlar, geçtiğimiz pazar günü yürürlüğe konmuştu. İran'ın petrol ihracatında yüzde 18 paya sahip AB ülkelerinin bu kararı, İran'ı ekonomik olarak sıkıştırmayı hedefliyor. Öte yandan Petrol Bakanı Rüstem Kasımi, İran Resmi Haber Ajansı IRNA'ya yaptığı açıklamada ülkenin yaptırımların etkisini kırmak için hazır olduğunu belirtti. İran'ın olası tüm seçenekleri değerlendirdiğini belirten Kasımi, İran'a yönelik yaptırımların yıllardır sürdüğünü, AB'ye yapılan ihracatın İran'ın toplam petrol ihracatı içinde tolere edilebilir bir oranda olduğunu ve ihracatın zaman içinde başka ülkelere kaydırılabileceğini sözlerine ekledi. Buna ek olarak İran Merkez Bankası Başkanı Mahmud Bahmani, İran'ın 150 milyar dolarlık döviz rezervinin bulunduğunu ve yaptırımların etkilerine karşı hazır olduklarını bildirdi.
İran'ın bir yandan yaptırımların etkisini kırmaya dönük alternatifleri değerlendirirken diğer yandan da kendisini siyasi ve ekonomik olarak sıkıştırmaya dönük hamlelere, karşı hamlelerle yanıt verdiği düşünülüyor. Zira geçtiğimiz aylar boyunca İran'ı savaşla tehdit eden İsrail'e yine bu günlerde İran cephesinden bir cevap geldi. İran'ın dün başlattığı ve 3 gün sürecek olan füze tatbikatı öncesi Devrim Muhafızları Hava-Uzay Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacızade İsrail'in uzun süredir İran'a yönelttiği tehditlere bir karşı tehditle yanıt verdi. Dün başlayan ve üç gün sürecek tatbikatta İran kısa, orta ve uzun menzilli karadan karaya füze sistemlerini test etmeye devam ediyor.
Tatbikat İsrail'in tehditlerine yanıt vermenin dışında, son aylarda ABD'nin İran'ı kuşatmaya dönük askeri hamlelerine de verilen bir yanıt olarak yorumlanıyor. ABD geçtiğimiz aylarda Birleşik Arap Emirlikleri'ne 3,5 milyar dolarlık füze savunma sistemi satışı gerçekleştirmiş ve Suudi Arabistan ile 30 milyar dolarlık bir askeri malzeme satış antlaşması imzalamıştı. Bunların dışında İsrail'e savunma yardımı olarak yapılan yıllık 3 milyar dolarlık ödeme, iki katına çıkartılmıştı. Bilindiği gibi ABD ayrıca Malatya, Kürecik’e bir erken uyarı radar sistemi kurmuştu. Bu sistemin İran'a karşı yerleştirildiği tartışmaları kamuoyunda geniş yer bulmuştu.
ABD ve AB üyesi ülkelerin İran'a dönük müdahaleleri askeri tehditlerin ve ekonomik yaptırımların yanında siyasi hamleler de içeriyor. Geçtiğimiz cumartesi Cenevre'de gerçekleştirilen Suriye zirvesine BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin yanısıra, Türkiye, Kuveyt, Irak ve Katar da davet edilmiş, ancak İran sürecin dışında bırakılmıştı.
Daha önce de gündeme gelmişti
Hürmüz Boğazı’nın kapatılması gündeme ilk kez gelmiyor. Ocak ayında İran'ın Basra Körfezi'nde gerçekleştirdiği askeri bir tatbikat sırasında savaş gemilerini bölgeye gönderen ABD ile İran arasında ipler gerilmişti. Gerilimi tetikleyen ABD'nin İran'a karşı yaptırım kararlarını gündeme getirmesiydi. İran, yaptırım tehditlerine karşılık olarak Hürmüz Boğazı'nı petrol sevkiyatına kapatacağını açıklamıştı. İran yönetimi, yaptırım kararlarının ABD kongresinde kabul edilmesinin ardından tatbikat kararı almış ve gerilim bunun üzerine iyice tırmanmıştı. Obama yönetimi bu süreçte, Boğaz'ın petrol trafiğine kapatılmasının ABD için bir kırmızı çizgi anlamına geleceğini ve böyle bir adımın yanıtsız kalmayacağını bildirmişti.
Hürmüz Boğazı'nı kapatmaya dönük yasa tasarısının kanunlaşıp kanunlaşmayacağı henüz belirsizliğini koruyor. Tasarı kanunlaşsa bile bunu uygulama kararı ve yetkisi İran yönetiminin elinde bulunuyor. Boğaz'ın kapatılıp kapatılmayacağı ve böyle bir durum gerçekleşirse meydana gelebilecek olası bir sıcak çatışmanın boyutları belirsiz. İran'ın Hürmüz Boğaz'ı kapatabilecek kapasitede olduğu belirtilmekle birlikte ABD'ye ait 5. filonun da bölgede bulunduğu biliniyor.