Allah’ın adıyla
‘Rönesans’ hareketi ile başlayan Avrupa kıtasındaki değişim, “Sanayi Devrimi ve Fransız İhtilali” ile küresel bir etki kuşağı oluşturdu. On dokuzuncu yüzyıl başlarından yirminci yüzyılın ortalarına kadar dünya pek çok devrime sahne oldu. Bu devrimlerin tümü beşeri ideolojilere dayanıyorlardı. Yine bu devrimler, ilahi ideolojiye (yani dine) ya karşı ya da mesafeli idiler.
Dünya, “devrimler çağı”nın bittiği ve devrim kapısının kapandığına kanaat getirdiği bir sırada, son on beş yıldır sürgünde yaşayan İmam Humeyni, bin dokuz yüz yetmiş dokuz yılının bir Şubatı’nda Tahran’a dönerek on günlük inanılmaz bir sürecin ardından kökeni neredeyse birkaç bin yılı aşmış bulunan “şehinşahlık” sistemini devirerek “halk devrimi” yapmayı başardı.
Dünya bir yandan çatık kaşlı, ayağı terlikli seksen yaşında bir ihtiyarın devrim yapmasının şaşkınlığını yaşarken bir yanda da bu durumdan daha büyük bir hayret içerisindeydi. Zira bu devrimci bir “ruhani” (yani din adamı) idi ve O’nun devriminin tüm teorik ve pratik zeminini ilahi ideoloji (din) oluşturuyordu… İmam Humeyni, “İslam Devrimi”ni gerçekleştirmişti!
İmam Humeyni’nin; “yönetimin önderi şartları taşıyan fakih (Velayet-i Fakih)’tir” şiarı ile ateşlediği ve on milyonların bu çağrıyı “tek parti Hizbullah, tek lider Ruhullah” sloganları ile omuzlayıp devrime dönüştürdükleri “İslam İnkılabı” otuz yedinci yıldönümünü kutluyor.
İslam İnkılab’ının geride bıraktığı otuz yedi yıla “önyargı, taassup, haset ve kinden” ari bir şekilde baktığımızda bin dokuz yüz yetmiş dokuz da devrimin gerçekleştiği günlerde Amerika ve yandaşlarının niçin dünyayı yıkarcasına feveran ettiklerini anlamak şimdi daha bir mümkün. Ve yine Amerika, İsrail ve onların tüm yandaşları niçin o gün bu gündür “İslam Devrimi’ne zarar vermek, zayıflatmak, kuşatmak, saptırmak için tüm teknik, teknolojik, ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal güçlerinin tümümü harekete geçirmişler” anlamak mümkün.
Hakikaten nedir İslam İnkılabı? İmam Humeyni’nin bu devriminin manası nedir ki, dünyanın tüm egemen güçleri onu düşman biliyor, diş biliyor?
1- İslam İnkılabı ile dünya küfür ve istikbarının maskesi parçalandı. Kişilerin, toplumların, halkların, yönetimlerin, hükümetlerin safı açığa çıktı. Anlaşıldı ki, dünyadaki tüm savaşlar ve mücadeleler temelde iki cepheden oluşmaktadır: “Mustazaflar ve müstekbirler”.
2- İslam İnkılabı ile farklı “ülke, rejim, millet ve din”lerden olsalar bile “sömürü, tasallut, sulta ve tahakküm” üzerine kurulu tüm sistemlerin esasında tek bir yapı olduğu açığa çıktı. İmam Humeyni bu yapıyı “küresel istikbar” olarak isimlendirdi.
3- İslam İnkılabı ile “küresel istikbar”ın patronluğunu, İmam Humeyni’nin tanımlaması ile “Büyük Şeytan” olan Amerika’nın yaptığı ve onun yürüttüğü küresel hegemonya sisteminin en büyük yardımcılarının İngiliz emperyalizmi ile İslam dünyasının kalbine bir kanser tümörü olarak ekilmiş “gasıp siyonist İsrail rejimi” olduğu aşikâr oldu.
4- İslam İnkılabı ile üzeri açılan bir büyük gerçekte şu ki; küresel istikbar (emperyalizm ve siyonizm) Ortadoğu’ya tahakküm edebilmek için coğrafyadaki uydu, yandaş ülke, hükümet ve rejimleri kullanmakta. Ve küresel istikbarın gerek fikri ve gerekse pratik sahada en büyük tetikçisi ise “Vahhabizm”dir. Küresel istikbarın vahhabizm’i bazen mezhepçilik tohumları ekmek bazen korku salmak bazen işgallerine zemin oluşturmak bazen İslamofobi’yi körüklemek için kullandığı İslam İnkılabı’nın duruşu sayesinde faş oldu.
5- İslam İnkılabı ile insanlık, küresel istikbarın İslam ülkeleri başta olmak üzere Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerinde sömürü ve tasallut projeleri için “demokrasi ve insan hakları” olgu ve kavramlarını bir perde ve maske olarak kullandığını öğrendi.
6- İslam İnkılabı ile küresel mustazaflar-müstekbirler mücadelesinin ortak ana cephesinin “Kudüs Cephesi” olduğu ve yeryüzünde “adalet-hürriyet-eşitlik” ilkelerinin ancak Kudüs’ün özgürleşmesi ve gasıp siyonist rejimin sökülüp atılması ile mümkün olabileceği ayan oldu.
7- İslam İnkılabı ile Amerika, İsrail ve Batı ülkelerine yaslanarak, yandaşlık ve uşaklık yaparak hükümet eden, imkan ve iktidar sahibi olan tüm Müslüman ülke rejim ve yönetimlerinin direkt veya dolaylı olarak küresel istikbarın ya bizatihi bir parçası oldukları ya da cehalet, taassup ve çıkarlarından dolayı ona askerlik yaptıkları anlaşıldı.
8- İslam İnkılabı, halklara “adalet-hürriyet ve eşitlik” aşıladı. İslam İnkılabı ile mazlum ve mustazaf halkların emperyal ve siyonist sulta düzenlerinden yegane kurtuluş yolunun direniş olduğu ve halkların ortak direnişi karşısında teknik ve teknolojik gücü ne olursa olsun hiçbir zalimin ve sulta düzeninin duramayacağı açığa çıktı.
9- İslam inkılabı, Amerika, İsrail ve Batı’ya yaslanmadan, yardakçılık yapmadan hem sosyal hem kültürel ve hem de teknolojik ilerlemenin mümkün olduğunu; halkların, ülkelerin kendi öz kaynağı ile bunları başarabileceğini ortaya koydu.
10- İslam İnkılabı, Müslüman halklara “birlik, vahdet ve kardeşlik duygusu” aşıladı. İslam İnkılabı,”mektep, mezhep, millet ve kavim” kimliklerinin esas olmadığını bu kimlikleri esas kılma çabasının “küresel istikbar”ın ümmeti parçalayıp sömürmek için kurduğu bir plan ve desise olduğunu beyan etti. Ve yegane kurtuluş yolunun “vahdet” olduğunu deklare etti.
İslam İnkılabı’nın azametine dair söylediğimiz sözler, itiraf etmeliyiz ki bizim sınırlı kapasitemizle bu yüce olaydan anlayabildiğimiz kadarıyla bir kısım tespitlerdir. İslam İnkılabı’nın dünya tarihinde yol açtığı kırılmayı ifade etmek için bizim tespitlerimizden çok daha fazla ve kâmil sözler ifade etmek mümkündür.
Ancak burada irdelemek istediğim temel bir soru daha var: “Amerika, İsrail ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere küresel sulta sistemlerini İslam İnkılabı karşısında harekete geçiren esas neden nedir?”
Benim kanaatimce bu neden şöyle izah edilebilir: Bugün dünya da “Batı Medeniyeti” (Avrupa ve Kuzey Amerika)’nın gerek ideolojik ve gerekse pratik olarak mutlak bir hegemonyası var. Bu hegemonya “demokrasi” olarak pazarlanmakta. Sosyalizm ve Komünizm ideolojilerinin bin dokuz yüz doksan bir de SSCB’nin yıkılması ile büyük bir çöküş yaşamaları ile Batı hegemonyası dünyada mutlak ve rakipsiz hale geldi. Bu gün yeryüzünde Batı Medeniyeti/Hegemonyası’na karşı alternatif bir sistem, alternatif bir düzen önerisi olan yegane yapı ve ideoloji İslam İnkılabı’dır.
İşte bu yönüyle İslam İnkılabı, Batı Medeniyeti’nin temellerini sarsmaktadır. Ve hatta daha doğru bir ifade ile İslam İnkılabı, Batı Medeniyeti üzerinden tüm küresel sulta sisteminin temellerini sarsmaktadır.
Şimdi söyleyeceğimiz söz bazıları için iddialı bir söz gibi gelse de biraz derinlemesine konuya baktığımızda bunun bir hakikat olduğunu görürüz ki: “İslam İnkılabı, küresel bir özgürlük ateşi tutuşturmuştur!”
Hangi coğrafyada hangi millet ya da dinden olursa olsun bir özgürlük mücadelesi varsa bu mücadele bir yönü ile İslam İnkılabı’ndan beslenmektedir. Hatta mümkündür ki kendileri bile bunun farkında değillerdir. Nasıl ki, “adalet-hürriyet-eşitlik” ilkelerini yeryüzünde esas olarak Peygamberler (s) ve özelde Hz. Muhammed (s.a.a) tesis etmesine rağmen insanlığın geneli bu gerçekten bihaberdir. Bu hakikate benzer şekilde insanlığın özgürlük ateşinin esas kaynağından habersiz olmaları da şaşırılacak bir durum değildir.
Ancak küresel istikbar bu hakikati kâmilen bilmektedir. Ve küresel istikbar şunu da biliyor ki, İslam İnkılabı’nın ışığı söndürülürse dünyadaki tüm özgürlük ve adalet mücadeleleri kontrol altına alınabilir, sonlandırılabilir. Zira İslam İnkılabı, tüm mazlum ve mustazaf halklar için bir deniz feneri görevi görmektedir..!
Andolsun Fecre. On geceye… Bunlarda akıl sahibi için elbette birer yemin (değeri) vardır..! (Fecr 1-5) İslam İnkılabı’nın otuz yedinci yıldönümü tüm mazlum ve mustazaflara kutlu olsun! Hz. Fatıma (s)’nın yüce oğlu adalet güneşi İmam Mehdi (a.f)’nin zuhurunun aciliyeti ve “kutlu adalet çağı”nı görebilme ümidiyle…
Muntazar Musavi / Rasthaber