کارگر

کارگر

 Gazze savaşı yüzüncü gününe yaklaşırken İsrail ve Batılı hamileri hala ilan ettikleri hedeflerinin hiçbirine ulaşabilmiş değiller. İddialarının aksine Hamas’ı bitiremediler ve esirleri kurtaramadılar. Çocuklar, kadınlar ve yaşlılardan oluşan on binlerce savunmasız sivili katliama uğratmak ve yaralamaktan başka bir başarı- adına başarılı denirse elbet- sağlayabilmiş değiller. 

İsrail’in uğursuz varlığı, Filistin halkına yönelik soykırım ve onları evlerinden barklarından sürüp vatanlarını işgal etmekle geçen 75 yıllık sürede hiçbir dönemde bugünkü kadar kırılgan   olmamıştı.

Batı sulta sistemi de Batı Asya bölgesinde bugünkü kadar ciddi bir direnişle karşılaşmamıştı. ABD ve bölgedeki müttefikleri sahip oldukları üstün silah ve mali güce dayanarak Irak, Suriye ve Yemen’de son yirmi yıldan beri işgal ve katliamlarını yer yer sürdürseler de son yıllarda Direniş Ekseni tarafından gözle görülür bir şekilde geri adım atmaya zorlanmıştır.

Genelde Batı emperyalizmi özelde ABD ve İsrail sıkıştıklarında teröre başvurmaktadır. Bölgedeki terörün kaynağı hiç kuşkusuz ABD’dir. İslam İnkılabının İran’da zafere ulaştığı 1979 tarihinden beri bölgede kurulan terör örgütlerinin arkasında hep ABD ve müttefikleri olmuştur. Halkın Mücahitlerinden PEJAK’a, El Kaide’den IŞİD ve Nusra gibi tekfirci terör örgütlerine kadar onlarca terör örgütünü kuran, silahlandıran ve bölgede on binlerce masum insanı öldürten hep ABD ve bölgedeki müttefikleri olmuştur. Bu gizli saklı bir iddia da değil, bizzat Amerikan başkanları, bakanları ve askeri-istihbarat üst düzey yetkili makamlarınca da alenen itiraf edilmiştir.

İster İsrail ister IŞİD tarafından olsun son günlerde Suriye, Lübnan ve İran’da düzenlenen terör saldırılarını Amerikan-Batı yapımı terör örgütleri yapmışlardır. Çünkü savaş meydanındaki zaaflarını, yenilgilerini terör, soykırımı ve korku ortamı yaratmakla telafi edeceklerini hesaplıyorlar. Gazze’deki soykırım başta olmak üzere Lübnan, Suriye, Irak ve İran’daki son terör eylemleri hep aynı amaca yöneliktir. Bu yanlış hesaplar geçmişte olduğu gibi bundan sonra da tutmayacaktır.

Artık korkutma, tehdit ve vurup kendini güvene alma dönemi bitmiştir. Bölgede Irak, Suriye, Lübnan, Filistin ve Yemen’e kadar yayılmış İran merkezli Direniş Cephesi emperyalist güçlerin oyununu bozmaya başlamıştır ve bunun geri dönüş de olmayacaktır.

Batı bloku, bölgedeki müttefikleri ve kukla rejimler için kendilerini güvende hissetme dönemi artık geride kalmış bulunuyor. Bab’ul Mendeb Boğazı, Kızıldeniz, Umman Denizi, Fars Körfezi, Hürmüz Boğazı ve okyanuslar ya herkese güvenli olacak ya da hiç kimseye. Hürmüz’e iki bin Km ve Bab’ul Mendeb’e üç bin Km ötede Maldiv Adaları kıyısında İsrail bağlantılı yük gemisinin vurulması bunun en açık kanıtıdır.

Bu da Direniş Cephesinin yukarıda adını saydığımız Batı Asya ülkeleri ile sınırlı olmadığının ve her geçen gün doğudan batıya daha da genişlediğinin müjdecisidir.

Direniş Cephesi bileşenlerinin ilan edilmemiş bir koordine içerisinde hareket ettikleri artık inkâr edilemez bir gerçektir. Silahlarını genellikle İran’dan temin ettikleri ve İran’dan ilham aldıkları da gizli değildir. Ama bu onların İran’dan emir aldıkları anlamına gelmez. Düşmanını tanıma ve mücadele yöntemleri belirleme olgunluğuna erişmiş Direniş Cephesi bileşenleri kendi ülkelerini, haklarını savunmak için gerekli strateji ve taktikler geliştirme yeteneğine fazlasıyla sahiptirler.

Direniş Cephesi bileşenlerinin her biri bağımsız birer güç olmanın yanı sıra bir tek vücut gibidirler, vücudun bir yerine darbe geldiğinde öteki organların da acı hissetmesi misali zamanında tepki vermeleri gerektiğinin şuur ve idrakindedirler.  Bunun için her olay karşısında bir araya toplanmalarına, ortak karar almalarına da gerek yoktur, her biri görevinin bilincindedir. Yemen yasal hükümetinin -sulta sistemi tarafından kabul görmese de- Bab’ul Mendeb boğazı ve Kızıldeniz’de düşmana ait gemilerin geçişini engellemesi için veya Hizbullah’ın düzenlediği saldırılarla İsrail’in işgali altındaki yüze yakın yerleşim merkezini boşaltmaya mecbur bırakması, işgalci rejim ordusunu Kuzey’e çekerek yüzlercesini öldürüp yaralaması ve askeri üslerini tahrip etmesi için öteki bileşenlerle koordineli olması gerekmez. Direniş Cephesi bileşenleri arasındaki koordinasyon doğaldır, aynı inançtan, aynı motivasyondan kaynaklanıyor.

Ve işte Batı sulta sistemini korkutan da budur. İsrail’in varlığını korumak için her cinayete göz yuman ve destekleyen ABD’nin savaşın yayılmasını önlemek için çırpınıp durması da Direniş Cephesi’nden korktuğu içindir. Savaşın yayılması demek ABD’nin uzun sürede bölgeyi terk etmesi, bölgenin enerji kaynakları ve intikal yollarından mahrum kalması demektir. Artık silah gücüyle Direniş Cephesini korkutmak, yıldırmak ve yenilgiye uğratmak döneminin sona erdiğini anlamış olarak mevcut durumu korumaya çalışmaktadır. Bunda da başarılı olamayacakları kesindir.

Direniş Cephesinin bu örnek duruşundan ilham alacak bölgenin diğer Müslüman halkları da er veya geç kendilerine tahakküm eden rejimleri Batı sultasına karşı uyaracak, baskılayacak ve aksi takdirde İslam dünyasında yeni direniş grupları oluşacaktır. Çünkü Müslüman halklar hangi görüş ve eğilimde olurlarsa olsunlar Batı karşısında daha fazla eziklik duymak, küçümsenmek, sömürülmek istemiyor, layık olduğu izzete, baş yüceliğine kavuşmak istiyor. Bu istem ve irade karşısında hiçbir rejim duramaz ve duramayacaktır.

Ziya Türkyılmaz

Pazar, 14 Ocak 2024 05:47

Mübarek Recep Ayı

 
 Tüm İslam alemine Recep Ayı'nın başlangıcı mübarek olmasını Yüce Allah'tan niyaz ediyoruz. Mağfireti bol, Rahman ve Rahim olan Allah'tan bağışlanmayı diliyoruz.

Recep Ayının Önemi
 Ayetullah Cevad'i Amuli buyuruyor : "Bu ayın gelişi, ondan faydalanmamız açısından büyük bir nimettir. Bırakmayalım bu ayın gündüzleri ve geceleri gafletle geçip gitsin. İbadet, dua, namaz , oruç, salavat ve nihayetinde Allah'ı anmak ve bu ayda tezekkür edinmenin başka bir lezzeti var .

Recep ayı, Allah‘tan zarfiyyet ve kabiliyet isteme ayıdır. Doğrudur, yaptığımız bazı kötü şeyler bazı kabiliyet ve yetenekleri bizden aldı. Ancak, kabiliyeti veren yine de bağışlayandır. O nedenle Ondan kabiliyet talep edin, liyakat talep edin.

İmam Bakır (a.s) şöyle buyuruyor : "Hiç bir esenlik, kalbin esenliği gibi değildir. " kalbe şu nedenle kalp demişler ki bu kalp sürekli değişkendir. Kalbin işi değişim, İnkılap ve farklılaşmaktır. Eğer İnsan bu kalbi yumuşatır ve kendi yerine oturtmak isterse bu iş sabır ister. Eğer kalp , kendi ait olduğu yer ve makamda olursa emrinde olanları en güzel şekilde idare eder.

Yaratılışın gayesi ibadettir, ve ibadetin aslı ise insanın hayatının tum evrelerinde Allah'a kulu olmasıdır. Bu nedenle kulluk, bir sır ve gizemdir ki Allah Resulu (s.a.a ) şöyle buyuruyor :" insan sanki Onu görüyormuşcasına Allah ile konuşmalı ve munacaat etmelidir."

İnsan eğer kendi varlık cevherini tanır ve marifete ulaşırsa kendini ucuza satmaz. Allah‘tan ve ebediyetten gayri ne varsa insandan uzaklaşır.

 

Recep Ayı'ndaki Ameller ve Önemli Günler


Recep veya Recebu’l Muracceb (رجب یا رجب المرجب), hicri-kameri ayların yedincisidir.

Aynı şekilde Efendimizden (s.a.a) şöyle bir rivayet daha nakledilmiştir: “Her kim Recep ayında bir gün oruç tutarsa, bir ay boyunca oruç tutmuş gibi olur.”

Recep ayının ilk Cuma akşamına “Leyletü’l Regaib” denir.

  

Recep Ayının Amelleri

Müşterek Ameller

İmam Cafer Sadık’tan (aleyhi selam) nakledilen şu duayı okumak:

يا مَنْ اَرْجُوهُ لِكُلِّ خَيْر، وَآمَنَ سَخَطَهُ عِنْدَ كُلِّ شَرٍّ، يا مَنْ يُعْطِي الْكَثيرَ بِالْقَليلِ، يا مَنْ يُعْطي مَنْ سَأَلَهُ يا مَنْ يُعْطي مَنْ لَمْ يَسْأَلْهُ وَمَنْ لَمْ يَعْرِفْهُ تَحَنُّناً مِنْهُ وَرَحْمَةً، اَعْطِني بِمَسْأَلَتي اِيّاكَ جَميعَ خَيْرِ الدُّنْيا وَجَميعَ خَيْرِ الاْخِرَةِ، وَاصْرِفْ عَنّي بِمَسْأَلَتي اِيّاكَ جَميعَ شَرِّ الدُّنْيا وَشَرِّ الاْخِرَةِ، فَاِنَّهُ غَيْرُ مَنْقُوص ما اَعْطَيْتَ، وَزِدْني مِنْ فَضْلِكَ يا كَريمُ.

"Ya men ercûhu li-kulli hayr; ve âmenu sehatehu inde kulli şerr. Ya men yu'ti'l-kesîre bi'l-galîl. Ya men yu'tî men seeleh. Ya men yu'tî men lem yes'elhu ve men lem ye'rifhu bi-mes'eletî iyyake cemîe hayr'id-dunya ve cemîe hayr'il-ahire, vasrif annî bi-mes'eletî iyyake cemîe şerr'id-dunya ve şerr'il-ahire. Feinnehu ğayru mengûsin ma e'teyte ve zidnî min fazlike ya kerîm."

Anlamı: Ey her hayrını ümid ettiğim ve her kötülükte gazabından güvencede olmayı umduğum (rabbim)! Ey aza karşılık çok veren; ey rahmet ve şefkatinden dolayı isteyene de, istemeyene de veren. Sana yalvarıyorum, dünya ve ahiret hayrının hepsinden bana da nasip buyur. Bütün dünya ve ahiret şerrini benden uzaklaştır. Kendi fazl-u kereminden bana verdiğini artır ey Kerim (Allah)!

Ravi şöyle devam ediyor; sonra İmam (a.s) sol eliyle sakalını tuttuğu halde sağ işaret parmağını hareket ettirerek bu duayı okudu ve ardından şu cümleleri ekledi:

يا ذَا الْجَلالِ وَالاْكْرامِ يا ذَا النَّعْمَاءِ وَالْجُودِ يا ذَا الْمَنِّ وَالطَّوْلِ حَرِّمْ شَيْبَتِي عَلَى النَّارِ

"Ya ze'l-celâli ve'l-ikram. Ya ze'n-ne'mai ve'l-cûd. Ya ze'l-menni ve't-tavl. Harrim şeybetî ale'n-nâr."

Anlamı: Ey celal ve kerem sahibi, ey –sonsuz- nimetler ve cömertlik sahibi, ey bağış ve ihsan sahibi, şu beyaz sakalımı -cehennem- ateşine haram (yasak) kıl.

Recep ayı boyunca İmam Zeynel Abidin’den (aleyhi selam) nakledilen şu duayı her gün okumak:

يا مَنْ يَمْلِكُ حَوائِجُ السَّائلِينَ، وَيَعْلَمُ ضَمِيرَ الصَّامِتِينَ، لِكُلِّ مَسْأَلَةِ مِنْكَ سَمْعٌ حاضِرٌ وَجَوابٌ عَتِيدٌ، اللَّـهُمَّ وَ مَوعِيدُكَ، الصَّادِقَة، وَ اَيدِيكَ الفاضِلَة، وَرَحْمَتُكَ الواسِعَة، فأسْأَلُكَ اَنْ تٌصَلِّيَ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد وَاَنْ تَقْضِي حَوائِجِي لِلدُّنْيا وَالاْخِرَة، اِنَّكَ عَلى كُلِّ شَيْيِء قَدِيرٌ.

Anlamı: “Ey saillerin hacetlerini elinde bulunduran ve susanların sırrını bilen (Allah) sen her isteği anında duyar ve her isteği yerine getirebilirsin. Allah’ım! Senin vaatlerin sadık, nimetlerin bol ve rahmetin geniştir. O halde, Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet etmeni ve benim dünya ve ahiretle ilgili hacetlerimi vermeni diliyorum. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter.”

İmam Cafer Sadık’tan (aleyhi selam) nakledilen şu duayı okumak:

خابَ الوافِدُونَ عَلى غَيْرِكَ، وَخَسِرَ المُتَعَرِّضُونَ إِلاّ لَكَ، وَضاعَ المُلِّمُونَ إِلاّ بِكَ، وَاَجْدَبَ الْمُنْتَجِعُونَ إِلاّ مَنِ انْتَجَعَ فَضْلَكَ، بابُكَ مَفْتُوحٌ لِلرّاغِبينَ، وَخَيْرُكَ مَبْذُولٌ لِلطّالِبينَ وَفَضْلُكَ مُباحٌ لِلسّائِلينَ، وَنَيْلُكَ مُتاحٌ لِلامِلينَ، وَرِزْقُكَ مَبْسُوطٌ لِمَنْ عَصاكَ، وَحِلْمُكَ مُعْتَرِضٌ لِمَنْ ناواكَ، عادَتُكَ الاِْحْسانُ اِلَى الْمُسيئينَ، وَسَبيلُكَ الاِبْقاءُ عَلَى الْمُعْتَدينَ، ُاَللّـهُمَّ فَاهْدِني هُدَى الْمُهْتَدينَ، وَارْزُقْني اجْتِهادَ الُْمجْتَهِدينَ، وَلا تَجْعَلْني مِنَ الْغافِلينَ الْمُبْعَدينَ، واغْفِرْ لي يَوْمَ الدّينِ.

Anlamı: “Senden başkasının kapısına giden mahrum kalır; senden gayrisine yönelen ziyan eder; senin katından başkasına yönelen zayi olur ve senin fazlu kereminden başkasını uman kaybeder. Kapın talep edenlere açıktır; hayır ve ihsanın arayanlara ulaşır. Fazl-u keremin saillere mubah, bağışın ümit edenlere hazır, rızkın sana isyan edenlere (dahi) açıktır. Hilmin seni kastedenlere ulaşır. Kötülük edenlere iyilik etmek, senin sünnetin ve haddini aşanlarla müdara etmek senin yolundur. Allah’ım! O halde beni de hidayet edilmişlerin yoluna hidayet et. Bana da (itaatin yolunda) çaba gösterenlerin çabasını nasip buyur; beni (rahmetinden) uzaklaştırılmış gafillerden eyleme ve ceza (kıyamet) gününde beni bağışla.”

İmam Cafer Sadık’tan (aleyhi selam) nakledilen şu duayı okumak:

اَللّـهُمَّ اِنّي اَساَلُكَ صَبْرَ الشّاكِرينَ لَكَ، وَعَمَلَ الْخائِفينَ مِنْك، وَيَقينَ الْعابِدينَ لَكَ، اَللّـهُمَّ اَنْتَ الْعَلِيُّ الْعَظيمُ، وَاَنَا عَبْدُكَ الْبائِسُ الْفَقيرُ، اَنْتَ الْغَنِيُّ الْحَميدُ، وَاَنَا الْعَبْدُ الذَّليل، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ وَاْمْنُنْ بِغِناكَ عَلى فَقْري، وَبِحِلْمِكَ عَلى جَهْلي، وَبِقُوَّتِكَ عَلى ضَعْفي، يا قَوِيُّ يا عَزيزُ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ الاْوصياءِ الْمَرْضِيِّينَ، وَاكْفِني ما اَهَمَّني مِنْ اَمْرِ الدُّنْيا وَالاخِرَةِ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ.

Anlamı: Allah’ım! Sana şükredenlerin sabrını, senden korkanların amelini ve sana ibadet edenlerin yakinini diliyorum Senden. Allah’ım! Sen yücesin, azamet sahibisin; bense Senin zavallı ve fakir bir kulunum. Seni gani ve güzel sıfatlara sahipsin, bense zelil bir kulum. Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyti’ne rahmet et ve zenginliğinle fakirliğime, hilim ve sabrınla cahilliğime, gücünle zayıflığıma acı; ey güçlü ve izzet sahibi Allah’ım! Muhammed’e ve onun beğenilmiş vasileri olan Ehlibeyti’ne rahmet et; dünya ve ahiretimle ilgili önemli sorunlarımı hallet, ey merhametlilerin en merhametlisi!

Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Recep ayında 100 kere ‘اَسْتِغْفِرُ اللهَ الذى لا اِلَـهَ إلاَّ هُوَ وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ وَاَتُوبُ اِلَيْه Esteğfirullahellezi la ilahe illa hu, vehdehu la şeriyke lehu ve etubu ileyh’ derse ve bunu sadaka ile tamamlarsa Allah onun sonunu rahmet ve mağfiretle hatmeder. Kim dört yüz defa söylerse Allah yüz şehidin sevabını kendisine verir.”

Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim 1000 defa: “la ilahe illallah”; “Allah’tan başka ilah yoktur” zikrini okursa Allah Teâlâ onun için 100 bin iyilik yazar ve onun için cennette yüz şehir bina eder.”

Rivayet edildiğine göre her kim Recep ayında sabah 70 kere ve akşam 70 kere “اَسْتَغْفِرُ اللهَ وَاَسْألُهُ الَتَّوْبَة

"Esteğfirullahe ve es'eluhu't-tevbe; "Allah'tan mağfiret ve tevbe diliyorum." Derse ve zikirden sonra ellerini kaldırarak şöyle derse: “اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِى وَ تُبْ عَلَىَّ; “Allahummeğfir li vetub aleyye ; Allah’ım beni bağışla ve tövbemi kabul et” eğer Recep ayında ölürse Allah ondan razı olur ve Recep ayının bereketi ile ateş ona dokunmaz.”

Bu ay boyunca 1000 kere şu zikri söylemek: ,

اَسْتَغْفِرُ اللهَ ذَا الْجَلالِ وَالاْكْرامِ مِنْ جَميعِ الذُّنُوبِ وَالاثامِ

Bu ayda Perşembe, Cuma ve Cumartesi olmak üzere üç gün oruç tutmak.

Hz. Fahri Kainat Efendimizden (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir: “Her kes Recep ayının gecelerinden birinde 10 rekat namaz kılar ve her rekatta Fatiha suresinden sonra 1 defa Kafirun 3 defa İhlas suresini okursa, Allah Teâlâ onun günahlarını bağışlar.”

Birinci Gece

Ayın hilali görüldüğünde şöyle okunur:

"اللَّهُمَّ أَهِلَّهُ عَلَیْنَا بِالْأَمْنِ وَ الْإِیمَانِ وَ السَّلامَةِ وَ الْإِسْلامِ رَبِّى وَ رَبُّكَ اللهُ عَزَّ وَ جَلَّ."

“Allahumme ehillehu Aleyna bi’l-emni ve’l iman ve’selameti ve’l İslam Rabbi ve Rabbukeallahu Azze ve Celle”

Gusül Almak

İmam Hüseyin’in (a.s) ziyareti

Akşam namazından sonra iki rekâtlı toplam 20 rekât namaz kılmak.

Yatsı namazından sonra iki rekatlı namaz kılınır; birinci rekatta Fatiha suresi, İnşirah Suresi ve üç kere İhlas suresi, ikinci rekatta Fatiha suresi, İnşirah suresi, İhlas suresi ve muavazeteyn (Felak ve Nas suresi) okunur. Namazdan sonra 30 kere “La ilahe illallah” ve 30 kere salavat getirilir.

Birinci Gün

Oruç tutmak.

Gusül almak.

İmam Hüseyin’in ziyareti.

Selman namazı kılmak.

Onüçüncü Gece

Her rekatında Fatiha, Yasin, Mülk ve İhlas okunan iki rekatlı namaz kılmak.

Onüçüncü Gün

Beyz günlerinin (onüç, ondört ve onbeşinci günler) ilk günüdür.

Oruç tutmak.

Her kim “Ummu Davut” amelini yerine getirmek istiyorsa bugünü oruç tutmak zorundadır.

Onbeşinci Gece

Onüçüncü gecede kılındığı gibi altı rekatlı namaz kılmak.

Gusül almak.

Geceyi ihya etmek.

İmam Hüseyin’i (a.s) ziyaret etmek.

Her rekatında Fatiha ve İhlas suresinin okunduğu 30 rekatlı (ikişer ikişer kılınan) namaz kılmak.

Her rekatında Fatiha, İhlas, Felak, Nas, Ayete’l Kürsi ve Kadir suresinin dört kere okunduğu 12 rekatlı namazı kılmak ve ardından dört kere şu duayı okumak:

"اَللهُ اَللهُ رَبّى لا اُشْرِكُ بِهِ شَیْئا وَلا اَتَّخِذُ مِنْ دُونِه وَلِیّا"

Onbeşinci Gün

Gusül almak.

İmam Hüseyin’i ziyaret etmek.

Selman namazını kılmak.

4 rekatlı (ikişer ikişer kılınan) namaz kılmak ve ardından şu duayı okumak:

"اَللّهُمَّ یا مُذِلَّ كُلِّ جَبّارٍ ؛ وَ یا مُعِزَّ الْمُؤْمِنینَ اَنْتَ كَهْفى حینَ تُعْیینِى الْمَذاهِبُ؛ وَ اَنْتَ بارِئُ خَلْقى رَحْمَةً بى وَ قَدْ كُنْتَ عَنْ خَلْقى غَنِیّاً وَ لَوْ لا رَحْمَتُكَ لَكُنْتُ مِنَ الْهالِكینَ وَ اَنْتَ مُؤَیِّدى بِالنَّصْرِ عَلى اَعْداَّئى وَ لَوْ لا نَصْرُكَ اِیّاىَ لَكُنْتُ مِنَ الْمَفْضُوحینَ یا مُرْسِلَ الرَّحْمَةِ مِنْ مَعادِنِها وَ مُنْشِئَ الْبَرَكَةِ مِنْ مَواضِعِها یا مَنْ خَصَّ نَفْسَهُ بِالشُّمُوخِ وَالرِّفْعَةِ فَاَوْلِیاَّؤُهُ بِعِزِّهِ یَتَعَزَّزُونَ وَ یا مَنْ وَضَعَتْ لَهُ الْمُلُوكُ نیرَ الْمَذَلَّةِ عَلى اَعْناقِهِمْ فَهُمْ مِنْ سَطَواتِهِ خاَّئِفُونَ اَسئَلُكَ بِكَیْنُونِیَّتِكَ الَّتِى اشْتَقَقْتَها مِنْ كِبْرِیاَّئِكَ وَ اَسئَلُكَ بِكِبْرِیاَّئِكَ الَّتِى اشْتَقَقْتَها مِنْ عِزَّتِكَ وَ اَسئَلُكَ بِعِزَّتِكَ الَّتِى اسْتَوَیْتَ بِها عَلى عَرْشِكَ فَخَلَقْتَ بِها جَمیعَ خَلْقِكَ فَهُمْ لَكَ مُذْعِنُونَ اَنْ تُصَلِّىَ عَلى مُحَمَّدٍ وَ اَهْلِ بَیْتِهِ"

Yirmiyedinci Gece (Bi’set gecesi)

Gusül almak.

Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) ziyareti.

Her rekatında Fatiha, Felak, Nas surelerinin bir kere okunduğu ve ayrıca ihlas suresinin dört kere okunduğu ikişer ikişer kılınan 12 rekatlı namazı kılmak ve ardından şu duayı okumak:

"لا اله الا الله والله اکبر الحمد لله وسبحان الله ولا حول ولا قوه الا بالله العلی العظیم"

Yirmi Yedinci Gün

Gusül almak.

Oruç tutmak.

Salavat getirmek.

Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) ziyareti.

Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) ziyareti.

12 Rekatlı namaz kılmak. Namazın her rekatında Fatiha ve Yasin suresi okunur, namazın ardından Fatiha suresi 4 kere okunur ve 4 kere şu zikir okunur:

"لا اله الا الله والله اکبر والحمد لله وسبحان الله ولا حول ولا قوه الا بالله العلی العظیم"

Sonra 4 kere şu zikir söylenir: "الله ربی لا اشرک به شیئا"

Recep Ayının Önemli Etkinlikleri

İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) doğum günü (H. 571- 1. Recep)

İmam Hadi’nin (a.s) doğum günü (H. 212- 2. Recep)

Hz. Ali Asgar’ın (a.s) doğum günü (H. 60- 9. Recep)

İmam Cevad’ın (a.s) doğum günü (H. 195- 10. Recep)

Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) doğum günü (Bi’setten 10 yıl önce- 13. Recep)

Hz. Zeyneb’in (s.a) vefatı (H. 62- 15. Recep)

Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) tarafından Hayber kalesinin fethi (H. 7- 24. Recep)

İmam Kazım’ın (a.s) şehadeti (H. 183- 25. Recep)

Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) Peygamberlikle şereflendiği “Bi’set günü” (27. Recep

Pazar, 14 Ocak 2024 05:40

İsrail’de mahkeme kaygısı

İsrail medyasının, Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) görülen soykırım davasına ilişkin haberleri, İsrail rejiminin endişelerini ortaya çıkardı.
 

Gazze'ye yönelik saldırının 97’nci gününde İsrail rejimi, 1948'de Filistin'i işgal etmesinden bu yana ilk kez, Gazze'deki Filistinlilere soykırım yapmakla suçlanarak Uluslararası Adalet Divanı'nda yargılanıyor.

Güney Afrika’nın 84 sayfalık delil dosyası ile 29 Aralık'ta mahkemeye sunduğu rapor, İsrail rejiminin Gazze'de soykırım yaptığını savunuyor. 

İsrail medyası, Güney Afrika'nın mahkeme davayla ilgili karara varana kadar geçici de olsa Gazze'deki savaşı durdurmak için mahkeme emri çıkarmaya çalıştığını savunuyor. 

Lahey'deki davayı yorumlayan İsrailli haber sitesi Walla “mahkemenin kararının neredeyse önceden yazıldığını” iddia ediyor.

Web sitesinin yorumu, Güney Afrika'nın soykırım suçlamalarının ardından İsrail'in davayla ilgili endişelerini yansıtıyor. İsrail rejimi davayı itibarsızlaştırarak aleyhine oluşacak herhangi bir kararla başa çıkmaya çalışıyor.

İsrail rejiminin muhalefet lideri Naftali Bennett de Uluslararası Adalet Divanı duruşmalarını 21. yüzyılın Dreyfus Davası diye niteledi ve İsrail rejimini "Semtizmin düşmanlarına karşı kendini savunan mazlumlar" olarak tasvir etmeye çalıştı.

Yediot Ahronot gazetesi de Güney Afrika’nın geçici hedefinin Gazze’deki savaşı durdurmak olduğunu belirtti ve oturum hazırlıkları sürerken İsrailli esirlerin ailelerinden bir heyetin Lahey'e geldiğini duyurdu.

"Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi"ni ihlal etme suçlamasıyla karşı karşıya kalan İsrail rejiminin en fazla dört delege ile temsil edilmesi bekleniyor. Bu kişilerden birinin, 76 yaşındaki İngiliz-Siyonist hukuk uzmanı Profesör Malcolm Shaw olduğu öğrenildi.

Yediot Ahronot muhabirinin bildirdiğine göre, İsrail rejiminin hukuka uygun hareket ettiğini iddia ederek açacağı dava sonucunda, mahkeme kararı uzun bir sürece yayılabilir. Mahkeme kararı, çoğunluk esas alınarak verilecek. 

Gazete, Uluslararası Adalet Divanı'nın Güney Afrika'nın davasını kabul etme şansının çok riskli olmadığını, çünkü İsrail’in çoğu suçlamayla ilgili olarak iyi temellere dayanan güçlü karşı argümanlara sahip olduğunu iddia ediyor.

Gazete ayrıca İsrail’in soykırım işlemeye teşvik suçlamalarını çürütmede ciddi bir zorlukla karşı karşıya kalabileceğini vurguladı. 

 

Güney Afrika: Hiçbir Şey Soykırımı Haklı Gösteremez

Güney Afrika Adalet Bakanı Ronald Lamola, Lahey merkezli Uluslararası Adalet Divanında (UAD) İsrail'e karşı açtıkları soykırım davasının duruşmalarının sona ermesinin ardından Divan binasından çıkışında, basına açıklamalarda bulundu.
 

Ülkesinin, Soykırım Sözleşmesi'ni ihlal ettiği gerekçesiyle Siyonist İsrail'e dava açtığına işaret eden Lamola, işgalci İsrail'in Gazze'deki eylemlerinin soykırım niteliği taşıdığını ifade etti.

Lamola, şunları söyledi: ‘Hiçbir şey şu anda İsrail tarafından izin verilen soykırım eylemlerini haklı çıkarmaz. Hiçbir şey soykırımı haklı gösteremez.

Ayrıca çok açık bir şekilde ifade ediyoruz ki; mahkemenin yargı yetkisi sözleşme çerçevesinde belirlenmiş ve tüm diplomatik yollar takip edilmiştir.’

 İslam düşmanlarının Kur'an-ı Kerim yönelik alçak saldırıları bitmek bilmiyor.
 

Hollanda’da, ırkçı ve aşırı sağcı Batı'nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar (PEGIDA) hareketi lideri Edwin Wagensveld’in planladığı Kur'an-ı Kerim'e saldırı eylemine müdahale eden grup ile polis arasında arbede çıktı.

Polis tarafından yapılan yazılı açıklamada, PEGIDA’nın Arnhem kentinde belediyeden izin aldığı Kur'an-ı Kerim yakma eylemine karşı bir grubun gösteri yaptığı belirtildi.

Açıklamada, söz konusu grubun Kur'an-ı Kerim'e yapılan saldırıya müdahale etmek istediği ifade edildi.

Grup üyeleri ile polis arasında çıkan arbede nedeniyle PEGIDA'nın gösterisinin sona erdirildiği bilgisine yer verilen açıklamada, polisin talimatına uymadıkları gerekçesiyle üç kişinin gözaltına alındığı, üç polis memurunun ise hafif yaralandığı bildirildi.

PEGIDA liderinin de polis tarafından koruma altına alındığı kaydedildi.

Fas kökenli Arnhem Belediye Başkanı Ahmed Marcouch yaptığı açıklamada, Hollanda'da kutsal bir kitabın yakılmasının yasak olmadığını aktardı.

Marcouch, böyle bir eylemin insanları etkilemesinin anlaşılabileceğini belirterek, şiddete başvurulmasının kabul edilemez olduğunu söyledi.

Hollanda’da belediye başkanları, kamu düzeninin bozulması beklenen durumda gösteriyi yasaklama hakkına sahip bulunuyor.

Denk Partisi Arnhem Belediye Meclis Üyesi Yıldırım Usta, yayımladığı basın bildirisinde, Marcouch’un PEGIDA'nın Kur'an-ı Kerim'e saldırı eylemine izin vermesini eleştirdi.

Usta, "Fikir özgürlüğü bahanesi altında yapılan bu açıkça nefret suçu görmezden gelindi. Polisin köpeklerle Müslüman göstericilere karşı tutumu sadece gerilimi tırmandırmaktan öte bir işe yaramadı. Toplumumuzu korumak ve nefret eylemlerine karşı güçlü bir duruş sergilemek amacıyla belediye meclisinde daha etkin önlemler alınması için çeşitli girişimlerde bulunacağız." ifadesini kullandı/haber7

Tesnim Haber Ajansı'nda yer alan habere göre, İran Ordusu Deniz Kuvvetleri Umman Denizi'nde seyretmekte olan ST Nicolas isimli Amerikan petrol gemisine Cuma günü el konulduğunu açıkladı.

İran Ordusu Deniz Kuvvetleri'nin bu operasyonu Mayıs ayında Amerika tarafından çalınan İran petrolü vakasına bir misilleme olarak gerçekleştirdiği düşünülüyor. Geçtiğimiz Mayıs ayında bir İran tankeri zorla alıkonulmuş ve taşıdığı ham petrol bir Amerikan gemisine nakledilerek Amerikan limanlarına götürülmüştü. 

İran Ordusu Deniz Kuvvetleri'nin el koyduğu ST Nicolas isimli geminin Amerika'nın gasp ettiği Suez Rajan isimli tanker olduğunu, Amerikalıların gasptan sonra tankerin ismini ST Nicolas olarak değiştirdiğini vurguluyor.

İran Ordusu Deniz Kuvvetleri açıklamasında,  Amerikan gemisine Umman Denizi'nde el konulması operasyonunun yasal süreçleri takiben gerçekleştirdiğini, bu hususta mahkeme kararı bulunduğunu, Amerikan gemisinin adli makamlara sunulmak üzere İran limanlarına doğru çekildiğini belirtti.

Amerika Birleşik Devletleri'nin Fars Körfezi ve Umman Denizi'nde büyük bir filoya sahip olduğu, bu filonun kaçak petrol taşımacılığına göz yumarken, İran bandralı ticari gemileri zaman zaman taciz ettiği biliniyor. 

İran İslam Cumhuriyeti bölgedeki seyrü sefer güvenliğinin bölge ülkeleri tarafından sağlanabileceğini ve Amerika'nın desteğine ihtiyaç olmadığını dile getirerek Amerika'nın bölgeden çekilmesini istiyor. 

ABD ve İngiltere, Yemen’in batısındaki Hudeyde’deki deniz üssüne saldırılar düzenliyor.
 

Yemen Ensarullah Hareketi işgalci ABD ve İngiltere’nin Yemen’in batısındaki Hudeyde şehrindeki deniz üssüne hava saldırısını düzenlediğini belirtti.

Ensarullah’tan bir kaynak, Sputnik’e açıklamasında, “Amerikan ve İngiliz savaş uçakları Yemen’in batısındaki Hudeyde şehrindeki deniz üssünü vuruyor” şeklinde konuştu.

Al Mayadeen televizyonu da Hudeyde şehrinin güneyinde patlama seslerinin duyulduğunu bildirdi.

 

“ABD ve İngiltere’nin Saldırıları Bizi İsrail Gemilerini Engellemekten Alıkoymayacak”
Yemen Ensarullah Hareketi dün sabah saatlerinde kendilerine ait hedeflere düzenlenen saldırının ardından açıklama yaptı. 

Ensarullah tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: ‘ABD ve İngiltere'nin İsrail'i desteklemek için gerçekleştirdikleri saldırılar, bizi İsrail'e düzenlediğimiz askeri operasyonlar ile işgal altındaki Filistin limanlarına giden İsrail gemilerini engellemekten alıkoymayacak.

ABD ve İngiltere tarafından gerçekleştirilen saldırılar kesinlikle cezasız" kalmayacak. Bu saldırılar, Yemen'in İsrail aleyhindeki askeri operasyonlarının ve gemilerin geçişini engellenmesinin etkisini ortaya koymaktadır.’

 

Ensarullah: ABD ve İngiltere Dikkatleri İsrail'in Gazze'deki Soykırımından Çekmek İstiyorlar
 Yemen Ensarullah Hareketi’nin önde gelen yöneticilerinden Hızam el-Esed, ABD ve İngiltere'nin Yemen'e düzenlediği saldırıyla dikkatleri Siyonist İsrail'in Gazze'de işlediği soykırım suçlarına başka yöne çekmeye çalıştığını söyledi.
 

Haber 7’de yer alan habere göre, el-Esed, ABD ve İngiltere'nin Yemen'e düzenlediği saldırıyla çıkarları ve deniz seyrüseferlerini tehlikeye attığını ve bu iki ülkeye verecekleri cevabın "acı verici" olacağını söyledi.

ABD ve İngiltere'nin saldırılarını sonuçları olacağını kaydeden Esed, "Washington ve Londra, düşmanca operasyonlar aracılığıyla dikkatleri Siyonist düşmanın (İsrail) Gazze'deki kardeşlerimize karşı işlediği soykırım suçlarından başka yöne çekmeye çalışıyor." ifadelerini kullandı.

Esed, ABD ve İngiltere'nin deniz kuvvetlerinin (Kızıldeniz'de) kaybettikleri itibarı bu saldırıyla yeniden kazanmaya çalıştıklarını ve kendilerinin ise Gazze'deki savunmasız insanları desteklemeye devam edeceklerini dile getirdi.

Hizbullah'ın sınırdaki faaliyetlerinin Gazze için hayati önem taşıdığını söyleyen Lübnanlı lider, Tel Aviv'deki endişeyi gözler önüne sermek için İsrailli bir generale atıfta bulundu
 

    Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Salil El Aruri ve aralarında İzzettin El Kassam Tugaylarından üst düzey isimlerin de yer aldığı 6 kişinin Beyrut'ta suikaste kurban gitmesini “büyük ve tehlikeli bir suç” olarak nitelendirdi. Nasrallah, Tel Aviv'i işaret ederek, “Buna karşı sessiz kalamayız. Bu konuda fazla konuşmaya gerek yok. Bu suç cevapsız ve cezasız kalmayacak.” ifadelerini kullandı.

'SAVAŞTAN KORKMUYORUZ'
 
İslam Devrimi Muhafızları Ordusu Generali Kasım Süleymani'nin dördüncü ölüm yıl dönümünü vesilesiyle halka hitap eden Nasrallah, “Lübnan'daki cepheyi, Gazze'deki mazlum halklarımıza destek için açtık. Bu eylemi, Lübnan'daki zorlukları da göz önünde bulundurarak, stratejik vizyonumuzu ve Gazze'ye destek verme ihtiyacımızı dikkate alarak yürütüyoruz.” şeklinde konuştu. “Şimdilik, ön cephede titiz hesaplar yaparak savaşıyoruz.” diyen Genel Sekreter, “Eğer düşman Lübnan'a saldırmayı düşünür ise Lübnan'ın çıkarları savaşı sonuna kadar götürmemizi gerektirecektir, o zaman bizim savaşımız sınırsız ve kuralsız olacaktır. Savaştan korkmuyoruz. Tereddüt etmiyoruz." uyarısında bulundu.

'İSRAİL SAYILARI GİZLİYOR'
Nasrallah konuşmasında “İsrail'in HAMAS tarafından zayıflatıldığını” belirterek ülkenin “artık yok olma yolunda” olduğunu ekledi. Lübnan'ın İsrail birliklerine yönelik bombardımanının Gazze'de daha geniş saldırıları önlediğini söyleyen Nasrallah, İsrail'in kuzey sınırındaki Hizbullah saldırılarında ölenlerin sayısını gizlediğini ve ekim ayından bu yana “yüzbinlerce” kişinin İsrail'i terk ettiğini belirtti. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın sözlerine atıfta bulunan Hizbullah lideri, İsrail'in “savaştaki hedeflerine ulaşmada başarılı olamayacağı” öngörüsünde bulundu ve “Kim bizimle savaşmayı düşünürse tek kelimeyle pişman olacaktır.” diye ekledi.

O GENERALİ İŞARET ETTİ
Hizbullah'ın füze ve roket kabiliyetlerine de değinen ve bunların İsrail'i şu ana kadar savaşa girmekten caydırdığını söyleyen Nasrallah, şöyle konuştu: “İsrailli bir general iki üç kez açıkça şunu söyledi: 'Netanyahu'nun yanındaydım. Onunla iki kez oturduk, konuştuk. Onu Lübnan'la savaşa girmemeye ikna ettim çünkü bu, Dan bölgesinin yok olmasına neden olur.' Dan bölgesi ne anlama geliyor? İsrail nüfusunun dörtte üçünün yaşadığı Tel Aviv çevresindeki dikdörtgen alan.”

 
İsrail basınında çıkan haberlere göre Hasan Nasrallah'ın işaret ettiği general, daha önce de sütunlarımızda yer bulan, İsrail'in savaş operasyonlarını şiddetle eleştiren ve bu yüzden “Felaket Habercisi” olarak adlandırılan Yitzhak Brick'in ta kendisi.

 Konuya ilişkin yapılan haberlerde eski üst düzey ordu subayı ve Savunma Bakanlığı Ombudsmanı Tümgeneral Brick'in, çarşamba günü geç saatlerde yaptığı açıklamada, Hizbullah'ın roket ve füzelerini “İsrail devletinin kuruluşundan bu yana en büyük varoluşsal tehdit” olarak adlandırdığı hatırlatıldı. Brick'in endişelerini “nüfusun yoğun olduğu merkezlerde, ordu üslerine, elektrik ve su altyapılarına her gün binlerce mühimmat ateşlenebilir. Bunu sadece Nasrallah değil herkes biliyor. Bunu biliyoruz. Neye sahip olduklarını biliyorlar. Biz buna hazırlanmadık.” şeklinde dile getirdiği ifade edildi.

Pazartesi, 08 Ocak 2024 06:45

Reisi’nin Ziyareti ve Bölgesel Denge

Ekim ayından bu yana geldi gelecek diye konuşuluyor. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin Türkiye ziyareti 5 ocakta gerçekleşecekti, ancak İran’da Kasım Süleymani anmasındaki terör saldırısı nedeniyle yine ertelendi.

İki ülke arasında masada yer alan konuların kapsamı geniş. Erdoğan ve Reisi’nin ele alacağı konular arasında, karşılıklı ticaretin yanı sıra, Suriye’den Gazze’ye ve Güney Kafkasya’dan Orta Asya’ya bölgesel konular bulunuyor. Ayrıca iki ülkenin en önemli ortak gündemi teröre karşı ortak mücadele. Her iki ülke de ABD destekli ayrılıkçı terör faaliyetleriyle mücadele ediyor. Türkiye’nin Suriye, Irak ve ülke içinde mücadele ettiği PKK’nın yan kolu PJAK’ın terörist eylemleri İran’ın önemli gündem maddeleri arasında.
 

ORTAK YOL HARİTASINDA BULUŞMAK

2022 yılı eylül ayında Mahsa Emini adlı genç kızın hayatını kaybetmesi gerekçesiyle ülke geneline yayılan eylemlerde PJAK’ın baş rolde yer aldığı İran resmi makamlarınca açıklanmıştı. PJAK ile birlikte Komele ve İran Kürdistan Demokrat Partisi kökenli örgütler, Irak’ın kuzeyinde CIA ve MOSSAD tarafından İran’a karşı eğitilip donatılıyor. İran Ordusu, PJAK’a ve diğer örgütlere yönelik operasyonlarını sürdürüyor.

Öte yandan Rusya ile birlikte Astana ortaklığı içinde yer alan Türkiye ve İran’ın “Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü” temel amacı doğrultusunda, PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’nin bertaraf edilmesinde de çıkarları aynı noktada buluşuyor. Dolayısıyla bölgede İsrail’den sonra ABD’nin en işlevsel aracı olan PKK’nın tasfiye edilmesi iki devletin en önemli öncelikli ortak görevi. Yine Irak’ın kuzeyinde ABD’nin Kukla Devleti’ne karşı ortak mücadele iki devletin de menfaatine.

Hamas’ın 7 Ekim 2023’teki AKSA Tufanı operasyonundan sonra Filistin merkezli cepheleşmede de Türkiye ile İran aynı safta yer alıyor. Her iki ülke için İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırganlığını bir an önce durdurmak amacında. Bu hedefe ulaşmak için İsrail’in arkasındaki ABD desteğini sınırlayacak şartları oluşturmak önem taşıyor. Bu yöndeki politikalar her iki devletin ayrı ayrı yol haritası içinde. İki devletin bu konuda ortak bir yol haritasında buluşması belirleyici önem taşıyor.

REKABET DEĞİL İŞBİRLİĞİ ŞARTLARI OLUŞUYOR

Aslında iki ülke arasında rekabet konusu olarak görülen Güney Kafkasya ve Orta Asya konularında da ortak çıkarların daha baskın olduğu bir durumun giderek geliştiği görülüyor. Azerbaycan’ın 40 yıldır işgal altında tutulan Dağlık Karabağ’ı ve diğer topraklarını kurtarması, bu meseleye ABD’nin müdahil olmasının şartlarını ortadan kaldırdı. Bu ihtilafın sağladığı şartlar, ABD’nin ve bölgedeki ortağı İsrail’in kimi zaman Ermenistan kimi zaman Azerbaycan üzerinde nüfuz kazanmasına imkan sağlıyordu. Böylelikle, CIA ve MOSSAD, hem Ermenistan hem Azerbaycan üzerinden bölgeye yönelik operasyonlar düzenleyebiliyordu. Ermenistan-Azerbaycan ihtilafının bu yolla çözülmesi, her iki ülke üzerinden İran’a yönelik Atlantik tertiplerinin de zeminini belli ölçülerde ortadan kaldırmış oldu.

NESNEL DURUM VE ÖZNEL KONUMLANIŞ ARASINDAKİ ÇELİŞKİ

Peki, iki devlet yönetiminin bu nesnelliğe göre politikalar izlediği söylenebilir mi? Ne yazık ki, Türkiye’nin de İran’ın da yönetimleri bu duruma göre bir konumlanış içinde değil. Ankara’nın izlediği politikalarda NATO/Atlantik bağı belirleyici etkiye sahip. Bölgesel konuların ötesinde iki ülke arasındaki ticaretteki durum bile Atlantik zincirinin Türkiye’nin aleyhine sonuçlarını ortaya koyuyor. İki ülke arasında 2012 yılında 22 milyar doları bulan ticaret hacmi ABD’nin 2018 yılından itibaren uyguladığı ağır yaptırımlar nedeniyle 2019 yılından itibaren 6 milyar dolara kadar düştü. Türkiye’nin özellikle petrol ve petrol ürünlerini Amerikan ambargosu nedeniyle almaması bu düşüşte esas etken oldu. Türkiye, böylece “komşudan ucuz enerji temini” imkanını da Atlantikçi konumlanış nedeniyle kaybetmiş oldu. İran yönetimi için de, Türkiye’ye yönelik güvensizliklerden beslenen bir mesafeli duruş gözleniyor.

İran’ın özellikle Güney Kafkasya’daki gelişmeler ve Zengezur koridoru gibi konularda konumlanışı, hem Türkiye içinde sözde “mezhepçi” ve sözde “milliyetçi” fitnenin hem de bölge dışı güçlerin meseleye daha fazla müdahil olmasına imkan sağlıyor.

TÜRKİYE-İRAN GÜÇBİRLİĞİ DENGELERİ DEĞİŞTİRİR

Sonuç olarak, Türkiye ile İran arasındaki bölgesel rekabet ABD ve İsrail’in ekmeğine yağ sürerken, bölgesel işbirliği ise iki ülkenin nesnel çıkarlarının dayattığı zorunluluktur. Önemle üzerinde durulması gereken nokta şurasıdır: İki ülkenin çıkarları, ABD’nin İran, Rusya ve Çin’e karşı bir sıçrama tahtası olarak kullanmak üzere girmeye çalıştığı Karadeniz’de de, Türkiye’yi Atlantik cephesinde boğmak üzere yığınak yaptığı Doğu Akdeniz’de de ortaktır.

Bugün için ihtiyaç, Türkiye ve İran’ın Atlantik’e karşı güçbirliği yapmasıdır. Bu, sadece iki ülke ve bölgesel düzlemde olumlu sonuçlar vermekle kalmaz. Türkiye-İran güçbirliği, gelişen dünya ülkeleri lehine denge değişikliği imkanını yaratacak önemdedir.

aydınlık

  Eski ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, kuzeydeki Siyonist İsrail askerlerini ziyaret ederek, sınırdaki “top mermilerine” imza attı. İsrail basınındaki haberlere göre, Tel Aviv’e gelen Pence, ülkenin kuzey sınırında bulunan bir grup Siyonist rejimaskerini ziyaret etti.
 

Eski ABD Başkanı Mike Pence, kuzeydeki terörist Siyonist rejim askerlerini ziyaret ederek, sınırdaki "top mermilerine" imza attı.

Tel Aviv'e gelen eden Pence, ülkenin kuzey sınırında bulunan bir grup işgalci İsrail askerini ziyaret etti. Siyonist İsrail'in Lübnan sınırındaki askerleri ziyaret eden Pence'in, burada top mermilerine de imza attığı aktarıldı. İsrailli teröristlerle samimi bir şekilde sohbet eden Pence, "Yaptıklarınızı takdir ediyoruz. ABD hükümeti adına artık konuşmuyorum. Ancak Amerikan halkı adına, 'biz sizlerin yanındayız ve olmaya devam edeceğimizi' söylüyorum" ifadelerini kullandı.

X sosyal medya platformundaki hesabında da ziyarete ilişkin kareler paylaşan Pence, gördüğü askerlerin birçoğunun aynı zamanda ABD vatandaşı olduklarına da dikkati çekti.

Pazartesi, 08 Ocak 2024 06:25

Hz. Fatıma'yı (s.a) Ne Kadar Tanıyoruz?

Bazen bu yüce şahsiyetlerin tarih sayfasında bazı hadiselerdeki yıldız gibi parlayan tavırları, hayatlarının diğer alanlarındaki davranışlarından bizleri habersiz bırakıyor. 

Hz. Fatıma denince Ehli Sünnet’in zihninde un öğütmekten elleri nasır tutan, ev işlerinden başını kaldıramayan bir Fatıma; Şia’nın zihninde yanan kapının ardında eteği tutuşan ve daima hüzünlü bir Fatıma tasavvuru oluşuyor. Belki de bir kısmı doğru ancak eksik olan bu tasavvurların ötesinde Hz. Fatıma’nın şahsiyetini Müslümanlar olarak ne kadar tanıyoruz?

Öncelikle Hz. Fatıma’nın şehadet günlerinin (eyyami Fatime) arifesinde Hz. Fatıma’nın şahsiyetinin yüceliğine değinelim. Elbette bunu, aciz benliğim de aciz kalemim de hakkıyla yazamaz. Ancak elimden geldiği ölçüde bu konuya kısaca yazımda değinmeyi bir vazife bildim.

Hz. Peygamberin (s) Hz. Fatıma odaya girdiğinde ayağa kalktığını biliyoruz, uzak bir yere giderken en son biricik sevgili kızını ve döndükten sonra da en önce yine biricik sevgili kızını ziyaret ettiğini de biliyoruz. Hz. Fatıma’nın makamının yüceliğini idrak edebilmek için alemlere rahmet olan efendimizin, kızına karşı hal ve davranışlarını mercek altına alabiliriz. Yalnız burada Hz. Peygamberin, yalnızca kadınlara değer verdiği için böyle davrandığı zannına kapılmak ya da salt baba sevgisinin sebep olduğu refleksler olarak okumak doğru olmaz. Zira, bu Hz. Fatıma’nın şahsiyetini eksik incelemek olur. Belki de bu noktada İranlı sosyolog Dr. Ali Şeriati’nin şu sözlerini zikretmek gerekir:

“Dedim ki, Fatıma yüce Hatice'nin kızıdır.

Ama baktım ki bu Fatıma değil.

Ardından Fatıma Muhammed'in kızıdır, dedim.

Fakat bu da Fatıma değildi.

Fatıma Ali'nin eşidir, diyecek oldum.

Ancak gördüm ki, Fatıma bu da değil.

Fatıma Hüseyin'in annesidir, diyeyim dedim.

Ama yine gördüm ki bu da Fatıma değil.

Bir an için Fatıma Zeynep'in annesidir, dedim içimden.

Oysa gördüm ki Fatıma bu da değil.

En sonunda şu neticeye vardım:

Evet, bunların hepsi doğrudur, fakat Fatıma bunların hiç birisi değildir. Fatıma Fatıma'dır…”

İslam aleminde Hz. Fatıma’nın şahsiyetinin yüceliği konusunda farklılıklar olsa dahi ciddi bir ihtilafın söz konusu olduğunu sanırım söyleyemeyiz. Ülkemizde de en çok kullanılan kız isimlerine baktığımız zaman ilk sırada Peygamberimizin kızının ismini iftihar ile görmekteyiz.

Ancak bazen bu tür şahsiyetlerin tarih sayfasında bazı hadiselerdeki yıldız gibi parlayan tavırları, hayatlarının diğer alanlarındaki davranışlarından bizleri habersiz bırakıyor. Örneğin, Hz. Hüseyin’in Kerbela katliamında altmış yaşına merdiven dayadığını biliyoruz, oysa o zamana kadarki Hz. Hüseyin’e dair pek bir malumatımız yok. Hz. Hüseyin o zamana kadar nasıl yaşadı? Normal hayatında ailesiyle nasıldı? Altmış yaşına kadar bizlere örnek ve ibret olacak hangi özellikleri vardı? Onu o yüce mertebeye yani Aşura’da tertemiz kanıyla şehit olmaya getiren özellikleri neydi? Bu konuyu değerli bir üstada arz ettiğimde kendisi kısaca “Doğru, “Aşura’daki Hz. Hüseyin” konusunda elimizde daha çok malumat var, zira Hz. Hüseyin’in tabiri caizse kendi şahsiyetini ortaya koyan en zirve olay Aşura’da vuku bulmuştur. İmam Hüseyin’in iman, cesaret, feraset, merhamet, akıl, aşk gibi özelliklerinin en belirgin halini bizler Kerbela sahnesinde gördük. Yalnızca bu olay bile onun şahsiyetini anlamamıza yetebilir.” dedi. Değerli üstada katılmakla beraber, bazen sosyal hayatta bu tür olayların yeterli gelemediği kanısına varıyorum. Belki de bizim olayları bugüne tatbik edemememizden kaynaklanıyordur. Hz. Hüseyin zulme karşı durdu, bu bizim aldığımız ibretlerden biri. Peki, günümüzdeki “zulümler” nelerdir? Nerede konumlanmalıyız? Yezit kim, Amr bin As kim, Muaviye kim? Zeynep kim, Ammar kim, Malik Eşter kim? Zalim ve mazlum kim?

Gelelim Müslüman kadınların en güzel ve değerli idolü Hz. Fatıma konusuna; Hz. Fatıma’nın iyi bir evlat, eş, anne, komşu, akraba vs. olduğunu biliyoruz. Peki somut olaylarla bunların örneklendirilmesi bizler için, özellikle doğru yönü gösteren pusulanın belirsizleştiği günümüz dünyasında kılavuz olmayacak mıdır?

Hz. Ali bir gün mescidden döndüğünde Hz. Fatıma’nın biricik eşine “Bugün yemeğimizi alalım yanımıza, falan yerdeki ağacın gölgesinde oturup yiyelim mi?” dediğini bilen Müslüman kadın için bu olay örnek olmayacak mı?

Hz. Fatıma’nın mescide babasıyla giden Hz. Hasan eve döndüğünde “Hadi bakalım sana minderlerden minber yaptım, deden Resulullah mescidde ne sohbet ettiyse sen de çık buraya aynısını bana anlat” dediğini bilen Müslüman kadına bu olay, çocuğuna nasıl davranması gerektiği noktasında bazı ipuçları vermez mi?

Hz. Ali’nin eve geldiğinde hüznünü unuttuğunu söylemesi boşuna değildir kuşkusuz. Hz. Fatıma’yı alnını secdeden kaldırmayan, sürekli hüzünlü ve zahmetkeş, dünyadan kopuk ve sosyal hayattan izole, aile bütçesi noktasında kayıtsız bir kadın olarak gördüğümüz takdirde o yüce şahsiyetle aramıza dağlar girecek ve günümüz dünyasında Hz. Fatıma’yı örnek almanın imkansız olduğu yanılgısı oluşacaktır. Bu noktada o değerli şahsiyetin ve şahsiyetini layıkıyla anlatamadığımız için mahcubiyet duyduğumuz o numune kadının şehadet günleri vesilesiyle, bir şekilde gerek camiler vesilesiyle gerekse Televizyon kanalları vesilesiyle sesini büyük kitlelere ulaştırabilenlerden bu tür somut olaylarla, yaşantımızda Peygamberimizin kızını örnek alabileceğimiz şekilde Hz. Fatıma’yı anlatmalarını rica ediyoruz.

21. yüzyılda genç kızlarımızın idol ve hedef belirmede zorluk yaşadığı hatta daha da üzücüsü birçoğunun idol ya da hedef bulma gayesinde bile olmadığı bu zamanda bu rica, ricadan öte bir yalvarış kabul edilsin.

Selma Mostafapoor

iqna