Fars Haber Ajansının bildirdiğine göre el-İntikad Haber Ajansında Abdulhüseyin el-Şeyb tarafında kaleme alınan makaleler dizisinde Batılıların 1. Dünya savaşının başlamasından bugüne kadar bölgenin parçalanması için yaptıkları komploları ele alınıyor.
Sykes-Picot’tan Yeni Ortadoğu Projesine İslam Dünyası Aleyhindeki Komplolar
El-İntikad Haber Ajansında yayınlanan bir makalede İslam dünyasını parçalamak için Batılıların bir asırdır süren komplolarına değinilerek bunların içinde bulunduğumuz dönemdeki mahiyetleri inceleniyor.
Fars Haber Ajansının bildirdiğine göre el-İntikad Haber Ajansında Abdulhüseyin el-Şeyb tarafında kaleme alınan makaleler dizisinde Batılıların 1. Dünya savaşının başlamasından bugüne kadar bölgenin parçalanması için yaptıkları komploları ele alınıyor.
1. Dünya Savaşı ve Osmanlı İmparatorluğunun Parçalanması
1. Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı İmparatorluğunun dört asırlık hâkimiyeti sona erdi ve savaşın galipleri tarafında yapılan Sykes-Picot anlaşmasına göre Osmanlı’nın Arap toprakları bölüştürüldü. Böylece birçok ülkeden oluşan yeni bir coğrafya ortaya çıktı ki bugün bile bu ülkelerden hiçbirinin yaşı yüz yılı bulmamaktadır. Sömürgeci Avrupa ülkeleri böylece önceden planlanmış programlar çerçevesinde kurdukları yeni ülkelerin geleceklerini ellerinde tutmaya başladılar. Keza bu ülkelerdeki menfaatlerinin temini için dini, mezhebi, kabilesel ve sınırlarla ilgili çatışmalar yarattılar.
Filistin’in Parçalanması ve İsrail Devletinin Kurulması
1. Dünya Savaşı esnasında 1917 Balfour Beyannamesi imzalanmıştı. Bu beyanname Filistin’de Yahudi devletinin kurulmasını istiyordu ve bu bölgenin doğrudan sömürülmesi konusu, 1947’de Birleşmiş Milletlerin Filistin’i Yahudilerden ve Araplardan oluşan iki devlete bölmek için kaleme aldıkları taslakla istenen aşamaya geldi. Böylece Yahudi devleti 1948’de Avrupalıların ve Amerikalıların onay ve destekleriyle kuruldu. Ancak Filistin Arap devleti bugün bile kurulamamıştır.
Filistin’in Parçalanmasındaki Başarı Arap Dünyasının Parçalanması İçin Giriş Niteliğindedir
Filistin’in başarılı bir şekilde parçalanması Batılılar için iyi bir tecrübe oldu ve bununla Arapların komplolar karşısındaki güçlerini sınayarak Arapların çok güçsüz olduklarını anladılar. Böylece başka Arap ülkelerinin de parçalanması için ortam oluştu ve bu projelerin başka yerlerde de başarılı bir şekilde uygulanması için fırsatlar doğdu. Örneğin Yemen, kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Tabii yirmi yıl önce Yemen tekrar tek devlet oldu.
Sykes-Picot Anlaşmasının Sonu ve Yeni Ortadoğu Projesinin Başlangıcı
El-İntikad Haber Ajansında yayınlanan makaleye göre bugün Batı karşıtı yeni güçlerin ortaya çıkması Batılıların menfaatlerini tehlikeye atmış ve bu güçlerin servet ve menfaat hususunda onlara rakip olmaları nedeniyle Sykes-Picot anlaşmasına göre yapılan coğrafik ayrıştırmalar dönemi bitmiştir. Bu anlaşmanın icra olasılığı kalmadığı için onlarca yıl önce Avrupalı ve Amerikalı politikacılar bu konuya eğilerek üniversitelerin yardımı ve onların verdikleri ilmi verilerle bölge için yeni projeler çizdiler. Maalesef bu işin için de çoğu zaman Avrupa’da ve Amerika’da okuyan Arap asıllı öğrencilerin yüksek lisans veya doktora tezlerinden yararlanılmıştır. Batılılar bu araştırmalardan istifade ederek bölge hakkındaki gelecek planlarını yaptılar. Nitekim bu tezlerde Arap ülkelerinin mezhebi, siyasi, dini, kültürel ve toplumsal bütün özellikleri en ince ayrıntılarıyla ele alındığı için farklı ilmi açılardan kader belirleyici kararların alınmasında bunlardan istifade edildi.
El-İntikad bunun abartı olmadığını ve bölgenin parçalanması projesi için ikazda bulunanların karşısında yer alan kimselerin istifade ettikleri komplo teorileriyle de bir ilgisinin olmadığını söylemektedir.
Yeni Ortadoğu terimi bilhassa 11 Eylül’den sonra Amerikalı ve Avrupalı siyasi yetkililerin en çok kullandıkları ıstılahlardan biridir. Bu projenin ayrıntıları hakkında birçok şey söylenmiştir ki Afganistan ve Irak’a yapılan saldırıların ve daha sonra Siyonist rejimin Hizbullah ile giriştiği 33 günlük savaşın bu projenin farklı aşamaları olduğunu görmekteyiz.
Batının Yeni Ortadoğu Projesinin Önündeki Engeller
a- Siyonist Rejimin Zayıflığı ve Varlığını Korumadaki Güçsüzlüğü
Arap dünyasında yeni coğrafyaların icadı ve ayrışma zeminlerinin oluşması için yapılan girişimler incelendiğinde bazı kazanımlarla karşılaşırız. Bunların en önemlisi İsrail’i her mekana saldırabilecek bir güç olmaktan çıkarıp elektronik duvarların arkasına saklanmak zorunda bırakan Hizbullah ve Filistin direniş güçleri karşısında ardı ardına aldığı yenilgilerdir. İsrail bugün varlığını koruyabilmek için etrafını duvarlarla örmek zorunda kalmıştır. Kendi varlığını koruyabilmek için de Batının menfaatlerini savunma rolünden vazgeçmiştir. Tabii bu, İsrail’in kurulduğu günden bugüne dek yaşadığı en kötü değişim sayılmaktadır.
b- Amerika’nın Bölgedeki Yenilgileri ve Yeni Kutupların Ortaya Çıkması
Bu hususta incelenmesi gereken ikinci bir kazanım da Amerika’nın yenilgileridir. Bu yenilgi serisi ilk olarak 2006’da Lübnan’da başladı ve Irak yenilgisi ile devam etti ve büyük bir ihtimalle yakın bir zamanda Afganistan’da da mağlup olacaklar. Bunlara ilave olarak Amerika ve Avrupa’nın İran’ın artan nüfuzu karşısındaki güç kaybını da zikredebiliriz. Keza yeni dünya tek kutuplu bir dünya değildir. Artık çok kutuplu bir dünya düzeni vardır. Amerika ile birlikte Çin ve Rusya gibi güçlü aktörler belirmiştir ve bölgede İran gibi etkili ve büyük başka bir aktör daha vardır.
c- Arap Devrimlerinin Sert Kasırgası ve Batılı Müttefiklerin Düşüşü
Söz konusu makalenin devamında şunlar ifade edilmektedir; Arap dünyası, dünyanın en büyük rekabet alanlarından biridir. Ayrıca, dillendirmemiz gereken bir diğer kazanım ise Tunus ve Mısır’da Amerika’ya bağımlı yönetimlerin halk devrimleriyle düşmesi ve Amerika’nın müttefikleri olan Körfez ülkelerinin de aynı alın yazısına sahip olma ihtimalinin belirmesidir. Bu nedenledir ki Amerikalılar Arap devrimlerinin önünü kesmek, kendi taraftarları olan rejimlerin düşmesine engel olmak ve bu devrimlerden ötürü bölgede Batılıların ve Amerikalıların menfaatlerini tehdit eden unsurlarla mücadele etmek için farklı seçenekler üzerinde çalışmalar yapmaktadırlar.
Batılıların İslamcıların Güçlenmelerinden Duyduğu Kaygı
Batılıların bu devrimlerden kaygı duymalarının nedenleri şunlardır; bu devrimlerle birlikte Amerika’ya muhalif İslamcı akımlar işbaşına geleceklerdir. Bu akımlardan bazıları dış politikadaki tutumlarını açıkça ilan etmemiş ve bunu sonraya bırakmışlardır. Bu da değişim taraftarı olan halkçı bir yapının ortaya çıkmasıyla sonuçlanacaktır ki İran buna İslami uyanış demektedir. Bu uyanış doğrudan Amerika ve diğer sömürgeci güçlerden kurtulmayı amaçlayarak Arap ve İslam dünyası için yeni bir gelecek belirleyecektir. Bu, devrimcilerin sıklıkla dile getirdikleri bir söylemdir. Bu söylemden ötürü Mısır ve Tunus parlamentolarında daha çok İslamcı adaylar milletvekili oldular. Bu, değişim peşinde olan her ülkenin teveccüh ettiği ideal bir şeydir.
Arap Devrimleri Amerika İçin Bir Sürprizdi
El-İntikad Haber Ajansında yayınlanan makalede bu olayların meydana geliş zamanının Amerikalılar için sürpriz olduğu yazılmaktadır. Ancak bu devrimlerin gerçekleşeceği öngörüsü Amerika’daki düşünsel projelerde vardı. Bu yüzden bu devrimlere karşı koyma ve buna benzer durumlar için önceden hazırlanmış reçeteleri bulunmaktaydı. Nitekim daha önce Amerika’da ve Avrupa’da bu devrimlerin olacağı öngörüsünde bulunan insanlar vardı. Bu yüzden Batı ve Siyonistlerin menfaatleri için bu devrimlerden kaynaklanabilecek tehlikenin engellenmesi amacıyla kompleks düşünceler tarihi araştırmaları ile istihbarat raporları incelendi.
Bölge Dengelerinde İslamcıların Silinmesi İçin Tefrika Yaratma Politikaları
İslamcı akımların güçlenmesini hiçbir şekilde kabul etmeyen İsrail, Amerika ve Avrupalı karar mercileri, stratejik tehlike olmamaları ve Amerika, İsrail ve Avrupa’nın nüfuzunu tehdit etmemeleri için güç peşinde olan her İslamcı akımın içinde tefrika yaratma ve onları iç çekişmelerle meşgul etme kararı aldılar.
Tabii bu yeni bir şey değil, eskiden beri kullanılan bir yöntemdir ve bugün sadece zamanın gereksinimlerinden ötürü sadece isim ve formu değişmiştir. Eskiden buna “böl ve yönet” politikası deniliyordu. Bugün bu politikadan farklı isimler altında istifade edilmektedir. Yaratılacak bu tefrika başka ülkelerde etki alanının artmasına neden olmasa bile başkalarından gelecek tehlikeleri ortadan kaldıracak veya asgari seviyeye düşürecektir.
Batının 20 Yıllık Bölge Ülkelerini Parçalama Karnesi / Batının Bir Sonraki Hedefleri: Libya ve Mısır
Batılıların 1991’den 2011’e kadar Irak ve Sudan olmak üzere iki ülkenin parçalanmasında başarılı tecrübeleri olmuştur. Libya, Mısır ve Sudan’ın tekrar parçalanmasına dönük tehlikeli projeleri de mevcuttur.
El-İntikad Haber Ajansında yayınlanan makalenin devamında Sykes-Picot Anlaşması çerçevesinde Arap ülkelerini parçalama ve yeni bir coğrafya oluşturma komplolarının yenilgi ile sonuçlanmasından sonra Batının ve Amerika’nın İslam dünyasını parçalamak için hazırladıkları yeni projeleri ele alınmaktadır. Bu projelere göre Batı İslami gruplar arasında iç çatışma yaratmak vesilesiyle İslamcı akımların bölgedeki güçlerini zayıflatma peşindedir. Böylece İslamcı akımlar gerçek düşmanları olan İsrail’den gafil kalacaklardır. Tabii bu programların bölgede nüfuz için yeni süreçlerin başlaması zemininde başka sonuç ve fonksiyonları da olmuştur. Bu sonuçlardan biri bağımsızlıklarına yeni kavuşmuş ülkelerin varlıklarının devamı için yabancı güçlerin desteğine ihtiyaç duymalarıdır. Bu ihtiyacın, bu ülkelerin servetlerinin yağmalanması ve bunların farklı silahlarla teçhiz edilmeleri gibi başka neticeleri de olacaktır. Bu da servetleri yok olmaya yüz tutan ve ekonomik anlamda dar boğazda olan büyük ülkelerde yeni iş imkanlarının yaratılması ve önemli bir mali kaynak sağlanması anlamına gelmektedir.
Sömürgeci Güçlerin Arap Dünyası İçin Hazırladıkları Yeni Haritalar
Abdulhüseyin el-Şeyb kaleme aldığı makalesinin bu bölümünde söz konusu projenin örneklerini açıklayarak bu hususta yapılacak ufak bir incelemenin gerekli delillere ulaşmak için yeterli olacağını söylemektedir. Bu konuda araştırma yapan herkes farklı kaynaklardan bu yeni haritalara ulaşabilir. Nitekim internette çok eskiden beri Ortadoğu için hazırlanmış haritalar, projeler ve belgeler mevcuttur. Bunların çoğunu Batılıların oluşturduğu ve Batı başkentlerindeki karar alıcı merkezler ile güçlü ilişkileri olan güvenilir kurumlar ve kaynaklar hazırlamıştır.
Bağdat’ın Kuveyt’i İşgalinin Teşviki ve Irak’ın Parçalanması
1991’de Washington’un Saddam aleyhinde planladığı Çöl Fırtınası savaşı vuku buldu. Bu savaşta Beyaz Saray, Saddam Hüseyin’i Kuveyt’e saldırması için tahrik etti ve sonra kendisi sözde bu ülkeyi kurtarmak için harekete geçti. Ardından ülkenin kuzeyinde bugün kendisine Irak Kürdistan’ı dediğimiz bir Kürt devleti kurmak için Irak’ta uçuşa yasak bölge çizdi. Bu devletin şuanda başkanı, hükümeti, parlamentosu, para birimi, bayrağı ve sınırları vardır. Arap ülkeleri bu projeye karşı hiçbir tepki göstermediler. Hatta bir bütün olup kardeş ülke Kuveyt’i kurtarmak için George Bush’un yanında yer aldılar. Hiç kimse bu olayı unutamaz. En fazla unuttuğunu göstermeye çalışır. Hâlbuki o dönemlerde Batılıların verdikleri kimyasal silahlarla Saddam Kürt şehri Halepçe’de çok feci bir katliam yapmıştı.
Bu olayın üzerinden 20 yıl geçmesine, bütün bu tecrübelere ve Irak’ın Amerikalıların eliyle işgal edilip daha sonra Amerikalıların Irak’tan zelil bir şekilde çekilmesine rağmen Kürt bölgesinin merkezi yönetime bağlanması konusu hala gündeme gelmemiştir. Bilakis çatışmalar ve bu iki bölgenin ayrılma hakkındaki sözleri daha da artmış ve Irak’ın üç küçük devlete bölünmesi gündeme gelmiştir. Nitekim şuanda fiili bir şekilde Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti vardır ve güneyde bir Şii devleti ve merkezi bölgede de bir Sünni idare kurulmak istenmektedir.
Arap Devrimlerinin Başlamasından Önce Sudan’ın Parçalanması
Geçen yıl Arap devrimlerinin başlamasından sadece bir hafta önce Sudan’ın parçalanma süreci kanuni bir şekilde gerçekleşti ve Sudan’ın güneyi merkezden ayrıldı. Bu süreç, sonucu herkes tarafında bilinen anket sonuçlarına göre ve “geleceği belirleme hakkı” adı altında gerçekleşti. Amerika bütün imkanlarını bu doğrultuda kullanarak Sudan devlet başkanı Ömer el-Beşir’i referandumu kabul etmeye mecbur bıraktı. Bu bağlamda Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesi de Ömer el-Beşir’e aba altından sopa gösteriyordu. Nihayetinde Amerika burada da istediğini yaptırdı. Böylece Güney Sudan devleti 2011’in ortalarına doğru tesis edilmiş oldu ve bir yıl gibi kısa bir süre içinde kuzey ahalisi güney bölgesi vatandaşlarının gözünde yabancı sayılmaya başlandı.
Bu olay, Kuzey Irak’ta İsrail’in istihbarat teşkilatının faaliyet ve nüfuzunun artmasına benziyordu. Böylece Güney Sudan her şeyden önde Siyonist rejimi resmi bir şekilde tanıdı ve İsrail yeni kurulan Güney Sudan devletinde büyükelçilik açtı. Bu iki bölgenin bir diğer ortak özelliği ise Batılıların yıllarca ağızlarının suyunun akmasına neden olacak geniş petrol kaynaklarına sahip olmasıdır.
Bölge Ülkelerinin Parçalanmasına Karşın Arapların Ölümcül Suskunlukları
Hikâyenin geri kalan kısmı da bellidir. Arap ülkeleri Irak’ta olduğu gibi Sudan’ın parçalanması karşısında da hiçbir tepki göstermediler. Arap devrimlerinden ötürü iç işleriyle meşgul oldukları bahanesini öne sürdüler. Bu konu Arap ülkelerinin bir konuya odaklanarak birkaç cephede hareket edemeyeceklerini bize göstermiştir. Onlar bu hususta güçlerini bile denemeye bile yanaşmamaktadırlar.
Batının Ayrışma Talebinin Sonraki Aşaması; Libya
Sudan’ın parçalanmasının üzerinden daha henüz bir yıl geçtikten sonra bugün Libya ciddi bir şekilde parçalanma aşamasına gelmiştir. Bu olay, bu ülkenin diktatörünü deviren halk hareketinin kazanımlarına el koyan, ülkeye istikrarın gelmemesi için ellerinden geldikçe halk arasında silah dağıtan ve Sudan tecrübesini Libya’ya uyarlamak ve bunun savaşa dönüşmesi amacıyla bölgesel ve kabilevi çatışmaların kapısını aralayan Batılıların gözleri önünde gerçekleşecektir.
Libya’nın parçalanma planının ilk aşaması Burka bölgesini hedeflemektedir. Bölgenin politikacı ve kabile reisleri burayı federal ve özerk bir mıntıka ilan ederek “Bölge Yüksek Konsey Başkanlığına” Şeyh Ahmed el-Şerif el-Senusi’yi seçtiler. Bu girişim Libya’nın parçalanma projesinin kanıtıdır. Bu bölge, Milli Konsey tarafından inzivaya itildiği, askeri vb. düzenlemelerde yeterli payı alamadıkları bahanesiyle bağımsızlığını ilan etti. Bölgenin politikacıları ve kabile reisleri eski rejimin bazı yetkililerinin yeni kurulan devlete sızmaya çalıştığını söylüyorlardı. Ayrılıkçıların doğuda Burka, güneyde Fizan ve batıda Trablus bölgelerini kapsayacak federal sisteme geçilmesi için kendilerine has yöntemleri mevcuttur.
Batı Neden Libya’yı Parçalamak İstemektedir?
Söz konusu makalenin devamında kabile reislerini bu girişimler için kim teşvik etmektedir, sorusu sorulmakta ve buna şöyle cevap verilmektedir: Kuşkusuz bunlar devrimden sonra ülke yönetimini elinde bulunduran Amerika, Fransa ve İngiltere’dir. Bu ülkeler Libya’nın federal sisteme geçmesini ve ülkenin parçalanmasını istemektedir. Nitekim geniş petrol yataklarına sahip Burka bölgesinin bağımsızlık için başka ülkelerin onayına ihtiyaç duyacak bir yönetime ihtiyacı olacağı göz önünde bulundurulursa, söz konusu ülkelerin neden Libya’da federalizmi istedikleri aşikar olacaktır.
Tabiî ki Batılı ülkeler ilk aşamada bu gelişmeler karşısında hiçbir tepkide bulunmayacaktır. Ancak daha sonraları bunun Libya halkının kendi geleceğini belirlemesi olduğunu söyleyecek ve Sudan’da olduğu gibi bu hareketin desteklenmesi gerektiğini iddia edeceklerdir.
Libya’nın parçalanması hususundaki bir diğer mülahaza da Libya Geçici Konsey Başkanı Mustafa Abdulcelili’nin sert beyanlarını yumuşatmasıydı. O, ilk açıklamalarında Libya’nın parçalanmaması için zora başvurma tehdidinde bulunmuştu. Ancak daha sonra bu ifadelerini yumuşatarak sadece “halkın uyanıklığı ülkenin parçalanma komplolarını başarısız kılacaktır” demekle yetinmiştir. Bu durum, mevcut hadiselerin Abdulcelil’in ve Libya Geçici Konseyinin yetki çalanının dışında olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim Batılıların değerlendirmeleri de Libya’nın parçalanma hareketinin başladığı yönündedir.
Fransız gazeteci John Levy, Liberation gazetesinde yayınlanan bu hususta kaleme aldığı araştırmasında “Acaba bu Libya’nın parçalanması için son dönemin ilanı mıdır?” sorusunu sorduktan sonra cevabı Libya’daki Fransız eski diplomatlardan Patrick Haymzadah’e bırakmaktadır. Patrick Libya’nın parçalanmasının kesin olduğunu söylemekte ve buna delil olarak da Bingazi halkının Trablus’un hâkimiyetini kabule yanaşmayacağını ifade etmektedir.
Batılıların Libya’yı Parçalama Faaliyetleri İçin Haber Boykotu
Söz konusu araştırmaya göre Libyalılar arasındaki ihtilaf ve ayrılıkların takviye edilmesinin Batı’ya sağlayacağı ekonomik yararlar hakkında o kadar fazla makale ve araştırma mevcut olmasına rağmen Batılı politikacıların Libya’daki faaliyetleri medyaya yansımamakta ve işleri gizli yürütülmektedir. Tabii Fransa Savunma Bakanının bu ülkeyi ziyaret etmesi ve askeri eğitim ile silah satış anlaşmaları imzalaması Batı ekonomisinin Libya halkının musibetlerini nasıl sömürdüğünü göstermiştir. Keza Fransa’nın Libya’da savaş ganimetlerini toplamak istediğini de ortaya koydu. Fransa Libya ile daha fazla anlaşma imzalamak ve Mirage uçaklarını bu ülkeye geri götürmek istemektedir. Bu durum kesinlikle merkezi yönetimden bağımsız olacak her bölge için de geçerli olacaktır. Zira onlar bağımsız devlet icadının alt yapısına ihtiyaç duyacaklar ve silah da bu gerekliliklerden biridir. Ve alımlar da doğaldır ki Libya halkını diktatörün zulmünden kurtardığını iddia edenlerden bu yapılacaktır.
Makalede Libya’nın parçalanması projesinde Burka bölgesinin coğrafik konumuna vurguda bulunulmakta ve şöyle denmektedir: Bölgenin sınır komşuları Sudan ve Mısır’dır. Nitekim Batılılar tarafında Sudan’dan koparılması gündem maddeleri arasında olan Darfur bölgesi de bu bölgeye yakındır. Bununla birlikte Darfur’da merkezi hükümet aleyhinde askeri ve siyasi faaliyet gösteren Adalet ve Eşitlik Hareketinin liderlerinin Libya’da çok güçlü ilişkileri bulunuyor. Bu konu daha önce de Sudan’ın itirazlarına neden olmuştu.
Mısır’ın Parçalanması ve Filistinlilerin Buraya Nakli Projesi
Mısır da benzer komplolarla karşı karşıyadır. Burka ahalisi bu istemlerini dillendirdiği sırada yabancı yatırımlar hakkında araştırma yapan Samih Ebu Zeyd ve Eşref el-Aşmavi adlı Mısırlı iki yargıç Mısır İç işleri Bakanlığında yaptıkları basın toplantısında Amerika Merkez Akademisinde Mısır’ı dört küçük ülkeye ayıran haritalar gördüklerini ilan ettiler. Bu haritalara göre Mısır’ın parçalanmasıyla el-Delta, Kanal, Kahire ve Said olmak üzere Mısır’da dört devlet kurulacaktır. Bu açıklamalar insan hakları örtüsü altında gizlenen bazı kurumların mahiyetleri hakkında büyük tartışmalara yol açtı. Mısırlı birçok uzman uzun zamandan bu yana Mısır’ın parçalanma projelerinin mevcudiyetine inanmaktadır. Söz konusu uzmanlar bu hususta Büyük Ortadoğu Projesine işaret ediyorlar. Nitekim bu kişiler, Amerikan kongresinin 1983’te onayladığı proje gereğince, Amerika’nın daha rahat bir şekilde hakimiyet kurmak ve İsrail sultasını sağlamlaştırmak için Arap bölgesinin küçük ülkelere paylaştırmak istendiğini söylemektedirler. Bu iki yargıcın açıklamalarından önce mezkur komplo hakkında bazı makale ve araştırmalar yayınlandıktan sonra, kendisine “Amerikalı Siyonist oryantalist piskopos” adı verilen Bernard Lewis, Arap ülkelerinin küçük devletlere parçalanmalarına değinmiş ve Mısır’ı da dört küçük ülkeye parçalanması gereken ülkelerden biri unvanıyla anmıştır. Mısır’da kurulması planlanan bu ülkeler şunlar olacaktır; doğuda küçük bir İslam devleti, el-Said’te bir Hıristiyan devleti, Mısır’ın güneyinde ve Sudan sınırında başka bir devlet ve Gazze Şeridi’ndeki Filistinlileri yerleştirmeyi düşündükleri Sina çölünde kurulacak dördüncü bir idare.
Acaba Sudan Tekrar Mı Parçalanacak?
Uzmanlar Bernard Lewis planına göre Sudan’ın birincisi güneyde, ikincisi kuzeyde ve üçüncüsünün de batıda olacağı üç ülkeye bölünmesinin kararlaştırıldığını söylemektedirler. Böylece Güney Mısır devleti Darfur bölgesi ile sınır komşusu olacaktır. Nitekim bu iki bölge halkının birbirleriyle çok güçlü ilişkileri vardır. Hatta bu güçlü ilişkilerden ötürü Libya’nın eski rejimi Burka bölgesine yakın Mısır topraklarının Libya’ya ait olduğunu ve Mısırlılara emanet edildiğini bile iddia ediyorlardı.
Parçalama Projelerinin İcrası İçin En İyi Vesile Kaostur
Makalenin ikinci bölümünün sonunda, bölgede dikkatli bir şekilde hazırlanmış bir parçalanma sürecinin olduğunu ve şuanda bu ülkelerdeki halk devrimlerinden sonra kaos yaratma vesilesiyle bu projenin devamının icrasına çalışıldığı belirtilmektedir. Projelerini hayata geçirmek ve bu değişimleri kendi lehlerine kontrol altına almak için sürekli fırsat kollayan kimselerin varlığı göz önünde bulundurulursa bu aşama her devrimin ve ülkenin en tehlikeli uğraklarından biridir diyebiliriz.
Batının Suriye’yi Düşürme Planları / Arabistan ve Yemen’in 3-4 Parçaya Bölünmesi
Fars Haber Ajansının bildirdiğine göre el-İntikad Haber Ajansında yayınlanan makalenin üçüncü ve son bölümünde Amerika’nın bölge ülkelerini parçalama planları içinde Suriye’deki olaylara değinilmiş ve Suriye’deki hadiselerle Libya’dakiler arasındaki irtibat Libya’nın parçalanması meselesinden sonra incelenmiştir.
Rusya’nın BM temsilcisi Vitaly Churkin’in Suriyeli muhaliflerin devrimden sonra Libya topraklarında eğitim gördüklerini açıklamasından sonra Libya ile Suriye olayları birbirleriyle ilintilendirilmeye başlandı.
Vitaly Churkin, “Kendilerine Suriyeli devrimciler diyen bir grup için Libya’da özel eğitim merkezi kurulduğunu ve bu ülke yetkililerinin de bu merkezi destekledikleri haberlerinin Rusya’ya ulaştığını” söylemişti.
Vitaly Churkin sözlerinin devamında “Suriye yönetimine muhalif kimseler bu merkezde gerekli eğitimi aldıktan sonra çatışmalara katılmak için Suriye’ye gittiklerini ifade ediyorlar” demişti.
Libya Batı’nın Suriye Aleyhindeki Komplolarına Niçin Aracı Oldu?
Vitaly Churkin’in bu önemli açıklamaları Suriye’deki gerçeklerin sadece bir kısmını göstermektedir. Avrupalıların da içlerinde olduğu farklı ülkelerin vatandaşları Beşşar Esed yönetimini düşürmek için çabalamaktadırlar.
Libya, diktatörlük ile Milli Konsey arasındaki aşamada kaybolduğu bu dönemde Batılıların Suriye hakkındaki projelerini icra etmek için en iyi rolü oynayacak durumdadır. Zira bu ülkede yaşanan kaos ve hareket etmeye başlayan parçalanma treni Milli Konseye Şam aleyhindeki faaliyetlerin sorumluluklarından kaçınma imkanı vermektedir. Bu durum Libya’nın yeni hükümetinin nihai bir şekilde iş başına gelip Libya’nın her tarafında hâkimiyetini kuracağı güne kadar geçerli olacaktır.
Bu yüzden Esed’in düşmesi hususunda bir şeyler yapmak isteyen ülkeler için en iyi seçenek Libya’dır. Tabii Arabistan ve Katar gibi ülkeler de açık bir şekilde Suriyeli muhaliflere para ve silah yardımı yapılmasının zaruretini dillendirmektedirler. Farklı haber kaynaklarından elde edilen bilgilere göre Arabistan silahları Suriye devleti aleyhinde kullanılmaları için Ürdün ve diğer ülkelerin topraklarından Suriye’ye intikal ettirilmektedir.
Batılılar Tarafından Suriye’nin Parçalanması Planının Aşamaları
Bütün bu olaylar resmin bütününü göstermektedir. Bazı ülkeler Suriye’deki olayların artarak bunun çatışmalara dönüşmesini ve oluşacak kaos ile Suriye toplumunun içersindeki ayırımı arttırmak istemektedirler. Zaten iç savaş başlarsa artık bunu durdurmak çok zor olacaktır. Özellikle bu savaş din ve mezhep elbisesine bürünür ve Suriye toplumunun farklı yapıları arasındaki güveni ortadan kaldırarak ihtilafları daha da derinleştirirse bunun önünün alınması imkânsız olacaktır. Bütün bu aşamalar Suriye’nin psikolojik parçalanmasıyla beraber bölgesel ve mezhebi ayrışmasını da kendisiyle birlikte getirebilir. Bu Suriye’deki her hareketin alt yapısı sayılmaktadır. Güvenli bölgelerin oluşturulması ve komşu ülkelerde insani yardım koridorları ile mülteciler için kampların kurulması gelecekteki bu parçalama planı için zemin hazırlamaktır. Nitekim bu planlar daha önce Irak ve Sudan’da kullanılmıştır.
Suriye aleyhinde hazırlanan planlar zamanla meselenin Beşşar Esed’i devirmekten öte bir şey olduğu göstermiştir. Hedef bu ülkenin parçalanması ortamını hazırlamak için Suriye’de yönetimi düşürmek, ülkede kaos yaratmak ve iç savaş başlatmaktır. Batılıların ve Arapların hareketleri de bu teoriyi doğrulamaktadır. Batının Suriye’yi parçalama temayüllerini gösteren birçok nişane ve belge vardır. Nitekim bazı politikacılar bunu aleni bir şekilde dile de getirdiler. Bunlardan biri Velid Canbolat’tır. Lübnan’ın el-Ahbar gazetesinin 7 Martta yayınladığı haberinde Velid Canbolat Londra’ya gitmeden önce partisinin yetkililerine yaptığı konuşmada “Beşşar Esed’in artık iş başında kalamayacağını, Suriye devletinin de Sünniler ve Aleviler olmak üzere iki devlete parçalanacağını ve Suriyeli Dürzîlerin Sünnilerin yanında yer alacaklarını” söylemişti.
Fransızların Suriye’yi Parçalamak İçin Yaptıkları Geniş Araştırmalar
Bu, iki ay önce Fransa’da yapılan bir araştırmanın da ulaştığı bir sonuçtur. Bu proje Fransa İstihbarat Araştırma Merkezi ile Uluslararası Terörizm ile Savaş ve Terör Mağdurlarına Yardım Araştırmaları Merkezi tarafından masaya yatırılmıştır. Bu projede yer alan farklı uzmanlardan heyet Suriye’deki olaylar hakkındaki değerlendirmelerini tarafsız olarak yazmak için 3–10 Aralık tarihinde Suriye’ye gitmişti.
Bu heyet Suriye dışındaki farklı muhalif grupların temsilcileri ile yaptıkları görüşmelerin ardından değerlendirmelerini bitirdiler. Söz konusu heyet araştırmaları için Avrupa’daki Ortadoğu uzmanlarıyla, Rusya, Avrupa ve Arap ülkelerindeki birçok Suriye vatandaşı diplomatla, istihbarat örgütleriyle, insani yardım kuruluşları ve uluslararası gazetelerin muhabirleriyle de görüştüler.
Bu araştırmalar şunu gösteriyordu: Suriye’nin Lübnanlaştırılması, Suriye’de mezhebi ve kavmi çatışmaların çıkması ve bütün ülkeyi kapsayan iç savaşın gerçekleşmesi kesin değildir. Ancak uzmanlar muhaliflerin uluslararası müdahalelere ümit bağladıkları için silahlarını bırakmayacaklarına ve Suriye olaylarında üç olası büyük tehlikenin mevcut olduğuna vurgu yaptılar.
Bu araştırmanın işaret ettiği bu üç olasılık şunlardır:
1- Bölünme ve ardından mezhebi ve etnik temizlik. (Dayton Anlaşmasında ve eski Yugoslavya’da vuku bulan olaylar gibi)
2- Sorunu çözmek için Libya örneğinde olduğu gibi azınlıkların ve diğer taifelerin Lübnan’a gönderilmeleri
3- 1989’da Lübnan’da yapılan taifeler anlaşması esas alınarak farklı gruplara dayanan liberal bir sistemin kurulması.
Batılıların Hedefi Beşşar Esed’i Devirmekten Öte Bir Şeydir
Bu araştırmada, Suriye olayları hakkındaki değerlendirmelerde ilginç bir noktaya değinilmiştir; bu stratejilerin yerel, bölgesel ve uluslararası boyutlardaki asli hedefi Suriye’deki Beşşar Esed yönetimini devirmek değildir. Zira bu yönetim yapacağı bazı reformlarla bölgede daha ılımlı bir politika güdebilirdi. Bilakis hedef, Suriye toplumunu ortadan kaldırmaktır.
Bu cümle Beşşar Esed aleyhindeki bölgesel ve uluslararası bütün faaliyetlerin nedenini anlatmaktadır. Bu faaliyetler Beşşar Esed’i devirmenin ötesini amaçlayan girişimlerdir. Suriye devletinin hüviyetinde köklü değişimlere giderek bu ülkenin gücü yok edilmek istenmektedir. Nitekim bu ülke aleyhindeki kapsayıcı bir savaş direniş güçleri ile İsrail arasındaki mücadelenin geleceğini de belirleme özelliğine sahiptir.
Bu araştırma bu projenin Suriye’ye uyarlanmasının zorluklarını da dillendirmekte ve Tunus, Mısır, Libya, Yemen ve Suriye’nin uzun zaman alacak bu değişimlerin farklı aşamaları olduğunu söylemektedir. Bu ülkeler arasında her ne kadar benzer özellikler bulunsa da her birinin kendisine has konumundan ötürü özel planların yapılması gerekmektedir. Suriye’nin tarihi, içtimai, dini ve coğrafik yapısı göz önünde bulundurulduğu zaman bu güçlü ülke için daha fazla faaliyete ihtiyaç duydukları açıktır.
Teoriden Pratiğe Yemen’in 4 Bölgeye Ayrıştırılması
Abdulhüseyin el-Şeyb kaleme aldığı makalesinin devamında şunları söylemektedir: Yukarıda zikredilenler Batılıların bugün bölge için göz önünde bulundurdukları projeleridir. Bu projenin bir bölümünde Yemen’in adı da değişim aşamasında olan 5 ülke arasında zikredilmiştir. Bu ülke dünyanın en yoksul ülkelerinden birine dönüşmüştür ve parçalanmanın sıkıntılarını her şeyi ile hissetmektedir. Her ne kadar devlet ismi almamış olsalar da bugün Yemen dört küçük idareye bölünmüştür ve bir tür federal yapıya sahiptir. Tek farkı merkezi hükümetin şuanda bile Sana’da güçlü bir şekilde varlığını devam ettirmesidir.
Bu arada Güney hareketi ülkenin güneyinin Kuzey Yemen’den ayrılması için çabalamakta ve rejimi bölgelerini ve halklarını fakir bırakmakla ve servet ve kaynaklarını yağmalamakla itham etmektedir. Üstelik Yemen Cumhuriyeti’nin kuruluşunun üzerinden daha 20 yıl bile geçmemiştir. Bu müddet de Yemen’in farklı dini ve kabilevi yönelimlere sahip birleşik bir ülke olması için az bir zamandır. Öte yandan Yemen, daima bölgesel ve uluslararası çekişmelerin yaşandığı bir bölgede yer almaktadır.
Ayrıca el-Kaide’nin İslami emirlik ilan ettiği ve buradaki nüfuzunu her geçen gün arttırdığı Ebyin eyaleti de burada yer almaktadır. Arabistanlı kuvvetlerin doğrudan müdahalede bulundukları Sade bölgesi ise Husilerin kontrolü altındadır. Bu arada geriye sadece farklı gruplar arasında çatışmaların yaşandığı ve herkesin bir noktaya hükmettiği kuzey bölgesi kalmıştır. Yemen’de halk arasında Amerika’nın bu ülkeyi dört küçük devlete parçalayacağı söylemi çok yaygındır. Bu projeyi daha önce ABD eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice sunmuştu.
Amerika’nın Yemen’de Kaos Yaratmadaki Hedefleri
Terörist eylemler ve terörü destekleme bahaneleriyle Amerikalılar tarafından aranan Şeyh Abdulmecid el-Zindani ülkenin bölünme tehlikesinin devam ettiğine inanmaktadır. Rice buna yaratıcı kaos adını vererek “Bizler şuanda kaosun başlangıcında yaşamaktayız” demişti.
Şeyh el-Zindani Yemen’in dört küçük ülkeye parçalanmasının Büyük Ortadoğu Projesi bağlamında Amerikan Savunma Bakanlığının planı olduğunu söylemektedir. BOP, İsrail aleyhinde güçlü bir varlık göstermemesi için Arap ülkelerinin parçalanmasını ve zayıflatılmasını öngören bir projedir.
ABD’nin eski Yemen Büyükelçisi Edmund Hall’un açıklamalarından da Yemen’in parçalanma projesinin hayata geçirilmesi için yeşil ışık yakıldığını anlamamız mümkündür. Hall, Hazeral Mevt bölgesine yaptığı bir ziyaretinde bölgenin önde gelen şahısları ve grup başkanları ile yaptığı görüşmede “Hazeral Mevt bölgesinin bir devlet olma yeterliliğine sahip olduğunu” söylemişti.
El-İntikad’ta yayınlanan yazının devamında bu projenin Batılılara getirisi ele alınmakta ve Yemen’in bugünkü özellikleri şu sözlerle açıklanmaktadır; Yemen birleşik bir ülke olup yoğun bir nüfusa sahiptir. Akdeniz’de, Adn Körfezi’nde ve Arap Denizi’nde 2400 kilometrelik bir sahili vardır. Bu ülkenin farklı birçok farklı zenginliği bulunmaktadır ve İslami eğilimleri her şeyden önce gelir. Ülke kabile örflerine ve eyalet sistemine göre yönetilir ve İslam ümmetinin önemli meselelerinin destekleyicisidir. Küresel ve bölgesel arenada daima Amerika ve İsrail projelerinin aksi yönünde etkili tutum takınmaktadır. Bu yüzden Batılılar bölge aleyhindeki yıkıcı projelerinde bu ülkeye güvenilemeyeceğini söylemektedirler.
Arabistan da Batılıların Parçalama Projelerinden Yana Güvende Değildir
Makalede Batılıların Arabistan’ı parçalama planlarına da değinilmekte ve şunlar ifade edilmektedir: “Bu proje Arabistan’ın üç küçük devlete ayrılmasını öngörmektedir. Söz konusu proje 11 Eylül saldırılarından sonra Rand Araştırma Enstitüsü tarafından hazırlanarak Pentagon’a sunulmuştur. Bu proje yayınlandığı zaman büyük tartışmalara neden olmuş ve ardından da ABD Arabistan’ı 11 Eylül saldırılarına karışmakla itham etmişti.
Arabistan’ı parçalamayı öngören bu projeye göre Arabistan’ın petrol yataklarının olduğu doğuda ve el-İhsa’da, Necd bölgesinde ve batıda ayrı devletler kurulacaktır. Ülkenin Batısında kurulması planlanan din devletinin sınırları içinde Mekke ile Medine gibi mukaddes mekânlar da yer alacaktır.
Arabistan’ın parçalanması planını hazırlayanlar arasında yer alan Hudson Akademisinin kurucusu Maks Senger’in Suriye’de de önemli roller ifa etmesi ilginçtir.
Fars News’te yayınlanan bu makale medyasafak için çevrildi.