ABD ve Batılı Emperyalist devletlerce Orta Doğu’da İslam ülkelerini dengelemek ve onları orada kontrol altında tutmak için kurdurulan Siyonist İsrail devleti, kurulduğu günden bu yana Amerika ve Batılı ülkelerin desteği ile İslam ülkelerine savaş açmış ve Filistin, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Mısır topraklarının bir kısmını işgal ederek İslam ve Müslümanlarla aleni bir savaşa girişmiştir. Orta Doğu’da İslam ülkeleri için adeta bir virüs görevi yürüten Siyonist İsrail devleti, tüm Arap ülkeleri ile girdiği tüm savaşları kazanarak yenilmez bir efsane olarak dünyaya adını duyurmuştur. Bu durum, İmam Humeyni’nin (r.a) İran’da Amerikancı Şah yönetimini devirerek İslam İnkılabını kurana kadar sürdü. İmam Humeyni, İran’da gerçekleştirdiği büyük İslam Devriminden sonra İsrail’le tüm ilişkileri keserek İsrail’i tanımadığını ve ortadan kaldırılması gereken bir tümör olduğunu duyurdu.
Bu doğrultuda İsrail zulmü altında bulunan Lübnan’a el atarak Şehit Mustafa Çamran gibi İranlı komutanları Lübnan’a göndererek Lübnan’da İslami Direniş Örgütü “Hizbullah”ı kurdurdu. Böylelikle Siyonist İsrail için her şey tersine dönmeye başladı. Hizbullah hareketi kurulduktan sonra Öz Muhammedi İslam’ın Şii mücahitleri, Siyonistlerin kontrolü altında bulunan bir çok yere saldırarak İsrail’e kurulduğu günden beri tatmadığı acıları yaşattı. İsrail, Hizbullah’ın saldırılarıyla başa çıkamayınca 2000 yılında İşgal etmiş olduğu bazı Lübnan topraklarından geri çekilmek zorunda kalarak, âdeta bölgeden kaçtı. Hizbullah bununla da yetinmeyerek, Filistin’e saldıran İsrail’i durdurmak için 12 Temmuz 2006 gününde, yerel saate göre sabah saat 9.05'de, Lübnan'daki mevzilerinden İsrail askeri birliklerine havan ve füze saldırısında bulundu. Daha sonra İsrail ordusunu bağlı iki Humvee personel taşıyıcılarına da saldıran Hizbullah mücahitleri, sekiz askeri öldürerek iki tanesini de esir aldı. Bunun üzerine İsrail’le bir savaş daha yaşanmış ve İsrail’in yenilgisi ile sonuçlanan bu savaş tam 33 gün sürmüştür. Hizbullah’la giriştiği bu savaşta büyük yara alan İsrail’in yardımına her zamanki gibi Amerika ve Batılı ülkeler yetişerek barış anlaşması imzalatmışlardır. Hizbullah mücahitlerinin İsrail’le savaştığı 33 gün savaşında, başta Suudi Arabistan olmak üzere kukla Arap ülkeleri İsrail’in arkasında yer almış ve İsrail’in Hizbullah’ı yok etmesini istemişlerdir. On yıllardır tüm Arap- İslam ülkelerini bozguna uğratarak Müslümanları her defasında aşağılayan İsrail’le girişilen bu savaşta Arap ülkelerinin, İslam ve Müslümanların yüz akı ve onuru olan Hizbullah’ın yanında yer alması gerekirken, İsrail’in yanında yer almış ve Hizbullah’ın yenilmesi için gerekli tüm yardımları İsrail’e yapacaklarını açıklamışlardır. Hatta radikal Sünni ve selefi şeyler fetvalar vererek Hizbullah’a dua edilmesinin bile haram olduğunu duyurmuşlardı! Sünni Arap ülkelerinin tüm bu ihanet ve kalleşliklerine karşılık Suriye devleti, Hizbullah’ın yanında yer alarak Hizbullah’a destek olan tek Arap ülkesi olmuştur.
Elbette Suriye’nin İsrail ve Amerikan çıkarlarına göre hareket etmediği bu çıkışı ilk değildir. Daha önce de İran’da İslam Devrimi kurulduktan sonra, İran’daki çıkarlarını kaybeden ve İslam rejimini komşu ülkelere de ihraç eder korkusu ile İran İslam Cumhuriyetini ortadan kaldırmaya koyulan Amerika ve Batılı ülkeler, bunun için Irak Saddam rejimini kullanarak İran’a savaş açtırtmış ve bu savaşta İran’a her türlü silah ambargosu konulmuştu. İşte bu sırada Suriye devleti İran’a yardım eden tek İslam ülkesi olmuştur. Dolayısıyla Amerika ve İsrail’in çıkarlarını sarsan tek ülke olan İran İslam Cumhuriyeti, kurulduktan sonra bölgede Amerika ve İsrail’le müttefik olan (gizli ve açık) Arap ve İslam ülkelerinin de desteği ile İran hedef alınmış ve İran’ı, İran yapan ilkeleri ve antiemperyalist düşüncesinin temel kaynağı Öz Muhammedi İslam olan Şiilik de bir numaralı düşman ilan edilmiştir. Bu doğrultuda dünya genelinde karalama çalışmaları yapılmıştır. İslam ülkeleri başta olmak üzere dünyanın her yerinde Şia mektebi karalanmış, kötülenmiş ve insanlardan uzak tutulması için akla hayale gelmeyen iftiralar atılmıştır. İran İslam Devriminden bu yana İran ve Şia mektebi tarihte hiç olmadığı kadar kötülenmiş ve iftiralara maruz kalmıştır. Bu doğrultuda İran’ın dışında İran yönetimine yakın Suriye, Hizbullah, İslami Cihat, Hamas (gerçi son Suriye fitnesinde bazı Hamas mensupları sarsıntı geçirerek mezhebi ve dünyevi kaygılarla hareket ederek Amerika, İsrail ve Selefi müşriklerle birlikte hareket etmiştir.) ve Yemen’deki Amerikan karşıtı Husi hareketi de her platformda karalanmakta ve kötülenmeye başlanmıştır. Son olarak ilkeli ve onurlu bir duruş sergileyerek “Direniş Safında” yer aldığını ortaya koyan Irak hükümeti de ağır iftira ve aleyhte propagandalarla karşı karşıya kalmıştır.
Tüm bu gelişmelere binaen, Amerika ve İsrail başta olmak üzere emperyalist ülkeler, İran ortadan kaldırılmadan çıkarlarının tehlikede olduğunu anlamış ve bu doğrultuda askeri bir seçeneğin İran’ın askeri gücünden dolayı mümkün olmadığından ambargo ve uluslararası toplumdan dışlamayla mümkün olabileceği kanaatine varılmıştır. İran ambargo ve siyasi baskılarla bu şekilde zayıflatılırken hem içeriden halkın İslami rejime isyan edilmesi sağlanmış olacak, hem de İran’la birlikte hareket eden müttefiklerine İran’ın zor durumda olduğu ve kimsenin yanında yer alamayacağı izlenimi verilmeye çalışılacaktı. Tabi bununla yetinilmeyerek İran içeride Sünni radikal gruplar ve ayrılıkçı Pjak tarafından terör saldırılarına uğratılacak, ülke içinde milliyetçilik tohumları atılarak içeride bir iç savaş ortamı hazırlanacaktı…
Amerika’nın bir önceki başkanı George Bush, İran’ı bir şer devleti olarak bir ahtapota benzetmiş ve İran’ın yenilmesinin kolay olmadığını belirterek İran’ı yenmenin tek yolunun öncelikle ahtapotun kollarının kesilmesiyle mümkün olacağını söylemiştir. Ahtapotun kolları olarak Suriye, Hizbullah, İslami Cihat, Hamas olarak belirlenmiştir. Direk ahtapot yenilemediğinden (İran devriminden sonra İran’ın Kürt bölgelerinde çıkartılan iç savaş, Irak’ın İran’a saldırtılması, kimyasal silahların kullanılması…) öncelikle ahtapotun kollarının kesilmesi gerekmekteydi. Bunun için Hizbullah’ın, Filistin halkını İsrail saldırısından kurtarmak için İsrail’e savaş açabileceği varsayılmış ve Hizbullah’ın müdahalesi ile İsrail Hizbullah’a karşı topyekûn bir savaş başlatmıştır. Buradaki asıl hedef ahtapotun bir kolu olan Hizbullah’ın ortadan kaldırılmasıdır. Bu doğrultuda Amerika, İngiltere, Fransa… Suudi Arabistan, Katar gibi kukla Arap rejimleri başta olmak üzere Hizbullah’ın yenilmesi için her şeyi yapmışlardır, ancak ilahi bir güce sahip olan İmam Mehdi’nin askerleri olan Hizbullah mücahitleri tüm bu güçleri yenerek Siyonizm ve Selefizm’e büyük bir darbe vurarak savaştan galip çıkmıştır. Böylelikle ahtapotun önemli bir kolu olan Hizbullah ortadan kaldırılamamıştır.
Bu savaştan sonra ahtapotun diğer bir kolu olan Suriye’nin ortadan kaldırılması için girişimlere başlanmıştır. Öncelikle havuç politikası uygulanarak İsrail’le barış görüşmeleri başlatılmıştır. (Bu görüşmeler daha çok Katar emiri ve Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yürütülmüştür!) Bunun için Suriye’ye İran’la ilişiklerini kesmesi halinde İsrail’in işgal etmiş olduğu Golon tepelerinin Suriye’ye geri verilmesi sağlanacak, Avrupa ve Amerika ile her türlü ticari ilişkilere izin verileceği vaadinde bulunulmuştur. Suriye, Türkiye ile yakınlaştırılmış, iki ülke arasında bulunan mayınlı arazilerin temizlenmesi bile gündeme gelmiştir. Tüm bu görüşmelerde İran ve direniş hattından kopması için ikna edilemeyen Suriye devleti, Arap Baharı denen olayların başlamasıyla birlikte önceden hazırlamış olduğu planlarını yürürlüğe koyarak içeriden Suriye’yi yıkmaya başlamıştır. Bunun için yıllardır eğiterek hazırladığı selefi, vahhabi, radikal Sünni savaşçıları bölgeye sevk etmeye başlamıştır. Amerika, Suriye’yi içten yıkmak için yine bölgedeki kukla ülkelerini kullanarak kendisini dışarıda tutmuş ve devasa bütçeler harcamaktan kurtulmuştur. Bu bağlamda Suriye rejiminin bir Alevi! Rejimi olduğu dünyaya yayılarak, çoğunluğunu Sünnilerin oluşturmasına rağmen tüm haklardan mahrum bırakıldıkları yalanları atılarak öteki Sünni ülkelerdeki saf Sünni Müslümanlar kandırılarak cihat adıyla bölgeye sürülmüştür. Çünkü Suriye halkının büyük bir çoğunluğu devletinin yanında yer aldığından ve direk olarak dış müdahale yapılamadığından savaşacak elaman sıkıntısı çeken muhalifler adındaki İslam ve vatan hainlerinin, dışarıdan getirilecek radikal Sünni, selefi ve saf Müslümanlarla takviye edilmesi gerekmektedir. Yıllardır Suriye İhvanı Müslim’in saflarında Suriye devletine ve Şia mektebine kinle besletilen radikal unsurlar bu savaşta en büyük rolü üstlenmişlerdir. Özgür Suriye Ordusu ve Tevhit tugayı adı altında kurulan oluşumların çoğunluğunu İhvanul Müslim’in örgütüne bağlı insanlar oluşturmaktadır. Daha sonraları Suudi Arabistan ve Çeçenistan başta olmak üzere dünya genelinden Selefi- Vahhabi katiller getirtilerek Suriye devletine karşı savaştırılacak elaman sayısı olağanüstü rakamlara çıkarılmıştır. Şimdi ahtapotun önemli kollarından olan Suriye devleti selefi, vahhabi, radikal, saf ve aklını kullanmayan Sünni Müslümanlarca yıkılmaya çalışılmaktadır. Bu savaşçıların içinde Suriye rejiminin kötü bir rejim olduğu, Sünnileri katlettiği, haklarını vermediği yalanları ile kandırılmış, cennet vaadi ile aldatılmış, hakla batılı teşhis edemeyen çok sayıda saf Müslümanın da olduğu bilinmektedir. Bu saf Müslümanların bu ülkeye girişine Türkiye ve Ürdün başta olmak üzere bölge ülkeleri yardımcı olmaktadır.
Peki Suriye devletini yıkmak için seferber edilen bu tekfirci katiller ve saf Müslümanlar Suriye’de nasıl yaşamakta ve geçimlerini sağlamaktadır? Sorunun cevabı çok, basit çünkü; tekfirci terör şebekelerinin bir kısmı Suriye’de katlettikleri insanların evlerinde kalarak onlara ait gasp ettikleri yiyecek ve içeceklerden yararlanmakta, bir kısmı ise başta İHA olmak üzere bölge ülkelerinden Suriye halkına yardım bahaneleri ile toplanan yardımlarla geçimlerini sağlamaktadırlar. Ailelerinin geçimini ise Suudi Arabistan ve Katar’dan aldıkları dolarlarla temin etmektedirler. Silah ihtiyaçlarını yine başta Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye olmak üzere Amerika, Avrupa ve İsrail’den temin etmektedirler. Yaralılarını İsrail ve Türkiye’de tedavi ettirmekte, Cinsel ihtiyaçlarını ise Cihat nikahı adı altında kandırılarak bölgeye gönderilen kızlardan ve Suriye’de silah zoruyla nikahladıkları!! çaresiz Suriyeli kızlardan karışlamaktadırlar!
Suriye’ye cihat yalanı ile sokulan bu insanların bir kısmı Şia ve Alevileri kafir bilmekte ve tüm Şia ve Alevilerin öldürülmesi gerektiğine inanmaktadırlar. Dolayısıyla Suriye’de ele geçirdikleri tüm Şia ve Alevileri asker sivil ayırt etmeden acımasızca katletmektedirler. Ahtapotun önemli bir kolu olan Suriye böylelikle yine sözde Müslümanlar eliyle viraneye çevrilmiş, İsrail’e karşı kullanmak için depolanan silahlar heder edilmiş, ülkenin yer altı ve yer üstü kaynakları yok edilmiş ve ülke on yıllarca geriye itilmiştir. Ülkede şu ana kadar çoğunluğunu asker ve polislerin oluşturduğu 160 binden çok insan katledilmiş ve yüz binlercesi yaralanmıştır. Halkının önemli bir kısmı başka ülkelerde sığınmacı ve mülteci durumuna düşürülmüştür.
Amerika ve İsrail, dünya genelinde hakim olduğu medya yayın organları ile Suriye’de yaşanan gerçekleri dünya kamuoyundan gizlemiş ve kendilerince çoğunluğu stüdyolarda hazırlanan görüntü ve fotoğraflarla kamuoyu yanıltılmıştır. Amerika ve Batılı emperyalist ülkelerle birlikte hareket eden Bölgenin Arap ve İslam ülkeleri de bu doğrultuda Amerika ve İsrail’i bile geride bırakarak tam bir yıkım sergilemişlerdir. Dünya kamuoyunu aldatmak için her türlü yalan ve dezenformasyonu reva gören medya yayın organlarının başında Anadolu Ajansı, El Cezire, El Arabiye, CNN, BBC… gelmektedir. İslami medya dediğimiz medya yayın organları da bunlardan geri kalmamış muhaliflerce hazırlanan her türlü yalan, iftira ve dezenformasyon haberleri yayınlayarak çirkeflikte batılı (kafir dedikleri) medya yayın organlarını bile sollamışlardır.
Evet, Suriye’de Amerika ve İsrail adına vekalet savaşı yürüten ve görüntüde onların düşmanlarıymış gibi hareket eden Selefi, Vahhabilerin düşünce ve amaçları herkesçe bilinmektedir. Ayrıca dünyanın çeşitli ülkelerindeki hapishanelerde müebbet hapis cezasına çarptırılan katiller, hırsızlar, uyuşturucu kaçakçıları vb. gibi insanların özgürlüklerine karşılık Suriye’de savaşmayı kabul etmeleri de anlaşılır bir durumdur, ancak Suriye’de Allah için, din için savaştığını sanan saf Müslümanlar, büyük bir yanılgı içine girerek Amerika ve İsrail’e en büyük katkıda bulunmuş ve ahiretlerini karartmışlardır. Bunlara göre Esad, katil ve zalim bir devlet adamı ve Sünnilere zulüm etmektedir!! Dolayısıyla ona karşı savaşmak farzdır! Ancak bu sözler sözde İslamcı, ama (Amerika düşmanı gibi kendisini gösteren) sapkın Amerikancı medya yayın organlarının uydurmalarıdır. Suriye’deki Müslümanlara verilen hakların bir çoğu başta Türkiye olmak üzere hiçbir Arap ve İslam ülkesinde bulunmamaktadır. Bunun için Birleşmiş Milletlerin verilerine ve beş yıl önceki gazete ve dergi haberlerine bakılması yeterlidir.
Ancak tüm bu tahribata ve dezenformasyona rağmen Suriye devleti halen ayaktadır ve gittikçe güç kazanmaktadır. Yani Amerika ve İsrail’in bu planı da başarısız olmuş ve ahtapotun Suriye kolunu da koparamamışlardır. Özet olarak söylenmesi gerekirse ahtapot olarak adlandırılan İran İslam Cumhuriyetini yıkmak için yapılan tüm girişimler ve savaşlardan başarı elde edilememiş, ardından ahtapotun kolları unvanı ile Hizbullah’a saldırılmış ondan da başarı elde edilmemiştir. En son çeşitli bahanelerle Suriye’ye kandırılmış saf Müslümanlarla azgın selefi katiller sokulmuş ve her türlü silah ve lojistik destek sağlanarak bu katiller aracılığı ile bu kol kesilmeye çalışılmıştır, ancak bundan da başarı elde edilememiştir.
Tüm planları başarısız olan (gerçi Müslümanların birbirilerine kırdırtılması, Müslümanların yer altı ve yer üstü sermayelerinin talan edilmesi, birbirlerine karşı nefret ve kin tohumlarının ekilmesi, İsrail’e karşı Suriye ve Hizbullah’ın zayıflatılmasını saymazsak) Amerika ve İsrail’in yeni hedefi, en azından Suriye devletinin toparlanamaması ve her zaman iç savaşlarla boğuşarak kendisine gelememesinin sağlanması için savaşı uzatma girişimidir. Bu şekilde Müslümanlar arasında giderek artacak kin ve nefret devam edecek, birbirlerine kırdırtılacak, birbirleri eliyle zayıf düşürtülecek, İran ve Hizbullah her daim sözde İslamcı sapkın haber ajansları ve siteleri tarafından hep karalanacak ve aleyhte propaganda yapılarak İran, Hizbullah ve Şiilik, Müslüman kamuoyunda kötülenecektir. Tekfirci teröristlerle meşgul edilerek savaştırılan Hizbullah ve Suriye, İsrail’e karşı zayıflatılarak bu şekilde Siyonist rejim rahatlatılacaktır. İşte bundan dolayı bu savaşın uzun yıllar boyunca devam etmesi şu anda Amerika ve İsrail için en öncelikli şeydir.