کارگر

کارگر

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Beyaz Saray arasındaki çekişme sürerken ABD basını, İsrail Ordusunun koyduğu hedeflere ulaşmadaki yetersizliğini ve savaşın uzun süre daha sürdürülemeyeceğini vurgulayan rapor ve haberler yayınlıyor

 İsrail güçleri 107 gündür süren topyekûn saldırılara rağmen HAMAS savaşçılarının sadece “yüzde 20 ila yüzde 30'unu” etkisiz hale getirebildi. ABD istihbarat birimlerinin “gizli raporuna” dayanan ve The Wall Street Journal'ın (WSJ) pazar günü açıkladığı bu rakamlar, İsrail'in Filistinli grubu “ortadan kaldırma” hedefinin oldukça gerisinde kaldığını gösterirken, HAMAS'ın direncini de ortaya koyuyor.

 
Raporun içeriğini gazeteye teyit eden ABD'li yetkililere göre Filistinli grup, İsrail'i ve Gazze'deki İsrail güçlerini aylarca vurmaya devam etmek için hala yeterli mühimmata sahip ve Gazze'nin bazı bölgelerinde polis gücünü yeniden oluşturmaya çalışıyor.

UYUM SAĞLAMA BECERİSİ
Habere göre İsrailli yetkililer de Gazze'de binlerce sivilin ölümüne neden olan hava ve kara harekatına rağmen Gazze'yi yöneten “HAMAS'ı yok etme hedeflerine ulaşamadıklarını” kabul ediyor. Raporda imzası olan askeri analistler, grubun yeni oluşan koşullara uyum sağlamada önemli bir beceri gösterdiği, savaşçılarının taktiklerini değiştirdiği, daha küçük gruplar halinde hareket etmeye başladıkları ve İsrail birliklerine devamlı surette pusular kurup saklandıklarını belirtiyor. HAMAS binlerce kayıp vermiş olsa da mevcut ve eski İsrailli askeri yetkililer, Filistinli grubun amacının her şeyden önce bu çatışmada ayakta kalmak olduğunu öne sürüyor.

RAPORA GÖRE HAMAS'IN KAYIPLARI DAHA AZ
 
İsrail Ordusu kara harekatının başlangıcından bugüne kadar yaklaşık 9 bin, 7 Ekim günü ise bin Filistinli savaşçının etkisiz hale getirildiğini ileri sürüyor. İsrailli yetkililerin açıkladığı HAMAS kayıpları, ABD istihbarat raporundaki yüzde 20 ila yüzde 30'luk tahminin üzerinde. WSJ'nin haberinde, İsrail'in yaralı HAMAS savaşçılarının kalıcı olarak savaş dışı bırakıldığına ilişkin değerlendirmesinin de ABD'ninkinden çok daha yüksek olduğunun altı çizildi. ABD savaştan önce Filistinli grubun 25 ila 30 bin savaşçısı olduğunu tahmin ediyordu.

WSJ'ye göre ABD askeri doktrini, savaşçılarının yüzde 25-30'unu kaybeden “konvansiyonel bir gücün” muharebe açısından etkisiz kabul edileceğini belirtiyor. Fakat diğer yandan geçtiğimiz günlerde The New York Times'ın açıkladığı bir başka raporda da belirtildiği üzere HAMAS'ın Gazze'nin altındaki “550 ila 700 km” olduğu düşünülen ve “direşin askeri çekirdeğini” oluşturan tünellere erişimini sürdürmesi ayrıca yoğun kentsel alanda düzensiz ordu stratejileri kullanması Filistin direnişini ayakta tutuyor.

TOPARLANMA BULGULARI
Topyekûn saldırılara rağmen HAMAS'a hala diz çöktürülememiş olması İsrail'de, Netanyahu hükümetinin savaş hedeflerine ulaşıp ulaşamayacağı konusunda soru işaretleri yaratıyor. WSJ'nin açıkladığı raporda Filistinli grubun toparlanmaya başladığına dair birtakım işaretler olduğuna da yer verildi. Buna göre HAMAS, büyük bölümü İsrail hava saldırıları ve çatışmalarla tahrip edilen kuzey Gazze sokaklarında devriye gezmek üzere küçük polis ve acil servis grupları oluşturarak otoritesini yeniden tesis etmeye başlıyor.

 Nitekim geçtiğimiz günlerde aşırılıkçı açıklamalarıyla tanınan İsrailli milletvekili Avigdor Liberman da bu konuyu işaret etmişti. Gazze'de Filistinli polislerin görülmesini “iğrenç” olarak tanımlayan Liberman, “Gazze'de son günlerde ortaya çıkan, HAMAS polislerinin eski rutinlerine dönmüş gibi göründüğü, Gazze'nin prestijli mahallesi Al-Rimal'de tutuklama raporları düzenledikleri, Cibaliye'deki pazarların ellerine geçen her şeyi satın alan insanlarla dolup taştığı ve Şifa Hastanesi'nin ameliyatlar dahil tam faaliyete döndüğü” görüntüler karşısında dona kaldığını belirtmişti.

YENİDEN HAKİMİYET
Tüm bunların üzerine geçtiğimiz günlerde HAMAS'ın İsrail'e 50 roket fırlatması Tel Aviv'de ciddi endişeyle karşılandı. Tedirginliğin sebebi oluşan zarardan ziyade roketlerin Gazze'den fırlatıldığı yer: İsrail güçleri 50 roketli saldırıdan sadece bir gün önce tam olarak da bu noktaya ağır bir askeri operasyon düzenlemişti. Buna rağmen saldırının bu noktadan yapılmış olması Filistinli grubun İsrail güçleri tarafından sürekli kontrol edilmeyen veya edilemeyen bölgelerde yeniden hakimiyet kurabileceğini gösteriyor. Bilindiği üzere İsrail Ordusu bazı birliklerini Gazze'den çekiyor bu da kontrol altında tutulan bölgelerin sayısını azaltıyor. Ayrıca geçtiğimiz günlerde İsrail basınına konuşan bir askeri yetkili, Gazze Şeridi'ndeki İçişleri Bakanlığına bağlı HAMAS yetkililerinin Gazze'ye geri döndüğünü belirtti.

YA REHİNELER YA HAMAS
Tel Aviv hükümetinin koyduğu bir başka savaş hedefi de rehinelerin kurtarılması. İsrail Savaş Kabinesinin bu konuda ikiye bölündüğü biliniyor: Bir yanda Netanyahu'nun başını çektiği rehineleri kurtarmak için Gazze üzerindeki baskıyı arttırmak isteyen sertlik yanlıları diğer yanda muhalefetin öncülük ettiği rehinelerin serbest kalması için HAMAS ile anlaşma isteyenler.

The New York Times'ın İsrail Ordusu komutanlarının açıklamalarına dayandırdığı haberine göre İsrail hükümetinin rehineleri serbest bırakma ve HAMAS'ı yok etme hedefleri “birbiriyle bağdaşmıyor.” Komutanlara bakılırsa eğer asıl hedef HAMAS'ı ortadan kaldırmak ise İsrail Ordusunun “muhtemelen rehinelerin hayatına mal olacak” uzun bir savaşa girmesi gerekecek ki Başbakan Netanyahu'nun açıklamaları bu yönde. Gazeteye konuşan üst düzey askeri yetkililerin, 100'den fazla rehinenin serbest bırakılmasının askeri kanallardan ziyade diplomatik yollarla sağlanabileceği sonucuna vararak “hükümetin Gazze stratejisinden duydukları hayal kırıklığını” özel olarak ifade ettikleri kaydedildi.

Dünyanın üç aydan fazla süredir sessizce izlemekle yetindiği Gazze soykırımında şehit edilen Filistinlilerin sayısı 25 bine yükseldi.

İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ne aylardır sürdürdüğü saldırılarda öldürülen Filistinlilerin sayısı 25 bini geçti, yaralı sayısı 62 bin 388'e çıktı. Gazze'deki Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, son 24 saatte 165 Filistinlinin İsrail saldırılarında şehit olduğu, 280 kişinin yaralandığı belirtildi. Saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hâlâ enkaz altında olduğu kaydedilen açıklamada, sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bunlara ulaşmakta zorluk yaşadığı aktarıldı.

 BİNLERCE ENKAZ, KALDIRILMAYI BEKLİYOR
Öte yandan İsrail ordusunun, 7 Ekim'den bu yana yoğun şekilde bombaladığı Gazze Şeridi'nde yıkılan binlerce bina, kapanan cadde ve sokaklardaki molozlar basit ekipman ve çok kısıtlı imkanlarla kaldırılmaya çalışılıyor. Gazze'nin kuzeyinde çoğunluğu gönüllülerden oluşan sivil savunma ekipleri, ambulansların ve vatandaşların geçişini kolaylaştırmak amacıyla birkaç gün önce sokak ve caddelerin açılması için bir girişim başlattı. Çok kısıtlı imkanlarla ellerindeki ufak tefek malzemelerle yıkılan binlerce bina, kapanan cadde ve sokaklardaki molozları kaldırmaya çalışan ekipler, sabah erkenden kalkarak arı kovanı gibi çalışmalarını sürdürüyor.

İsrail ordusu, 7 Ekim'den bu yana bombaladığı Gazze Şeridi'nde belediyeye ait ağır ve orta ölçekli araçların yaklaşık yüzde 70'ini kasıtlı olarak hedef alarak hizmet dışı bıraktı. Saldırıların başlangıcından bu yana sivil savunma biriminden yaklaşık 45 kişi şehit edildi, tamamen tahrip olan ambulansların sayısı da 121'e ulaştı.

 İran'ın BM Daimi Temsilcisi Said İrevani, "İran'ın terörle mücadele operasyonları uluslararası hakuka tam uyum içinde yürütüldü" dedi.
 

İran'ın BM Daimi Temsilcisi Said İrevani, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ve BM Güvenlik Konseyi dönem başkanına hitaben mektup yazdı.

İrevani mektubunun bir bölümünde şu ifadeleri kullandı:

"İran terör eylemlerine maruz kalan en onemli ülkelerden biridir ve düzenlenen terörle mücadele operasyonları uluslararası hukuka tam uyum içinde yürütüldü. Bu operasyon, terör örgütlerinin Suriye ve Irak'taki üs ve tesislerine yönelik yapılmıştır.

İran'ın terörle mücadele operasyonu, geçenlerde Kirman'da IŞİD ve ona bağlantılı gruplar tarafından düzenlenen ve çocuk ve kadınların da bulunduğu 100'den fazla masum sivilin şehit olması ve çok sayıda kişinin yaralanmasıyla yol açan terör saldırılarına tepki olarak gerçekleştirildi".

İran Devrim Muhafızları Ordusu Irak ve Suriye'deki İran karşıtı terörist grupların ve casusların karargahlarını balistik füzelerle hedef almıştı.

Devrim Muhafızları Ordusu, Suriye'nin İdlib ve Kuzey Irak'ta Erbil'e atılan balistik füzelerin sayısını 24 olarak açıklamıştı.

Suriye'nin İdlib kentine 4 adet orta menzilli "Hayber Şiken" füzenin Huzistan'dan ateşlendiği belirtilen açıklamada, Kuzey Irak'ın Erbil kentine 4 adet Kirmanşah'tan, 7 adet de Doğu Azerbaycan'dan balistik füze ateşlendiği kaydedilmişti.

Açıklamada, yine 9 adet çeşitli özellikte füzenin Suriye'nin farklı bölgelerine atıldığı ifade edilmişti./mehr

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Pakistanlı mevkidaşı Jalil Abbas Jilani ile telefonda görüştü.
 

Görüşmede Emir Abdullahiyan, İran’ın kardeş ve dost ülke Pakistan'ın ulusal egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu vurgulayarak, ''Pakistan'ın egemenliği ve toprak bütünlüğü İran için büyük önem taşıyor.’’ dedi.

Pakistan'ın güvenliğini İran’ın güvenliği olarak değerlendiren Emir Abdullahiyan, Ceyşü'l-Adl’ın iki ülkenin ortak güvenliğine karşı faaliyet gösteren bir terör örgütü olduğunu belirterek, Pakistan'dan İran topraklarına sızan söz konusu örgütün ülkede meydana gelen terör saldırılarının sorumluluğunu defalarca üstlendiğine dikkat çekti.

İran Silahlı Kuvvetlerinin Pakistan’daki terörle mücadele operasyonunun İranlı terör örgütüne (Ceyşü'l-Adl) yönelik olduğunu anlatan Emir Abdullahiyan, icra edilen operasyonda hiçbir Pakistan vatandaşına saldırı yapılmadığını belirtti.

Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan, terörizm meselesinin yanı sıra ikili işbirliği konusundaki görüşmelerin de sürdürülmesinin önemli olduğunu dile getirdi.

Pakistanlı bakan da terörle mücadelenin önemine değinerek, ''İran'ın güvenliği aynı zamanda Pakistan'ın da güvenliğidir ve Pakistan topraklarında İran'a karşı herhangi bir tehdit oluştuğunda İslamabad buna karşı harekete geçmiştir.'' diye konuştu./mehr

 İran’ın Tasnim haber ajansı, Devrim Muhafızları’nın, terör örgütü  Ceyş el-Adl’in Pakistan’ın Belucistan Eyaleti’ndeki iki önemli merkezinin füzeler ve İHA’larla vurarak imha ettiğini bildirdi.
 

Hedef alınan bölge, Ceyş-i Adl grubunun en büyük karargâhlarından birinin bulunduğu Pakistan'ın Belucistan eyaletindeki Koh Sabz adı verilen bölgedir.

Bunun İran’ın Pakistan topraklarındaki hedeflere yönelik ilk saldırı olduğu kaydedildi.

İran’ın güneydoğusundaki Sistan ve Belucistan vilayetindeki Rask bölgesinde, 12 polisin hayatını kaybettiği ve 7 kişinin daha yaralandığı bir saldırı gerçekleşmişti. Saldırıyı Ceyş el-Adl örgütü üstlenmişti.

  Siyonist İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentine saldırılarında 13 Filistinli şehit oldu.
 

Filistin haber ajansı WAFA'da yer alan habere göre, havadan ve karadan yapılan saldırılarda onlarca Filistinli de yaralandı.

Siyonist rejim savaş uçakları, Han Yunus'un batısında Filistinlilerin yaşadığı evleri hava saldırıları ve topçu ateşleriyle hedef aldı.

Saldırılarda 13 Filistinli şehit oldu.

İşgalci İsrail'in, Filistin Kızılayına bağlı Nasır Hastanesi ve Emel Hastanesi çevresini bombalaması hastanelerde ciddi hasara yol açtı.

Öte yandan, Filistin resmi ajansı WAFA'nın haberine göre, Siyonist İsrail'e ait bir insansız hava aracı (İHA) Nablus'un doğusundaki Balata Mülteci Kampı yakınlarında bir aracı vurdu.

İşgalci rejim güçlerinin, ekiplerin müdahalesine izin vermediği ve aracın patlayarak alev aldığı aktarıldı.

Araçta bulunan Filistinlilerden şehit ve yaralananlar olduğu kaydedildi.

Bir kişinin naaşına ulaşıldı, bazı Filistinlilerin naaşını ise Siyonist İsrail güçleri aldı.

Filistin Kızılay’ından yapılan açıklamada ise işgalci İsrail güçlerinin bölgeden çekilmesinin ardından bir Filistinlinin naaşına ulaşıldığı belirtildi.

Açıklamada, İsrail güçlerinin bölgeden çekilmeden önce vurulan araçtaki bazı Filistinlilerin naaşlarını da alıp götürdüğü ifade edildi.

Görgü tanıklarından alınan bilgiye göre, işgalci İsrail güçleri bu sabah Balata Mülteci Kampı'na baskın düzenledi. Siyonist İsrail güçleri kamptaki Filistinlilere gerçek mermi ve göz yaşartıcı gazla müdahale etti.

İşgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te 7 Ekim bu yana Siyonist İsrail güçleri ile yasa dışı Yahudi yerleşimcilerin saldırılarında 355 Filistinli şehit oldu.

 Arap dünyasının önde gelen analistlerinden Abdel Bari Atvan, İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları’nın MOSSAD karargâhına ve teröristlere yönelik füze saldırısının önemli mesajlarının analizi hakkında şu ifadelerde bulundu: ‘Bu operasyonlar Tel Aviv ve Washington'a güçlü bir mesaj gönderdi ve bu operasyonlar bölgede İran öncülüğünde yeni bir aşamaya girildiğini gösteriyor.’
 

Arap Dünyasının önde gelen analistlerinden ve Rey el-Yevm Gazetesi Baş editörü Abdel Bari Atvan, İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları Ordusu'nun geçtiğimiz günlerde bölgedeki Siyonistlere ve teröristlere yönelik operasyonlarının mesajlarını ve stratejik boyutlarını analiz ettiği makalesinde şunları yazdı: ‘Devrim Muhafızları'nın Erbil'deki MOSSAD casusluk servisinin karargâhına, ayrıca teröristlerin İdlib, Suriye ve diğer bölgelerdeki karargahlarına yaptığı füze saldırısı, sadece hedefleri vuran füzelerin şiddeti ve isabetliliği nedeniyle değil, aynı zamanda bu saldırıda kullanılan füzelerin kalitesi ve boyutları nedeniyle İran'ın saldırı operasyonlarında benzeri görülmemiş bir ilerleme kaydettiğini gösteriyor.

İran'ın MOSSAD ve IŞİD'e yönelik füze saldırısının mesajları hedeflenen taraflara ulaştı ve bu makalede bu konudaki birkaç önemli noktaya değineceğiz:

* İlk nokta, İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları Ordusu'nun ilk kez Suriye'de ve ayrıca Irak'ın Erbil kentinde 1230 kilometre mesafedeki mevzileri hedef alabilen hassas füzeler kullanıyor olmasıdır.

*İkinci nokta, İran Devrim Muhafızlarının operasyonu, İranlılara yönelik içeride ve dışarıda gerçekleştirilen suikastlara ve terör eylemlerine, özellikle de geçtiğimiz günlerde Kirman’da 84 kişinin şehit edilmesiyle sonuçlanan terör suçuna karşı intikam amaçlı bir yanıttı. Devrim Muhafızları'nın füze saldırısının hedef aldığı MOSSAD karargâhı bu suç ve cinayetin (Kirman’daki terör saldırısı) arkasındaki merkezdir.

* Üçüncü nokta ise İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun bu operasyonlar hakkında açıkça dile getirdiği açıklamalarla ilgilidir.

* Dördüncü nokta, bu misilleme saldırısının çok hızlı bir şekilde ve Siyonist rejimin ve terörist grupların suç ve terör eylemlerinden birkaç gün sonra gerçekleştirilmiş olması ve "doğru zaman ve yer" denkleminin artık geçerli olmamasıdır.’

Abdel Bari Atvan yazısının devamında şu ifadelerde bulundu: ‘Buradan ulaşmak istediğimiz öncelikli sonuç, İran İslam Cumhuriyeti'nin doğrudan Amerika ve bölgedeki müttefikleriyle karşı karşıya gelerek Suriye ve Irak cephelerini harekete geçirmesidir. İran'ın doğrudan ve net mesajı, doğru zamanda ve yerde yanıt aşamasını geçtiği, yani artık her türlü saldırıya çok hızlı yanıt vereceğidir. Aslında şimdi ABD ve Siyonist rejimin saldırılarına doğrudan yanıt vermenin tam zamanı ve yeridir.

İran Devrim Muhafızları, Erbil'de MOSSAD’ın önemli bir karargâhını yerle bir etti ve tehdit ve açıklamalara asla aldırış etmedi. Artık bölgede İran İslam Cumhuriyeti öncülüğündeki direniş ekseninin başladığı ve yön verdiği farklı bir aşamayla karşı karşıyayız ve "stratejik sabır" dönemi sona ermiş gibi görünüyor.

Bu yeni aşamanın özellikleri, Yemen, Güney Lübnan, Suriye ve Irak cephelerinde Amerikan ve İsrail hedeflerine füze ve İHA saldırıları, İsrail gemilerine ve İsrail'e gidecek tüm gemilere el konulması şeklinde gerilimin tırmanmasında görülebilir. Bu, İran'ın Washington ve Tel Aviv'e “Ya bundan ders alırsınız ya da sonunda ağır bir bedel ödersiniz” yönünde güçlü bir mesajıdır.’

İran’ın 15 Ocak gecesi Irak ve Suriye’deki hedeflere uzun menzilli füzelerle düzenlediği operasyon, Tahran’ın ilk en uzun menzilli harekatı niteliğiyle dikkat çekiyor. İran Devrim Muhafızları harekât sırasında toplamda 24 füzenin atıldığını açıkladı. Bunların 11’i Irak’ın kuzeyindeki, 4’ü İdlib’deki, 9’u da Suriye’nin farklı bölgelerindeki hedeflere atılmış. Birinci mesaj İsrail’e.

Hem İsrail’in bölgedeki örtülü faaliyetlerini yürüttüğü karargâhların hedef alınması hem de fırlatılan füzelerin menzili ile bu mesaj veriliyor. İran’ın vurduğu kuvvetler, Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ve onunla işbirliği içindeki DEAŞ’ın Horasan şubesi, yine onlarla iç içe geçmiş bir yapı olan Türkistan İslam Partisi (TİP) ve Irak’taki MOSSAD’ın “güvenli evleri”. Evleri diyoruz çünkü Falcon Grup adlı şirketin sahibi olan Peşrev Dızayi’nin villasının yanı sıra Irak’ın kuzeyinde başka noktalara da füze isabet ettiğine dair bilgiler var. Hatta Reuters’in iddasına göre Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin istihbarat yöneticilerinden birinin evinin ve bir istihbarat merkezinin de vurulduğu bildiriliyor (Reuters, 16 Ocak 2024).

NEDİR BU FALCON GRUP?
 
İran’ın MOSSAD merkezi diye nitelediği Erbil yakınlarındaki villanın sahibi Peşrev Dızai, Falcon Grup adlı bir şirketin sahibi. Aynı zamanda Empire Holding adlı bir şirketin da başkanı. Falcon Grup, Irak genelinde faaliyet gösteren en büyük özel güvenlik şirketlerinden başında geliyor. Açık kaynaklardaki bilgilere göre, Peşrev Dızai’nin yükselişi 2003 yılındaki Amerikan işgaliyle başlıyor. Daha önce İsveç’te yaşayan Dızai, 2003 yılında Irak’ın kuzeyine dönüyor. O dönem Barzani istihbaratı Parastin’in tepesinde olan şimdiki Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesrur Barzani’ye çok yakın bir kişi. Doğrudan CIA ve MOSSAD unsurlarınca örgütlenen Parastin’in başındaki Mesrur Barzani’nin MOSSAD ile derin bağları bulunuyor.

Peşrev’in sahibi olduğu Falcon Güvenlik’in personelinin kilit görevlerini “eski” ABD askerleri yürütüyor. Falcon Güvenlik’e, işgalden sonra kurulan yeni Irak Ordusu’nun eğitimi için açılan Al Kasik askeri üssünün güvenliğini sağlama ihalesi Haziran 2004’te verilmiş. Bu, o dönemde, ABD’nin bir Iraklı şirkete verdiği ilk ihale. Bu ihaleler için, Amerikan Savunma İstihbarat Örgütü’nün (DNI) ve CIA’nın temiz kağıdı (klerans) vermesi zorunlu. Falcon Güvenlik’e, ardı ardına ABD’nin resmi kurumları ve ABD-İsrail bağlantılı şirketlerin güvenliğini sağlama işleri verilmiş. Barzani peşmergesinin eğitim, lojistik ve cephane gibi ihtiyaçlarını da karşılayan Dızayi gücüne güç katarak bugünkü noktaya ulaşmış. Kısacası, Peşrev Dızayi’nin sahibi olduğu şirket, ABD ve onunla birlikte çalışan İsrail’in Irak’ta kılıf olarak kullandığı önde gelen organizasyonlardan.

İRAN VE TÜRKİYE’NİN DÜŞMANLARI ORTAK
İran’ın İdlib’de vurduğu DEAŞ’ın Horasan şubesi, İran, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Afganistan, Tacikistan, Pakistan ve Çin’e karşı örtülü operasyonlar yürütmek üzere 2015 yılında CIA ve ABD Özel Operasyonlar Komutanlığı’nca (SOCOM) imal edildi. Daha önce farklı ülkelerde farklı adlar altında faaliyet gösteren çeşitli terörist grupların üyeleri tarafından kuruldu. Bunlar arasında Özbekistan İslami Hareketi ve Tahrik-i Taliban Pakistan gibi örgütler de var. Suriye’nin kuzeybatısında Türkiye sınırında HTŞ’nin kontrolü altındaki İdlib bölgesinde yuvalanan bu grup, Suriye’den başlayıp özellikle Irak’ın kuzeyinden ve kimi zaman da Türkiye üzerinden Orta Asya’ya uzanan ve iki yönlü olarak CIA’nın örgütlediği terörist trafiğiyle faaliyetlerini sürdürüyor. Bu trafik, yasadışı olarak çeşitli yöntemlerle gerçekleştiriliyor. Özellikle Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’dan örgütlenen gruplar ile Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nden kaçıp gelen unsurlar, bu ülkelerdeki devlet denetimi dışındaki alanlardaki kamplarda teorik ve pratik eğitimlerden geçiriliyor. Farklı yollarla Suriye’ye getirilen teröristler, buradaki saha eğitimlerinin ardından yeniden Orta Asya’ya ve diğer bölgelere çeşitli yöntemlerle götürülüyor. 2017 yılbaşında İstanbul’daki Reina baskınını yapan Abdülkadir Masharipov adlı terörist de aynı güzergahlardan geçirilerek getirilmiş, aynı yöntemlerle yetiştirilmişti.

TERÖRÜ KAYNAĞINDA KURUTMAK İÇİN…
 
İran’ın vurduğu bir diğer hedef, Türkistan İslam Partisi. İdlib bölgesinde, eskiden Doğu Türkistan İslami Hareketi adını kullanan, Çin’in Sinciang Uygur Bölgesi’nde devşirilen unsurların örgütlendiği Türkistan İslam Partisi, DEAŞ ve HTŞ ile iç içe. Fırat Kalkanı Harekatı’ndan itibaren Türkiye’nin karşısında yer alan bu örgüt, Mehmetçiği hedef alan saldırılar da düzenlemişti.

DEAŞ, HTŞ ve onların kucağındaki Türkistan İslam Partisi adlı örgüt, Türkiye için çok ciddi güvenlik riski oluşturuyor. Bu örgütlerin faaliyet gösterdiği İdlib’de Şam yönetiminin otoritesinin olmaması, Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından tehdit yaratıyor. Kamuoyunda çok tartışılmıyor ama güvenlik güçleri Türkiye’nin farklı bölgelerinde sık DEAŞ’a yönelik operasyonlar yapıyor. Bu operasyonlar sonucunda Türkiye’de düzenlenecek saldırılar önleniyor. Aynı zamanda CIA ve MOSSAD’ın yasadışı terörist trafiğine darbe de vuruluyor. Fakat, terörü kaynağında kurutmak için İdlib bölgesindeki otorite boşluğunun ortadan kaldırılması zorunlu. Toplam olarak değerlendirecek olursak, İran’ın vurduğu hedefler incelenince açıkça görülüyor: Vurulan hedefler sadece İran’ın değil Türkiye’nin de düşmanlarıdır.

Fikret Akfıra

Perşembe, 18 Ocak 2024 02:45

Erbil’de vurulan villanın sırları

İran’ın MOSSAD merkezi olduğu gerekçesiyle bombaladığı Erbil’deki villaya dair yeni ayrıntılar ortaya çıktı. İran ve Irak basını, bombalamada öldürülen İsrailliler olduğu iddiasıyla bazı pasaport bilgileri ve şahısların ilgili bölgelerde çekilmiş fotoğraflarını paylaştı

İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun, ABD ve İsrail’in İran’a yönelik terör faaliyetlerine yanıt olarak Irak ve Suriye’de bazı noktaları vurması üzerinden başlayan tartışma sürüyor. Tartışmaların odak noktasında ise Erbil’de ‘casusluk yuvası’ olarak adlandırılan Iraklı iş insanı Peşrew Dizayi’nin villası var. Operasyonun ardından ‘İran sivillerin evini bombaladı’ diye bir propaganda başlatıldı. İran Resmi Haber Ajansı Fars, operasyonda 4 üst düzey MOSSAD ajanının öldürüldüğünü haberleştirmişti. İranlı güvenlik kaynakları da vurulan noktaların MOSSAD ile bağlantılı yerler olduğunu duyurdu. Operasyonun yapıldığı sırada villadakilerin toplantı halinde olduğu bildirildi. Lübnan Merkezli El Meyadin televizyonu da İran karşıtı grupların önümüzdeki günlerde bu villada bir araya getirilerek yeni terör saldırılarının planlanması için toplantı düşünüldüğüne dair bir haber servis etti. İran ve Irak basınında füze saldırısında öldürülen İsrailli kişilerin kimlik bilgilerine dair önemli ayrıntılar yer aldı.

 

O İSRAİLLİLER ERBİL’DE NE YAPIYOR?
Yayınlanan 4 İsrail pasaportunun üstünde Avi Hen, İsrael Shraiber, Barak Adika ve Shimon Malka yazılı. Aynı şahısların Erbil’de peşmergeler ile çekilmiş çeşitli fotoğraf ve videoları da sosyal medyada paylaşıldı. İsrailli şahısların bazı fotoğraflarının, vurulan villada çekildiği de ortaya atılan iddialardan oldu. Adı geçen şahısların bazı fotoğraflarda bilgilendirme toplantısı yaptığı veya silah taşıdığı görüldü.

İran’ın operasyonunda villa sahibi Iraklı iş insanı Peşrew Dizayi öldürülmüştü. İran’a yönelik terörün finansmanını sağladığı belirtilen Peşrew Dizayi’nin sahibi olduğu Falcon Grup’a bağlı güvenlik ve koruma şirketinin MOSSAD ajanlarının bölgedeki faaliyetleri için bir kılıf olduğu belirtildi. Aynı zamanda şirkette eski ABD ordusu mensuplarının da istihdam edildiği kaydedildi. Dizayi’nin PKK/PYD’nin Suriye’de işgal ettiği alanlarda çaldığı Suriye petrollerinin İsrail’e ulaştırılmasında da rol aldığı iddia edildi.

İran Devlet Televizyonu Seda ve Sima da 27 Kasım 2020 yılında İsrail’in saldırısında hayatını kaybeden İranlı nükleer bilimci Muhsin Fahrizade’ye yönelik suikast planının bu villada yapıldığını belirtti. İran Yarı Resmi Haber Ajansı Tasnim villadaki toplantıda Irak Kürdistan Demokrat Partisi Yüksek Güvenlik Konseyi Başkanı "Eji Emin" lakaplı "Süleyman Emin Nadir"in de bulunduğunu işaret eden bazı veriler olduğunu yazdı. Habere göre, Fahrizade suikastinde rolü olduğu belirtilen Emin, İran’ın son operasyonunda muhtemelen ölen kişilerden biriydi. Ancak buna dönük henüz netleşmiş bir bilgi bulunmadığı kaydedildi.

 

 İRAN’DAN BM’YE ERBİL VE İDLİB MEKTUBU
Diğer yandan İran, yapılan operasyonları Birleşmiş Milletler’de de kayda geçirmek için harekete geçti. İran'ın Birleşmiş Milletler Büyükelçisi ve Daimi Temsilcisi Emir Said İrevani, BM Genel Sekreterliğine konuya dair bir mektup yazdı. Mektupta, “Terörizmin başlıca kurbanlarından biri olan İran İslam Cumhuriyeti'nin uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler Şartı'na dayalı olarak doğuştan gelen meşru müdafaa hakkının uygulanması hususunda terörle mücadele operasyonlarını yürüttüğünü ve bu operasyonların terör örgütlerinin Suriye ve Irak'taki üs ve tesislerine yönelik saldırıları içerdiğini belirtmek isterim.” denildi.

İran’ın Irak ve Suriye başta olmak üzere bölge ülkelerinin toprak bütünlüğüne sarsılmaz bir bağlılık içinde olduğunu hatırlatan Büyükelçi İrevani, “İslam Cumhuriyeti'nin terörle mücadele operasyonları, terörist grupların üslerinin hassas bir şekilde hedeflenmesi ve İran'ın uluslararası yükümlülüklerine, özellikle de uluslararası insancıl hukuka tam uyum doğrultusunda yürütülmektedir. Ayrıca İran, egemenliğini, ulusal güvenliğini ve vatandaşlarını her türlü tehdide veya saldırıya karşı korumaya yönelik uluslararası hukukta tanınan doğal haklarını yineliyor. Bu taahhüt, İran'ın kendi çıkarlarını koruma ve sınırları içinde barış ve güvenliği sürdürme konusundaki kararlılığını göstermektedir.” ifadeleri yer aldı.

 

‘2 BİN KİLOMETRELİK FÜZELERİMİZ DE VAR’
Balistik füze operasyonuna dair bir değerlendirme de İran Savunma Bakanı Emir Aştiyani’den geldi. Aştiyani, "Ulusal çıkarların ve halkımızın savunulması konusunda sınır koymuyoruz ve bunu yetkiyle yapıyoruz. Terörü dünyanın her yerinde kınıyor, halkımızın haklarını ihlal eden her türlü eyleme tepkimizi gösteriyoruz. Ülkelerin egemenlik ve çıkarlarına, ülkelerin hak ve kanunlarına saygı duyuyoruz. Ama kimsenin sınırlarımızda fesat çıkarmak istediğini kabul etmiyoruz. Eğer İslam Cumhuriyeti'ni herhangi bir bölgeden tehdit ederlerse tepkimizi göstereceğiz." dedi.

İdlib’deki hedeflerin yaklaşık 1200 kilometre uzaklıktan vurması hakkında da konuşan Aştiyani, “Biri Hayberşeken olmak üzere 2000 km menzilli, çeşitli savaş başlıklı farklı tipte füzelerimiz var ve bunları ihtiyaç duyduğumuzda kullanıyoruz, dünyada bir füze gücüyüz. Askeri silahlar konusunda Savunma Bakanlığı harika şeyler yaptı ve yapıyor. Bu çalışmalarımızı farklı sektörlerde yerlileştirme ve ekipman imalatı yoluyla sürdürmeyi düşünüyoruz, helikopter konusunda da bu konunun takipçisiyiz." değerlendirmesi yaptı.

 

İRAN O GRUBU DA ES GEÇMEDİ
Pazartesi gününü Salıya bağlayan gece Irak ve Suriye’deki terör noktalarını vuran İran, Salı günü akşam saatlerinde Pakistan sınırındaki Ceyş-ül Adl terör örgütünü de bombaladı. Füzenin yanı sıra intihar dronlarının da kullandığı operasyonda örgüte ait iki merkez imha edildi. Pakistan Dışişleri Bakanlığının kınadığı operasyonu, terör örgütü de yaptığı açıklama ile doğruladı. İran Dışişleri Bakanlığı gelen tepkilerin ardından bir açıklama yaptı. Açıklamada, "Pakistan'da hedeflediğimiz 'teröristler' İsrail ile bağlantılıydı." denildi.

Terör örgütü, merkezilerinin 6 dron ve çok sayıda füzeyle vurulduğunu açıkladı. Dün de gün içinde bölgede sıcak gelişmeler yaşandı. Sistan-Belucistan eyaletine bağlı Rask şehrine yakın noktada devriye faaliyeti yürüten İran sınır birlikleri ile teröristler arasında çatışma çıktı. Sınırı geçmek istedikleri sırada fark edilen ve durdurulmak istenen teröristlere ait çok sayıda mühimmat, patlayıcı ve bomba yapımında kullanılan malzemelerin ele geçirildiği duyuruldu. İran Yarı Resmi Haber Ajansı Tasnim, bölgede yapılmak istenen güçlü bir terör saldırısının önlendiğini haberleştirdi. Mezhepsel temellerle kurulan ve Ceyş-ül Zulm olarak da bilinen örgüt 16 Aralık’ta Sistan Belucistan eyaletine bağlı Rask şehrindeki bir polis karakoluna baskın girişiminde bulunmuştu. Saldırıda 12 polis hayatını kaybetmişti. İran da olayın ardından Pakistan İran sınır hattındaki güvenlik önlemlerini artırarak sorumlularına yönelik helikopter destekli operasyon başlatmıştı.

Pazar, 14 Ocak 2024 08:40

İsrail’in Hizbullah Çıkmazı

 Gazze’den sonra, hatta Gazze savaşının bitişini beklemeden Lübnan cephesinin açılacağına dair kum saati akmaya başladı. İsrail hem Hizbullah karşısında caydırıcılığını yeniden kurmak hem de kuzeyde evlerini terk eden 84 bin ila 230 bin Yahudi’yi geri döndürmek için savaşı göze almış gibi yapıyor. Sınır boyunca boşalan yerleşimleri eski haline döndürmenin ötesinde Lübnan içinde askersizleştirilmiş bir tampon bölge istiyor.
Sınırın iki yakasında karşılıklı salvoların tam tekmil bir savaşa evrileceğine dair korkular her geçen gün biraz daha artıyor. Bunu bertaraf etmeye dönük çoklu diplomasi de nefes tüketiyor.

*** 

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu 8 Ocak’ta kuzeyde Kiryat Şimona yerleşimindeki 769. Bölge Tugayı'ndan Hizbullah’a parmak salladı. İlk etapta bir savaş vaadi gibi dursa da temkinli bir tehditti. Hizbullah'la savaşa girmeden bölgede güvenliği yeniden sağlamayı tercih ettiklerini ancak savaşa da hazır olduklarını vurguladı. Gazze’nin başına gelenlerin Lübnan’ın da başına geleceğini belirterek "Kuzeyde güvenliği sağlamak için her şeyi yapacağız” dedi. İsrail yönetimi Gazze’yi ne denli cehenneme çevirirse direniş ekseninin diğer parçalarını o denli korkutacağını düşünüyor.
Savunma Bakanı Yoav Gallant da geçen Cuma "Üzerinde anlaşmaya varılmış diplomatik bir çözüm yolunu tercih ediyoruz, ancak kum saatinin ters döneceği noktaya yaklaşıyoruz" ifadelerini kullandı. Wall Street Journal’a demecinde de “Gazze’de yaptığımızı Beyrut’ta da yapabiliriz” dedi.
8 Ekim’den bu yana angajman kuralları çerçevesinde misillemelerin menzili 2-3 kilometreden başlayıp 50 kilometreye kadar genişlerken İsrail uzun bir süre Lübnan’a ödetilecek bedelin Hizbullah üzerindeki etkilerine bel bağladı. Son iki haftada direnişin liderlerini ortadan kaldırmaya yönelik saldırılar gerilimi yeni bir aşamaya taşıdı. İsrail bu şekilde doğrudan Hizbullah’a ödettirilecek bedelle sonuç almaya odaklanmış gözüküyor. Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, “Hizbullah’ın ödeyeceği bedeli artırıyoruz” derken izlenen stratejiyi de tarif ediyordu: “İsrail yerinden edilmiş insanları ya Hizbullah’a askeri baskıyı artırarak ya da yeni bir savaşa girerek evlerine döndürecek.”
 

*** 

Netanyahu’nun risk çıtasını yükseltmesi iki anlam içeriyor: Ya ABD’nin takındığı pozisyona güvenip Hizbullah’ın savaşa giremeyeceği öngörüsüyle Lübnan’da saldırıları tırmandırarak sonuç almaya çalışıyor ya da doğrudan ABD’yi savaşın içine çekecek bir oyun oynuyor.
Belli ki İsrail, ABD bölgede bütün savaş takımlarıyla caydırıcı pozisyon almışken öyle ya da böyle Lübnan’ı aradan çıkarmak niyetinde. Fakat Hizbullah’la savaşa girmek artık bir çırpıda alınabilecek bir karar değil.
Washington’dan medyaya üflenen “off the record” mesajlara bakılırsa Amerikalılar, Netanyahu’nun kendi siyasi bekası için Lübnan’a cephe açmasından endişe ediyor. Washington Post’a konuşan üst düzey yetkililer Gazze savaşının bitmesi halinde Netanyahu'nun siyasi kariyerinin de sona ereceğini ve bunu önlemek için çatışmayı genişletebileceğini düşünüyor.
Hem 7 Ekim saldırısını önlemekteki başarısızlık hem rehinelerin kurtarılamaması hem de savaşın gidişatıyla ilgili soru işaretleri Netanyahu’nun beka korkusunu artırıyor. 7 Ekim’le ilgili faturayı tamamen askerler üzerine yıkmak için uğraşıyor. Komutanlar hayli rahatsız. Savaşın yayılması Netanyahu’nun beka sorununu çözebilir.
Netanyahu’nun Lübnan-İsrail sınırında temel değişiklikler yaratma vaadini, Hizbullah’tan taviz koparmayı amaçlayan bir yaygara olarak gören Amerikalı yetkililer de var.
İsrailliler savaşın daha ilk günlerinde Hizbullah'a karşı önleyici bir saldırı önerisini Biden yönetimiyle tartışmış. Amerikalılar İran ve vekil güçlerini çatışmanın içine çekeceği ihtimaline binaen karşı çıkmış. Üst düzey bir yetkili, Biden'ın İsrailli liderlerle üç kez telefonda görüştüğü günlerin olduğunu, bu görüşmelerin bir kısmında İsrail'i Hizbullah'a saldırmaktan caydırmaya çalıştığını söylüyor. Yetkili “Bu kıyametin kopmasıyla sonuçlanabilecek bir hareket" diyor.
Cuma günü Dışişleri Bakanı Antony Blinken dördüncü turuna çıkarken özel elçi Amos Hochstein de İsrail ve Lübnan’da temaslarda bulunmak üzere bölgeye gönderildi. Amaç topyekûn bir savaşın çıkmasını önlemek.
 

***

 

Savaşın Gazze’den Lübnan’a taşacağına dair korkuları tırmandıran gelişmeler ardı ardına geldi. Öyle anlaşılıyor ki Hamas Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Salih el Aruri’nin 2 Ocak’ta Beyrut’ta öldürülmesi ve Hizbullah’ın bunu yanıtsız bırakmayacağını duyurması Amerikalıları harekete geçirdi.
Hizbullah ilk misilleme olarak 6 Ocak’ta işgal altındaki Yukarı Celile bölgesinde Carmak dağının tepesinde yer alan Meron hava kontrol üssünü 62 füzeyle vurdu. İsrail’in askeri itibarında delikler açan bir misillemeydi. Lübnan sınırına 7 km mesafedeki Meron sıradan bir üs değil. Aktarılan bilgilere göre Meron Türkiye, Kıbrıs, Suriye, Lübnan ve İsrail’in kuzeyindeki askeri trafiği kontrol eden yegâne radar üssü. Bunun bir benzeri güneyde Mitzpe Ramon’da yer alıyor. Haaretz’e göre Hizbullah saldırıda 8-10 km menzilli tanksavar füzeler kullandı. İsrail zırhlı araçlarını “Trophy" sistemiyle koruyor ama Meron’da tesisleri tanksavar füzelerden koruyacak bir önlem yok. İsrail Hava Kuvvetleri teknik arıza nedeniyle bir buçuk yıldır çalışmayan "Sky Dew" sistemini Cumartesi devreye soktu. Meron’daki darbeyi kabul eden İsrail yüzünü kurtarmak için el yükseltip 8 Ocak’ta Hizbullah’ın sınır hatlarındaki en önemli komutanı Vissam Tavil’i (Hacı Cevad) öldürdü. L'Orient le Jour’a göre Tawil güneyde Beron dahil İsrail’in askeri tesislerine yönelik saldırılarda kilit isimdi. Hacı Cevad, Hizbullah’ın bugüne kadarki en üst düzey kaybı oldu. Bunu da yanıtsız bırakmayan Hizbullah bu sefer 9 Ocak’ta sınırın 13 km güneyinde İsrail ordusunun Safed kentindeki kuzey bölgesi komuta merkezini patlayıcı yüklü İHA’larla vurdu. Misillemede menzil uzunluğu açısından bu da yeni bir eşik. Sıradaki menzile dair bahisler açık.
Yeni yıla girerken bazı tugayların Gazze’nin kuzeyinden çekilmesi Lübnan cephesine ağırlık verileceği yönünde tahminleri kızıştırmıştı. Amerikalı yetkililer Gazze’de iş tamamlandıkça İsrail’in kuzey cephesine yoğunlaşacağını öngörüyor.
 

*** 

Henüz kuzeyde bu tablo oluşmadan Amerikalıları Lübnan cephesinin açılmasını önlemeye iten faktörler vardı. Hizbullah’ın 2006’dan bu yana eriştiği cephaneliğin büyüklüğü bunların başında geliyor. Burada ABD Savunma İstihbarat Teşkilatı'nın (DIA) gizli değerlendirmesine değinmekte fayda var. WP’un eriştiği değerlendirmeye göre İsrail'in Lübnan cephesinde başarılı olması zor çünkü Gazze'deki çatışma göz önüne alındığında askeri varlıkları ve kaynakları çok zayıf bir şekilde dağılmış olacak.
Yine ABD’de öne çıkan uzman değerlendirmelerinde şu noktalar dikkat çekiyor:
- Hizbullah'ın deneyimli savaşçılarının yanı sıra uzun menzilli ve hassas silahlarla dolu cephaneliği nedeniyle geniş çaplı bir çatışma 2006 savaşında yaşananları geride bırakabilir.
- Hizbullah olası tırmanışta İsrail'in derinliklerini vurabilir, petrokimya tesisleri ve nükleer reaktörleri hedef alabilir.
- İran da bölge genelinde milisleri harekete geçirebilir.
- İsrailli pilotlar yorgun, uçaklar bakıma muhtaç halde. Ayrıca jetlere karşı Gazze’de olmayan riskler Lübnan’da tehlikeli boyutta ortaya çıkabilir.
 

*** 

İsrail, ABD’yi içine çekebileceği bir savaş olmadan Hizbullah’ı sınırların ötesine itecek bir tampon bölge kurduramayacağını biliyor. Ne var ki savaşın bölgeselleşmesi de Amerikalıların işine gelmiyor. Dışişleri Sözcüsü Matt Miller, Blinken’ın bölgeye gerilimi düşürme misyonuyla gittiğini açıklarken “Çatışmanın Gazze’nin ötesine taşması kimsenin çıkarına değil ne İsrail’in, ne bölgenin ne de dünyanın” dedi. Amerikalılara koşut Fransa da devreye girdi. İki koldan Lübnan hükümetini sıkboğaz ediyorlar. Amerikan ve Fransız yetkililer, İsrail'in kaygılarını gidermeye yardımcı olmak amacıyla Lübnan-İsrail sınırının bir kısmının Lübnan ordusunun kontrolüne geçmesini sağlayacak bir öneri üzerinde duruyor. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi’nden bir yetkili “Tüm diplomatik seçenekleri tüketmeye devam ediyoruz" diyor.
ABD ve Fransa Lübnan ordusunu sınırlarda görmek istiyor ama burada ilginç bir durum var: İsrail, Hizbullah’la hesaplaştığını söylüyor ama Lübnan ordusunu hedef alıyor. Amerikan istihbarat raporlarına göre İsrail, ABD’nin Hizbullah’ın gücünü kırmak için eğitip donattığı Lübnan ordusuna ait mevzileri en az 34 kez bombaladı.
Beyrut’a götürülen önerilerle ilgili olarak Lübnan Başbakanı Necip Mikati de "(Hizbullah'ın) Litani'nin kuzeyindeki bölgeye çekilmesini öngören bir teklif aldık ancak biz kapsamlı bir çözümde ısrar ediyoruz” diyor. Mikati çözümden sadece Gazze’ye yönelik saldırıların durması değil işgal altındaki toprakların Lübnan’a geri verilmesini de kastediyor. Bu konuları Amos Hochstein'la da konuşacaklarını belirtiyor. “Lübnan'ın haklarını yeniden tesis etmeyi başarırsak Hizbullah'ın Lübnan'ın çıkarlarından başka bir hedefi olmayacaktır" diye ekliyor.
Avrupa Birliği adına devreye giren Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell de Beyrut'tan "Hizbullah'ın savaş peşinde olmadığı sonucuna vardım" diyerek döndü.
Amerikan yönetimi de İran ve Hizbullah’ın savaştan kaçınmak istediği tespitine güvenmek istiyor ama İsrail’den emin olamıyor. Amerikalılar İsrail’in Hizbullah’a topyekûn savaş başlatma olasılığının ortadan kalkmadığını düşünüyor. İsrail, ABD’yi peşinden sürükleyeceği bir savaş olacaksa bundan geri durmayacaktır.
 

Duvar Fehim Taştekin